İnsan
nedir?
İNSAN, evrenin tek
rasyonel (aklî) varlığıdır. Realite ve insan bilinci, belirli bir kimliğe
sahiptir; belirli bir tabiatı ve ihtiyaçları vardır. Realiteyi anlamak ve
hayatta kalmak için insanın en temel aracı, “aklıdır”. Realite tektir, insan
bilincinin de tek bir tabiatı vardır.
İnsan, özgür iradeye sahip, kendini üretebilen ve idare edebilen bir
kahramandır. Yani insan, "ilâhî tecelli" veya "üretici
güçler" gibi kendi dışındaki kuvvetlerin programladığı, cevhersiz, çâresiz
bir robot değildir. "Karakteri, faaliyetleri, değerleri, mevcûdiyetle olan
ilişkileri, gâyesi ve amaçları konularında, yapmak zorunda kalacağı
tercihlerde, kendisine rehberlik edecek değerler hiyerarşisini ve prensiplerini
keşfetmek", insan bilincinin gerçek bir ihtiyacıdır.
İnsanla
ilgili her özelliğin spesifik bir tabiatı vardır. Dolayısıyla bilinç de belirli
bir tabiata, belirli bir kimliğe sahiptir. İnsanın aklî yeteneğinden
kaynaklanan irade de belirli bir tabiata sahiptir. Mevcûdiyetteki tabiî
öğelerin kombinasyonlarını yeniden düzenlemek, insanın sahip olduğu tek yaratma
gücüdür. İnsandaki hayâl gücü, insanın realitede olduğunu veya olabileceğini
bildiği şeyleri zihninde yeniden düzenleme yeteneğidir.
Hak
nedir?
Hak, hareket ve varlığın meşrûiyet kaynağıdır.
Örneğin insan, yaşama hakkına
dayanarak yaşamını sürdürür. Ya da düşünce özgürlüğü hakkına dayanarak düşünce
izharında bulunur. İnsanın iradesi, hayvanlar ya da
herhangi bir mahlûk gibi herhangi bir şekilde sınırlanmadığı için, bu kaynağa dayanarak her şeyi yapabilir.
Ama bu şekilde davranırsa kaos ortaya çıkar ve düzen ihtiyacı ortaya çıkar.
Düzen kuralları, konulması ve uyulmasını sağlamak amacıyla, uyulmadığı
takdirde müeyyidelendirilmesi ile oluşur. Bu kuralları devlet belirler. Devlet
bu kuralları belirlerkenki meşrûiyet kaynağını, insanların kendisine düzeni sağlaması
için devrettiği haklardan alır.
İnsan
hakları nedir?
“İnsan hakları” kavramı, tüm insanların hiçbir ayrım gözetmeksizin,
yalnızca insan oluşlarından dolayı eşit, özgür ve onurlu yaşama hakkına sahip
olmalarını anlatır. Herkes cinsiyet, ırk, renk, din, dil, yaş, tâbiyet, düşünce
farkı, ulusal veya toplumsal köken, zenginlik gibi herhangi bir fark olmaksızın
kanun karşısında eşittir.
Özgür bir
şekilde düşüncelerini açıklamak, istediği yere gitmek, yerleşmek, diğer
insanlarla ve makamlarıyla olan ilişkilerinde insanca ve hakça muamele görmek,
insanların günlük yaşamında farkına varmadan yararlandıkları haklardan
bazılarıdır.
Can ve mal güvenliği,
din ve vicdan özgürlüğü, düşünce ve ifâde özgürlüğü ve siyasî haklar gibi
geleneksel hak ve özgürlükler “birinci kuşak haklar”; çalışma hakkı, âdil ve
eşit ücret, insan haysiyetine yaraşır bir yaşam düzeyine kavuşma hakkı ve
sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı gibi birtakım ekonomik ve sosyal haklar
da “ikinci kuşak haklar” olarak adlandırılmaktadır. Teknolojik gelişmeye
paralel olarak temiz bir çevrede yaşama hakkı, bilgisayar verilerine karşı özel
hayatın korunmasını isteme hakkı, sanat ve bilim özgürlüğü, tüketici hakkı,
tıbbî ve biyolojik gelişmelere karşı korunma hakkı gibi haklar da “üçüncü kuşak
haklar”dır ve bu haklara ilişkin kavramlar sürekli gelişim göstermektedir.
İnsan
haklarının temelini 10 Aralık 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyânnamesi
ile 4 Kasım 1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi oluşturmaktadır.
Türkiye tarafından 1954'te onaylanmış olan ve iç mevzuatımızın bir parçasını
oluşturan Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi,
temel hak ve özgürlükleri “yaşama hakkı, işkence, insanlık dışı veya küçültücü
muamele yasağı, kölelik ve zorla çalıştırma yasağı, kişi özgürlüğü ve güvenliği,
hak arama özgürlüğü ve âdil yargılanma hakkı, suç ve cezaların kanunîliği, özel
hayat, aile hayatı ve haberleşmenin gizliliği, düşünce, din ve vicdan
özgürlüğü, ifâde özgürlüğü, toplantı, dernek ve sendika kurma özgürlüğü, evlenme
ve aile kurma hakkı, şikâyet hakkı ve de ayrım yapma yasağı” olarak
belirlemiştir.
Daha sonra
toplum yaşamında meydana gelen gelişmelere paralel olarak düzenlenen
protokollerle bu haklara “mülkiyet hakkı, eğitim ve öğrenim hakkı, seçim hakkı,
yerleşme ve seyahat özgürlüğü” gibi yeni haklar da eklenmiştir.
İnsan hakları düşüncesinin gelişmesi
İnsan hakları düşüncesinin ortaya çıkışı
İlk
insanlar günümüzde olduğu gibi toplu hâlde değil, dağınık olarak yaşıyorlardı. Yaşamları
hem doğa şartlarıyla, hem de birbirleriyle mücadele ederek geçiyordu. Güçlü
olan, zorla başkalarının elinde olanı alabiliyordu. Karşılaşılan güçlükler,
insanlar arasında dayanışmayı ortaya çıkardı. Böylece insanlar ilk kez küçük
gruplar hâlinde yaşamaya başladılar. Zamanla ortaya çıkan haksızlıklar ve
çatışmaların önlenebilmesi amacıyla insanlar, aralarında örgütlenmeye
başladılar. Sonuçta “devlet” dediğimiz birlik ortaya çıktı.
İlk devletlerde herkes eşit haklara sahip değildi. Toplum, sınıflara
ayrılmıştı. Kral ve ailesi, soylular ve din adamları geniş haklara sahipken,
halkın hakları ise sınırlıydı. Bu durum Yeni Çağ'a kadar bu şekilde devam
etmiştir.
Kurulan ilk devletlerde insanların bu haklara eşit şekilde sahip olmaması
durumu, beraberinde mücadeleyi de getirmiştir. Yüzyıllarca süren bu mücadele,
ilk olarak İngiltere'de başarıya ulaşmış ve ilk kez kralın etkileri
sınırlanmıştır (1215, Magna Carta Özgürlük Bildirgesi).
Yeni Çağ’da
insan hakları düşüncesinin gelişimi
İnsan
hakları düşüncesinin gelişiminde ilk ciddî başarılara 17 ve 18. yüzyıllarda
ulaşılmıştır. O dönemde bu düşünceye en büyük katkıyı “Doğal Hukuk Düşüncesi”
diye bilinen akım sağlamıştır. Doğal Hukukçulara göre “insanın doğuştan
kazandığı haklar ve özgürlükler” vardı. Bunlar sınırlanamaz, engellenemez,
baskı altında tutulamazdı. Doğal Hukuk Akımı'nın en önemli temsilcileri T. Hobs
ve J. J. Rousseau'dur.
Tarihsel süreçte insan hakları düşüncesi adım adım geliştirilmiştir. Bu gelişmeler
özetle şu şekildedir:
·
1689-İngiltere
Haklar Bildirgesi
·
1776-Amerikan
Bağımsızlık Bildirgesi
·
1789-Fransız
İnsan ve Yurttaş Hakları Beyânnamesi
Bunlardan
sonuncusu olan Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Beyânnamesi, diğer ikisine göre
daha geniş kapsamlıdır. Sadece Fransızlar için değil, herkes için geçerli
hakları ilân etmiştir.
Bu haklardan en önemlileri şunlardır: Bütün insanlar özgür doğarlar ve eşit
haklara sahiptirler. Devlet, temel hakları ve özgürlükleri korumak zorundadır. Kanunlar
önünde tüm insanlar eşittir.
Yeni Çağ'ın sonlarına doğru yaşama hakkı, özel yaşamın gizliliği, sağlık hakkı,
eğitim hakkı, düşünce, kanaat ve ifâde özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü gibi
"birinci kuşak haklar" da denilen hak ve özgürlükler belirlenmiştir.
20. yüzyılda
insan hakları düşüncesindeki gelişmeler
İnsan
hakları mücadelesi yüzyıllar boyu sürmüş olsa da bu hakların uluslararası
alanda kabul görmesi oldukça yenidir. II. Dünya Savaşı'ndan sonra insan
hakları, ülkelerin kendi iç sorunları olmaktan çıkarılmıştır. 1945 yılında
Birleşmiş Milletler Antlaşması imzalanmıştır. Devletler insanlığa ve insan
haklarına karşı yapılan saldırıları uluslararası düzeyde önleme çabasına
girmişlerdir. Buna bağlı olarak 10 Aralık 1948'de İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesi (İHEB) imzalanmıştır. Bu bildirgede yaşama hakkı, kişi güvenliği,
işkence ve kölelik yasağı, haksız tutuklamaların önlenmesi, herkesin ülkesindeki
yönetime katılması, yasalar önünde eşitlik, konut dokunulmazlığı, özel yaşamın
gizliliği, din ve vicdan özgürlüğü gibi konular yer almıştır. Bu hakların
tamamından tüm ülkelerde yaşayan insanların yararlanması ilkesi benimsenmiştir.
İnsanca yaşamak için her bireyin ekonomik ve sosyal baskılardan kurtulması
gerektiği vurgulanmıştır.
İHEB, fazla bağlayıcılığı olmayan bir bildirgeydi. Yıllar sonra "Kişisel
ve Siyasal Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme" ile "Ekonomik,
Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme" de uluslarca
imzalandı. 1976 yılında 35 ülkenin imzalamasıyla İHEB, hem bağlayıcı, hem de
yükümlülük getiren bir içerik kazanmış oldu. Türkiye de 10 Mart 1954'te
sözleşmeyi imzalayarak bu yükümlülüğü üstlenmiştir.
Günümüzde insan haklarıyla ilgili çalışmalar daha da hızlanmıştır. Çünkü
demokratik yönetimlerin temelinde insan haklarının korunması vardır. Gelişen
bilim ve teknoloji, yeni insan haklarını ortaya çıkarmıştır. Bunlar, “çevre
hakkı, barış hakkı, gelişme ve ilerleme hakkı, insanlığın ortak mîrasını koruma
hakkı” gibi haklardır.