VESVESE, “fısıldama, kötü telkinde bulunma, karışık sözler
söyleme ve şüphelenme” gibi manalara gelir. İslam kültüründe vesveseye “şeytanın
veya nefsin insana kötü ve zararlı şeyleri telkin etmesi” şeklinde bir anlam
yüklenmiştir.[i]
Vesveseye, “Nefsin hevası ve şeytanın iğvası (insanda meydana getirdiği iç
karışıklığı, aslı olmayan vehim ve kuruntular) sonucu oluşan insan psikolojisindeki dalgalanmalardır” denilebilir.
İslam geleneği açısından bu
konuya bakıldığında, meselenin ayet ve hadisler çerçevesinde irdelendiği
görülür. Bu bağlamda, bazı İslam bilimlerinde vesvese üzerine bölümler
açılmıştır. Örneğin, İslam düşüncesindeki yorum biçimlerinden biri olan
tasavvuf bu konuyu ele almıştır. Haris el-Muhasibi (781-857) ve Gazzali (1058-1111) gibi İslam bilginleri, vesvesenin ahlak
ve psikolojik boyutu üzerinde durmuşlardır. Mesela vesveseyi hem psikoloji, hem de tasavvuf
yönünden ele alan Gazzalî, psikolojik kaynaklı uyarıcıların iyiliğe
yönlendirenine ilham, kötülüğe yönlendirenine de vesvese dendiğini, ilhamın
melekten, vesvesenin ise şeytandan geldiğini belirtir.[ii]
Gazzali, kalbi muhtelif
kanallardan içine su akan bir havuza benzetir. Bu havuza ya dışarıdan (beş duyu
ile) ya da insanın mizacından, yani içeriden (ahlak, öfke, şehvet) kanallar
akar. Gazzali’ye göre kalp, meleğin ilhamı ile şeytanın iğvasını kabul etme
hususunda müsavidir; bunlardan birine (ilham-iğva) uyarak onun peşinde gider ya
da yüz çevirerek ona muhalefet eder.
İnsan şehvet ve
gazabına/kızgınlığına uyarsa, hevası vasıtasıyla şeytan ona musallat olur.
Böylece kalp, şeytana yataklık eder. Zira heva, şeytanın ağnağı (yatarak
debelendiği, eşindiği) ve barınağıdır. Şayet kişi şehveti ile mücadele eder ve
kalbine musallat olmasına müsaade etmez ise melekler ahlakına bürünür. Böylece
onun kalbi, meleklerin dolup taştığı bir merkez haline gelir. Kalp Allah’ı
zikir ile meşgul olursa, şeytan uzaklaşır ve kalbe girme imkânı bulamaz. Onun
yerine melek girer ve ilhama başlar. Kalp, şeytanla meleğin askerlerinin
mücadele ettiği bir alandır. Sonunda galip gelen biri içeri girer, orayı ele
geçirir ve mesken tutar.[iii]
Tabiî Gazzali’nin yaşadığı
dönemde psikolojinin bağımsız bir disiplin olmaması sebebiyle, yapılan bu tür
çalışmalar psikoloji adı altında toplanmamıştır. Bu çerçevede vesvese, fıkıh
bilginleri tarafından da ibadet açısından ele alınmıştır. Örneğin, bir kimsenin abdest ve namaz sırasında
bazı uygulamaları eksik yapması, şüpheye düşmesi ve evhamlanması gibi durumlar “vesvese”
olarak ifade edilmiş, bu tür kuruntulardan sakınılması veya onların üzerinde
durulmaması tavsiye edilmiştir.[iv] Bu bağlamda vesvese, ibadetlerle ilgili bir şartın yerine getirilip getirilmediği
veya gerektiği gibi yapılıp yapılmadığı yahut bazı sorumlulukları yerine
getirmede aşırı derecede şüpheye kapılarak aynı uygulamayı defalarca tekrarlama
şeklinde kendini gösteren psikolojik belirtilerdir.
Peki, vesvese her zaman zararlı mıdır, faydası
var mıdır?
Kur’an’da,
“Ey iman edenler, dinî ve ahlakî
duyarlılığı zayıf biri size önemli bir haber getirdiğinde, o haberin doğru olup
olmadığını iyice araştırın. Yoksa işin aslını bilip bilmeden birtakım insanlara
zarar verirsiniz, sonra da yaptığınıza pişman olursunuz”[v] buyurulur.
Bu ayette “dinî ve ahlakî duyarlılığı
zayıf biri”nin getirdiği bir habere şüpheyle bakılması ve onun
araştırılması isteniyor. Aksi halde de bilmeden insanlara zarar verilebileceği
uyarısında bulunuluyor.
Şüphe de
bir çeşit vesvesedir. Dikkat edilirse burada, şüpheyle araştırmaya başlanması
ve böylece doğruya ulaşılması hedef gösteriliyor. Bu şüphe bizi doğruya
götürdüğü için, buna faydalı bir vesvese denilebilir.[vi] Bu bağlamda vesvese, akıl, irade ve bilgiyle
kontrol edildiği sürece iyi, doğru ve güzel sonuçlara vesile olabilir.
Bununla
birlikte vesveseye “insanı
uyanık ve dikkatli olmaya sevk etmesi” açısından bakıldığında, insan için
faydalı yönlerinin bulunduğunu söylemek mümkündür. Bazı Müslümanlar Peygamber’e
(s.a.v.) gelerek içlerinden, söylemeye dahi cesaret edemeyecekleri vesveseler
geçtiğinden yakınırlar. Peygamber (s.a.v.) de bu durumun onlardaki kesin ve
katıksız imana delâlet ettiğini, ümmetinin bu tür vesveselerden dolayı
-içlerinden geçeni yapmadıkları sürece- sorumlu tutulmayacağını bildirir.[vii]
Hazreti
Peygamber’in “katıksız iman” diyerek
övdüğü bu husus da vesveseyle ilgili bir durumdur. İnsanların içindeki vesveseyi söküp atmalarını beklemek, kendi tabiatlarını
değiştirmelerini istemektir. Hâlbuki bu mümkün değildir. Vesveseden kurtuluş
yoktur. Bu, aslında yapısal olarak insanın tabiatında var olan bir gerçektir.
Dolayısıyla aklına vesvese düşen herkes günah işlemiş sayılmaz ve bundan
sorumlu tutulmaz. Örneğin, bir aynaya kötü ve pis bir şey yansısa, o yansımadan
ayna pis olur mu? Hayır. İşte insanın aklına düşen vesvese de aynaya yansıyan
kötü bir şeye benzer. Aynaya yansıyan kötü ve pis bir şeyin aynaya zarar vermemesi
gibi, insanın fikir aynasına düşen vesvese de insana zarar veremez.
Yukarıda
da belirtildiği gibi vesvese, akıl, doğru
bilgi ve sağlam bir irade ile kontrol edilebilirse insana bir zarar veremez.
Hatta kontrol altına alınabilen vesvese, sağlıklı ve akıllı olmak anlamına da
gelebilir.
Bilim adına düşünmek vesvese
midir?
İnsan düşünen bir varlıktır. İnsanın düşünmesini engellemek mümkün değildir. Dolayısıyla her insanın aklına çeşitli vesveselerin düşmesi de normaldir.[viii] Örneğin bazı kimselerde “Allah nasıl bir varlıktır, nerededir, neden göremiyoruz, bizi O yarattıysa O’nu kim yarattı? Öldükten sonra ne olacağız? Cennet ve cehennem var mı?” gibi dinî obsesyonların sonu gelmez. Bu gibi soruların üzerinde duruldukça ve ikna edici cevap bulunamadığı müddetçe ve bir de “Böyle düşünmek günahtır, dinden çıkarsın” gibi olumsuz bir yaklaşımla tenkit edildiği sürece kişide düşünmeyi küfür sanma gibi rahatsızlıklar çıkabilir. Eğer bu inançlı bir kişi ise, aşırı suçluluk ve günahkârlık psikolojisine kapılabilir ve kendini dinden çıkmış hissedip ibadetlerini dahi terk edebilir.[ix] Bunun sebebi bilgisizliktir. Bilgisizlikten kaynaklanan bu rahatsızlık, insanda ruh ve beden sağlığının bozulmasına neden olabilir.
Vesvesenin
zararı nedir?
Vesvese,
kapsamı geniş olan bir kavramdır. Birçok psikolojik rahatsızlıkları da bu
kapsamda değerlendirmek mümkündür. Örneğin anksiyete (korku veya kaygı anında
meydana gelen derin iç sıkıntısı), obsesyon (takıntı), depresyon (hayattan
tat alamama, huzursuzluk, hayata karamsar bir gözle bakma, bıkkınlık), paranoya
(aşırı endişe, mantıksız kuruntu, kuşku, güvensizlik, bencillik), yaygınlık (“Her
şeyin en iyisini ben yaparım”), fobi (bir şeye karşı duyulan korkunun, bireyin
günlük hayatını olumsuz yönde etkilemesi), çaresizlik (önce yaşanmış kötü bir
tecrübenin bilinçaltına yerleşmesi sonucu kişinin benzer durumlarla
karşılaştığında onu yenmek için hiç çaba göstermemesi) ve tükenmişlik (sürekli yorgunluk bitkinlik, kendini
işine verememe) gibi psikolojik hastalıklarda
vesvesenin payının olmadığı söylenemez.
Vesvese, henüz hastalık seviyesine dönüşmemiş, ancak bu
tür hastalıklara dönüşme ihtimali olan psikolojik semptomlar olarak
değerlendirilebilir.
Vesvese, tam iman sahibi
ve sağlam kişilikli bir kimseye bir zarar veremez. Fakat insanın kalbinde
imanla ilgili bir boşluk olursa, şeytan vesvese yoluyla o boşluğu doldurur.
Örneğin Allah’a inandığı halde O’nun korumasından emin olamayan bir kimse,
çocuğunu okula gönderirken kuruntulara başlar ve “Çocuk caddeden karşıya
geçerken ya araba çarparsa, ya okulda düşüp bir yerini kırarsa veya yolda önüne
sapıklar çıkarsa…” gibi kurguların sonu gelmez, ürettikçe üretir ve böylece
şeytana prim vermiş olur. Hâlbuki iman, Allah’ın korumasından da emin olmaktır.
Bu şekilde evhamlanan kimse, aslında Allah’tan tam emin değildir. Emin
olmayınca da hiçbir mesnedi olmayan vehimle kötü düşünceler akla hâkim olmaya
başlar.
Vesveselerden korunmak
mümkün mü?
İnsanı yaratan ve onu en
iyi tanıyan Allah, Kur’an’da şöyle buyurur: “Gerçekten
insanı Biz yarattık. Bu yüzden Biz, onun içinden geçenleri (vesvese) dahi
biliriz. Çünkü Biz, ona şahdamarından daha yakınız.”[x]
Bu perspektiften
bakıldığında, insanın rahat ve rahatsız olacağı durumları da en iyi bilen O’dur.
Dolayısıyla O’nun bildirileri, inanç sahibi insanlar için önemlidir. Hazreti
Âdem ile Havva’nın vesvese yoluyla cennetten çıkarıldığı hatırlatılarak
dikkatli olmaları hususunda müminlere bir mesaj verilir.[xi]
İnsana görünen (insan) ve
görünmeyen (cin) yollardan vesvese gelebilir. Akla düşen şeytanî vesvese ve
zihinde üretilerek iç âlemde gezdirilen evham ve de iç karışıklığı için Allah,
“Ey Muhammed! De ki, ben, insanların Rabbi’ne,
yegâne Hâkim’ine, tek gerçek ilahına sığınırım. İnsanların kalplerine vesvese
veren sinsi şeytanın, gerek cin, gerek insan cinsinden bütün şeytanların
şerrinden o Yüce Rabbe sığınırım ben”[xii] buyurmaktadır. Görüldüğü
gibi, ayetlerde vesveseye karşı insanın nasıl bir tavır takınması gerektiği
tavsiye ediliyor. Vesvese verenin (vesvas) şerrinden Allah’a sığınılması
isteniyor. Eğer vesvese akla galebe çalarsa, akıl yarım çalışmaya başlar ve
emin olma yeteneğini kaybeder. İmanda “emin olma” vardır. İmanından emin olan
kimseye vesvese bir şey yapamaz.
Şeytanın
vesvesesi, her insanın karşı karşıya olduğu bir olgudur. Ancak bu, “Şeytan
herkesi kandırır, herkese vesvese vererek yolundan saptırır” anlamına gelmez.
Nitekim Kur’an’da şöyle buyrulur: “İblis ‘Rabbim’ dedi, ‘Mademki beni
insanoğlu yüzünden azdırdın, o halde ahdim olsun, ben de o insanoğluna
yeryüzünde olanca günahı ve kötülüğü cazip göstereceğim; onların tümünü
azdırmak için bütün gücümle uğraşacağım. Bununla birlikte, Senin samimi
kullarını azdıramam’. Bunun üzerine Allah şöyle buyurdu: (Şunu iyi bil ki
azdırmak ve yoldan çıkarmak senin işin ise) Doğru yola iletmek de benim
işimdir. (Ayrıca şunu da bil ki) Benim samimi kullarım üzerinde senin yaptırım
gücün yoktur. Sen, ancak sana uyanlara söz geçirebilirsin.”[xiii]
Demek ki şeytanın vesvese vererek etkili olduğu kimseler, ona uyanlardır.
Güçlü
bir inançla Allah’a bağlı olan kimselere şeytan söz geçiremez. Zira şeytan,
gücünü vesvese verdiği kişilerden alır. İnsanın iradesinde oluşan her zaaf,
şeytanın gücüne dönüşür. O da aldığı bu gücü insanın iç
karışıklığı için kullanır. Şeytanın samimi iman sahibi insana bir etkisi ve
tesiri olamaz. Allah’ın “Benim samimi
kullarım üzerinde senin yaptırım gücün yoktur. Sen, ancak sana uyanlara söz
geçirebilirsin” şeklindeki ifadesi ve şeytanın “Senin samimi kullarını azdıramam” itirafı bunu gösterir. Aklı
kullanma, sağlam bir irade ve samimi bir inanç, şeytanın verebileceği her tür
zararı engeller. Dolayısıyla doğabilecek psikolojik rahatsızlıkların da yolunu
kapamış olur.
Kaynakça
Buharî, Sahih-i Buhari,
Çağrı yayınları, İstanbul,1992.
Dini
Kavramlar Sözlüğü, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2006.
Dini
Terimler Sözlüğü, Milli Eğitim Bakanlığı, Ankara, 2009.
Gazzali, İhyâ’ulumi’d-din, (çev:. Ahmet Serdaroğlu), C I-IV, Bedir
Yayınları, İstanbul, 1977.
http://www.donusumkonagi.net/Psikolojik
Sorunlar/91/obsesif-kompulsif/ (erişim, 1.3.14)
Mustafa
Çağırıcı, “Vesvese” Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Ankara,
1988-2013.
Mustafa
Öztürk, Kur’an’ı Kerim Meali, Düşün Yayınları, (4. Baskı), İstanbul, 2013.
Müslim, Sahih-i Müslim,
Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992.
Tirmizî, Sünen-i Tirmizi, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992.
[ii] Gazzali,
İhyâ’ulumi’d-din, (çev:. Ahmet Serdaroğlu), C III, s. 59-60; Mustafa Çağırıcı, agm. s.
72.
[iv] Tirmizî Taharet, 43; Bkz. Mustafa Çağırıcı, agm. s. 71;
Fıkıhta vesvese kötü bir şey kabul edilir. Her şeyde tereddüt ve vesvese ile
hareket edenin sözüne itibar edilmez. Nitekim Hz. Peygamber, vesvese ile
hareket eden birinin boşanmasının geçerli olmayacağını belirtmiştir. Bkz.
Buhari, Talak, 11.
“Bir zaman
İbrahim, “Rabbim! Ölüleri nasıl dirilteceğini göster bana” dedi. Allah da:
“Yoksa sen ölüleri dirilteceğime inanmıyor musun? buyurdu. O da: “İnanıyorum,
fakat kalbimin mutmain olmasını istiyorum.” dedi…”[vi]
[vii] Bazı sahabeler Peygambere
gelerek ya Rasulallah: “İçimizden öyle şeyler
geçiyor ki, onları söylemeyi büyük bir suç sayıyoruz.” der. Peygamber: “Gerçekten böyle bir şey hissetiniz mi?” diye
sorar. Sahabeler, “Evet ya Rasulallah” deyince Hazreti Peygamber, “İşte sarih, açık iman budur; bu, imanın
katıksız olmasındandır.” buyur. Müslim İman, 209, 211.
[viii] Rivayete göre bir sahabe
gelerek Peygambere: “Ya Rasulallah namaz
kılarken aklıma kadın, ticaret ve türlü türlü dünya işi geliyor, ne yaptımsa
bunlardan kurtulamıyorum.” der. O sırada orada bulunan Hz Ömer, bazı
anlatılarda Hz. Ali: “Hiç öyle şey olur mu, namaz kılarken Allah’tan başka
hiçbir şeyi düşünmemeliyiz, böyle bir huşu içinde olmalıyız” der. Hz. Peygamber:
“Sen namazlarını böyle mi eda ediyorsun
ya Ömer?” şeklindeki sorusuna Hz. Ömer: “Ben sadece Allah’ı düşünürüm diye
cevap verir. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz der ki: “ya Ömer, git, 2 rekât namaz kıl gel, eğer dediğin gibi Allahtan başka
hiç bir şey düşünmeden bunu yaparsan sana hırkamı hediye edeceğim.” Hz.
Ömer Peygamber hırkasına sahip olacak olmanın sevinciyle gider ve 2 rekât namaz
kılar gelir. Peygamberimiz: “Allah’tan
başka hiç bir şey düşünmeden kıldın mı ya Ömer” der. Hz Ömer: “Hayır ya
Rasulallah, acaba bana mavi hırkasını mı, yeşil hırkasını mı verecek diye
aklıma geldi” der.