İLK
olarak Çin’in Wuhan bölgesinde, 2019 yılı Aralık ayının başında görülüp, bu
bölgedeki yetkililer tarafından tanımlandığı için gayr-i resmî anlamda “Wuhan Coronavirüsü”
adıyla da bilinen Yeni Tip Coronavirüs, solunum yolu enfeksiyonuna neden olan
ve insandan insana geçebilen bulaşıcı bir virüstür.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından virüsün resmi adı “SARS-CoV-2”
(Şiddetli Akut Solunum Sendromu-Coronavirus-2) olarak belirlenmiştir.
Dünya Sağlık Örgütü virüsün neden olduğu hastalığı tanımlamak
için “Covid-19” terimini kullanmaktadır.
30 Ocak 2020’de Covid-19, Dünya Sağlık Örgütü tarafından “küresel
bir sağlık acil durumu” ilân edilmiştir. 11 Mart 2020 tarihinde ise virüs, “pandemi”
yani “küresel salgın hastalık” olarak ilân edilmiştir. Hastalığın damlacık ve temas yoluyla bulaştığı bilinmektedir.
Oluşturduğu küresel salgın durumundan ötürü “pandemi” olarak tanımlanmaktadır.
Tayvan’a kısa bir bakış
Pandemi
sürecini aktarmaya devam etmeden önce, bu süreçle mücadelesinde kesin başarı
yakalayan Tayvan’ın gelişim süreçlerini ele alalım.
Tayvan
adasının resmî tarihi, 1624’te Hollanda tarafından sömürgeleştirilmesiyle
başlamaktadır. 1683 yılından itibaren ise ada, Çin İmparatorluğu’nun yönetimine
geçmiştir ve Çin’in bir parçası hâline gelmiştir. 1895 yılındaki Japonya-Çin Savaşı
sonunda Çin’in yenilmesiyle adanın hâkimiyeti Japonya’ya geçmiştir. Ancak
İkinci Dünya Savaşı’nda yenilen Japonya, Tayvan’ı Çin’e iade etmek zorunda
kalmıştır.
Mevcût
durumda ise, siyâsî olarak hâlâ bir birleşme söz konusu değildir. Tayvan, mevcût
statükoyu korumak için direnmektedir. Çin Halk Cumhuriyeti ise, Tek Çin
politikasını uygulamaktadır ve Tayvan’ı bir eyaleti olarak görmektedir.
Geçmişten
günümüze Türkiye-Tayvan ilişikleri
1945
yılına kadar Japonya’nın yönetiminde kalan Tayvan adasının, bu tarihe kadar
Türkiye ile bir teması bulunmamaktadır. Ancak 1945 yılından beri Tayvan’ı
yöneten Çin Cumhuriyeti’nin Türkiye ile resmî ilişkileri 1925 yılına dayanmakta
olup, bu iki ülke, 1934 yılında bir dostluk antlaşması imzalamıştır.
Çin
Cumhuriyeti’nin Çin İç Savaşı’nı kaybederek 1949 yılında Çin anakarasından
Tayvan’a taşınmasının ardından, ikili resmî ilişkiler 1971 yılına kadar devam
etmiştir. 1971 yılında uluslararası konjonktürün etkisiyle Türkiye, Tayvan ile
resmî ilişkilerini keserek Çin Halk Cumhuriyeti’ni tanımış ve Birleşmiş
Milletler’in (BM), Çin anakarasının temsili konusunda yaptığı oylamada Tayvan’ın
aleyhine oy kullanmıştır. BM’de yapılan oylama sonucunda Tayvan üyelikten
çıkarılmıştır.
1971
yılı itibarıyla, Tayvan ve Türkiye arasındaki ilişkiler, gayr-i resmî olarak
devam etmiştir. Günümüzde Tayvan ve Türkiye arasındaki ilişkiler, ekonomi,
kültür, teknoloji ve akademi işbirliği alanında günden güne ilerlemektedir.
1989
yılında Tayvan tarafından Ankara’da “Taipei Ekonomi ve Kültür Ofisi”nin
kurulmasının ardından ikili ilişkiler de artmıştır. Ayrıca 29 Aralık 1989
tarihinde Tayvan Dışişleri Bakan Yardımcısı Chen Chien-jen, Türkiye’ye gelerek
eski Başbakan Süleyman Demirel ile bir araya gelmiştir.
1990’lı
yıllara girilirken, Türkiye, Doğu Asya’ya ilişkin yeni bir ilişki modeli
kurmayı plânlamış ve bu sebeple de yaklaşık yirmi sene aradan sonra Tayvan ile
arasındaki ilişkileri ilerletmek için adımlar atmaya başlamıştır. Örnek olarak
Türkiye, Tayvan vatandaşlarına yönelik vize kısıtlamasının kaldırılmasına karar
vermiş ve vize işlemlerini kolaylaştırmıştır.
Ağustos
1990’da yaşanan Körfez Savaşı, Türkiye’nin ekonomisini kötü etkilemiştir. Bu
sebeple 16 Ocak 1991 tarihinde Tayvan, uluslararası sorumluluk ve insanî yardım
kapsamında Türkiye’ye 2 milyon dolar para ve 3 milyon dolara varan tıbbî
ekipman bağışında bulunmuştur.
12
Kasım 1993 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti, Tayvan’ın başkenti Taipei’de “Türk
Ekonomi Misyonu”nu kurmuştur.
Diğer
taraftan, 21 Eylül 1999 tarihinde, Tayvan’da 7.3 şiddetinde bir deprem meydana
gelmiş, depremde yaklaşık 2 bin 415 kişi hayatını kaybetmiş ve 29 kişi
kaybolmuştur. Türkiye bu elim hâdise üzerine Tayvan’a, yaklaşık 8 bin kilometre
uzakta olmasına rağmen Türkiye’nin AKUT Arama Kurtarma Derneği, “Tayvan Hükûmeti’nden gelecek olan acil
yardım çağrılarını bekliyoruz” demiş ve hemen ardından yola koyularak
Tayvan’a varmıştır.
13
Mayıs 2014 tarihinde, Manisa’nın Soma ilçesinde, Türkiye tarihindeki en büyük
maden ocağı faciası yaşanmış ve 301 madenci yaşamını yitirmiştir. İnsanî yardım
ve Tayvan-Türkiye arasındaki dostluk çerçevesinde Tayvan Hükûmeti, Türkiye’ye
Soma Faciası dolayısıyla 100 bin ABD doları bağışta bulunmuştur.
Tayvan
ve Türkiye, 2014 yılında felâket ve ânî tehlike yönetiminde birbirlerine yardım
etmek üzere bir konsensüse[i] varmışlardır. 2014’ten
itibaren, Tayvan Hükûmeti ve sivil toplumu, Türk Hükûmeti’nin Suriyeli
mültecilere naçizâne yardımlarına katılmak üzere, 15 milyon Amerikan dolarının
üzerinde katkıda bulunmuştur. Tayvan’ın hayırsever çalışmaları; okul yapımı,
çamaşırhane kurulması, para, gıda, mont, vantilatör, battaniye, bilgisayar
yardımlarının yanı sıra Hatay, Gaziantep, İstanbul, Kilis, Adıyaman ve Şanlıurfa’da
hijyen uygulamaları kapsamaktadır.
Ayrıca
Türkiye ile Tayvan arasında yükseköğrenim işbirliği karşılıklı olarak
gündemimizdedir.
Tayvan
ve Türkiye arasında ticâret ilişkisi de büyük bir rol oynamaktadır. Türkiye,
Tayvan’ın Avrupa’daki 6’ncı büyük ihraç ülkesidir. 2017 yılında Tayvan’ın
Türkiye’ye ihracat hacmi 1.6 milyar dolardır. Tayvan’ın Türkiye özelindeki
ticârî mottosu ise, “Biz Türkiye ile ticâret
fazlasından faydalanırken, Türk tarafını da Tayvan’a daha fazla ürün satmasına
teşvik ediyoruz” şeklindedir.
Çok
uzun senelerdir Tayvan’ın dünyada en fazla ithalat yapan ülkeler arasında
17’nci sırada olmasına rağmen, bugüne kadar Türkiye’nin Tayvan’da ticârî
ataşesi bulunmamaktadır.
Ankara’daki
Taipei Ekonomi ve Kültür Misyonu ile Ankara Üniversitesi’nin imzaladığı bir anlaşmayla,
3 Nisan 2018 günü Ankara’da, “Türkiye’de Tayvan Çalışmaları-I (Tarih, Ekonomi
ve Uluslararası İlişkiler)” başlıklı bir uluslararası sempozyum düzenlenmiştir.
Taipei Ekonomi ve Kültür Misyonu ile Ankara Üniversitesi’nin maddî ve mânevî
katkılarıyla düzenlenen bu akademik toplantıya, Tayvan ve Türkiye’den çok
sayıda bilim adamı katılmış ve araştırmaları hakkında bilgi vermişlerdir.
Hacettepe
Üniversitesi ve Ankara’da bulunan Taipei Ekonomi ve Kültür Misyonu
önderliğinde, ayrıca Ankara Üniversitesi APAM desteğiyle, 1-3 Nisan 2018
tarihleri arasında, ilk defa Türkiye-Tayvan Sağlık Bilimleri Sempozyumu (Turkey-Taiwan
Health Science Symposium) yine Ankara’da gerçekleşmiştir. Üç gün süren
sempozyumda, günümüzdeki ileri biyotıp teknolojisi, Tayvan-Türkiye sağlık
politikaları, olası pazarlar ve iş olanakları tartışılmıştır. İki taraf da biyotıp
konusunda ortak çalışmalar başlatacağını vaat ederek sempozyumu sonlandırmıştır.
Yine karşılıklı ilişkiler noktasında, ülkemizde yaşanan Elazığ Depremi için Tayvan Hükûmeti yardımda bulunmuş, maddî ve mânevî desteklerini Türkiye’den esirgememiştir.
Taipei kısa bir süre öncesine kadar DSÖ’ye bağımsız bir üye olarak dâhil olma talebine fazla destek bulamamıştı. Fakat Covid-19 salgını bunu ciddî anlamda değiştirmiştir.
Tayvan
ve Coronavirüs
31
Aralık’ta Wuhan kentinden gelen hastalık haberleri üzerine Tayvan, kendi ülkesi
için önlem alma ihtiyacı hissetti. Bunun bir sebebi olarak, daha önce yine Çin
merkezli olan SARS virüsü ile benzer yönlerinin olmasını ve siyâsî açıdan
ülkelerin birbirlerine güvenmemelerini ele alabiliriz. Bu durumlardan
mütevellit, Tayvan, önlemlerini çok erken ve etkili şekilde almıştır.
Tayvan
Sağlık Bakanı, bu süreçte çok etkin rol almış, 31 Aralık’ta vakaların duyulması
ile birlikte Dünya Sağlık Örgütü’nü bilgilendirdiklerini, ancak görmezden
gelindiklerini açıklamıştır.
Tayvan’ın
aldığı önlemlerin başında, öncelikle Wuhan’dan ülkeye gelenleri sıkı takibe
almak gelmiştir.
Tayvan
Hükûmeti, 20 Ocak 2020’de Afet Merkezi’ni faâl hâle getirip ülkedeki etkinliğini
arttırmıştır. 21 Ocak’ta ise Tayvan’da ilk vaka ortaya çıkmış, bunun üzerine
öncelikle Wuhan’dan, daha sonra da Çin’den gelen uçuşları iptal etmiştir.
Tayvan,
Güney Kore gibi çok fazla test yapmak yerine, ciddî bir şekilde önlem almıştır.
En
önemli tedbiri de yurtdışından gelenleri ve temasta bulundukları sıkı bir şekilde
takibe alarak ortaya koymuştur. Bu duruma baktığımızda, Tayvan’ın genel
politikasının “erken önlem almak” olduğu görülür.
Tayvan’ın
sağlık sistemine baktığımızda ise, ülkenin sağlık sistemlerine çok güvenmekte
olduğunu görürüz. Ülkede yaşayanların yüzde 99 gibi ciddî bir oranı, ücretsiz
sağlık uygulamalarından faydalanmaktadır. AB gibi bir strateji
geliştirmişlerdir. Covid-19 testi pozitif çıkan her hastanın ihtiyaçları devlet
tarafından karşılanmıştır.
Devlet
her zaman halkla iş birliği yapmıştır. Sağlık Bakanı her gün sağlık komisyonu
ile medya üzerinden bilgilendirme yapmıştır. Hastaların genel durumu, yaş,
cinsiyet ve kronik hastalıklarından bahsedip durumları üzerinden bilgilendirme
yapılmıştır. Hasta olan kişiler telefon üzerinden uygulanan bir sistemle takip edilmiş,
takip süreleri “14+7 gün” olarak uygulanmıştır.
Buradan
çıkaracağımız sonuç, devlet ve halkın bir arada, bütün olarak işleri yürüttüğü
hususudur.
Yine
insanların çalışmak zorunda olduğu kurumlarda dezenfektan kullanımı ve ateş ölçümleri
sıkı bir takip ile yürütülmüştür.
Hastalığın
yeni ortaya çıktığı dönemde, ülkeden dezenfektan ve maske ihracı
yasaklanmıştır. Çin Halk Cumhuriyeti, bu noktada Tayvan’a tepki göstermiştir.
Maske
satımı karneye bağlanmış ve halk haftada bir kereye mahsus 2 maske alma hakkına
sahip olmuştur. Yine maske üretimine askerler dâhil olmuş, üretime katkıda
bulunmuşlardır.
Ülke
genelinde, Mart 2020 itibarıyla vaka sayısı bir anda artmıştır. 2 hafta
içerisinde günde 20 vakaya kadar bir artış söz konusu olmuştur. Ancak bunu
düşürmeyi Tayvan başarmıştır. Söz konusu vaka topluluğu ise genellikle
yurtdışından ülkeye giriş yapanlardan oluşmuştur. Bunu Sağlık Bakanı, Afet Merkezi
ekibiyle her gün basına açıklama yaparak halka duyurmuş, detaylı bir
bilgilendirme yapmıştır.
Alınan
önlemlerden bir diğeri ise, Ocak ayında olan sömestr tatilinin 2 hafta
uzatılmasıdır. Ki bu önlem yeterli olmuştur. Eğer bir vaka çıkarsa, okulun bir
bölümü kapatılmıştır. Ancak 2 ve üzeri vaka var ise, o okul tamamen
kapatılmıştır.
Hızla
yayılan virüs nedeniyle tüm dünyada Uzakdoğululara karşı bir önyargı
oluşmuştur. Vietnam, buna karşı olarak bu tavrı sergileyenlere ceza vermiştir.
Yine Tayvan, aldığı önlemler ve vaka sayılarında belli bir düşüş sağlayınca,
kendini bu genellemenin dışında tutmayı başarmıştır.
Türkiye
ve Coronavirüs
Türkiye,
Wuhan’da başlayan salgın ile alâkalı olarak ilk çalışmalarını Ocak ayında
başlatmıştır. İlk olarak Sağlık Bakanlığı bünyesinde, Koronavirüse Karşı
Operasyon Merkezi ve Koronavirüs Bilim Kurulu oluşturulmuştur.
Daha
sonra Çin’den gelen yolcuların ateşleri ölçülmeye başlanmıştır. Ocak ayı
sonunda ise Çin’de 4 noktaya uçuşları durdurmuştur. Şubat ayı itibari ile
Çin’den tahliye ile gelenler iki haftalık karantinaya alınmıştır. Mart ayında
İran’da hızla yayılan virüs sebebi ile sınır kapısı kapatılmıştır. 11 Mart’ta ise
Türkiye’de ilk vaka tespit edilmiştir. Bundan sonra ise Umre’den dönenlere öğrenci yurtlarında 14 günlük zorunlu karantina
uygulanmaya başlanmıştır. Ve 16 Mart itibari ile barlar, gece kulüpleri,
tiyatrolar, sinema salonları, spor salonları ve kafeler kapatılmıştır.
Camilerde toplu ibâdet sonlandırılıp, yurtdışından dönen herkese iki hafta
karantina zorunluluğu getirilmiştir.
Mart
ayı, Türkiye’de sıkı bir şekilde tedbirlerin alındığı bir dönemin ilk aşaması
oldu aslında. Tüm hastaneler birer “pandemi hastanesi” oldu. Sınır kapılarımız
kapatıldı.
Nisan
ayına geldiğimizde ise salgının zirve noktası yaşandı. Vakaların illere göre
dağılımı ilk defa halkla paylaşıldı. 20 yaş altına sokağa çıkma yasağı
getirildi, işçiler yasaklardan istisna tutuldu. 30 büyükşehir ve Zonguldak’a
seyahat kısıtlaması getirildi. Türkiye’de ilk “hafta sonu sokağa çıkma yasağı” bu süreçte uygulandı. 11 Nisan’da ise
bir günlük vaka sayısı 5 bin 138 ile zirveye ulaştı.
Mayıs
ayında ise ilk kez iyileşen hasta sayısının Covid-19’lu hastaların sayısını geçtiği
Sağlık Bakanı tarafından açıklanmış ve sonrasında normalleşme sürecine
geçilmiştir. Tedbir ile kapatılan birçok yer açılmaya başlanmıştır. Süreç bu
zamana kadar tedbirlerle devam etmiştir.
Hâlen maskesiz sokağa çıkmak yasak olmakla birlikte, hastaların çoğu evlerinde karantinaya devam etmektedir.
Sonuç
Düşüncemiz,
Tayvan ve Türkiye’yi Anadolu ile Uzak Doğu’nun bir paydada buluşması görüşü ile
ele almanın faydalı olacağı yönündedir. Türkiye ile Tayvan, aslında
birbirlerine benzer ülkelerdir. Başka bir devlete bağlı olmaktan ziyâde,
bağımsızlıklarına düşkün olmaları ile tanımlayabiliriz bu iki ülkeyi. Bunu,
Tayvan’ın Çin Halk Cumhuriyeti’ne bağlı bir ülke olarak kendini
tanımlamamasından anlayabiliriz. Tayvan, bağımsızlığını ön plânda tutmaktadır.
Tıpkı Türkiye’nin, Millî Mücadele döneminde bağımsızlığı için topyekûn savaşması
gibi...
Toplum
olarak Batı’ya kıyasla daha kolektif bir yapıya sahip olmaları, Uzakdoğulular
açısından aslında bir şanstır. Batı’nın birey odaklı durumuna karşın Tayvan’da halk
ile şeffaf bir birlik oluşturan devlet, Covid-19 sürecini daha sağlıklı
ilerletmiştir. Aldığı erken tedbirler sayesinde en az etki ile bu dönemi
atlatmıştır.
Türkiye’de
de durum Uzak Doğu toplumlarından çok farklı değildir. Anadolu kültürü ile
yetişen toplumumuz, olaylara birey odaklı bakmamaktadır. Tayvan ve Türkiye’yi
yakınlaştıran, birbirlerine bu bakımdan benzer olmalarıdır.
Yine
Türkiye perspektifinden olaya baktığımızda, bu süreci aslında gerek alınan
tedbirler, gerekse toplumsal odaklı yaptığı çalışmalar ile sağlıklı bir şekilde
ilerlettiğini görürüz. Ancak Tayvan gibi, vakaları daha kolay kontrol altına
alamama sebeplerini, Tayvan’a kıyasla nüfus fazlalığı ve sürece daha geç olarak
dâhil olmasından ileri geldiğini söyleyebiliriz.
Yine
Tayvan’ın daha önce tecrübe ettiği SARS[ii] virüsü de bu toplum için
önem arz etmiştir. Tayvan’ın başlangıçta aldığı tedbirleri, Türkiye biraz daha
geç ele almıştır.
Türkiye
ve Tayvan ilişkileri ise özellikle ticâret alanında ön plândadır. Dünya Sağlık
Örgütü’ne üye olamayan Tayvan hakkında, gözlemci devlet statüsünde olmasının
yanı sıra örgüte doğrudan üye olması yönünde öngörüler vardır.
Taipei kısa bir süre öncesine kadar DSÖ’ye bağımsız bir üye olarak
dâhil olma talebine fazla destek bulamamıştı. Fakat Covid-19 salgını bunu ciddî
anlamda değiştirmiştir.
Çünkü 433 vaka ve 7 ölümle Tayvan’ın Covid-19
salgınına karşı mücadelesi, dünyada örnek olarak gösterilmektedir.
Türkiye’nin
bu süreçte diğer ülkelere yardım göndermesi, kültür mîrasımızı ve yardımsever
bir toplum olduğumuzu ön plâna çıkartmaktadır. Bu da gerek bürokratik anlamda,
gerekse dünya üzerinde gelişmekte olan bir ülke gözüyle bakılan Türkiye için iyi
bir izlenim bırakmıştır.
Türkiye
ve Tayvan ilişkileri, sağlıklı bir şekilde devam etmiştir. Bunu daha iyi
dereceye getirmek, bu iki ülke açısından zor olmamakla birlikte, “kolay”
denebilecek statüdedir. Çünkü geçmiş yıllardan itibaren hep birbirlerine destek
ve yardımda bulunmuşlardır. Ticârî ilişkilerin yanı sıra birbirinin yaralarını
saran ülkeler olarak literatürde yer edinmişlerdir.
Sağlık
alanında ilişkileri ilerletmek adına Tayvan’ın profesyonel bir şekilde süreci
ilerletmesi, aslında bir bakıma Türkiye’ye rol model olmuştur. Yine Türkiye’nin
yaptığı tıbbî yardımlar, bu iki ülkenin ilişkilerini sıcak tutmasına sebep
olmuştur. Özellikle bu pandemi süreci, ülkeler arası kader birliği açısından
önem arz etmiştir.
Bundan
sonraki süreçte, özellikle Sağlık Bakanlarının birbirleriyle yakın temasta
bulunup birlikte hareket etmeleri önemli olacaktır. Tedbirler ve alınacak
kararların koordineli bir şekilde yürütülmesi, iki ülke açısından da hem daha
verimli, hem de ilişkilerinin güçlenip sağlıklı bir şekilde ilerlemesini
sağlayacaktır.
Kaynakça
Söyleşi: Prof. Dr. Abdürreşit Celil Karluk
Ankara Üniversitesi Yayınları No: 616
Asya-Pasifik Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi APAM Yayınları: 1
Adıbelli, Barış, Çin Dış Politikasında
Tayvan Sorunu, İstanbul, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2006.
Chia Yi Lin, Tayvan-Türkiye İlişkileri
(1923-2017) Yüksek Lisans Tezi