“İNSAN”,
kelime mânâsı itibariyle “nesy” ve “ünsiyet” kelimeleri ile aynı kökten gelir.
Ünsiyet, “yakınlaşmak” anlamına gelirken nesy ise “unutmak” anlamında
kullanılır.
İnsan, Allah'a en yakın
varlık olması sebebiyle bu adı almıştır. Ya da Allah'ın kendisine en yakın
yarattığı varlık olması hasebiyledir bu. “Nesy, unutmak” dedik ya, bu özelliği
ile de Allah ile olan ahdini ve yakınlığını unutması sebebiyle “Hafıza-i beşer,
nisyan ile malüldür” denir.
Beşerin hafızasındaki bu
nisyan ki, 124 bin veya 224 bin peygamberin İlay-ı Kelimetullah’ın anlatılması
için gelmesini gerektirdi. Binlercesinin ölümüne, on binlercesine iftiralar
atılarak zulme uğramasına, sadece Allah'ın kulu ve nebîsi iken tanrılara ve
putlara dönüştürülmesine sebep oldu. Şeytan da Âdem'in ve oğullarının bu nisyan
hâlini çok iyi biliyordu. Önce unutturdu, sonra yakınlığı kopardı veya önce
yakınlığı koparıp sonra unutturdu. Yerine de nice nice sahte ve sahtekâr
tanrılar ikâme ettirip insanı yoldan çıkarttı.
Allah ile ünsiyeti kopmuş,
nisyan hâlindeki âdemler birer ikişer “eşref-i mahlûkattan esfel-i sâfilîn
çukuruna yuvarlandılar”. Ekini ve nesli bozdular. Böylece yüz binlerce yıllık
bir zaman denizinde milyarlarca âdem de esfeller diyarına yuvarlanıp gitti.
Kadim Kur'ân “Bozmayın” diye
defalarca uyardığı hâlde, başta insan, insanın kendisi olmak üzere her şeyi
bozdu, bozgunculuk etti. Kadim tarihin bilinmeyen lâkin insanlığın beşerî
hafızasındaki hikâyelerinde, masallarında, mitolojilerinde mukim kalan bir
kısım bilgi parçacıkları bize anlatmaktadır ki, insan “tanrı” olmak istedi. İlâhlığa
özendi, hattâ Yaratıcısına kafa tutup “Daha iyisini yaparım” dedi. Yaptığı ya
da ürettiği, bir canavardan başka şey olmadı.
Sonuç olarak, İlâhî bir
format atılmasından başka çare kalmadı ve bundan kurtulamadı. Her seferinde
mevcut medeniyet versiyonunun üst sürümünden bedensel ve spiritüel olarak alt
sürüme indirilmesi ile birkaç kez fırsat ve imkân verilmesine rağmen yine
fırsatı değerlendiremedi ve yeryüzünden silindi.
Kadim Kur'ân'ın nüzulü ve
Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed'in (sav) gelişiyle son fırsat çağına
girmiş olduk. Bu çağda tek ve kabul edilebilir bir sonuç olarak, Kur'ân-ı Kerîm'in
ifadesi ile “hak kazanacaktır”. Ama iblis ve çetesi yine de son saniyeye kadar
(hâşâ) Allah'a, “İnsanı seçmen bir hata idi” demek için son saniyeye kadar
mücadele edecektir. Günümüzde bunu ayan beyan yapıyor ve devam ediyor. Öyle ki,
yaptığı şeyden artık kendi toplumları dahi korkar hâle geldi. Buna iyi bir
örnek vermek gerekirse, Stephen Hawking gibi Okültizm temelli biri, bir
gazetenin şu haberine göre ilginç bir beyanat veriyor:
“The Sunday Times gazetesi,
hayatta olduğu sürece gelecekle ilgili yaptığı uyarı ve tahminleriyle adından
söz ettiren fizikçi Stephen Hawking'in, ‘Brief Answers to the Big Questions’
(Büyük Sorulara Kısa Cevaplar) isimli kitabında yer alacak makalelerinden bir
bölüm yayımladı.
Makaleye göre, 14 Mart
2018’de hayatını kaybeden ünlü fizikçi Hawking, genetik mühendisliğinde atılacak
yeni adımların, içinde bulunduğumuz yüzyıl içinde insanüstü kişilerin
oluşmasına neden olacağı tahmininde bulundu. Bu sayede oluşacak insanüstü
kişiler, insanlığın geri kalanını yok edebilecek. Devletler bunu engelleyecek
kanunlar çıkarsa dahi zengin ve açgözlü kişiler hırslarına karşı koyamayacak ve
bu durum kaçınılmaz olacak.
Hawking, ‘Bu yüzyılda
insanların zekâ ve saldırganlık gibi içgüdüleri değiştirmenin yolunu
keşfedeceğinden eminim. Muhtemelen insanlar üzerinde genetik mühendisliği
uygulamalarının yapılması karşıtı yasalar kabul edilecek. Ancak bazı insanlar
hafıza, hastalıklara karşı dayanıklılık ve ömür süresi gibi insanî özellikleri
geliştirme hırsına karşı koyamayacak’ ifadelerini kullandı.
Hawking ayrıca, ‘Bu tür
insanlar ortaya çıktığında, geliştirilmemiş insanlarla ilgili önemli siyâsî
sorunlar olacak. Sıradan insanların soyu tükenecek ya da önemsiz hâle gelecek.
Onlar yerine kendi kendilerini tasarlayan bir ırk olacak. İnsan ırkı
kendilerini yeniden tasarlayabilirse, muhtemelen yayılacaklar ve diğer
gezegenlerle yıldızlarda kolonileşecekler’ uyarısında bulundu.
Diğer yandan Hawking'in
tahminleri, 6 yıl önce îcat edilen Crispr-Cas9 teknolojisine dayanıyor. Bu
teknoloji ile DNA üzerinde değişiklikler yapılabiliyor. Bilim insanları bu
sayede kötü genleri çıkarıp yeni genler ekleyebiliyorlar. Günümüzde bu
teknoloji, kanser gibi kalıtsal hastalıklar taşıyan çocukları tedavi etmede
kullanılıyor.
Hawking, daha önce de yapay
zekânın insanlardan daha üstün bir noktaya gelebileceği ve insanlığı ortadan
kaldırabileceği uyarısında bulunmuştu.”
Yukarıda sizlerle paylaştığım
haberi okuyanınız olmuştur. Ben de bu haberi ilk gördüğümde birkaç defa okudum
ve ardından ufak bir araştırma yaptım. Konu ile ilgili birtakım şeyler zihnimde
dönüp dolaşırken, bir de baktım ki, “Terminatör” filmleri serisini izliyor ve
inceliyorum… Birden hayıflandım kendi kendime, “Neyin peşindesin, neyle
uğraşıyorsun?” diye. Sonra iç sesim, “Evrende hiçbir şey boş ve anlamsız
değildir” şeklinde bir hatırlatma yaptı.
Hawking'in “Zamanın Kısa
Tarihi” adlı kitabını uzun bir süre önce okumuştum. “Büyük Tasarım” ve ”Her Şeyin
Teorisi” adlı kitaplarından da birkaç pasaj okumuştum. “Madem zihnimde böyle
bir postulat var, değerlendireyim” dedim kendi kendime. Bu düşünceler sonunda
elimde kalanlar: Kafamızdaki postulat, üstün insan haberi, Zamanın Kısa Tarihi
adlı kitap, Büyük Tasarım ve Her Şeyin Teorisi'nden birkaç pasaj, Terminatör
filmleri…
Bu arada belirtmeliyim ki,
biz postulatı her ne kadar Hawking'in kitaplarına bağlasak da bin 400 yılı
geçkin bir “Kûn medeniyeti” genetiğine sahibiz. Bir de astrofiziğe, uzaya
merakımızın çocukluk çağlarından beri geldiğini, hattâ Jules Verne'nin “Aya
Yolculuk” adlı kitabı ile fitilin ateşlendiğini de belirtelim…
Dünya istilası
“Evrende hiçbir şey boş ve
anlamsız değildir” sözü yerli yerinde bir tespittir. Batı, saplanıp kaldığı
pozitivist bakış açısı engeline rağmen ancak bunu 20’nci yüzyıl sonunda,
21’inci yüzyıl başında kabul etti. Bizlerse bir “Kûn medeniyeti” tasavvuru ile
zaten Hazreti Muhammed Mustafa (sav) örneğinde ve Kur'ân-ı Kerîm'in nüzulü ile
birlikte yaklaşık 14 asırdır biliyoruz.
Hawking’e tekrar dönersek… Yukarıdaki
haberde söylediği gibi, hayatta iken insanlara ve insanlığa birkaç uyarısı daha
bulunuyor ünlü fizikçinin. Bunlardan biri de, dünyanın uzaylı bir ırkın
istilası ile karşı karşıya gelebileceği, böyle bir durum karşısında insanoğlunun
çaresiz kalabileceği, Colomb'un Amerika kıtasına çıkışından sonraki olaylardan
daha vahim bir netice olabileceği yönündeki iddiaları.
Hawking'in, bizce de zaman
diliminin yakınlığı ve olabilirliği açısından, zamanımızda gerçekleşen mevcut
teknolojik gelişmelerle bakıldığında en yüksek iddiası ise şu: “Yapay zekâ
zamanla kontrol edilemez hâle gelebilir. Robot ve bilgisayarların çok gelişmesi,
bir noktadan sonra insanlığı tehdit eden bir noktaya gelecek. Eğer insanlar
bilgisayar virüsü tasarlarsa, yapay zekâ bunu geliştirerek ortadan
kaldırabilir. Makineler bir süre sonra insanlardan daha aktif olacak ve dünyayı
yönetebilecek bir konuma gelecekler. İnsanlık acilen koloni yapabileceği bir
gezegen bulmalı ve buralara yerleşmeli. Çünkü artık geri dönülemez bir noktaya
geldik. Küresel nüfus alarm vererek artıyor ve dünyamız çok küçük. Artık kendimize
zarar verme raddesine geldi.”
Hawking bu açıklamalarını
önemli ve saygın bilim dergilerinde ve daha birçok mecrada dile getirdi. Bu
yapay zekâ ve olası sonuçları üzerine Elon Musk ve Hawking gibi adamlar neden
sürekli açıklamalarda bulunuyorlar? Madem bu kadar tehlikeli, niye kullanıyor
ve geliştiriyoruz makineleri?
Google, Facebook ve daha
niceleri bariz bir yarış içindeler. Tabiî biraz araştırınca, işin arkasında
yine bir Yunan/Roma mitolojik tanrıları çıktı. Nedir bu bilim dünyasının pagan
tanrı takıntısı? Yapay zekânın arkasında nasıl böyle bir mitolojik köken olabilir?
Cevap, yine bir paganizm kökenli üniversitenin öğretim görevlisinden geliyor:
“Amerikalı tarihçi Dr. Adrienne
Mayor'e göre Yunan mitolojisi, günümüz teknoloji devlerinin yakından incelemesi
ve örnek alması gereken bir yapıya sahip. Örneğin uygarlığın temsili olan
Hephaistos'un yarattığı bazı karakterler, insansı robotların ilk temsillerinden
kabul edilebilir. Jason ve Argonauts, Medea, Daedalus ve Prometheus ile ilgili
pek çok anlatıda yer alan bu enteresan karakterler için ‘geleceğin bir tür
temsili’ denebilir.
Stanford Üniversitesi'nde
görevli Dr. Mayor, tüm Yunan mitolojisini kapsayan ve teknolojinin temsili ile harmanlayan
bir de kitap yazmış: ‘Gods and Robots: Myths, Machines, and Ancient Dreams of
Technology’ (Tanrılar ve Robotlar: Mitler, Makineler ve Antik Teknoloji
Düşleri)...
Kitapta konuya dair yer alan
örnekler, aslında insanlığın vizyonunun ve hayâl gücünün en başından beri
etkileyici olduğunu da gözler önüne seriyor. Mayor'e göre Hephaitos'un altından
yarattığı 'hizmetçiler', günümüzde artık varlıklarını sorgulamayı bile
bıraktığımız robotların bir tür öngörüsü… Sonuçta mitolojik anlatılar
insanların nesilden nesle aktardığı hikâyeler ve doğrudan toplumun düşünce
yapısını ortaya koyuyor. Bu bağlamda da altından hizmetçiler, artık türlü
materyallerle üretebildiğimiz robotların ilk hayâli oluyor.
Mayor'un araştırmasıyla
ilgili en enteresan söylemi ise, yapay zekânın modern insanın felâketi
olabileceği ihtimâli. Mayor'e göre yapay zekâ, Pandora'nın kutusu gibi
bilinmezlerle ve sorunlarla dolu kötü bir son olabilir. Tabiî ki bu, bir
metafor… Yapay zekâ ile ilgili araştırmaların ilerleyiş şekline bakacak olursak,
her adımın uzun süre düşünülerek atıldığını da görebiliriz.”
Bu açıklamanın anlamı bizce
şu: “İşinizi doğru yapın! Sizden öncekiler tanrınız Lucifer'i bakın nasıl da memnun
etti! Neler yaptılar, ancak İlâhî müdahale gelince plân başarılı olmadı. Artık
siz bu işi başarın ve verdiği mitolojik kahraman isimlerini kullanın!” Bunlar,
Hephoitas'ın Prometheus ve Atlas gibi yarı insan-yarı tanrı varlıklar olan
Titanlar…
Geçtiğimiz yıl “Atlas” isimli robotla karşılaşmıştık. Yetenekleri akıllara durgunluk verecek derecede idi. Son 5 yıllık çalışmaları incelediğimizde hâlihazırda ulaşılan seviyenin çok ötesinde…
Terminatör’deki Türk
Şimdi size, Terminatör filmi
ile ilgili küçük ama şaşırtıcı bir detay verelim: 2008 yılında televizyona
uyarlanan “Terminator: The Sarah Connor Chronicles” adlı dizide, Terminatör
filminin kadın kahramanı Sarah Connor'un hem devletin kendisini yakalamaya
çalışmasını, hem de hedef olan oğlu John’un makineler tarafından öldürülmeye
çalışılmasını engellemeye yönelik maceralarını anlatılıyor...
Hikâye şöyle: Sarah ve John,
zaman yolculuğu yaparak 1999’dan 2007 yılına gelmişlerdir. Dizide, “The Turk” isimli
satranç uzmanı yapay zekânın gelecekte “Skynet” denilen şeytanî yapay zekâya
dönüşmesini ve insanlığın yok oluşunu engellemeye çalışmaktadır. Dizide satranç
programının yazılımını yapan kişi, “The Turk” isimli, otomatik olarak satranç
oynayan bir makineden esinlendiği için bu ismi vermiştir. 1770’lerde
mucit/sahtekâr Wolfgang Von Kempelen isimli bir kişinin, karşısındaki kişiyle
satranç oynayabilen bir makine olduğunu iddia ettiği, aslında içinde saklanan birinin
kolu yardımıyla satranç oynayabilen bir makineden esinlenilen bir yazılım
programdır. Yine belirtmekte fayda var ki, bu makineye verilen isim, 1770’li
yıllarda, Avrupa'da, Türk ve Osmanlı’ya dair ikonik bir moda ve isim
özentisiden gelmektedir. Bu bilgiden sonra “Turk” diye isimlendirilen yapay zekânın
yok edilmesi gerekliliği üzerine kurulu bir dizi senaryosunu nasıl değerlendirmemiz
gerekir? Bizce şeytanın gerçekleri ters yüz etme operasyonu çerçevesinde
yapılan bir çalışma…
Mesaj şu: “Asıl düşmanın ismini
sana veriyoruz ki hedefimizin ve hedefinin ne ve kim olduğunu asla unutma! O
düşmanın adı, Türk!”
Batı, kendi genetik
kodlarındaki, Türk (Müslüman) düşmanlığını yapay zekânın kodlarında alegorik
ters kodlama ile yazılıma dâhil etmektedir. Nihayetinde satranç programı olan yapay
zekâ “Türk”, ileride ve yakın bir gelecekte “Skynet” denilen sonsuz güçteki bir
şeytanî akla dönüşecektir. Bu dönüşüm neticesinde sistemi tamamen ele
geçirerek, nükleer bombaları ateşleyip insanlığı yok etmek niyetinde... Enteresan
değil mi?
Bunca yıldır severek ve
heyecanla izlediğiniz bir filmde insanlığın düşmanı olan yapay zekânın ilk
prototipinin ismi “Türk”. Filmin anlattığı apokaliptik gelecek, günümüze yakın
bir tarih olan 2020-2040 tarihleri arasında geçiyor. Bu apokaliptik gelecekte
havada uçabilen, denizde yüzebilen, karada devriye atabilen otonom
motosikletlerden tutun da, arabalara kadar gelişmiş silahlarla donatılmış
düşman ve dost unsur ayrımını ileri seviyede yapan, ayrıca yapay olarak
üretilmiş, organik insan derisi ile kaplı, tamamen insana benzeyen humanoid
müstakil Terminatörlerin varlığı olduğu gibi, sadece metalden yapılmış belirgin
kuru kafa ve iskelet (‘Skulls And Bones’ kültüne de bir atıf olduğu
kanaatindeyiz) yapısına sahip Terminatör türevlerinin enva-i çeşidi var.
İblisyanik çetenin, oyun
tahtası Hollywood ile her şeyi ters yüz ettiği gibi burada da insanlığın
kurtuluş adası olan Türk ve Türkiye kavramını yeni jenerasyonun kafasına
şeytanî bir şekilde ilintilerken, kendi şeytanî plânını uygulama aşamasına
geçtiğinde narkozlanmış, pasif ve aynı zamanda dostunu düşmanını ayıramaz bir
hâle getirip kendi kültürüne, genetiğine, dinine yabancı ve düşman olarak büyümüş,
gerçekliği sadece sanal âlemde zanneden ve orada var olmanın tapınımında olan
bir nesil de ikincil plân değil kanaatimizce, plânın ta kendisidir!
Reptisatanik galaktik/küresel
iblisyanik çete, yakın bir gelecekte muhtemelen yeryüzündeki insanlardan
kurtulmak istemektedir. Bunun yaparken de belki insanları birbirine kırdırmak
istese de bu, beklediği seviyede olmamaktadır. Çünkü nihayetinde emirlerini
yerine getiren satanik lordları olsa da paralı askerler dışında yeryüzünde ölüm
kusacak ve satanik nitelikte sayılabilecek bir orduları yok. Devletleri
birbirleri ile savaştırıp konvansiyonel silahlarla biteremeyeceklerini fark
ettikleri için nükleer silahlar piyasaya sürüldü ama istedikleri nükleer felâketi
bir türlü gerçekleştiren olmadı. Nihayetinde onlar da bu dünyada yaşamak
zorundalar. Radyoaktif kirlilik geçinceye kadar saklanıp bir müddet sonra
ortaya çıkarak kendilerine ait bir medeniyet tesis etmek gibi şimdilik birincil
olmayan alternatif bir plânları var.
Bu distopya içinde en
uygulanabilir olanın robotlardan oluşmuş ve yapay zekâ temelli bir ordu teşkil
etmek olduğu açıktır. Bu öyle bir ordu ki, duygu, yargı ve vicdan adına en ufak
bir emare yok; sadece verilen emre ve göreve odaklı, herhangi bir istihkâma muhtaç
değil; yemek içmek gibi bir sorunu yok; yaralanmak veya ölmek gibi bir endişe
ve korkusu yok; hiçbir şey için sızlanmıyor, yorulmuyor… Sadece “Bul ve yok
et!” düşüncesinde… Aslında bunu, İkinci Dünya Savaşı'nda Nazi Almanya’sında
Aryen ırk projesi ve Üçüncü Reich’i yükseltme ideasıyla denediler. Başarılı/başarısız
oldular. Seçimi size bırakıyorum.
Enteresan bir tespitimi de
burada paylaşmak isterim: 1948 yılında piyasaya sürülen George Orwell'in
distopik bir gelecekte geçen “1984” adlı romanı ile Terminatör filminin vizyona
girdiği yıl olan Ekim 1984 ve filmde gelecekten yani 2029’dan geçmişe gelinen
yıl da aynı: 1984… Yine Apple'nin ilk kişisel bilgisayar olarak satışa
çıkardığı Macintosh'un piyasaya sürüldüğü yıl da 1984… Bir de o yıl Ronald
Reagan, ABD'de Başkan seçildi. Bu Luciferyan kitlenin rakamlara ve tarihlere
bir takıntısı olduğunu az çok biliyoruz. Büyük ihtimâlle işaret fişeği bu
tarihler…
Pagan tanrıları, hilebaz
mucitler, geleceğe yönelik projeksiyon yapan astrofizik dâhisi bilim insanları,
tarihçiler, mitolojik yarı tanrı-yarı insan Atlas robot, Türk'ün şeytanî bir
varlık prototipi olarak lanse edilmesi ve birbirlerine uyumlu olaylar örgüsü
ile ilintili kitaplar, tarihler, teknolojik gelişmeler… Reptisatanik küresel
iblisyanik çete ve ardılları, ayan beyan her şeyi gözönüne seriyor aslında.
Hedef ne, kimi hesaplamış? Süslü kelimeler ile sözün sihrini, renklerin ışıltısını
kullanarak yapıyorlar her şeyi.
Bu çeteye karşı insanlık bir
şekilde birleşmez ve bir güç tesis etmez ise, savaşçı niteliklerini yitiren
milletler, kesinlikle birkaç hafta, hattâ günde Terminatörler tarafından yok
edilecektir. Bu yüzden bu filmde “Türk” diye tanımlıyor düşmanın adı. Biliyor
ki, Türk’ün savaşçı bir niteliği var; gözünün gördüğü hiçbir şeyden korkmaz. 15
Temmuz'da tankın egzozunu tıkayarak durduran, F-16'ya levye fırlatıp “Senin
yakıtın biter elbet!” diyen bir milleti tabiî ki insanlığın bilinçaltına “Şeytanî
ve korkunç düşman” diye işler.
Terminatörler çağına hoş geldiniz!