Terminatörler zamanı

Batı, kendi genetik kodlarındaki, Türk (Müslüman) düşmanlığını yapay zekânın kodlarında alegorik ters kodlama ile yazılıma dâhil etmektedir. Nihayetinde satranç programı olan yapay zekâ “Türk”, ileride ve yakın bir gelecekte “Skynet” denilen sonsuz güçteki bir şeytanî akla dönüşecektir. Bu dönüşüm neticesinde sistemi tamamen ele geçirerek, nükleer bombaları ateşleyip insanlığı yok etmek niyetinde... Enteresan değil mi?

“İNSAN”, kelime mânâsı itibariyle “nesy” ve “ünsiyet” kelimeleri ile aynı kökten gelir. Ünsiyet, “yakınlaşmak” anlamına gelirken nesy ise “unutmak” anlamında kullanılır.

İnsan, Allah'a en yakın varlık olması sebebiyle bu adı almıştır. Ya da Allah'ın kendisine en yakın yarattığı varlık olması hasebiyledir bu. “Nesy, unutmak” dedik ya, bu özelliği ile de Allah ile olan ahdini ve yakınlığını unutması sebebiyle “Hafıza-i beşer, nisyan ile malüldür” denir.

Beşerin hafızasındaki bu nisyan ki, 124 bin veya 224 bin peygamberin İlay-ı Kelimetullah’ın anlatılması için gelmesini gerektirdi. Binlercesinin ölümüne, on binlercesine iftiralar atılarak zulme uğramasına, sadece Allah'ın kulu ve nebîsi iken tanrılara ve putlara dönüştürülmesine sebep oldu. Şeytan da Âdem'in ve oğullarının bu nisyan hâlini çok iyi biliyordu. Önce unutturdu, sonra yakınlığı kopardı veya önce yakınlığı koparıp sonra unutturdu. Yerine de nice nice sahte ve sahtekâr tanrılar ikâme ettirip insanı yoldan çıkarttı.

Allah ile ünsiyeti kopmuş, nisyan hâlindeki âdemler birer ikişer “eşref-i mahlûkattan esfel-i sâfilîn çukuruna yuvarlandılar”. Ekini ve nesli bozdular. Böylece yüz binlerce yıllık bir zaman denizinde milyarlarca âdem de esfeller diyarına yuvarlanıp gitti.

Kadim Kur'ân “Bozmayın” diye defalarca uyardığı hâlde, başta insan, insanın kendisi olmak üzere her şeyi bozdu, bozgunculuk etti. Kadim tarihin bilinmeyen lâkin insanlığın beşerî hafızasındaki hikâyelerinde, masallarında, mitolojilerinde mukim kalan bir kısım bilgi parçacıkları bize anlatmaktadır ki, insan “tanrı” olmak istedi. İlâhlığa özendi, hattâ Yaratıcısına kafa tutup “Daha iyisini yaparım” dedi. Yaptığı ya da ürettiği, bir canavardan başka şey olmadı.

Sonuç olarak, İlâhî bir format atılmasından başka çare kalmadı ve bundan kurtulamadı. Her seferinde mevcut medeniyet versiyonunun üst sürümünden bedensel ve spiritüel olarak alt sürüme indirilmesi ile birkaç kez fırsat ve imkân verilmesine rağmen yine fırsatı değerlendiremedi ve yeryüzünden silindi.

Kadim Kur'ân'ın nüzulü ve Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed'in (sav) gelişiyle son fırsat çağına girmiş olduk. Bu çağda tek ve kabul edilebilir bir sonuç olarak, Kur'ân-ı Kerîm'in ifadesi ile “hak kazanacaktır”. Ama iblis ve çetesi yine de son saniyeye kadar (hâşâ) Allah'a, “İnsanı seçmen bir hata idi” demek için son saniyeye kadar mücadele edecektir. Günümüzde bunu ayan beyan yapıyor ve devam ediyor. Öyle ki, yaptığı şeyden artık kendi toplumları dahi korkar hâle geldi. Buna iyi bir örnek vermek gerekirse, Stephen Hawking gibi Okültizm temelli biri, bir gazetenin şu haberine göre ilginç bir beyanat veriyor:

“The Sunday Times gazetesi, hayatta olduğu sürece gelecekle ilgili yaptığı uyarı ve tahminleriyle adından söz ettiren fizikçi Stephen Hawking'in, ‘Brief Answers to the Big Questions’ (Büyük Sorulara Kısa Cevaplar) isimli kitabında yer alacak makalelerinden bir bölüm yayımladı.

Makaleye göre, 14 Mart 2018’de hayatını kaybeden ünlü fizikçi Hawking, genetik mühendisliğinde atılacak yeni adımların, içinde bulunduğumuz yüzyıl içinde insanüstü kişilerin oluşmasına neden olacağı tahmininde bulundu. Bu sayede oluşacak insanüstü kişiler, insanlığın geri kalanını yok edebilecek. Devletler bunu engelleyecek kanunlar çıkarsa dahi zengin ve açgözlü kişiler hırslarına karşı koyamayacak ve bu durum kaçınılmaz olacak.

Hawking, ‘Bu yüzyılda insanların zekâ ve saldırganlık gibi içgüdüleri değiştirmenin yolunu keşfedeceğinden eminim. Muhtemelen insanlar üzerinde genetik mühendisliği uygulamalarının yapılması karşıtı yasalar kabul edilecek. Ancak bazı insanlar hafıza, hastalıklara karşı dayanıklılık ve ömür süresi gibi insanî özellikleri geliştirme hırsına karşı koyamayacak’ ifadelerini kullandı.

Hawking ayrıca, ‘Bu tür insanlar ortaya çıktığında, geliştirilmemiş insanlarla ilgili önemli siyâsî sorunlar olacak. Sıradan insanların soyu tükenecek ya da önemsiz hâle gelecek. Onlar yerine kendi kendilerini tasarlayan bir ırk olacak. İnsan ırkı kendilerini yeniden tasarlayabilirse, muhtemelen yayılacaklar ve diğer gezegenlerle yıldızlarda kolonileşecekler’ uyarısında bulundu.

Diğer yandan Hawking'in tahminleri, 6 yıl önce îcat edilen Crispr-Cas9 teknolojisine dayanıyor. Bu teknoloji ile DNA üzerinde değişiklikler yapılabiliyor. Bilim insanları bu sayede kötü genleri çıkarıp yeni genler ekleyebiliyorlar. Günümüzde bu teknoloji, kanser gibi kalıtsal hastalıklar taşıyan çocukları tedavi etmede kullanılıyor.

Hawking, daha önce de yapay zekânın insanlardan daha üstün bir noktaya gelebileceği ve insanlığı ortadan kaldırabileceği uyarısında bulunmuştu.”

Yukarıda sizlerle paylaştığım haberi okuyanınız olmuştur. Ben de bu haberi ilk gördüğümde birkaç defa okudum ve ardından ufak bir araştırma yaptım. Konu ile ilgili birtakım şeyler zihnimde dönüp dolaşırken, bir de baktım ki, “Terminatör” filmleri serisini izliyor ve inceliyorum… Birden hayıflandım kendi kendime, “Neyin peşindesin, neyle uğraşıyorsun?” diye. Sonra iç sesim, “Evrende hiçbir şey boş ve anlamsız değildir” şeklinde bir hatırlatma yaptı.

Hawking'in “Zamanın Kısa Tarihi” adlı kitabını uzun bir süre önce okumuştum. “Büyük Tasarım” ve ”Her Şeyin Teorisi” adlı kitaplarından da birkaç pasaj okumuştum. “Madem zihnimde böyle bir postulat var, değerlendireyim” dedim kendi kendime. Bu düşünceler sonunda elimde kalanlar: Kafamızdaki postulat, üstün insan haberi, Zamanın Kısa Tarihi adlı kitap, Büyük Tasarım ve Her Şeyin Teorisi'nden birkaç pasaj, Terminatör filmleri…

Bu arada belirtmeliyim ki, biz postulatı her ne kadar Hawking'in kitaplarına bağlasak da bin 400 yılı geçkin bir “Kûn medeniyeti” genetiğine sahibiz. Bir de astrofiziğe, uzaya merakımızın çocukluk çağlarından beri geldiğini, hattâ Jules Verne'nin “Aya Yolculuk” adlı kitabı ile fitilin ateşlendiğini de belirtelim…

Dünya istilası

“Evrende hiçbir şey boş ve anlamsız değildir” sözü yerli yerinde bir tespittir. Batı, saplanıp kaldığı pozitivist bakış açısı engeline rağmen ancak bunu 20’nci yüzyıl sonunda, 21’inci yüzyıl başında kabul etti. Bizlerse bir “Kûn medeniyeti” tasavvuru ile zaten Hazreti Muhammed Mustafa (sav) örneğinde ve Kur'ân-ı Kerîm'in nüzulü ile birlikte yaklaşık 14 asırdır biliyoruz.

Hawking’e tekrar dönersek… Yukarıdaki haberde söylediği gibi, hayatta iken insanlara ve insanlığa birkaç uyarısı daha bulunuyor ünlü fizikçinin. Bunlardan biri de, dünyanın uzaylı bir ırkın istilası ile karşı karşıya gelebileceği, böyle bir durum karşısında insanoğlunun çaresiz kalabileceği, Colomb'un Amerika kıtasına çıkışından sonraki olaylardan daha vahim bir netice olabileceği yönündeki iddiaları.

Hawking'in, bizce de zaman diliminin yakınlığı ve olabilirliği açısından, zamanımızda gerçekleşen mevcut teknolojik gelişmelerle bakıldığında en yüksek iddiası ise şu: “Yapay zekâ zamanla kontrol edilemez hâle gelebilir. Robot ve bilgisayarların çok gelişmesi, bir noktadan sonra insanlığı tehdit eden bir noktaya gelecek. Eğer insanlar bilgisayar virüsü tasarlarsa, yapay zekâ bunu geliştirerek ortadan kaldırabilir. Makineler bir süre sonra insanlardan daha aktif olacak ve dünyayı yönetebilecek bir konuma gelecekler. İnsanlık acilen koloni yapabileceği bir gezegen bulmalı ve buralara yerleşmeli. Çünkü artık geri dönülemez bir noktaya geldik. Küresel nüfus alarm vererek artıyor ve dünyamız çok küçük. Artık kendimize zarar verme raddesine geldi.”

Hawking bu açıklamalarını önemli ve saygın bilim dergilerinde ve daha birçok mecrada dile getirdi. Bu yapay zekâ ve olası sonuçları üzerine Elon Musk ve Hawking gibi adamlar neden sürekli açıklamalarda bulunuyorlar? Madem bu kadar tehlikeli, niye kullanıyor ve geliştiriyoruz makineleri?

Google, Facebook ve daha niceleri bariz bir yarış içindeler. Tabiî biraz araştırınca, işin arkasında yine bir Yunan/Roma mitolojik tanrıları çıktı. Nedir bu bilim dünyasının pagan tanrı takıntısı? Yapay zekânın arkasında nasıl böyle bir mitolojik köken olabilir? Cevap, yine bir paganizm kökenli üniversitenin öğretim görevlisinden geliyor:

“Amerikalı tarihçi Dr. Adrienne Mayor'e göre Yunan mitolojisi, günümüz teknoloji devlerinin yakından incelemesi ve örnek alması gereken bir yapıya sahip. Örneğin uygarlığın temsili olan Hephaistos'un yarattığı bazı karakterler, insansı robotların ilk temsillerinden kabul edilebilir. Jason ve Argonauts, Medea, Daedalus ve Prometheus ile ilgili pek çok anlatıda yer alan bu enteresan karakterler için ‘geleceğin bir tür temsili’ denebilir.

Stanford Üniversitesi'nde görevli Dr. Mayor, tüm Yunan mitolojisini kapsayan ve teknolojinin temsili ile harmanlayan bir de kitap yazmış: ‘Gods and Robots: Myths, Machines, and Ancient Dreams of Technology’ (Tanrılar ve Robotlar: Mitler, Makineler ve Antik Teknoloji Düşleri)...

Kitapta konuya dair yer alan örnekler, aslında insanlığın vizyonunun ve hayâl gücünün en başından beri etkileyici olduğunu da gözler önüne seriyor. Mayor'e göre Hephaitos'un altından yarattığı 'hizmetçiler', günümüzde artık varlıklarını sorgulamayı bile bıraktığımız robotların bir tür öngörüsü… Sonuçta mitolojik anlatılar insanların nesilden nesle aktardığı hikâyeler ve doğrudan toplumun düşünce yapısını ortaya koyuyor. Bu bağlamda da altından hizmetçiler, artık türlü materyallerle üretebildiğimiz robotların ilk hayâli oluyor.

Mayor'un araştırmasıyla ilgili en enteresan söylemi ise, yapay zekânın modern insanın felâketi olabileceği ihtimâli. Mayor'e göre yapay zekâ, Pandora'nın kutusu gibi bilinmezlerle ve sorunlarla dolu kötü bir son olabilir. Tabiî ki bu, bir metafor… Yapay zekâ ile ilgili araştırmaların ilerleyiş şekline bakacak olursak, her adımın uzun süre düşünülerek atıldığını da görebiliriz.”

Bu açıklamanın anlamı bizce şu: “İşinizi doğru yapın! Sizden öncekiler tanrınız Lucifer'i bakın nasıl da memnun etti! Neler yaptılar, ancak İlâhî müdahale gelince plân başarılı olmadı. Artık siz bu işi başarın ve verdiği mitolojik kahraman isimlerini kullanın!” Bunlar, Hephoitas'ın Prometheus ve Atlas gibi yarı insan-yarı tanrı varlıklar olan Titanlar…

Geçtiğimiz yıl “Atlas” isimli robotla karşılaşmıştık. Yetenekleri akıllara durgunluk verecek derecede idi. Son 5 yıllık çalışmaları incelediğimizde hâlihazırda ulaşılan seviyenin çok ötesinde…


Terminatör’deki Türk

Şimdi size, Terminatör filmi ile ilgili küçük ama şaşırtıcı bir detay verelim: 2008 yılında televizyona uyarlanan “Terminator: The Sarah Connor Chronicles” adlı dizide, Terminatör filminin kadın kahramanı Sarah Connor'un hem devletin kendisini yakalamaya çalışmasını, hem de hedef olan oğlu John’un makineler tarafından öldürülmeye çalışılmasını engellemeye yönelik maceralarını anlatılıyor...

Hikâye şöyle: Sarah ve John, zaman yolculuğu yaparak 1999’dan 2007 yılına gelmişlerdir. Dizide, “The Turk” isimli satranç uzmanı yapay zekânın gelecekte “Skynet” denilen şeytanî yapay zekâya dönüşmesini ve insanlığın yok oluşunu engellemeye çalışmaktadır. Dizide satranç programının yazılımını yapan kişi, “The Turk” isimli, otomatik olarak satranç oynayan bir makineden esinlendiği için bu ismi vermiştir. 1770’lerde mucit/sahtekâr Wolfgang Von Kempelen isimli bir kişinin, karşısındaki kişiyle satranç oynayabilen bir makine olduğunu iddia ettiği, aslında içinde saklanan birinin kolu yardımıyla satranç oynayabilen bir makineden esinlenilen bir yazılım programdır. Yine belirtmekte fayda var ki, bu makineye verilen isim, 1770’li yıllarda, Avrupa'da, Türk ve Osmanlı’ya dair ikonik bir moda ve isim özentisiden gelmektedir. Bu bilgiden sonra “Turk” diye isimlendirilen yapay zekânın yok edilmesi gerekliliği üzerine kurulu bir dizi senaryosunu nasıl değerlendirmemiz gerekir? Bizce şeytanın gerçekleri ters yüz etme operasyonu çerçevesinde yapılan bir çalışma…

Mesaj şu: “Asıl düşmanın ismini sana veriyoruz ki hedefimizin ve hedefinin ne ve kim olduğunu asla unutma! O düşmanın adı, Türk!”

Batı, kendi genetik kodlarındaki, Türk (Müslüman) düşmanlığını yapay zekânın kodlarında alegorik ters kodlama ile yazılıma dâhil etmektedir. Nihayetinde satranç programı olan yapay zekâ “Türk”, ileride ve yakın bir gelecekte “Skynet” denilen sonsuz güçteki bir şeytanî akla dönüşecektir. Bu dönüşüm neticesinde sistemi tamamen ele geçirerek, nükleer bombaları ateşleyip insanlığı yok etmek niyetinde... Enteresan değil mi?

Bunca yıldır severek ve heyecanla izlediğiniz bir filmde insanlığın düşmanı olan yapay zekânın ilk prototipinin ismi “Türk”. Filmin anlattığı apokaliptik gelecek, günümüze yakın bir tarih olan 2020-2040 tarihleri arasında geçiyor. Bu apokaliptik gelecekte havada uçabilen, denizde yüzebilen, karada devriye atabilen otonom motosikletlerden tutun da, arabalara kadar gelişmiş silahlarla donatılmış düşman ve dost unsur ayrımını ileri seviyede yapan, ayrıca yapay olarak üretilmiş, organik insan derisi ile kaplı, tamamen insana benzeyen humanoid müstakil Terminatörlerin varlığı olduğu gibi, sadece metalden yapılmış belirgin kuru kafa ve iskelet (‘Skulls And Bones’ kültüne de bir atıf olduğu kanaatindeyiz) yapısına sahip Terminatör türevlerinin enva-i çeşidi var.

İblisyanik çetenin, oyun tahtası Hollywood ile her şeyi ters yüz ettiği gibi burada da insanlığın kurtuluş adası olan Türk ve Türkiye kavramını yeni jenerasyonun kafasına şeytanî bir şekilde ilintilerken, kendi şeytanî plânını uygulama aşamasına geçtiğinde narkozlanmış, pasif ve aynı zamanda dostunu düşmanını ayıramaz bir hâle getirip kendi kültürüne, genetiğine, dinine yabancı ve düşman olarak büyümüş, gerçekliği sadece sanal âlemde zanneden ve orada var olmanın tapınımında olan bir nesil de ikincil plân değil kanaatimizce, plânın ta kendisidir!

Reptisatanik galaktik/küresel iblisyanik çete, yakın bir gelecekte muhtemelen yeryüzündeki insanlardan kurtulmak istemektedir. Bunun yaparken de belki insanları birbirine kırdırmak istese de bu, beklediği seviyede olmamaktadır. Çünkü nihayetinde emirlerini yerine getiren satanik lordları olsa da paralı askerler dışında yeryüzünde ölüm kusacak ve satanik nitelikte sayılabilecek bir orduları yok. Devletleri birbirleri ile savaştırıp konvansiyonel silahlarla biteremeyeceklerini fark ettikleri için nükleer silahlar piyasaya sürüldü ama istedikleri nükleer felâketi bir türlü gerçekleştiren olmadı. Nihayetinde onlar da bu dünyada yaşamak zorundalar. Radyoaktif kirlilik geçinceye kadar saklanıp bir müddet sonra ortaya çıkarak kendilerine ait bir medeniyet tesis etmek gibi şimdilik birincil olmayan alternatif bir plânları var.

Bu distopya içinde en uygulanabilir olanın robotlardan oluşmuş ve yapay zekâ temelli bir ordu teşkil etmek olduğu açıktır. Bu öyle bir ordu ki, duygu, yargı ve vicdan adına en ufak bir emare yok; sadece verilen emre ve göreve odaklı, herhangi bir istihkâma muhtaç değil; yemek içmek gibi bir sorunu yok; yaralanmak veya ölmek gibi bir endişe ve korkusu yok; hiçbir şey için sızlanmıyor, yorulmuyor… Sadece “Bul ve yok et!” düşüncesinde… Aslında bunu, İkinci Dünya Savaşı'nda Nazi Almanya’sında Aryen ırk projesi ve Üçüncü Reich’i yükseltme ideasıyla denediler. Başarılı/başarısız oldular. Seçimi size bırakıyorum.

Enteresan bir tespitimi de burada paylaşmak isterim: 1948 yılında piyasaya sürülen George Orwell'in distopik bir gelecekte geçen “1984” adlı romanı ile Terminatör filminin vizyona girdiği yıl olan Ekim 1984 ve filmde gelecekten yani 2029’dan geçmişe gelinen yıl da aynı: 1984… Yine Apple'nin ilk kişisel bilgisayar olarak satışa çıkardığı Macintosh'un piyasaya sürüldüğü yıl da 1984… Bir de o yıl Ronald Reagan, ABD'de Başkan seçildi. Bu Luciferyan kitlenin rakamlara ve tarihlere bir takıntısı olduğunu az çok biliyoruz. Büyük ihtimâlle işaret fişeği bu tarihler…

Pagan tanrıları, hilebaz mucitler, geleceğe yönelik projeksiyon yapan astrofizik dâhisi bilim insanları, tarihçiler, mitolojik yarı tanrı-yarı insan Atlas robot, Türk'ün şeytanî bir varlık prototipi olarak lanse edilmesi ve birbirlerine uyumlu olaylar örgüsü ile ilintili kitaplar, tarihler, teknolojik gelişmeler… Reptisatanik küresel iblisyanik çete ve ardılları, ayan beyan her şeyi gözönüne seriyor aslında. Hedef ne, kimi hesaplamış? Süslü kelimeler ile sözün sihrini, renklerin ışıltısını kullanarak yapıyorlar her şeyi.

Bu çeteye karşı insanlık bir şekilde birleşmez ve bir güç tesis etmez ise, savaşçı niteliklerini yitiren milletler, kesinlikle birkaç hafta, hattâ günde Terminatörler tarafından yok edilecektir. Bu yüzden bu filmde “Türk” diye tanımlıyor düşmanın adı. Biliyor ki, Türk’ün savaşçı bir niteliği var; gözünün gördüğü hiçbir şeyden korkmaz. 15 Temmuz'da tankın egzozunu tıkayarak durduran, F-16'ya levye fırlatıp “Senin yakıtın biter elbet!” diyen bir milleti tabiî ki insanlığın bilinçaltına “Şeytanî ve korkunç düşman” diye işler.

Terminatörler çağına hoş geldiniz!