ANKARA Savaşı, Osmanlı
Devleti için tam bir yıkım olmuştu. Yıldırım Beyazıt’ın güçlükle kurmaya
çalıştığı Anadolu Türk Birliği dağılarak, yerine irili ufaklı birçok “beylik”
kurulmuştu. Yıldırım Beyazıt’ın şehzâdelerinden her biri başka bir yerde
hükümdarlığını ilân ettiklerinden, kardeşler arasında kıran kırana bir saltanat
mücadelesi başlamıştı. Bu mücadele on bir yıl devam etti (Fetret Devri).
Mücadeleyi
Çelebi Mehmet’in kazanacağı belli olmuştu. Emir Süleyman ve Musa Çelebi’nin ölümü
üzerine Rumeli’de duruma hâkim olmaya çalışan Çelebi Mehmet’in her şeyden önce
içte birlik ve beraberliği sağlamak için zamana ve barışa ihtiyacı vardı. Bu
nedenle Bizans, Venedik, Ceneviz, Raguza, Mora Despotluğu, Sırp ve Eflak
Beyleri ve Yanya Dukalığı ile barış ve dostluk eksenli antlaşmalar yaptı. Pâdişah,
bu arada beklenmedik bir haber üzerine Anadolu’ya geçmek için hazırlıklara
başladı. Aldığı kötü haber, Karaman Beyliği’nin Osmanlı topraklarına saldırması
idi.
Karamanoğulları
kendisini Türkiye Selçuklu Devleti’nin vârisi saydığından, 14. yüzyılın
başından beri Anadolu egemenliği uğruna Osmanlı Devleti ile mücadele ediyordu
ve Çelebi Mehmet’in Rumeli’de oluşunu fırsat bilerek müttefiki İzmirli Cüneyt
Bey’in de yardımı ile Germiyan topraklarını ele geçirdikten sonra Osmanlı
başkenti Bursa’yı da kuşattı. Kentin savunması çok güçlü idi. Müttefikler
teslim olmayı kolaylaştırmak için kente su getiren derelerin yatağını
değiştirmeye çalışırken, kenti savunan Hacı İvaz Paşa, anî bir çıkış hareketi
ile düşmana ağır zâyiatlar verdirerek tekrar geri çekilmeyi başarmıştı.
Karaman
Beyi ise inadından vazgeçmiyordu. Osmanoğulları’na duyduğu nefret o derece
ileriydi ki, Bursa’nın dışında bulunan Yıldırım Beyazıt’ın mezarını açtırarak
kemiklerini etrafa saçıp çiğnettikten sonra yaktırmıştı. Bu sırada ilginç bir
gelişme yaşandı. Kalabalık bir grup, Musa Çelebi’nin cenâzesini Bursa’ya
getiriyordu. Karamanoğulları kuvvetleri bu kalabalığı kalenin yardımına gelen
Osmanlı güçleri sandıklarından, kuşatmayı kaldırarak geri çekildiler. Fakat
sonradan bunun bir cenâze alayı olduğu anlaşılınca komutanlarından biri Karaman
Beyi’ne, “Osmanlı’nın ölüsünden kaçarsan dirisine nasıl karşı korsun?”
dediğinde çok öfkelenen Bey, bu sözü söyleyen kişiyi oracıkta öldürttü.
Bizans
gemilerinin yardımı ile Anadolu’ya geçen Çelebi Mehmet, hem Bursa’nın
kuşatılmasına, hem de babasının mezarına yapılan hakarete çok üzülmüştü. Bu
nedenle zaman kaybetmeden hareket ederek Bursa önlerine geldiğindeyse
düşmanları çoktan bölgeyi terk etmişlerdi. Çelebi Mehmet’in sâdık
komutanlarından Beyazıt Paşa, Cüneyt Bey’in ele geçirdiği Osmanlı kalelerini
birer birer geri almayı başardı. Bu başarı onun ününü ve saygınlığını arttırmıştı.
Biraz da buna güvenen Paşa ilginç bir teşebbüste bulundu. Pâdişah’ın düşmanı
Cüneyt Bey’in güzelliğiyle dillere destan bir kızı vardı. Birçok Osmanlı şehzâdesi
ve paşası kızı istemesine karşın hiçbirine vermemişti.
Paşa
kızın kendisine verileceğine inandığından, Cüneyt Bey’e bir elçilik heyeti
gönderdi. Elçileri bir divanın üzerinde oturarak karşılayan, onları alaycı ve
küçümseyici bir tavırla dinleyen Cüneyt Bey, biraz ileride el pençe divan duran
genci yanına çağırdı. Bey’le genç arasında herkesin duyabileceği şu konuşmalar
geçti:
Cüneyt
Bey sordu: “Kimsin sen?” Genç cevap verdi: “Sizin kölenizin Beyim!” Cüneyt Bey
sordu: “Nerelisin?” Genç cevap verdi: “Arnavutum efendim!” Bu kez, “Adın nedir?”
dedi Bey. Genç, “Odulas” dedi.
Bu
sözlerden sonra Cüneyt Bey, orada bulunan herkesin duyabileceği yüksek bir
sesle, “Ben bu genci azat ediyor ve kızımla evlendiriyorum” dedikten sonra
Osmanlı elçilerine dönerek, “Gidin efendinize, kızımı kendisi gibi Arnavut olan
bir köleye verdiğimi, bu kölenin ondan daha genç olduğu için ülkesini daha iyi
koruyabileceğini söyleyin!” diyerek elçileri huzurundan kovdu.
Beyazıt
Paşa bu hakarete çok içerlemişti. Kimseye bir şey hissettirmemeye çalışıyordu
ama bu hakaretin hesabını sormak için de yanıp tutuşuyordu. Bu nedenle Cüneyt
Bey’in adamlarına karşı yaptığı savaşlarda onlara çok acımasız davranıyordu. En
son Nif Kalesi’ni kuşatmıştı. Kaleyi Bey’in damadı Odulas savunuyordu. Odulas
zorlu bir savunma yapıyordu. Kaleyi inat ve ısrarla son burcuna kadar
korumasına rağmen, üstün kuvvetler karşısında yenilerek teslim olmuştu.
Komutan
Odulas, tutuklu olarak Beyazıt Paşa’nın önüne getirildi. Paşa, istediği güzele
sahip olan hemşerisine uzun uzun baktıktan sonr, Cüneyt Bey’in elçilerine
söylediği “O gençtir, ülkesini daha iyi savunur” sözlerini hatırlayınca, Bey’in
damadına görenlerin unutamayacağı, ibretlik bir cezâ verdi. Odulas’ı hadım
ettikten sonra kölelerinin arasına kattı.