Ruhumun serinliği: Duâ

Ve en büyük duâmdır ki, bizleri evlâtlarımızla terbiye etme Rabbim! “Bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız ancak bir fitnedir (imtihan konusudur). Allah yanında ise büyük bir mükâfat vardır” (Enfal, 28) ve “Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız, sizin için bir imtihandır. Büyük mükâfat ise Allah'ın yanındadır” (Tegabun, 15) âyetlerindeki hakîkate erdir bizleri!

İNSANOĞLU yaşadığı hayat içinde nelerle, nasıl, ne ara, neyle karşılaşır bilinmez. Sabaha güzel uyanır, gündüzün ortasında karanlığa düşersin. Gülmek için gittiğin yer zehrin olur, “Düğünüm var” dersin de ölürsün Azîzim!

İnancın varsa ne mutlu! Rabbimden gelene “Amennâ!” demek yürek hafifliğidir çünkü. Bilirsin ki derdi Verenin sana göstereceği dermanı da vardır; seni özlemiştir, nefesini daha yakın hissetmek istemiştir: “Elhamdülillah…”

İşte bugünlerde hep kendimle meşgulüm ben. Rahatsızlığım dolayısıyla dışarı çıkamıyorum. Tıbbî tedavim devam ederken, hareketsiz kalmamak için arada bir evin bahçesindeki kedi yavrularını sevip hava almak için iniyorum aşağıya. Geçen gün sabah serinliği içime dola dola, gözümün fazla acımasına rağmen, gâyet mutlu şekilde yine bahçeye indim. Bahçe kapısında yaşlı bir teyze “Günaydın!” dedi. Gülümsedim. Yakın zamanda geçirdiğim yüz felci sebebiyle yamulmuş ağzımı unutup, “Günaydınlar, selamünaleyküm!” dedim. (İnsanlar artık sokakta kör gibi yürüyüp, hep kendileriyle hemhâller. Bizim en husûsiyetli davranışlarımız unutulmuş olduğu için, gerçek anlamda içim sıcacık oldu teyzenin selamıyla.)
Teyze yüzüme baktı, “Ne yaptın da Allah çarptı seni?” dedi. Titredim. İçim alevlendi, acıyla tebessüm ettim. “Ben Rabbimin ikramı olarak düşünüyorum, sabır sınavımı yeniliyordur inşallah!” dedim. Anlayıp anlamadığını bilmiyorum, “O da bir avuntu!” dedi, yürüyüp gitti.

Kedi yavrularını, niçin bahçeye indiğimi unutmuş, indiğim merdivenlere yönelerek eve çıkmıştım. Şaşkınlığım, akan gözyaşım, yediğim hatır sorma tokadının acısıyla “Sağ ol be teyzem, iyi ki Rabbim var, iyi ki adâleti var, Mahkeme-i Kübrâ’sı var! Elhamdülillah!” diyebildim sadece. Evet, sadece şükredebildim Azîzim!

Ama gün boyu elimi hangi işe atsam, içimden bir şey yapmak gelmiyor, “Takılmadım” desem de aklım medcezire karışıyordu. “Rabbim, Sen kalbime huzur ve afiyetini ver, aklımı muhafaza buyur!” diyerek ve bildiğim ne kadar duâ varsa okuyarak Rabbe sığınıyordum.

Tam böyle bir hâlet-i rûhiye içinde kendimi zorlayıp okumaya çalışıyorum ki, bu nasıl bir tevafuktur, okuduğum Kitap’ın satırları arasında yer alan bir âyet beni gülümsetti be Âzizim!

Eğer Allah insanları kazandıkları yüzünden hemen cezalandıracak olsaydı, yerkürenin sırtında hiçbir canlı bırakmazdı. Ne var ki, onları belirli bir süreye kadar erteliyor. Nihâyet süreleri gelince (gerekeni yapar). Çünkü Allah kullarını hakkıyla görmektedir.” (Fatır, 45)

“Rabbim! Kudret ve celâlini biliyorum, sonsuz… Sen günahlarımızdan, bilerek veya bilmeden yaptığımız her yanlış hareketten, eksik hâl ve edvardan bizleri muhafaza eyle! İnsanların yüreğimizi yaralamaları çok da önemli değil, Sen bizi gözet, sabrımızı yücelt!” diyerek duâya durdum.

Gözünü kırpmadan karşısındakileri daha çok etkilemek amacıyla seslerini yükselten insanları seyrederken onların sahip oldukları özgüvene hayran (!) oluyorum. Cennet’i parsellemiş, orayı kazanmış gibi bir edâ var hâllerinde. Peki, Allah’ını bilenin kendini bilmesi gerekmez mi be Azîzim?

Çok şükür ki okuyoruz, az çok ömrümüzün sonuna kadar bir şeyler öğrenmemiz gerektiğini biliyoruz. İyi ki böyle yapıyoruz! Rabbim müjdelerini, ilhamlarını, güzelliklerini ikram ediyor biz kemter kullarına. Yoksa bu zamanda hem kendimizi, hem aklımızı kaybetmemek adına sosyal hayat içine çıkmaktan korktuğu için kendi içine, evine kapanıp kalır insan Azîzim.

Çoğu zaman korkuyorum bizden sonraki yavrular için. Nasıl bir savaşın içinde olduklarını gördükçe tüylerim ürperiyor. O küçücük yürekler, tazecik beyinler nasıl muhafaza edilir, nasıl temiz kalır onların pak gönülleri bu çirkinlik kaynağı haline gelmiş dünyada? Yıpranırlar, parçalanırlar! Sevgiyi hissetmek, hissettirmek, güzellikleri yaşamak yerine, robotlaşıp duygusuzlaşacaklarından korkuyorum. Yozlaşmanın canavarlığından yavrularımızı nasıl koruyacağımızı düşünürken öyle içim acıyor ki...

Elbette yapılacak çok şey var, yapılmalı da Azîzim! Ben böyle durumlarda hep duâmı yüksek tutarım. Bir hasret var bende Rabbime dair. Cümlelerime sığmayan, elimde kalem, yüreğimde özlem, O’na akıyorum gözyaşlarımla. Kelimeleri kanatmak istiyorum ifâde edemediklerim için. Yüzümdeki her çizgi, yılları yansıtan ayrı bir değerin, bilginin, deneyimin, hesaplaşmanın, ders almanın, sükût edebilmeyi öğrenmenin, sabırlı olurken ruhumu ve yüreğimi insanların hâl ve edvarının tazyikinden koruyup gönlümün erezyona uğramaması için çırpınışlarımın özeti aslında. Hayatın, yaşamın, acının, sevginin en büyük ispatı...

“Rabbim! Gözlerin ve gönüllerin Sana döneceği günde bu âciz kulunu mahcup etme!” diyorum, “Allah'ım! Yaratılmışlar içindeki mahcubiyetimin sadece nefsimin aldatması olduğunu biliyorum. Allah’ım, beni ve sevdiklerimi sadece Sana karşı mahcup eyleme! Sana karşı mahcup olmayan bir kulu, Sen zaten yaratılmışlara mahcup etmezsin. Rabbim, o büyük günde, ne olur sıkıntılar içinde kıvrana kıvrana huzuruna getirme bizleri! Bu dünya yüzünde yaşatırken, âyetlerinle sınırlarını belirlediğin, Senin isteklerini yaşayan bir kul eyle!”.

Ey yakarışları karşılıksız bırakmayan, Mutlak Dost olan Allah’ım! Boş olan her şeyden yüz çevirmemi sağla, riyâdan, tenâkuzdan, nifaktan, gösterişten ve ikiyüzlülükten beni uzak eyle! Allah'ım, Sen bunları benden uzak etmezsen, nefsin şişirmesiyle helâka uğrayan kullardan olurum, muhafaza buyur!

Ey Rabbimiz! Bizler unutkan ve hatalı kullarız, eğer bizim bu hastalıklarımızı tedavi etmezsen, bizler perişan oluruz, Senin karşına çıkacak yüzümüz olmaz! Ey mü’min kullarına merhameti bol olan Allah'ım! Mü’min kardeşlerimizin acılarına ortak olurken onlara acıyarak değil, bizim kurtuluşumuzun Senin yolunda canlarımız ve mallarımızla mücadele etmekten geçtiğini bilerek yardımcı olmamızı sağla!

Allah'ım, geçmiş hatalarımızın affını diliyorum! Hatalarımız için tövbe ettikten sonra bizleri yeniden aynı hataları yapmaktan uzak eyle, adımlarımızı sabit kıl ve bizleri sebat eden hakîkî dostlarından eyle!

Ey Merhametlilerin En Merhametlisi! Bizleri îmandan sonra yeniden küfre döndürme, topuklarımız üzerine dönüp câhiliyeyi arzulayan nefislerimizi mutmain eyle!

Allah'ım, kalplerimizi birleştir, bizleri bir elin parmakları gibi bir araya getir ve sadece Sana kullukta azmimizi arttır, dünya ve içindekilere karşı kayıtsız yaşamayı bize öğret! Senin vaadin var Allah'ım, günahlardan korunan ve hakkı ile senden ittikâ eden kullara doğru ile yanlışı birbirinden ayıracak Furkan’ı vereceğine dair, bizleri o kullarından eyle! Bizleri, yüreğimizi, canımızı, bütün benliğimizi (bize emânet ettiğin) yavrularımıza adıyoruz, Sen onları da muhafaza buyur ve bu dünya cehenneminde koru Rabbim!

Ve en büyük duâmdır ki, bizleri evlâtlarımızla terbiye etme Rabbim! “Bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız ancak bir fitnedir (imtihan konusudur). Allah yanında ise büyük bir mükâfat vardır” (Enfal, 28) ve “Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız, sizin için bir imtihandır. Büyük mükâfat ise Allah'ın yanındadır” (Tegabun, 15) âyetlerindeki hakîkate erdir bizleri!
Rabbim, evlâtlarımızın yollarını maddî mânevî açık et! Bize ve yavrularımıza îman selâmeti, Resûl-ü Ekrem (sav) ahlâkı, Kur’ân-ı Kerîm rehberliğinde yürüdükleri bir yol nasip et! Kendine kul, Habîb'ine ümmet, Cennet’ine gül eyle!

Yâ Müfettiha'l-Ebvab olan Rabbim, kalbimizin, gönlümüzün, gözümüzün kapılarını sadece Senin rızân için aç! (Âmin!)