Mü’minin felâhı, on bir ayın sultânı Ramazân-ı Şerîf

Ramazân ne güzel bir aydır ki, tuttuğunuz oruçla, okuduğunuz Kur'ân'la, kıldığınız namazla, verdiğiniz fitre, sadaka, zekâtla dilinizi kötü sözden sakındırır, hâl ve hareketlerinizde ölçülü olmayı hatırlatır. Hem kendini, hem de etrafınızdakileri böylece yücelterek onurlandırırsınız.

“HER şeyin bir baharı vardır; kalplerin baharı Kur'ân, Kur'ân'ın baharı ise, nâzil olduğu ay olan şehr-i Ramazân'dır.” Hazreti Ali’ye (kv) ait bu veciz söz, bize bir müjde vermektedir.

O öyle bir ay ki, rahmetin sağanak sağanak yağdığı, nefislerin hizâya çekildiği, kulun kendine geldiği, yaptığı ibadetlerle sevaplarının kat kat yazıldığı inancıyla kutlu, fazîletli ve şerefine nâil olduğumuz mübarek bir aydır. Gecesi ve gündüzüyle mâneviyatı âdetâ zirveye taşıyarak ibadetlerin daha da yoğunlaştığı, hayır ve hasenatın arttığı, arınmanın, yenilenmenin bilincinde huzurun yaşandığı bu mübarek ayda kendimize çekidüzen vermenin onuruna erişiyoruz. Özellikle de sabrı öğreniyoruz.

Açlıkla terbiye ettiğimiz sadece bedenimiz değil, ruhumuz da aynı zamanda. Ayrıca açlık,  mânevî dünyamıza açılan bir sır kapısı gibidir. Ramazan ayının sırrına ermek için açlıkla nefsimizi terbiye ederiz. Kötü söz ve hâllerden, şehevânî duygulardan uzak kalarak kibirden arınıp kalplerimizin yumuşamasına ve huzura varmasına yol açmış oluruz. Ki bu aylarda yapılan hiçbir ibadette riya yoktur, içten ve samîmidir.

Ramazân ne güzel bir aydır ki, tuttuğunuz oruçla, okuduğunuz Kur'ân'la, kıldığınız namazla, verdiğiniz fitre, sadaka, zekâtla dilinizi kötü sözden sakındırır, hâl ve hareketlerinizde ölçülü olmayı hatırlatır. Hem kendini, hem de etrafınızdakileri böylece yücelterek onurlandırırsınız.

“Ramazân, bereketiyle gelir” der büyüklerimiz. İftarda ve sahurda nîmetler azdan çoğa çevrilir. Verilen iftar yemeklerinde hem sofralar, hem de gönüller şenlenir. Açlık çeken insanların hâllerini belirli saatlerde tuttuğumuz oruçla daha iyi anlamaktayız. Böylelikle nefsimizin bizden istediği aşırı hâllerden, günahtan kaçınmamıza ve sabırla ibadetlerimizi yerine getirme gayreti içinde olmamıza vesîle olmaktadır. Her şeye daha hoşgörülü ve inanç doğrultusunda bakmamız, daha duyarlı olmamız, davranışlarımızda da ölçülü olmamız konusunda eğitmektedir bizi Ramazaân. Bu vesîle ile hem bedenimizi, hem kalbimizi, hem de ruhumuzu terbiye etmekteyiz. Bir hadîs-i şerifte, "Oruç tutunuz, sıhhat bulunuz" (Et-Tergip ve Terhib 2;83) buyurulmaktadır. Böylelikle yaptığımız ibadetler doğrultusunda günahlarımızın yandığı idrâkiyle daha da vecd ile sarılırız bütün hayırlı duruşlara.

Ramazân’ın 27. gecesi “Kadir Gecesi” olarak bilinse de, Kur'ân'la şereflenen sayılı (son on gün) günler içinde aranması, âlemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimiz tarafından bize bildirilmiştir. Bu yüzden o sayılı günlerde her geceyi Kadir Gecesi’ymiş gibi değerlendirip bu bilinçle yapılan tüm ibadetlerimizin Allah katında makbul ve kabul olacağı inancını taşırız. Rabbim tüm ibadetlerimizi kabul etsin inşallah! (Âmin.)

Kadir suresinde de belirtildiği gibi, “Biz onu (Kur'ân’ı) Kadir Gecesi’nde indirdik. Kadir Gecesi’nin ne olduğunu Sen nereden bileceksin? Kadir Gecesi, bin aydan daha hayırlıdır. O gece, tanyeri ağarıncaya kadar süren bir selâmettir”.

Ramazân öyle bir ay ki, insanlığa sunulmuş âdetâ bir muştu, bir kurtuluş ve bunun devamında gelecek yaşama dair hayırlı ameller oluşturmak için bize bahşedilmiş bir fırsat zamanıdır. Apaçık âyetlerle bizlere sunulmuş Kur'ân'la birlikte, kulluğumuzun bilincinde hak ile bâtılı ayırmamıza vesîle kılınan bir fırsat ayıdır.

Dinî yaşantımızda belirli ölçü ve kurallar olsa da Allah (cc), açıkladığı âyetler ve Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (sav) hadîsleriyle ibadetlerimiz kolaylaştırılmıştır. Âyet ve hadîsler doğrultusunda ibadetlerimizi her vakit ve her alanda rahatlıkla yerine getirebilme gayretimiz de artmaktadır. Dinde zorluk yoktur. Bu ölçüler dikkate alındığında kulluk görevimizin bizlere bir yük getirmediğini, aksine birçok şeyin bizim faydamıza olduğunu görmekteyiz. Hadîslerde belirtilmiş olarak Peygamber Efendimiz’in (sav) Ramazân ayıyla ilgili gördüğü bir rüyâ, bu konuya dair bir fener hükmündedir.

“Rüyâmda acayip şeyler gördüm. Ümmetimden birini azap melekleri yakalamıştı. Aldığı abdestler gelip, onu içindeki zor durumdan kurtardı. Birini gördüm, kabri onu sıkıyordu. Kıldığı namazlar gelip onu kabir azabından kurtardı. Birine şeytanlar musallat olmuştu. Ettiği zikirler gelip şeytandan onu kurtardı. Birinin de susuzluktan dili çıkmıştı. Tuttuğu Ramazân orucu gelip susuzluğunu giderdi. Birini zulmet sarmıştı. Yaptığı hac gelip karanlıktan çıkardı. Birine ölüm meleği gelmişti. Ana babasına yaptığı iyilikler gelip ölümüne engel oldu, geciktirdi. Birini Müslümanlarla konuşturmuyorlardı. Sıla-i rahim gelip ona şefaat etti, onlarla konuştu. Peygamberinin yanına gitmek isteyen birine engel oluyorlardı. Aldığı gusül, onu alıp yanıma getirdi. Ateşten korunmak isteyen birine sadakası gelip ateşe perde oldu. Birini zebânîler alıp Cehennem’e götürürken, yaptığı emr-i mâruf ve nehy-i münker gelip kurtardı. Biri Cehennem ateşine atılmıştı. Allah korkusu ile döktüğü gözyaşları gelip oradan kurtardı. Birine amel defteri solundan verilirken, Allah korkusu gelip defterini sağa aldı. Sevapları hafif gelen birinin, kendinden önce ölen çocukları gelip sevabını ağırlaştırdı. Cehennem’in kenarında korkudan titreyen birine Allah-u Teâlâ’ya olan hüsnüzannı gelince titremesi durdu. Sırattan zorla geçen biri Cennet’e geldi. Fakat kapılar kapalıydı. Kelime-i Şehadeti gelip onu Cennet’e koydu.” (Taberani, Hakîm-i Tirmizî)

Bu duygular içinde yapacağımız ibadetlerin ne kadar hayırlı ve kutsal olduğunu idrâk etmekteyiz. Ramazân ayını da bu vesîleyle bizlere sunulmuş ayların içinde en hayırlı ay olarak ne kadar kutsî bir süreç olduğunun kanaatine varıyoruz.