HIZLA değişen ve hızına
yetişemediğimiz bir zamanda yaşıyoruz. Buna ister modern çağ, ister bilgi çağı,
ister teknoloji çağı, ister iletişim çağı ya da tüm bunları içine alan uzay
çağı diyelim, her ne dersek diyelim, ilerleyen bu çağda gelişen teknolojiye,
bunlarla birlikte var olan gelişmelere kimse “Dur!” ya da “Ben bu ilerlemeye
karşıyım” diyemez. Çağın gereği neyse, onun içinde barındırdığı her gelişmeye
açık olmak durumundayız.
Fakat
bu ilerlemeyi gerçekleştirirken bir önceki dönemden kalan bilgi birikimini de
göz ardı edemeyiz. Gelenekten kopmadan geleceğe emin adımlarla ilerlemeliyiz.
Geçmişi yok sayarsak, geleneksel kavramları yitirdiğimiz gibi yeni oluşumların
da üstesinden gelemeyiz.
Çağın
getirdikleri ve götürdükleri herkes tarafından kabul görmüş olacak ki, hem şikâyetçiyiz,
hem de uyum sağlamak için bir çaba içerisindeyiz. Olumlu veya olumsuz
kavramları birbiri içinde barındırırken, ilerleme kendi ekseninde devam
etmektedir. Geleneksel kavramlar ve geleceğe yönelik kavramlar içerisinde
insanlar birey olarak bir kimlik kazanma, oluşumun içinde var olma savaşına
girdiler.
Bu
girizgâhtan sonra kapak konumuz olan modernite ve iletişimin tanımından yola
çıkarak bu konu hakkındaki bilgileri kısaca paylaşalım.
Modernite
düşüncesine dair
Modernite
ve onunla bağlantılı süreçler (aydınlanma, rasyonalizm ve teknolojik ilerleme
gibi), gerek kamu yönetimine, gerekse iletişim bilimlerine dair kültürel
çözümlemelerin arka plânını derinden etkileyen ana temalardır. Modernitenin
tarihsel kökeni Batı dünyasında Rönesans, dinsel alanda Reform, sınaî kapitalizmin
hazırlık fazlarını (Merkantilizm, Coğrafî Keşifler, kolonyalizm, liberal
düşünce sistemlerinin gelişimi vb.) içerecek biçimde 16 ve 17. yüzyıllara kadar
gitse de, yüzyılların birikiminin bir sonucu olarak 19. yüzyıl sonları ile Batı
kültür hayatını tamamıyla kuşatan ve tanımlayan bir değerler dizisi hâline
dönüşmüştür (Rosenau, 1992; Norris 1995; Wagner, 2008, 83–103).
Modernite
en temel anlamda “giderek artan sekülerleşme, araçsal ussallığın evrensel
geçerlik iddiası, yaşam dünyalarının değişik kısımlarının farklılaşması,
ekonomik, siyasî ve askerî pratiklerin bürokratizasyonu, değerlerin
metalaşması” ile karakterize edilen bir döneme işaret etmektedir (Baker,
2001; Anderson, 2000).
Modernite,
en genel anlamıyla kaynakları Rönesans düşüncesine kadar uzanan bir felsefî
akımın ve düşünce paradigmasının yansımasıdır (Bertens, 1995). Terimden bugün
anladığımız şey, 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başı Alman sosyoloji teorisinin
bakış açısıyla, geleneksel düzenle karşıtlık içinde toplumsal dünyanın adım
adım iktisadî ve yönetsel olarak rasyonelleşmesine, farklılaşmasına, kapitalist
endüstriyel devletin ortaya çıkışına işaret etmektedir (Featherstone, 2007: 3).
Bu kapsamda modernite, geleneksel olmayanı vurgulamakta ve yeni bir evreye
geçişselliği ifade etmektedir. Bu geçiş aşamasının belli başlı iddiaları ve
ilkeleri de bulunmaktadır. Bir üst yapı unsuru olarak modernizm, rasyonel ve
pozitif bir ideoloji ile evrensellik iddiasında bir perspektif ileri
sürmektedir (Blackburn, 1994).
Modernite
mantığı, toplumsal yaşamı tutarlı tek bir fikri, yasal çerçeve içerisinde
anlamaya ve kontrol etmeye girişen entelektüel ya da yönetsel sistemlere
göndermede bulunur (Smith, 2007: 315). Bu çerçevede ilerlemeci bir çizgiye
sahip olan modernizm, tek tipleştirici ve homojenleştirici bir misyona sahiptir
(Barker, 2005). Metodolojik olarak determinist bir yönteme sahip olan kavram,
dinsel olanı dışlamakta, seküler dünyevî olanı ön plâna çıkartmaya
çalışmaktadır (Kennington, 2004). Sistematik bir düşünce tarzı olarak
modernizm, amaçlı düşünce silsilesi ortaya koyarak insanlık için adalet,
eşitlik, özgürlük ve mutluluk hedefli büyük projeler vaat etmektir
(Giddens,1998).(1)
Moderniteye
göre toplum bilinci bireyin bilincinin önüne çıkarken, kimlik ile ilgili
görüşlerse daha ziyade bireyin bilinci konusunda açıklamalar getirir. Bu aşamada,
bireyin kendi bilinçliliğini tesis eden "benlik", bireyin kendi
farkındalığını ortaya koyan "kimlik" ile ortak bir şekilde çalışır. Calhoun,
kimlik söyleminin bariz bir şeklide modern olduğunu ve modernitenin kimlik
meselesini problematik hâle getirdiğini ifade eder (Calhoun; 1994, s.10).
Kimlik bireysel boyutta "benlik", tekil-evrensel boyutta "çok
kültürlülük" (Parens; 1994, s.169), kültürel ve siyasî boyutta millî
kültür, etnik kültür, yerel kültür vs. modernitenin ürettiği farklılık,
marjinallik ve haricilik unsurları arasında "marjinallik",
modernitenin ürettiği özcü anlayış yerine post-modern düşüncenin kalbini teşkil
eden "tanıma" üzerine oturur.
Modernitenin üretmiş olduğu kimlik sorunu, en genelde Weber'in demir kafesinden çıkıp Geliner'in lastik kafesine yerleşen ve benliğini arayan insanın dramına işaret eder. Total bir modernite kavramsallaştırmasından çok, moderniteyi bir idea ve bir süreç olarak incelemeye alan ve “rasyonalitenin algısal birikimi” şeklinde yorumlayan, "çok yönlü bir fenomen" olarak değerlendiren ve modernite ruhunun evrenselci bir hukuk sistemi olan seküler kültürden oluştuğunu belirten Çiğdem, sürece ilişkin açıklama biçimiyle Weber'i, "idea" olarak açıklama biçimiyle Habermas'ı örnek gösterir. (Çiğdem; 1997, s. 51, 52, 69, ve 13.)
İletişim araçlarının, medyanın fayda ve zararlarını hepimiz az çok farkındayız; buna mukabil, ne onsuz yapabiliyoruz, ne de vazgeçebiliyoruz.
Moderniteyi
yalnızca kavramsal bir oluşum, felsefî bir teşebbüs, toplumsal bir ütopya
olarak görmeyen Çiğdem, onu aynı zamanda bireysel ve toplumsal varoluşumuzun
zemini olarak da değerlendirir (s.74).(2)
Bir
başka bakış açısıyla değerlendirildiğinde, insanlar üzerindeki olumlu ya da
olumsuz davranışlar bıraktığı ve üzerindeki etkileri görülmektedir.
Modernite, insanların gündelik yaşamında alışık oldukları
durumu tamamen değiştirmiş, teknolojiyle beraber insanın refah seviyesini
arttırmayı vaat etmiştir. Yani “Eskiye oranla çok daha kısa sürede, daha çok
kazanç sağlayabilirim” düşüncesiyle insanları kandırmıştır. Modernite artık
bize birbiriyle alâkalı olmayan şeyleri satma eğilimindedir. Modernitenin
insana olan bakışı, insanın da içinde yaşadığı çevreye olan tavrını
değiştirmiştir. İnsan, bilgisi sayesinde doğa üzerindeki egemenliğini ve ona
yönelik faydacılığını geliştirebilmiştir. İnsanın doğa üzerinde egemen hâle
gelişi ve onu kendi istek ve ihtiyaçlarına göre değiştirebilmesi, bilimsel
bilginin hayata geçirilmesi demek olan teknoloji sayesinde mümkün olmuştur
(Şaylan, 2002). Modernitenin
en önemli olumsuz getirisi, belki de gelecek beklentisi yüksek bir toplum
yetiştirmesi olacaktır. Bu yüzden kişi, yaşamını bu beklentileri karşılamak
üzere şekillendirir, aklı ve bilimi silah olarak kullanır.(3)
Bunlara
baktığımızda, dediğimiz gibi “ne modern öncesini, ne modern dönemi, ne de
modern sonrasını yok sayamayız”. Tanımlar ve kavramlar bizleri her ne kadar
etkilese de, çağın gerektirdiği gerçeklik ve oluşumları, kişilik
kavramlarımızı, ruhsal döngümüzü ve bununla birlikte yaşama kalitemizi
kapitalist düşünceye feda etmeden korumalıyız. “Modern olalım” derken kendi
özümüzden kayıplara da sebebiyet vermeyelim.
İletişime
dair
“En
basit iletişim, iletişimsizlikten iyidir” diyerek, “İletişim nedir?” tanımından
yola çıkarak, iletişimin hayatımızdaki yerini ve önemini, iletişimde kullanılan
argümanları aktarmaya çalışalım.
İletişim
kavramına ilişkin literatür taramalarından da görüleceği üzere, kavramın tek
bir tanımlamasının olduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak iletişim, en
yakın şekliyle “en az iki kişi arasında duygu, düşünce ve bilginin farklı araç
ve yöntemler kullanılarak paylaşılması” olarak tanımlanabilir. Bu araçlar,
örneğin bazen kişinin bedenidir. Kişi bedeninin duruşu, bakışları, jest ve
mimikleriyle, hatta giysisi ile karşısındaki kişiye/kişilere duygu ve
düşüncelerini bir mesaj olarak gönderebilmektedir ki bu, sözsüz iletişimin de
önemli bölümünü oluşturan iletişim biçimidir. Bununla birlikte, kullanılan ses
ve sözcükler, eş deyişle “dil”, iletişimde en önemli simge sistemlerinden
biridir.
İnsanoğlu,
toplumsal bir varlık olarak çevresiyle iletişim kurma ihtiyacı ve mücadelesi
içindedir. Bu nedenle birey, içinde bulunduğu zaman, mekân ve fizikî koşullara
uygun olarak farklı yöntem, araç ve sistemler geliştirmiş ve bunun sonucunda da
21. yüzyılın uzağı yakın eden modern iletişim teknolojilerine sahip olmayı
başarmıştır. İnsanoğlunun dumanla ve mağara duvarlarına basit figürler
çizmesiyle başlayan haberleşme macerası, aslında her dönemde ve kullanılan her
yöntem ve teknikte bireyin kendini anlatma, duygu ve düşüncelerini dile
getirme, görüş ve kanaatlerini paylaşma ve diğerlerini anlama ihtiyacının doğal
sonucudur.(4)
İletişim türlerini sıralayalım: Sözlü iletişim, sözsüz iletişim ve yazılı iletişim… İletişim biçimleri de “toplumsal ilişkiler sistemi”, “bireyin kendisi ile iletişimi”, “bireyler arası iletişim”, “grup iletişimi”, “örgütsel iletişim” ve “kitle iletişim” olarak gösterilebilir. Kitle iletişime örnek verecek olursak, gazete, dergi, kitap, radyo, televizyon, internet, sinema aracılığıyla geniş ve bilinmeyen bir kitleye (okuyucu, dinleyici, izleyici kitlesi) iletimi gösterebiliriz. Kitle iletişim araçlarının “bilgilendirme, haber verme, etkileme, kamuoyu oluşturma, toplumsallaştırma, kültürün nesilden nesile geçişine ve gelişmesine katkı sağlama, eğitme, eğlendirme” gibi çeşitli işlevleri bulunmaktadır.(5)
Çağımızın
sanayileşmiş toplumlarında gençlik, modernite ve post-modernitenin değerlerinin
iç içe girdiği bir sosyalleşme süreci yaşanmaktadır. Sosyal medya, bu sürecin
hayat bulduğu önemli mecralardan biridir. Dünyada yüz milyonlarca kişinin
kullandığı, başta Twitter, Facebook, Instagram, WhatsApp, Google Plus olmak
üzere bireylerin ilgi alanlarına göre farklılaşan onlarca sosyal medya
aracının, gençliğin hayatının bir parçası hâline geldiği gözlenmektedir. Yazılı,
sesli ve görüntülü iletişim, çoklu/grupça iletişim, dosya ve konum paylaşımı
gibi farklı etkileşim modellerine imkân veren sosyal medya araçları,
araştırmalara göre ülkemizde internet kullanıcısı gençlerin yüzde 96'sı
tarafından kullanılmaktadır. Çoğunlukla post-modernitenin belirsiz, geçici,
pragmatik, öznel, özgürlükçü, melez, heterojen değer ve becerilerinin dolaşımda
olduğu sosyal medya mecraları, çocukların ve gençlerin sosyalleşmeleri
açısından geleneksel olandan farklı yöntem, araç, ortam ve içerikler
sunmaktadır. Bu yönüyle ve bir toplumsal olgu olması hasebiyle bireyleri belli
bir şekilde davranmaya zorlayan sosyal medya, hedef kitlesi için yeni fırsatlar
ve tehditler içermektedir.(6)
İletişim
araçlarının, medyanın fayda ve zararlarını hepimiz az çok farkındayız; buna
mukabil, ne onsuz yapabiliyoruz, ne de vazgeçebiliyoruz.
Günümüze
tanıklık eden bireyler olarak artık bir mekânda yaşadığımız kadar bir ekranda
da yaşıyor gibiyiz. Bir toplumda yaşadığımız gibi bir ağda da yaşıyor gibiyiz.
Bu ağ, her şeyin birbirine bağlı olduğu ama aynı zamanda her şeyin bir kaynağa
bağlı olduğu bir ağdır. Söz konusu kaynak, Google, Microsoft, Apple ve
benzerleridir. Geçmişte külüne muhtaç olduğumuz komşularımız vardı, şimdi ise
ekranlardan etkileşimde bulunduğumuz netdaşlarımız, ağdaşlarımız var. Yazının,
barutun, matbaanın keşfi derken, gelinen noktada insanlık “sanal dünya” denen
yeni bir varlık alanını keşfetti. Birçok duyu alanımıza hitap eden bu dünya
bizi içine çekiyor, kimliğimizden dilimize kadar hayatımızın her alanını
yeniden inşa ederek dönüştürüyor. Özellikle yeni kuşaklar üzerinde daha güçlü
etkisi görülen bu olgu, çocukların ve gençlerin sosyalleşme süreçlerini de
derinden etkilemektedir.(7)
Artan
teknolojik yenilikler, özellikle kitle iletişim araçlarındaki gelişim, toplum
içerisinde daha fazla bireyin etkileşimini gerektirmiştir. İletişim araçlarının
artışı, internet ile birleştiğinde daha yaygın kullanımlara sebep olmuştur.
Günümüzde bireyler, sadece izleyici değil, katılımcı-izleyici konumundadırlar.
Tarım
ve Sanayi Devrimi'nden sonra insanlığı etkileyen en önemli değişimlerden biri
olarak görülen bu teknolojik/dijital gelişimin oluşturduğu bu döneme çeşitli
adlar verilmektedir. Bunlar “Bilgi Toplumu/Çağı, Enformasyon Toplumu/Çağı
(Information Society/Age), İnternet Toplumu/Çağı (Internet Society/Age),
Bilişim Çağı (Computing Age), Elektronik Çağ (Electronic Age), Siber Toplum/Çağ
(Cyber Society/Age), Dijital Çağ (Digital Age), Sanayi Ötesi Çağ
(Post-Industrial Age), Post-Modern Çağ (Post-Modern Age), Yeni Çağ (New Age)”
gibi çeşitli tanımlamalarla adlandırılan iletişim-bilişim devridir.(8)
Yazımızı,
iletişimle ilgili sektörel verileri gösteren TÜBİSAD 2015 raporuyla
sonlandıralım.
Sektör
Verileri TÜBİSAD Bilgi Merkezi’nin paylaştığı bilgilere göre, bilişim sektörünün
diğer verileri şu şekildedir sıralanmaktadır:
·
Toplam
sektör büyüklüğünü oluşturan iki ana unsurdan biri olan bilgi teknolojileri, Türk
lirası bazında yüzde 19’luk büyüme ile 27,4 milyar TL’ye, iletişim
teknolojileri ise yüzde 17’lik büyüme ile 55,7 milyar TL’ye ulaştı. Böylece
bilgi teknolojilerinin toplam pazar içindeki payı yüzde 33 oldu.
·
2015
yılında 27,4 milyar TL’lik büyüklüğe ulaşan bilgi teknolojileri sektörünün alt
kategorilerindeki büyüklük şöyle oldu: Bilgi teknolojileri donanım “13 milyar
TL”, bilgi teknolojileri yazılım “9,7 milyar TL”, bilgi teknolojileri hizmet “4,7
milyar TL”; bilgi teknolojileri kategorisinde bir önceki yıla göre en yüksek
büyüme yüzde 25,1 ile hizmet kategorisinde gerçekleşti. Böylece yazılım ve
hizmet sektörünün toplam bilgi teknolojilerindeki payı yüzde 53’e oranına
ulaşmış oldu. Tekno-kentlerin nicelik ve niteliğindeki artış, yazılım
sektörünün büyümesine olumlu katkıda bulundu.
·
İletişim
teknolojileri sektörü 2015 yılında 55,7 milyar TL büyüklüğe sahip oldu. Alt
kategorilerin dağılımı ise şöyle oldu: İletişim teknolojileri donanım “16,1 milyar TL”,
iletişim teknolojileri elektronik haberleşme “39,6 milyar TL”; 2015 yılında
bilgi teknolojileri hizmet ve yazılım kategorilerinde yerlilik oranı ortalama
yüzde 83 iken, bu oran bilgi ve iletişim teknolojileri donanım kategorisinde
ortalama yüzde 18 olarak gerçekleşti. İhracat 2,2 milyar TL. Sektörün toplam
ihracat rakamı ise Türk lirası bazında bir önceki yıla göre iki kat artarak 2,2
milyar TL’ye ulaştı. Toplam ihracatın yüzde 60’ı 1 milyar 360 milyon TL ile
yazılımdan geldi. Yazılım ihracatı 2014’e oranla yüzde 49 büyüdü. Yazılımdan
elde edilen cironun yüzde 14’lük kısmı ihracattan geliyor. Toplam ihracatın
yüzde 30’u ise tekno-kentlerden yapılıyor.
·
Rapora
göre en fazla ihracat yapılan ülkeler Azerbaycan, Amerika Birleşik Devletleri
(ABD), Kuzey Kıbrıs Türkiye Cumhuriyeti, İngiltere ve Birleşik Arap
Emirlikleri… Dolar bazında incelendiğinde ise 2015 yılı toplam ihracat büyüklüğü
788 milyon Amerikan doları oldu. Amerikan doları bazında da en fazla büyüme,
yüzde 29 ile iletişim teknolojileri donanım, yüzde 20 ile yazılım
kategorilerinde gerçekleşti.(9)
Kaynaklar
(1)Uluslararası
Alanya İşletme Fakültesi Dergisi, Yıl: 2012, C:4, S:1, s.39-52
Buğra ÖZER
Yrd. Doç. Dr., Celal Bayar Üniversitesi,
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Kamu Yönetimi Bölümü, Siyaset ve Sosyal
Bilimler ABD, (bugraozer@gmail.com)
Serhat BAŞTAN
Yrd. Doç. Dr., Celal Bayar Üniversitesi,
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Kamu Yönetimi Bölümü, Kentleşme ve Çevre
Sorunları ABD, (bastanserhat@gmail.com)
(2)Sosyoloji Konferansları Dergisi- Edibe
Sözen, “Modernite ve Kültürel Kimlik” başlıklı makalesi
(3)Akademik Persfektif Arzu Altun Erciyes
Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 26 Eylül 2014
(4)Medya ve İletişim-Anadolu Üniversitesi
Yayınları
(5)Medya ve İletişim-Anadolu Üniversitesi
Yayınları
(6)Gençlik ve Kültürel Mirasımız
Uluslararası Kongre 16-18 Mayıs 2014 Samsun raporundan alıntı yapılmıştır.
(7)Gençlik ve Kültürel Mirasımız
Uluslararası Kongre 16-18 Mayıs 2014 Samsun raporundan alıntı yapılmıştır.
(8)Gümüşhane Üniversitesi İletişim
Fakültesi Elektronik Dergisi Cilt 2 Sayı Sayı 1 Mart 2013
(9)TÜBİSAD 2015 Veri Raporu