Kültürümüzde “Baba”

12. yüzyılda baba unvanı, Türkistan’da Yesevî dervişleri arasında da ilgi görmeye baş¬ladı. Rivayetlerde Ahmet Yesevî’nin mürşidi olarak adı geçen Arslan Baba ile Ahmet Yesevî’nin halifelerinden Zengi Baba ve Maçin Baba da bu unvanla tanı¬nmışlardır. Yesevî dervişlerine ön¬celeri “ata” denirken, bir ara bunlara hem baba hem de ata unvanı verilmiştir.

“BABA” kavramının “İlk Baba” ile yaşıt olduğunu söylemek mümkündür. Yazılı kaynaklara bakıldığında, Yahudilerin peygamberlere “baba” dediği ve aynı anlayışın Hıristiyanlarda da devam ettiği görülmektedir. İslam’da ise saygı ve hürmet gösterme bakımından Peygamber’in bir baba yerinde olabileceği ileri sürülmektedir.

Türkçedeki “ata” kelimesinin karşılığı olarak kullanılan “baba”, Farsça bir kelimedir. İki “B” harfinin yan yana gelmesiyle seslendirilir. “B”,  yapıştırmak manasında kullanılır.[i]

10. yüzyıldan itibaren çeşitli se­beplerle bazı meczup ve sufilere “bab” (kapı, sığınılacak başvurulacak yer) veya “baba” unvanının verilmeye başlandığı görülmektedir.[ii] Örneğin “Fergana’da Türkler, kendi şeyhlerine ‘bab’, yani baba namını veriyorlardı”.[iii] Daha sonraki yüzyıllarda bab veya baba unvanına çeşitli anlamlar yüklenmiş ve ortaya konmak istenen düşünce de bu kavramlarla anlatılmaya çalışılmıştır.

11. yüzyıldan itibaren baba unva­nı, başta İran ve Azerbaycan olmak üze­re İslam ülkelerinde yaygın bir şekilde kullanılmaya başlanmış, halkın çoğunlu­ğunun mutasavvıflara manevi koruyucu, ermiş ve baba nazarıyla bakması, bu un­vanın yaygınlaşmasını kolaylaştırmıştır. 12. yüzyılda baba unvanı, Türkistan’da Yesevî dervişleri arasında da ilgi görmeye baş­ladı. Rivayetlerde Ahmet Yesevî’nin mürşidi olarak adı geçen Arslan Baba ile Ahmet Yesevî’nin halifelerinden Zengi Baba ve Maçin Baba da bu unvanla tanı­nmışlardır. Yesevî dervişlerine ön­celeri “ata” denirken, bir ara bunlara hem baba hem de ata unvanı verilmiştir. Örneğin Zengi Baba, aynı zamanda Zengi Ata di­ye de bilinir.[iv]

Baş­ta Hacı Bektaş-ı Velî olmak üzere, Baba İlyas’ın halifelerinden çoğu ve ilk Bektaşîler de baba unvanını kullanmamıştır. Bu­nunla birlikte bu unvan, 13 ve 14. asır­da, Anadolu'daki tasavvuf zümreleri ara­sında oldukça yaygındır. Ayrıca Osman­lı Devleti'nin kuruluşu ile ilgili rivayet­lerde adları sıkça geçen Geyikli Baba ve Koyun Baba, bu unvanla tanınan sufilerdendir. Ahi birliklerinde esnaf teşkilatı­nın başında bulunan kişiye de “ahi baba” denirdi.[v]

Tarihî süreç içinde baba kavramını akrabalık, din, kültür ve edebiyat açılarından irdelemek mümkündür. Çeşitli anlamlarda kullanılsa da bu kelime sanki bir otoriteyi temsil etmektedir.

Dinde “baba”

Baba ve evlat ilişkisi, koruma, saygı, sevgi ve özveride bulunma gibi değerler üzerine kurulmuştur. Bu yaklaşım, din önderleriyle onlara tâbi olan ki­şiler arasındaki iliş­kilerde de örnek alınmıştır. Örneğin Tevrat’ta Hz. Âdem, Hz. Şit, Hz. İbrahim ve Hz. İshak gibi peygamberlerden “baba” diye söz edilmiş, bu anlayış Hıristiyanlıkta da de­vam etmiştir. İslam’da ise Hz. Muhammed'in kendi öz çocukları dışında hiçbir kimsenin babası olmadı­ğı özellikle ifade edilmiştir.[vi]

Ancak bu ifade, müfessirler tarafından genellikle evlat edinme yasağı olarak tefsir edilmiştir. Yani Hz. Peygamber’le kendi sulbünden gelmeyen herhangi bir kimse arasında aile hukuku bakımından bir baba-evlat münasebetinin söz konu­su olamayacağı belirtilmiştir. Fakat Kur’an-ı Kerim, Hz. Peygamber’in hanımlarından “müminlerin anneleri[vii] diye söz etmek­tedir. Bir hadiste de Hz. Peygamber’in, “üm­metinin babası” mevkiinde bulunduğu belirtilmektedir.[viii] İslam âlimlerine göre bu ne­vi naslarda müminlerin Hz. Peygamber’i ve O’nun eşlerini kendi baba ve anneleri gibi saygıdeğer bilerek hürmet ve saygı duyguları beslemeleri, kendilerine say­gısızlık göstermekten veya onları saygı­sız ifadelerle anmaktan kaçınmaları ge­rektiği anlatılmak istenmiştir.

Zemahşerî gibi bazı İslam bilginleri, peygamber­leri, ümmetlerine gösterdikleri sevgi, şef­kat ve samimiyet bakımından onların babaları yerinde, ümmetin fertleri de peygamberlerine gösterdik­leri saygı ve bağlılık açısından onların evladı durumunda oldukları kanaatine varmışlardır.[ix]

“Baba” kelimesi hem Şii, hem de Sünni kültürdeki tasavvuf çevrelerinde ortaklaşa kullanılmıştır. Örneğin Kalenderiyye, Haydariyye ve Bektaşiyye gi­bi Şii meşrepli tarikatlara mensup şeyhlerle, onların halife ve dervişlerine “baba” denildiği gibi, Çeştiyye, Kübreviyye ve Nakşibendiyye gibi Sünni meşrepli tarikatlara men­sup bazı şeyhlere de bu unvan verilmiş­tir.[x]


Ailede “baba”

Ailede öz baba, üvey baba ve kayınbaba gibi, akrabalığa bağlı olarak doğan baba kavramları vardır. Kültürümüzde insanlık ailesinin babası Hz. Âdem kabul edilir.

Âdem Baba: Semavî kitaplara göre topraktan yaratılan Âdem, ilk insan ve ilk peygamberdir. O, insanlık ailesinin atası kabul edilir. Bu yüzden Hz. Âdem’e baba denmiştir. Kültürümüzde bu isim, daha çok din içerikli anlamıyla kullanılır. Dolayısıyla vaaz ve nasihatlerde, halk arasındaki kimi konuşmalarda “Âdem Babamız” şeklindeki ifadelere rastlanır.

Öz baba: Kendi sulbundan çocuğu olan erkeğe verilen addır. Bunun tarihi, aile kurumu kadar eskidir. Çünkü bu, aile ile ortaya çıkan bir kavramdır. Baba ve evlat arasında sevgi, saygı ve fedakârlığa dayanan bir ilişki söz konudur. Baba bazen gücü, bazen güveni, bazen de koruyuculuğu ve sığınmayı temsil eder. Bazen baba kavramı, koruyuculuk ve iyilikle özdeşleştirilerek yabancı biri için mecaz manada da kullanılır. Örneğin iyiliksever bir kimse için “Ne baba adam!” tabiri kullanılır. Ardında birçok iyilik bıraktıktan sonra ölen için de kültürümüzde “Ne baba adamdı!” gibi ifadelere rastlanır.

Üvey baba: Aralarında kan bağı bulunmayan, fakat yasalar açısından akraba sayılsa da öz olmayan babaya “üvey baba” denir. Bazı yerlerde üvey babaya “babalık” da denir. Ancak bu kavrama da mecaz anlam yüklenmiş ve kötü muamele eden bir baba için bir kınama ifadesi olarak kültürümüzde yer almıştır. Örneğin çocuğuna karşı ilgisiz olan, kötü davranan, babalık vazifesini yerine getirmeyen kimseler için “Üvey baba gibi davranıyorsun” kınaması yapılır.

Kayınbaba: Evlenen çiftlerden kadının babası erkeğin, erkeğin babası da kadının kayınbabası olur. Bunlar saygı ve hürmette öz baba gibi görüldüğünden “kaim baba” ve “kayın baba”, yani “babanın yerinde olan, babanın yerine geçen baba” anlamında kullanılmıştır. Kültürümüzde öz babaya gösterilen saygı ve hürmet, kayınbabaya da gösterilir.

Çeşitli kullanımlarda “baba”

Akrabalık ilişkisi dışındaki baba kavramı, şefkatli, merhametli ve koruyucu olduğundan yahut iyilikte bulunduğu için baba yerine konulan kimseler için kullanılmıştır. Örneğin koruyuculuğu ve zenginliği için devlete “devlet baba” denmiştir. Baba ifadesi, kimi zaman bir davranışı kınamak için mecazî manada kullanılmıştır. Örneğin sorumluluğunu yerine getirmeyen bir kimse için “Şam babası” gibi kavramlar üretilmiştir. Bunların dışında, kültür hayatımızda ahi baba, ağa baba, bey baba, hacı baba gibi bir sıfattan sonra da kullanılmıştır.

Ahi baba: Türklerin çok önemli teşkilatlarından olan ahilik (akılık) içinde de “ahi baba”[xi] kavramına rastlanmaktadır. Ahilikte baba,  bugünkü kamu denetçisi (ombudsman) kurumuyla birbirine çok yakın görünmektedir. Ahi baba şikâyetleri dinleme, arabuluculuk yapma, önerilerde bulunma ve haksızlığı önleme[xii] gibi faaliyetler icra ederdi.

Devlet baba: Eski Türk hakanının çadırı ile gökkubbe arasında bir benzerlik kurulmuştur. Çadır, göğün yerdeki sembolü olarak kabul edilmiştir. Gökkubbe devletin,  çadır ise ailenin örtüsü olarak düşünülmüştür. Birinin altında devlet, diğerinin altında ise aile kurulmuştur. Bir manada aile, devletin çekirdeği kabul edilmiştir. Yine “devlet düzeni” ile aile düzeni arasında da bir ilişki kurulmuştur. Hayatın acımasızlığına karşı mücadele etmekten aciz olan çocukları korumayı gaye edinen ailenin bu önemli özelliği, Türk devletinin de bir özelliği olmuştur.[xiii] Dolayısıyla ailesini, çoluk çocuğunu koruyan bir baba gibi, devletin de milletini ve tebaasını koruduğu düşünülerek kendisine “baba” sıfatı uygun görülmüştür.

Ağa baba: Kayınbaba, kaynata, büyükbaba anlamlarında kullanıldığı gibi, bu kavram, bir yerde, bir topluluk içinde etkili olan, sözü dinlenen, ileri gelen kimse için de kullanılır.

Bey baba: Formun Üstü

 

Yaşlı kişiler için kullanılan bir hitap şeklidir. Çocukların babaları için kullandığı “baba” ifadesi, aynı zamanda baba kadar çok sevilen, baba gibi yardımcı olan ve muhtaçların kapısını çaldığı kimselere de söylenen bir hitap şeklidir. Bu bağlamda “fakir fukara babası” kavramı da kullanılır. Yine bu bağlamda insanlara ekmek dağıttığı için Şeyh Hamid-i Veli’ye “Somuncu Baba” denmiştir.

Hacı baba: Bu ifadenin kültürümüzde çok geniş bir kullanım alanı vardır. Hacca gidip gelmiş yaşlı kimselere bir saygı ifadesi olarak “hacı baba” denildiği gibi, bir yer adı olarak veya bir işyeri için de kullanılmaktadır. Örneğin Hacıbaba Lokantası, Hacı Baba Tekkesi, Hacı Baba mahallesi veya Hacı Baba Türbesi gibi isimlere rastlanır.

İskele babası: Gemileri bağlamak için rıhtıma konan demir silindire verilen addır. Bir iskelenin ön kısmında birkaç metre geriye yerleştirilen ve iki yandan gemileri bağlamada kullanılan dikmelerdir bu silindirler. Bu kavram, çocuklarıyla ilgilenmeyen, onlara yararı dokunmayan babaların durumunu belirtmek için söylenir.

Mafya babası: Devlet gücünün yeterli derecede hissedilmediği yerlerde, oluşan boşluğu dolduran kişiye verilen addır. Diğer bir ifadeyle kirli işler yapan, yasadışı bir örgütün başında bulunan kişidir mafya babası. Bu kavram, hukukun işlemediği veya yavaş işlediği zamanlarda daha sık kullanılır.

Şam babası: Sorumluluğunu yerine getirmeyen, çoluğuna çocuğuna, evine barkına bakmayan hayırsız babaya verilen addır. Bu kavram, genellikle olumsuzluklar için kullanılır.

Gökkubbe devletin, çadır ise ailenin örtüsü olarak düşünülmüştür. Birinin altında devlet, diğerinin altında ise aile kurulmuştur. Bir manada aile, devletin çekirdeği kabul edilmiştir. Yine “devlet düzeni” ile aile düzeni arasında da bir ilişki kurulmuştur. 

Şiir, şarkı ve türkülerimizde “baba”

Şiir ve türkülerde de baba kavramına rastlıyoruz. Bu alanda sevenleri tarafından bir otorite olarak kabul edilen kimi müzik insanına toplumumuzda “baba” diye hitap edilir. Mesela Orhan Baba veya Müslüm Baba...

Ayrıca baba, şiir, şarkı ve türkülerimize de konu olmuştur. Babayla ilgili sözler dizilmiş, kimi şiirler bestelenmiş, şarkı ve türkü olarak seslendirilmiştir. Bunlardan bazıları şunlardır: “Baba beni maziye götür” (İzel), “Bana bir masal anlat baba” (Yeni Türkü), Uyan baba (Bedirhan Gökçe), “Duy babam” (Ali Ercan), “Baba bugün dağlar yeşile boyandı” (Anonim), “Bu adam benim babam” (Fatih Kısaparmak”, “Biz babadan böyle gördük” (Müslüm Gürses)… Bunların dışında daha birçok şair, babayla ilgili şiirler yazmış, birçok sanatçı da babayla ilgili şarkı ve türküler seslendirmişlerdir.

Argoda “baba”

Argo, toplumda geçerli olan dilden ayrı, fakat o dilden türetilen ve belirli çevrelerce kullanılan, toplumun çoğu tarafından anlaşılmayan, kendine özgü sözcük, deyim ve deyişlerden oluşan özel dildir.[xiv] Argo, genelde dildeki kelime biçimlerini bozarak, kelime anlamlarını farklı yönlere kaydırarak ve değiştirerek oluşturulan bir dildir.  Genelde gençler arasında yaygın olan bir kullanım alanı vardır. Baba kelimesinin kullanıldığı deyişlere örnek verecek olursak, “Baban kim senin?”, “Ben senin babanı da bilirim” gibi sözlerle karşılaşabiliriz. Ancak başka bazı çevrelerde bu tür konuşmalar yadırganır ve sevimsiz karşılanır.

Sonuç olarak Türk kültüründe “baba” kavramının, olumlu ya da olumsuz geniş bir kullanım alanı vardır.

----------------------

Kaynakça

Farsça-Türkçe Lügat, Gencinei Güftar Ferhengi Ziya, Cilt 1, Millî Eğitim Basımevi, İstanbul, 1984.

Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 4, “Baba” Maddesi.

Şinasi Gündüz, Din ve İnanç Sözlüğü, Vadi Yayınları, Konya,1998.

M. Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, (hzl.: Orhan F. Köprülü) 9. Baskı. Ankara, 2003.

Mehmet Niyazi, Türk Devlet Felsefesi, Ötüken Yayınları, 3. Baskı. İstanbul,1999.

Neşet Çağatay, Bir Türk Kurumu Olan Ahilik, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1997.


[i] Bkz. Farsça-Türkçe Lügat, Gencinei Güftar Ferhengi Ziya, C 1, s. 212 ve 216.

[ii] Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C, 4, s. 365. “Baba” maddesi. Ayrıca bkz. Şinasi Gündüz, Din ve İnanç Sözlüğü, s. 54.

[iii] M. Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, s. 49. (M. Fuad Köprülü’ye göre, Herat, Nişabur, Merv III. asırda mutasavvıflarla nasıl dolmaya başladıysa, IV. asırda Buhara’da Fergana’da da şeyhlere tesadüf edilmeye başlanmıştır.)

[iv] Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, age, s. 365.

[v] Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, age, s. 366.

[vi]“Muhammed sizden herhangi birinizin babası değildir. Fakat Allah’ın Rasulü ve peygamberlerin sonuncusudur.” Ahzâb, suresi, 40. ayet.

[vii] Ahzâb, suresi, 6. ayet.

[viii] İbn Mace, Taharet, 16; Ebu Davut, Taharet, 4; Nesai, Ta­haret, 35.

[ix] Daha geniş bilgi için bkz., C, 4, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, “baba” maddesi, s. 365.

[x] Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, age, s. 365.

[xi] Neşet Çağatay, Bir Türk Kurumu Olan Ahilik, s. 97.

[xii] Geniş bilgi için bkz. www.ahilik.net (Erişim, 07.12.2012)

[xiii] Mehmet Niyazi, Türk Devlet Felsefesi s. 26.

[xiv] Ana Britanicca Genel Kültür Ansiklopedisi, C 2, s. 266.