SHAKESPEARE
bir oyununda, “Kadın zaaf demekmiş meğer ” diye yazar. Shakespeare’nin kadına
yüklediği “zaaf” kelimesinin içini, kadınlığın bütün özelliğiyle doldurmak
mümkündür. Kadının kadın olmasının temel şartı, aşk, sevgi, iffet, şefkat,
merhamet, ihânet, nefret, cinayet, asabiyet, letâfet, şehvet, kıskançlık,
güzellik, aşkınlık, dindarlık gibi olgulardır. Kadın, bu saydığımız
özelliklerin tümüyle kadındır. Kadın karakterini ortaya koyan bu özelliklerin
ulvî olanı kadını “azîze”, süflî olanı ise onu “fahişe” yapar.
Kadın yüzü ne kadar güzel
ve aydınlık ise, kadın rûhu o denli karmaşık ve karanlıktır. Bu yüzden kadın rûhu
vasat üzerine durmaz, bütün zıt kavramları içinde taşır. Kadın rûhu kadar bütün
haz ve acıların dorukta olduğu başka bir rûh yoktur. Sevginin kemâl noktası da
ondadır, nefretin en acımasız tezâhürü de. Kadını azîzeleştiren, onun iffeti,
güzelliği, merhameti ve dindarlığıdır. Bu anlamda kadına baktığımızda, onun
erkekten estetik olarak daha güzel, inanç olarak daha dindar, acıma duygusuyla
daha şefkatli ve merhametli, sevgisiyle daha aşkın, cinsiyeti itibarıyla daha
narin, iffetiyle mâsum, fizikî yapısıyla mazlum olduğunu görürüz.
Süflî anlamda ise
kıskançlığıyla zelîl, şehvet ve letâfetiyle azgın, cazibesiyle büyüleyici,
nefret ve ihânetiyle kaltak, günahlarıyla şeytanî, ahlâkîliği terk edişiyle bir
fahişedir. Tarih boyunca kadınlar devamlı en uç noktada dans etmiş, yani ya azîze
olagelmişler, yahut fahişe. Bu kavramlar çerçevesinde kadına yaklaştığımızda
karmaşık bir rûh, doyumsuz bir duygu ve şehvete endeksli bir akılla hareket
ettiğini görürüz.
Kadınlardan deha, komutan
veya devlet adamı gibi büyük insanlar, fizyolojileri elvermediği için
çıkmamıştır. Fakat bunların dışında dişiliklerinden kaynaklanan iki büyük
özellikle tarih boyunca kendilerinden bahsettirmişlerdir. Azîze olarak nâm
yapan kadınlara baktığımızda Havva, Asiye, Sara, Meryem, Hatîce, Aişe, Fâtımâ
Rabia gibi isimleri görürüz. Fahişe olaraksa Meselina, Safo veya Katherina’yı…
Rûhlarını Tanrı ile teskîn
eden azîzeler ile şehvetle doyurmaya çalışan fahişeler… Kadın rûhunun en büyük
ikilemi… Tarihe mâl olmuş bu kadın karakterlerine baktığımızda, kadın cinsinin
bütün özelliklerini duygu, düşünce ve yaşamlarıyla, hem de fazlasıyla
verdiklerini görürüz.
Mesela Asiye… Firavun
yatağında Peygamber büyüten kadın… Firavun saraylarında Musa’nın getirdiği Tanrısal
mesaja karşılık veren tek ses… Îmanın kişiliğinde doruğa ulaştığı kadın…
Meryem, kadının insandan
sayılmadığı, her şeyin ataerkil düşünüldüğü bir zaman diliminde kiliseye adanan
Peygamber annesi… Kadına olumsuz bakışın tersyüz edildiği, kendini Tanrı’ya adayan
kadın… İffet ve mâsumiyetin sembolü…
Hatîce, yeryüzünün adına
halk edildiği Peygamber’in yol arkadaşı… En zor günlerinde dert ortağı… Öldüğü
yıl, “Hüzün Yılı” olarak isimlendirilen büyük, soylu ve zengin kadın… Peygamber
çocuklarının annesi… Fâtımâ’yı vâris bırakan eşsiz kadın… Peygamber gençlik
aşkı…
Aişe, gençliği, bilgisi ve
öncülüğüyle erkek egemen toplumda bilgi ve birikimiyle kendini kabul ettiren
kadın… Peygamber’in rahle-i tedrîsatından geçmiş, kelimenin tam anlamıyla
entelektüel kadın tipinin zirve noktasında duran öncü kadın... Peygamber’in
olgunluk aşkı…
Fâtımâ… Evlâd-ı Resûl
zincirinin başlangıç zinciri… Hayâ ve iffetiyle “Betül”, yani “erkekten kaçan”
sıfatını alan Resûl’ün biricik kızı… Îman ve hayânın kendisinde doruğa ulaştığı
soylu kadın… “Babasının annesi” adıyla anılan çöl yolcusu, İlim Beldesi’nin Kapısı’nın
hayat arkadaşı…
Ve Rabia, bir elinde ateş,
bir elinde suyla koşan kadın… Cehennem korkusunu aşmış, Cennet arzunu Allah
sevgisiyle değiştirmiş mümin kadın… İslâm tasavvufunun örnek kadını… Dünyayı
boşamış, cinsellikten o denli soyutlanmış ki, erkeği erkek olarak görmeyen bir
sûfî… “Allah yerine, kalplerini dünya sevgisiyle meşgûl ettiler. Dünyayı terk
etselerdi, melekût âleminde gezer dolaşır ve benzersiz faidelerle dönerlerdi”
diyerek madde âleminden mânâ âlemine yolculuğun tarifini yapmış örnek kadın…
Ve bütün bu örnekler
içinde geldiği yer ile durduğu yer arasında büyük bir uçurum olan Maria
Magdelena… Fahişelikten ermişliğe ulaşan kadın… İsa’nın biricik aşkı…
İkonalarda İsa ayağının ucuna tutunarak ağlayan ve günahlarına mağfiret dileyen
kadın. İsa’nın “Taş atmayın!” deyip ölümden ve utançtan kurtardığı kadın…
Şehvet ve hazzın dinsel vecde dönüştüğü Hıristiyan tarihinin örnek kadını…
Bunlar, asil kadın rûhlarının
istisnaî örnekleriydi. Peki, zayıf rûhlu kadınlar?
Eski Yunan’ın doyumsuz
kadını Messelina... Soylu bir erkek ile birlikte olmasına karşın, kenar ve
köşelerdeki erkekleri tercih eden düşkün kadın… Yumurtalığının kendisini
yönlendirdiği kadınlığın bütün şehvet ve zaafını şahsında sembolize eden kadın…
Safo, sanatçı ve şâir
kadın tipinin sapkın rûhu… Erkeklerin yerine kendi cinsini tercih eden, ahlâksızlığın
doruğa ulaştığı doyumsuz ve devingen kadın… Erkeklere karşı nefretiyle boğulan
dişi… Dindiremediği duygularını intiharla sükûnete erdiren zavallı…
Katherina, uçkuruyla bir
milleti kurtaran kadın… Büyüleyici Rus kadınlarının tarih ismi… Soyluluğun
soysuzlukla kesiştiği noktada duran cins-i lâtif…
Kadın, bir yanıyla azîze, rahibe, habîbe, nedîme, kerîme veya anne; öbür yanıyla...