İnsanın kendine aşkı: Narsisizm

Efendimiz, “Bir kadın, dört şeyi için alınır” diyerek “malı, güzelliği, nesebi ve dindarlığı”nı saymış ve “Dindar olanını tercih edin” diyerek geriye kalan üç unsurun (özellikle de güzelliğin) kadın için tehlike olduğunun altını çizmiştir. Zira mal, nesep ve güzellik, kadınları şımartan unsurlardır…

NARSİZMİ anlatan Yunan mitolojisinden güzel bir hikâye vardır. Bu hikâyeye göre Narkisos adlı yakışıklı, fiziği yerinde bir delikanlı yaşarmış. Narkisos göl kenarlarında gezerken, su perileri ona âşık olmuşlar. Su perilerinin bütün ilgi ve alakalarına rağmen Narkisos karşılık vermezmiş. Su perileri içinde onu büyük bir tutkuyla seven Eko adlı bir su perisi, Narkisos’a yaklaşmış ama bir türlü karşılık alamamış. Hatta bırakın ilgi görmeyi, Narkisos tarafından kötü bir şekilde reddedilmiş.

Su perisi Eko’nun, Narkisos’un bu davranışından ötürü onuru zedelenmiş, utanç ve kederin içinde eriyerek yok olup gitmiş. Tabiî Eko giderken, Narkisos’un sözlerini yankılayan kendi sesini bırakmış. Bunun üzerine su perileri, Eko’nun intikamını almak istemişler. Onların bu talebine karşılık tanrılar, Narkisos’un da tıpkı su perisi Eko gibi karşılıksız bir aşk yaşayarak cezalandırılmasını kararlaştırmışlar. Narkisos’un hikâyesi de işte burada başlamış…

Bir gün dağdaki bir su birikintisine bakan Narkisos, kendisinin sudaki yansımasını görmüş ve bu gördüğü güzel delikanlıya âşık olmuş. Sudaki bu güzele hayranlıkla bakan Narkisos, onu tutamamanın ve ona sarılamamanın sıkıntısını yaşamış. Günlerce bu göl kenarında yansımasına bakarak zaman geçirmiş. Ama büyük bir hayranlıkla baktığı bu güzelden bir türlü karşılık alamamış. Bir gün sudaki bu güzeli tutabilmek için göle atlamış ve boğularak ölmüş. Onun düştüğü gölde bir çiçek yeşermiş ve o çiçeğe “Nergis” adı verilmiş…

Nergis ya da Narsist, her ikisi de trajik bir aşkı dile getirir. Bu aşk efsanesinin birçok anlamı vardır ve bu, değişik okumalara açık bir efsanedir ki bu yüzden Sigmund Freud, bu efsaneden hareketle kişinin kendisine duyduğu cinsî arzuyu -kaba tabirle kişinin kendisine âşık olmasını- “Narsisizm” olarak tanımlamış ve bunu psikolojiye sokmuştur. 

Narsisizm, doğal olan aşka karşılık sapkın aşkı sembolize eder. “Narsissus’un sevgisi doğa yankısı ile yankılanır. Hiç kuşkusuz Narsissus, Eros’un karşıtı olarak görünür. Sevgiyi başka insanlarla birleştiren sevgiyi küçümser ve bunun için Eros tarafından cezalandırılır. Eros’un karşıtı olarak Narsissus, uykuyu ve ölümü, sessizliği ve dinginliği simgeler. Trakya’da Dionisos ile yakın ilişki içinde durur. Ama Narsissus’un imgelerini renklendiren soğukluk, çilecilik ve öz sevgi değildir. Sanat ve yazında korunanlar da Narsissus’un bu tavırları değildir. Onun sessizliği ölüm katılığında değildir ve avcıların, orman perilerinin sevgisini küçümserken bir Eros’u bir başkası için yadsır. Kendine özgü bir Eros’ta yaşar ve sevdiği yalnızca kendisidir. (Hayranlık duyduğu imgenin kendi imgesi olduğunu bilmez.)”[i]

Bu nasıl sevgi?

Narsisist sevgi, tanrısal kaderin dışına çıkan bir sevgidir. Bu yüzden sapkındır ve cezalandırılmıştır. Narsisist eğilimin cezalandırılması hususuna, aynı şekilde Yusuf hikâyesini anlatan dinî kitaplarda da rastlamaktayız.[ii]

Yusuf, bir gün aynaya bakarken güzelliğinin farkına varır ve içini bir kibir sarar. O dönemde köleler alınıp satıldığı için, içinden “Bu güzelliğimle bir köle olarak satılsam çok para ederim” diye geçirir. Yusuf’un içinden geçenle Narkisos’un sudaki yansımasına âşık olması arasındaki duygu benzerdir. Narkisos’un cezalandırılması göle atlamasıyla (intihar etmesiyle) gerçekleşir, Yusuf’un cezalandırılması ise kuyuya atılarak. Narkisos’ta su perileri kötülük eder, Yusuf’a kardeşleri.

Narsisist sevgi Batılı şairlerin oldukça ilgisini çekmiş ve bundan ilhamla şiirler yazmışlardır. Andre Gide, “Cennet her zaman yeniden yaratılmalı. O uzak bir ülkede değil, görüngünün altında oyalanmakta. Her şey kendi içerisinde, gizli olarak, kendi varlığını, en iç uyumunu kavrar, tıpkı her kar taneciğinin kendi içerisinde billurunun ilk örneğini taşıması gibi. Ve sular alçaldığında, sessiz bir gece zamanı gelecek daha koyu, o zaman alt üst edilmemiş uçurumlarda gizli billurlar çiçek açacak… Her şey kendi yitik biçimine doğru didinmekte”[iii] derken Paul Valery ise şöyle der: “Büyük bir dinginlik işitir beni, benim umudu işittiğim yerde. Kaynakların sesi değişir ve geceden söz eder; kutsal gölgede gümüş otların büyüdüğünü duyarım ve hain ay aynasını derine, tükenmiş pınarın gizlerine tutar. Narsissus’ta, imgesini sevgisine ve güzelliğine tüm bilgisini sunan suyun aynasına doğru bengi geri dönüşe hayran olun. Benim tüm yazgım, sevgimin gücüne boyun eğiştir. Beden, senin eşsiz gücüne teslim oluyorum; dingin su, kollarımı uzattığım yerde beni bekliyor: Bu arı çılgınlığına direnmiyorum. Oh! Güzelliğim, senin istemeyeceğin neyi yapabilirim?”[iv]

Yunan mitolojisinde yalnız Narkisos değil, daha birçok sapkın sevgiyi sembolize eden tanrı ve tanrıçalar vardır. Bunlardan biri de Orfeus’tur. Orfeus, tıpkı Narkisos gibi kadınlardan kaçıp delikanlılara kendini vermiştir. “Orfeus kadınların tüm sevgisinden kaçındı; ister aşktaki başarısızlığı yüzünden olsun, isterse sonsuza dek ant vermiş olması yüzünden, yine de birçok kadın ozan için tutku besledi, birçokları geri çevrilen sevgileri için acı çekti. O, Trakya halkı için sevgisini narin delikanlılara vermenin ve onların büyümelerinin baharından ve ilk çiçeğinden haz duymanın örneğini verdi. Çılgın Trakya kadınları tarafından parçalandı. Klasiksel gelenek, Orfeus’u eşcinselliğin getirilişine bağlar. Narkisos gibi o da normal Eros’u yadsır -çileci bir ideal için değil ama daha tam bir Eros için-. Narkisos gibi o da doğurgan eşeyselliğin baskıcı düzenine başkaldırır. Orfik ve Narsistlik, Eros sonuna dek bu düzenin yadsınmasıdır.”[v]

Geleneksel Yunan kültüründe, Eflatun başta olmak üzere kadına duyulan aşk yadsınır. Hatta Prometeus kadınları ilenç bulur ve “Kadın güzelliği ve söz verdiği mutluluk uygarlığın çalışma dünyasında öldürücüdür” der. Narsisist sevgi, sapkın sevgidir ve yalnız bu sevgide çıkarılacak fikir, güzelliğin verdiği güvenden dolayı aşırı egoya sahip olunmasıdır. Zira Narkisos hikâyesinin en temelinde de kendini beğenme vardır. Kadın veya erkek olsun, güzellik söz konusu olduğunda bencillik ve şımarıklığın kendini dışa vurduğunu görürüz.

Efendimiz, “Bir kadın, dört şeyi için alınır” diyerek “malı, güzelliği, nesebi ve dindarlığı”nı saymış ve “Dindar olanını tercih edin” diyerek geriye kalan üç unsurun (özellikle de güzelliğin) kadın için tehlike olduğunun altını çizmiştir. Zira mal, nesep ve güzellik, kadınları şımartan unsurlardır. Aynı şekilde Narkisos’un hikâyesinden de güzelliğin doğal olan yolda olmadığında felaketle sonuçlanacağını çıkarabiliriz.



[i] Horbert Marcuse, Eros ve Uygarlık, sh 126, Çev. Aziz Yardımlı, İdea Yay. 1998,

[ii] Mahmut Sami Efendi’nin “Hz. Yusuf” adlı eserinde bu konuya geniş yer verilir. Hatta Mahmut Sami Efendi bu kitabında, Yusuf’un içinden geçen “Köle olarak satılsam çok para ederim” sözünü ağızdan çıkan bela olarak niteler ve onun daha sonra ilahî bir takdir olarak çok ucuz bir fiyata satıldığını söyler. Yine belanın ağızdan çıkan söze bağlı olduğunu da Yakup’un oğullarına söylediği “Korkarım Yusuf’u kurt kapar” sözüne bağlayarak şöyle der: Yakup’un söylediği bu söz, kendisine bela olarak dönmüştür ve çok sevdiği Yusuf’u oğulları kuyuya atıp, kendisine kurt kaptığını söylemişlerdir.

[iii] Horbert Marcuse, age. sh.124, Andre Gide, Le Tratie du Narcisse

[iv] Horbert Marcuse, age. sh.124, Paul Valery, Narcisse Parle

[v] Horbert Marcuse, age. sh.128,129