NARSİZMİ anlatan Yunan mitolojisinden güzel bir hikâye vardır.
Bu hikâyeye göre Narkisos adlı yakışıklı, fiziği yerinde bir delikanlı
yaşarmış. Narkisos göl kenarlarında gezerken, su perileri ona âşık olmuşlar. Su
perilerinin bütün ilgi ve alakalarına rağmen Narkisos karşılık vermezmiş. Su
perileri içinde onu büyük bir tutkuyla seven Eko adlı bir su perisi, Narkisos’a
yaklaşmış ama bir türlü karşılık alamamış. Hatta bırakın ilgi görmeyi, Narkisos
tarafından kötü bir şekilde reddedilmiş.
Su perisi Eko’nun, Narkisos’un bu davranışından ötürü onuru
zedelenmiş, utanç ve kederin içinde eriyerek yok olup gitmiş. Tabiî Eko
giderken, Narkisos’un sözlerini yankılayan kendi sesini bırakmış. Bunun üzerine
su perileri, Eko’nun intikamını almak istemişler. Onların bu talebine karşılık
tanrılar, Narkisos’un da tıpkı su perisi Eko gibi karşılıksız bir aşk yaşayarak
cezalandırılmasını kararlaştırmışlar. Narkisos’un hikâyesi de işte burada
başlamış…
Bir gün dağdaki bir su birikintisine bakan Narkisos,
kendisinin sudaki yansımasını görmüş ve bu gördüğü güzel delikanlıya âşık
olmuş. Sudaki bu güzele hayranlıkla bakan Narkisos, onu tutamamanın ve ona
sarılamamanın sıkıntısını yaşamış. Günlerce bu göl kenarında yansımasına
bakarak zaman geçirmiş. Ama büyük bir hayranlıkla baktığı bu güzelden bir türlü
karşılık alamamış. Bir gün sudaki bu güzeli tutabilmek için göle atlamış ve
boğularak ölmüş. Onun düştüğü gölde bir çiçek yeşermiş ve o çiçeğe “Nergis” adı
verilmiş…
Nergis ya da Narsist, her ikisi de trajik bir aşkı
dile getirir. Bu aşk efsanesinin birçok anlamı vardır ve bu, değişik okumalara
açık bir efsanedir ki bu yüzden Sigmund Freud, bu efsaneden hareketle kişinin kendisine duyduğu cinsî arzuyu -kaba
tabirle kişinin kendisine âşık olmasını- “Narsisizm” olarak tanımlamış ve bunu
psikolojiye sokmuştur.
Narsisizm, doğal olan aşka
karşılık sapkın aşkı sembolize eder. “Narsissus’un sevgisi doğa yankısı ile
yankılanır. Hiç kuşkusuz Narsissus, Eros’un karşıtı olarak görünür. Sevgiyi
başka insanlarla birleştiren sevgiyi küçümser ve bunun için Eros tarafından
cezalandırılır. Eros’un karşıtı olarak Narsissus, uykuyu ve ölümü, sessizliği
ve dinginliği simgeler. Trakya’da Dionisos ile yakın ilişki içinde durur. Ama
Narsissus’un imgelerini renklendiren soğukluk, çilecilik ve öz sevgi değildir. Sanat
ve yazında korunanlar da Narsissus’un bu tavırları değildir. Onun sessizliği
ölüm katılığında değildir ve avcıların, orman perilerinin sevgisini küçümserken
bir Eros’u bir başkası için yadsır. Kendine özgü bir Eros’ta yaşar ve sevdiği
yalnızca kendisidir. (Hayranlık duyduğu imgenin kendi imgesi olduğunu bilmez.)”[i]
Bu nasıl sevgi?
Narsisist sevgi, tanrısal
kaderin dışına çıkan bir sevgidir. Bu yüzden sapkındır ve cezalandırılmıştır.
Narsisist eğilimin cezalandırılması hususuna, aynı şekilde Yusuf hikâyesini
anlatan dinî kitaplarda da rastlamaktayız.[ii]
Yusuf, bir gün aynaya
bakarken güzelliğinin farkına varır ve içini bir kibir sarar. O dönemde köleler
alınıp satıldığı için, içinden “Bu güzelliğimle bir köle olarak satılsam çok
para ederim” diye geçirir. Yusuf’un içinden geçenle Narkisos’un sudaki
yansımasına âşık olması arasındaki duygu benzerdir. Narkisos’un
cezalandırılması göle atlamasıyla (intihar etmesiyle) gerçekleşir, Yusuf’un
cezalandırılması ise kuyuya atılarak. Narkisos’ta su perileri kötülük eder,
Yusuf’a kardeşleri.
Narsisist sevgi Batılı
şairlerin oldukça ilgisini çekmiş ve bundan ilhamla şiirler yazmışlardır. Andre
Gide, “Cennet her zaman yeniden yaratılmalı. O uzak bir ülkede değil, görüngünün
altında oyalanmakta. Her şey kendi içerisinde, gizli olarak, kendi varlığını,
en iç uyumunu kavrar, tıpkı her kar taneciğinin kendi içerisinde billurunun ilk
örneğini taşıması gibi. Ve sular alçaldığında, sessiz bir gece zamanı gelecek
daha koyu, o zaman alt üst edilmemiş uçurumlarda gizli billurlar çiçek açacak…
Her şey kendi yitik biçimine doğru didinmekte”[iii]
derken Paul Valery ise şöyle der: “Büyük bir dinginlik işitir beni, benim umudu
işittiğim yerde. Kaynakların sesi değişir ve geceden söz eder; kutsal gölgede
gümüş otların büyüdüğünü duyarım ve hain ay aynasını derine, tükenmiş pınarın
gizlerine tutar. Narsissus’ta, imgesini sevgisine ve güzelliğine tüm bilgisini
sunan suyun aynasına doğru bengi geri dönüşe hayran olun. Benim tüm yazgım, sevgimin
gücüne boyun eğiştir. Beden, senin eşsiz gücüne teslim oluyorum; dingin su,
kollarımı uzattığım yerde beni bekliyor: Bu arı çılgınlığına direnmiyorum. Oh!
Güzelliğim, senin istemeyeceğin neyi yapabilirim?”[iv]
Yunan mitolojisinde yalnız
Narkisos değil, daha birçok sapkın sevgiyi sembolize eden tanrı ve tanrıçalar
vardır. Bunlardan biri de Orfeus’tur. Orfeus, tıpkı Narkisos gibi kadınlardan
kaçıp delikanlılara kendini vermiştir. “Orfeus kadınların tüm sevgisinden
kaçındı; ister aşktaki başarısızlığı yüzünden olsun, isterse sonsuza dek ant
vermiş olması yüzünden, yine de birçok kadın ozan için tutku besledi,
birçokları geri çevrilen sevgileri için acı çekti. O, Trakya halkı için
sevgisini narin delikanlılara vermenin ve onların büyümelerinin baharından ve
ilk çiçeğinden haz duymanın örneğini verdi. Çılgın Trakya kadınları tarafından
parçalandı. Klasiksel gelenek, Orfeus’u eşcinselliğin getirilişine bağlar. Narkisos
gibi o da normal Eros’u yadsır -çileci bir ideal için değil ama daha tam bir
Eros için-. Narkisos gibi o da doğurgan eşeyselliğin baskıcı düzenine
başkaldırır. Orfik ve Narsistlik, Eros sonuna dek bu düzenin yadsınmasıdır.”[v]
Geleneksel Yunan kültüründe, Eflatun başta olmak üzere
kadına duyulan aşk yadsınır. Hatta Prometeus kadınları ilenç bulur ve “Kadın
güzelliği ve söz verdiği mutluluk uygarlığın çalışma dünyasında öldürücüdür”
der. Narsisist sevgi, sapkın sevgidir ve yalnız bu sevgide çıkarılacak fikir,
güzelliğin verdiği güvenden dolayı aşırı egoya sahip olunmasıdır. Zira Narkisos
hikâyesinin en temelinde de kendini beğenme vardır. Kadın veya erkek olsun,
güzellik söz konusu olduğunda bencillik ve şımarıklığın kendini dışa vurduğunu
görürüz.
Efendimiz, “Bir kadın, dört şeyi için alınır” diyerek “malı,
güzelliği, nesebi ve dindarlığı”nı saymış ve “Dindar olanını tercih edin”
diyerek geriye kalan üç unsurun (özellikle de güzelliğin) kadın için tehlike
olduğunun altını çizmiştir. Zira mal, nesep ve güzellik, kadınları şımartan
unsurlardır. Aynı şekilde Narkisos’un hikâyesinden de güzelliğin doğal olan
yolda olmadığında felaketle sonuçlanacağını çıkarabiliriz.
[ii]
Mahmut Sami Efendi’nin “Hz. Yusuf” adlı eserinde bu konuya geniş yer verilir.
Hatta Mahmut Sami Efendi bu kitabında, Yusuf’un içinden geçen “Köle olarak
satılsam çok para ederim” sözünü ağızdan çıkan bela olarak niteler ve onun daha
sonra ilahî bir takdir olarak çok ucuz bir fiyata satıldığını söyler. Yine
belanın ağızdan çıkan söze bağlı olduğunu da Yakup’un oğullarına söylediği “Korkarım
Yusuf’u kurt kapar” sözüne bağlayarak şöyle der: Yakup’un söylediği bu söz,
kendisine bela olarak dönmüştür ve çok sevdiği Yusuf’u oğulları kuyuya atıp,
kendisine kurt kaptığını söylemişlerdir.