Gençlerin yerine kim neden konuşuyor?

Gençlere yeterince ulaşamıyor oluşumuzun çok sayıda gerekçesi var. Bunların başında da işte bu yazıda söz konusu ettiğim “gençlerin yerine büyüklerin konuşması” geliyor. Mâşukunu hissedemeyen âşık, aşkını kaybeder. Gençleri seviyorsak, sevdiğimizin söylediklerine ve söylemediklerine kulak kabartalım. Gençler dertlerini anlatabiliyorlar.

GENÇLİK, beşerî enerjinin coştuğu, bilme ve yaşamanın farklı evreye dönüştüğü bir dönem. “Bildiğin gibi değil!” denir ya, tam da öyle!

Bu farklı ve sıra dışı dönem, herkesin ilgi ve konuşma alanıdır. Hepimizin gençlik konusunda bildikleri, tecrübeleri, özlü sözleri, ezberinde olan âyet ve hadisleri vardır. “Günümüz gençliği” diye başlayan ne çok söz, ne çok yazı, ne çok konuşma var.

Kemalist isek “Birinci vazîfen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir” diye başlayan Atatürk’ün meşhur Gençlik Söylevi, İslâmcı isek Necip Fazıl Kısakürek’in “Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik... ‘Zaman bendedir ve mekân bana emânettir!’ şuurunda bir gençlik” diye başlayan Sakarya Türküsü başucu ezberimizdir. Sakarya Türküsü sıkça okunduğu için, zaman zaman anlamından kopsa da aslında güçlü bir fikir şiiridir.

Kemalistlerin bir de Onuncu Yıl Marşı var ki, o da esas itibariyle bir gençlik marşıdır. “On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan” sözü, 1933 yılı için yanlış bir hesaplamaydı; bugün zaten öyle bir matematik imkânsız…

MGV (Milli Gençlik Vakfı) dönemlerimde bizim kuşağın sıkça tekrar ettiği “Genç, inancı ve ideali uğruna fedakârlık yapandır” sözü de Necmettin Erbakan Hocamızın, gençliğin sıra dışı enerjisi ile inanç-fikir arasında kurduğu fonksiyonel bağ nedeniyle önemlidir.

Gençlik ile mevsimler arasında bir benzerlik var. Mevsimler akışlarıyla yeryüzünü temizlerler. Mevsimler sâyesinde kâinatta müthiş bir devinim sürer. İnsan hayatı da mevsimler gibidir; bebeklikle başlayan hayat, çocukluk, gençlik, orta yaş, ileri yaş diye devam eder. Her yaş evresinin yaşam hakkını vermek ve insanın her dönemini doğru anlamak için “okuma” eyleminin sürmesi gerekir. Okumak, akıcı bir eylemdir; ezberi, kiri, durgunluğu, zehri giderir. Okumanın en basiti, en kolayı, en az faydalı olanı, insanlarca yazılmış kitapları okumaktır. En önemli okuma biçimi ve çeşidiyse kâinatı okumak… Kâinatın içindeki her şeyi, en çok da insanı, olayları, olanları, olmayanları… Sesleri, sessizlikleri, coşkuları, çekilişleri, kayboluşları… Gençlik, bu yönüyle ezberden okunmayacak ve alışkanlıklarımızla anlaşılmayacak kadar dingin, prizmatik, değişik bir mevsimdir.

Siz de farkındaysanız, ülkemizde iki meselede konunun asıl sahipleri az konuşuyorlar. Bu iki mesele, “gençlik” ve “kadınlar”...

Gençlik meselesinde “genç olmayanlara”, kadın meselesinde de “kadın olmayanlara” daha çok söz düşüyor. Hâl böyle olunca, “Günümüz gençliği” veya “Günümüzde kadınlar” diye başlayan ve ilkini büyüklerin, ikincisini erkeklerin kurduğu cümlelerin çoğu eksik veya tümden yanlış bilgiler, veriler ve yargılar taşıyor.

Oysa konunun öznesi daha çok konuşmalı. Onları dinlemeden söylediklerimiz çoğunlukla kendi gençlik dönemlerimize ait bilgiler, hatıralar ve ezberlerdir. Bir tartışma esnasında gençlere dönerek zaman zaman sarf ettiğimiz “Senin bildiğin gibi değil” veya “Bu konuda bilmediğin şeyler var” cümlesinin gerçeklik payı olabilir; ama bu cümleler, aslında biz büyüklerin yeni şeyler öğrenmeye kendimizi kapattığımızın da beyânıdır. Bu sözler, aynı zamanda bir kısmını “tecrübe” diye tanımladığımız ezberlerimizdir. Ezberler ve alışkanlıklar, statik/durgun bir durumu ifâde ederler ki, muhtevâ olarak iyi bile olsalar, çoğu zaman zehirleyicidirler.

Boldhaber.com’da yayınlanan “Mayıs Ayı, Gençlik Ayı” başlıklı yazımda şunları demiştim:

“Araştırmalardan anladığıma göre, hiçbir siyasî ve fikrî cephe gençliğe yeterince ulaşamıyor. Meselâ dindar, muhafazakâr, İslâmcı dernek, vakıf, cemaat, tarîkat, platform, okuma grubu, dergi ekolleri ve gençlik kollarının iletişim kurabildiği gençlik, ülkemiz gençliğinin yüzde 10’u bile değil. Bunca kuruluş, bunca faaliyet, bunca bütçe ve oran bu! Yanlışlık nerede?”

Gençlere yeterince ulaşamıyor oluşumuzun çok sayıda gerekçesi var. Bunların başında da işte bu yazıda söz konusu ettiğim “gençlerin yerine büyüklerin konuşması” geliyor. Mâşukunu hissedemeyen âşık, aşkını kaybeder. Gençleri seviyorsak, sevdiğimizin söylediklerine ve söylemediklerine kulak kabartalım. Gençler dertlerini anlatabiliyorlar.