Almanya’yı iki ekolde formatlayan kavim Thüringenlerin sırrı

Alman haritasına bakıldığında, Thüringenlerin, ülkenin doğusundan batısına doğru bir hat üzerinde yayıldıklarını görmek mümkün. Yani dememiz o ki, bu durum, Atillalı Hunların derin aklı! dost görmedikleri Cermen kabilelerinin arasına bir ileri karakol sokarak, onları ikiye ayırmak istemişler. Bu durum böyle okunabilir.

BİR Alman eyaleti olan ve “Türingia” şeklinde isimlendirilen Thüringen, ehlince malûm olduğu üzere Orta Almanya'da yer almakta. Başkenti Erfurt kenti… Almanya'nın 16 eyaleti arasında, alana göre altıncı, nüfusa göre beşinci olan Thüringen ne deniz kıyısına, ne de ülke sınırlarına yakın olup, federal yapının tam kalbinde yer almasıyla özellikli bir yer... Bununla birlikte doğası, tarihi ve bölgesel ayrıcalıklarıyla görülmeye değer olduğunu da ekleyelim. 


“Tarih” deyince… Thüringen, Almanların dinî, siyâsî ve edebî tarihinde önemli bir yere sahip. Meselâ Alman edebiyatçılar arasında en ünlüsü sayılan J. Wolfgang von Goethe, 1832’deki ölümüne kadar elli yıl boyunca burada yaşamıştı. “Gönül Yakınlıkları” ve “Faust” gibi eserlerini, eyalete bağlı Weimar’da yazdığı bilinmekte. Bunun gibi, Alman edebiyatının ünlülerinden sayılan Friedrich Schiller de aynı şehrin çocuğu sayılmakta. Şair Schiller, üç yıl burada yaşamıştı. 1805’te kırk beş yaşındaki ölümüne kadar, Weimar kentinin sakin “gasthause”lerinden arkadaş olduğu Goethe ile yine aynı yerde ve düzenli olarak bir araya geldiği de vaki. Yeri gelmişken, burada Goethe ile alâkalı bir cümle girelim: Kendisinin hangi ırka mensup olduğu hususunda tartışmalar mevcut olup, Türk kökenli olduğunu söyleyenler bulunmakta. 


Thüringen’in ünlüleri sadece Goethe ve Schiller değil. Klasik müziğin usta ismi Johann Sebastian Bach da 1685’te Eisenach’ta doğup on yıl burada yaşamıştı. Yine Hıristiyan dininin ikinci büyük mezhebi sayılan Protestanlığın “babası” olarak bilinen rahip Martin Luther de Thüringen eyaletine sığınmıştı. 1521 yılında eyalet şehirlerinden Eisenach’taki Wartburg Kalesi’nde saklanıyordu. Bu arada, Hıristiyanların kutsal kitabı İncil’i sadece on bir haftada Yunancadan Almancaya çevirdi. Bir din reformcusu ve Katolik inancını yıkmaya çalışan biri olarak suçlanan Luther’in eserleri yasaklandı. Lâkin hareketi ortadan kaldırılamadı. Onun teolojik ekolü, ilerleyen yıllarda Almanların tercih ettiği inanç sistemi oldu. 


İlâveten… Thüringen eyaletinin yukarıda adı geçen Weimar şehri, Alman tarihinde çok önemli bir döneme de adını vermesiyle bilinmekte. Prusya'nın kurucusu ve “Birinci Reich” olarak da bilinen “Alman İmparatorluğu”, 1918 yılında Dünya Savaşı'ndan yenik olarak çıkınca tarihten silindi. Onunla birlikte Hohonzellern Hanedanlığına da tahttan el çektirildi. Bunun üzerine Birinci Dünya Savaşı'nın galiplerinin etkisiyle “tarafsız Almanlar”a bir cumhuriyet sipariş edildi. Bu cumhuriyetin adı, tarihe “Weimar Cumhuriyeti” olarak geçti. “İkinci Reich” olarak da bilinen Weimar Cumhuriyeti’nin ömrü kısa oldu. 1918-1933 diliminde sadece on beş sene yaşayabilen bu cumhuriyet, yarı başkanlıkla idare edilen federal ve parlamenter bir yapıdaydı. İlk Cumhurbaşkanı da, ülkemizde solcu dernek, vakıf ve partilere bağış yaparak, onları Alman ekolünde tutmaya çalışan vakfa adını veren “Friedrich Ebert” oldu. 


Weimar Cumhuriyeti adını, yıkılan Alman monarşisi yerine, ülkenin idaresini eline alan millî meclis Reichstag’ın yeni anayasayı oluşturmak için toplandığı Weimar kentinden aldı. Lâkin “Neden bu kent ve neden bu eyalette?” sorusu cevapsız kalmakta. Bu makalenin bir amacı da, “Bu soruya kısmî de olsa bir cevap vermek olmalı” şeklinde saptandı.


Alman tarihinde kısacık bir hatıra olarak yer tutan Weimar Cumhuriyeti’nin anayasası, Hitler’in yönetici olduğu, 1933’le başlayan “Üçüncü Reich” döneminde de (yani İkinci Dünya Savaşı'nın sonuna kadar) yürürlükte kaldı. Ancak 1933 yılında iktidar olan Hitler’in Nasyonal Sosyalist Partisi yani NAZİ hükûmeti devlet düzenlemelerini kökten değiştirdiği için 1933 yılı, “Weimar döneminin sonu” olarak kabul edilmekte.


Nibelungen Destanı’nda anlatılan kral kim?


Geçelim şimdi bir başka fasla… 


Alman tarihçilerinin, kökenlerinin belli olmadığını söyledikleri ve Avrupa'da bulunuşları bin 500 yıla uzanan Thüringen halkı, Almanya'ya Macaristan ve Avusturya üzerinden çıkagelmişti. Bayerler ve Franklarla beraber… 


Bu beraberliği, yan yana ve dostluk içerisinde mi, yoksa kaçanlar ve kovalayanlar olarak mı anlamak için kesin bir şey söylemek zor. Tahminen “ikincisi”… Çünkü Thüringen atlıları Alman coğrafyasına girdiğinde takvimler, M.S. 500'ün ucunu gösteriyordu. Yani Macaristan bölgesinde Atillalı Hunların devlet kurduğu zaman diliminden söz ediyoruz. Bu zaman diliminin özelliği ise şöyle görülebilir: Kaçanlar İndüstanlı Barbarlar ya da hususiyetle Cermenler, kovalayanlarsa Hunlar… O hâlde Alman tarihçilerinin Thüringenler hakkında “Kökenleri bilinmiyor!” demelerinin kasıtlı olduğunu kayda geçirelim. Bizce Thüringenlerin kökenleri malûm… Bu minvâlden olmak üzere, şimdi “Thüringen” kavramı bir de “Türküringen/Türk-ringen/Türkengen” olarak okunursa, neyin ne olduğu anlaşılmış olur sanırız. 


Hemen şu hususu da ekleyelim bu fasla: Alman lisanında “Ü” harfi çok kullanılan bir ses değil. Hatta hemen hemen yok da diyebiliriz. Ama “Thüringen” kelimesinde bu harf kullanılmış olarak karşımıza çıkmakta. Neden? Çünkü Türk fonetiğinde bu ses sıkça kullanılmakta... Hatta günümüz Almanlarının gurbetçilerimizle “Ü’cüler” diye alay ettikleri de vaki. Bunun gibi, Almanların kendi aralarındaki konuşmalarında Türklerin adının “gülügülü” şeklinde geçtiğini, orada oturan kardeşlerimiz bilirler. Yani “Allah'a ısmarladık!” cümlesinin karşılığı olarak verilen “Güle güle!” ifadesinden bozulmuş bir “gülügülü” komikliğinden söz ediyoruz. 


Bu konuyu niye araya sıkıştırdık? Çünkü Atillalı Hunlarla Cermenlerin Avrupa'ya geçiş tarihleri hemen hemen aynı... Özellikle Bayerlerle bir kısım Hun boylarının geliş tarihleri, güzergâhları ve coğrafya örtüşmekte. Doğu-batı doğrultusunda Ukrayna, Romanya/Moldova, Macaristan ve Avusturya üzerinden beraberce geliyorlar. Sonra Bayerler bir alt rotayı takip ederek Güney Almanya’ya, Thüringenlerin de hemen onların üzeri olan Orta Almanya’ya yerleştikleri görülüyor. Franklar ise o devirde “Galya” olarak bilinen bugünkü Fransa topraklarına doğru hareket ediyorlar. 


Malûm, Türkler ile Cermenlerin savaşları, Avrupa Barbar tarihinde mühim bir yer tutmakta. Almanların “Nibelungen Destanı” dedikleri bir manzum eserleri bulunmakta. Bu destanın son bölümlerinde, mert ve kahraman bir kralın, Tuna nehrinin kenarındaki krallık merkezi Etzelbourg’da yaşayan Hun Kralı Etzel’in Alman savaşçılarla uğraşı dillendirilmekte. Konunun uzmanları, destan içeriğinde sözü edilen savaşçı Kral Etzel’in, Avrupa Hunlarının Başbuğu Atilla olduğu hususunda hemfikirler. 


Bu durumda Thüringenlerin (düşman olarak addedilmesine rağmen) Nibelungen Destanı'nın kahramanlaştırdığı Kral Etzel’in askerleri olduğunu söyleyebiliriz. Yani Cermenlerin artta kalan artıklarını Batı Avrupa'ya doğru kovalayanlar, Türk akıncıları... Onlar Bayerleri, Allemandları ve Frankları kovalamakla da kalmıyor, o coğrafyada temelli yerleşerek savaşmaya devam ediyorlar. Tüm bunlar, doğudaki Avusturya’nın uzantısı olarak merkezde yer alan Thüringen ile Almanya’nın Galya hududundaki Vorms şehri arasındaki hatta olup bitiyor. 


Bilâhare Avrupa Hunlarının yani Atilla İmparatorluğu'nun tarihten çekilmesi ile birlikte, Almanya'da unutulan Thüringen savaşçılarının ilerleyen zaman içerisinde yavaş yavaş Almanlaştıklarını görüyoruz. Bununla birlikte, ülkenin tam orta yerinde oturan tarafsız bir bölge ve topluma dönüştükleri de söylenebilir. Bir nevi tampon ya da arabulucu... Hatta Güney, Kuzey ve hatta Doğu Cermenleri düzleminde anlaşmazlık baş gösterdiğinde de ortak ve nötr bir devleti yeniden bina ettiklerinin farkına da varıyoruz. Buradaki devlet ifadesiyle, Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda Weimar şehrinde kurulan ve şehrin adıyla anılan cumhuriyet idaresinden söz ediyoruz. 


Almanya’da farklı insanlar


Günümüzde Thüringen eyaletine giden ya da orada çalışan Türkler, ora halkının ortalama Cermen ve Alman mantalitesine uygun olmadığını, yaşamlarının sade ve doğal olduğunu ikrar ediyorlar. İşte Thüringen ve Thüringenlileri çerçeveleyen birkaç örnek (bu ifadeleri “internet seyahat sitelerinden” derlediğimizi de söyleyelim)… 


“Neustadt, Saalfeld, Hutten, Possneck gibi unutulmuş pek çok küçük yerleşim yerinin olduğu bir eyalet olarak Thüringen, nevi şahsına münhasır insanların yurdu… Bölgenin iç kısımlarına doğru seyahat ederseniz, trenlerin giderek kısaldığını, otobüs boyutuna indiğini, istasyonlardaki peron sayısının azaldığını ve sokaklarda insan görmenin güç olduğunu hiç de zorlanmadan fark edeceksiniz. Olur da yaşayan varlıklara denk gelirseniz, onlar da en az sizin kadar şaşıracaktır gördüğü karşısında. Merak etmeyin ve ‘Biz dostuz!’ deyip yolunuza devam edin…” 


“Almanya'nın kuşkusuz en boş ve sıkıcı eyaletlerinden biri sayılabilir Thüringen... Sahip olduğu birkaç ve hakkını vermek gerekirse tarihî açıdan çok önemli olan yeri gezmek dışında yapacak pek bir şey bulmak epey zor. Özellikle gençler için eğlence olanakları son derece sınırlı. Hele başkent Erfurt’tan uzaklaşıp küçük şehirlere doğru gittiğinizde, kendinizi kapana kısılmış gibi hissedebilirsiniz. Ülkenin diğer eyalet şehirlerinde işleyen o konforlu tramvaylarını geçin, şehir içinde bir yerden bir yere gitmenizi sağlayacak otobüsü dahi zor bulursunuz. Bununla birlikte, insanlarının gayet iyi olduğunu ama biraz mesafeli davrandıklarını da söyleyelim…” 


Almanya’da Hun aklı


Devam edelim konumuza kaldığımız yerden… 


İki Germen ve İki Alman konusuna girmeden evvel niçin Thüringenlerden söz ettiğimiz hususuna gelince… Evvelâ bu konunun, zamanın ve tarihin nisyan bölgesinden çıkartıp hatırlanmasını istedik. Sonra da Almanya'nın iki ayrı biçimde şekillenmesinde Thüringenlerin rolüne değinmek niyetimiz vardı. Bu nedenle araya girdik. 


Alman haritasına bakıldığında, Thüringenlerin, ülkenin doğusundan batısına doğru bir hat üzerinde yayıldıklarını görmek mümkün. Yani dememiz o ki, bu durum, Atillalı Hunların derin aklı! dost görmedikleri Cermen kabilelerinin arasına bir ileri karakol sokarak, onları ikiye ayırmak istemişler. Bu durum böyle okunabilir. Bugün de fakirin “Kuzey ve Güney Almanya” olarak ikiye ayırdığı memleketin yani iki Almanya'nın iki ayrı ekol, iki ayrı kültür, iki ayrı Almanca ağzına sahip ve iki ayrı idealde biçimlenmesinin, eski bir aklın tasarrufu olduğunu söyleyebiliriz. Yani... Hun aklının! 


Sanki Thüringen, Almanya'yı ortadan ikiye ayıran sınır gibi tasarlanmış duruyor. Yani Thüringenlerin bölgesi, doğal bir bariyer gibi iki Almanya’nın ortasından bir hat çizdiği ve bu iki unsurun birbirlerine karışmasını, gerektiğinde yardımcı ve destek olmasını, hatta savaşmasını dahi önlediğini görüyoruz. Atillalıların, düşmanlarını ortadan ikiye bölmek ve onları güçsüz bırakarak kontrol etmek düşüncesiyle aldıkları önlem sebebiyle zaman içinde fakirin Kuzey ve Güney Almanya dediği iki ayrı halk tipi oluşmuş durumda. Bu nedenle günümüz Almanya’sı 16 eyalet hâlinde idare ediliyor. Geçmişte ise her eyalet bir düklük, baronluk, prenslik ve krallıktı. Bir önceki yüzyılda yaşanan İkinci Dünya Savaşı'nın sonunda adını koyduğumuz idarî bölgeler sahiplerinin ellerinden alındı. Ve halkları nötrleştirilerek eyaletler şeklinde yaşamaya zorlandı. Buradan şekillenecek bir millî birlik oluşturma amaçlandı. Ülke, federal yapının altında birleştirildi. Lâkin girdiğimiz yüzyılla birlikte mavi kanlı hanedanlar, “yüz elli yıllık uyku”larından uyandılar. Şimdilerde federal yapı, bu nedenle durum kaybetmeye başlamış görünüyor. 


Bununla birlikte, “millî Şuur ve millî ideal”in yeniden iki yüz yıl evveline dönüp hanedanlar düzleminde büzüştüğü fark edildi. Gittikçe artan Avrupa Birliği tartışmalarının ve birlikten gelen çatırtıların nedenini burada aramak lâzım! Hanedanların uyanması, eyaletlerin birer referandumla bağımsızlık ilân etme arzularını kamçılamış durumda. Bu anlamda ilk başkaldırı, Güney Almanya'nın en büyük bölgesi olan eski Bavyera Devleti’nin topraklarında kendini gösterdi. Şimdi sırada Prusya Hanedanlığının merkez eyaleti olan Brandenburg var. Peşi sıra Stutgartlıların Baden eyaleti kalkışacak zannındayız. Bu asabî duruş Thüringen’e ne zaman uğrar, bilemiyoruz. Ama bölge halkının “Almanlaştıktan” sonra “Alman ideali”ne bağlılıklarını gösterdikleri tarihî vakalara bakarak söyleyebiliriz ki, “Thüringen referandumu, ancak on altıncı sırada hayata geçebilir”. Kim bilir, belki de hiç geçmeyecek. İkinci bir Weimar Cumhuriyeti'nin kurucuları olacaktır bu halk...


Konunun bundan sonrasını, sözünü ettiğimiz, birbirinden farklı biçimlenmiş, “Kuzey ve Güney Anlamında İki Almanya” yazılarımızda anlatmak üzereyiz. Konuyu şimdilik buraya not ediyoruz.