
GEÇTİĞİMİZ günlerde ABD Başkanı Trump, akıl sağlığı ile ilgili suçlamaları şu cümlelerle reddetmişti: “Ben çok başarılı bir iş adamıyken meşhur bir TV yıldızı, sonra da (ilk denememde) ABD Başkanı oldum. Sanırım bu akıllı değil, dahi sınıfına girer… Ve çok da istikrarlı bir dahi…”
Trump’un, adaylığından bu yana zengin bir medya malzemesi olduğu açık. Ama özellikle seçildikten sonra artan gafları ve sosyal medya mesajları üzerinden devam eden bir ana gündem unsuru ABD Başkanı. Son dönemde bütün gündemi tek başına yüklenebiliyor olması, bunun da derin ABD’nin bir oyunu olduğunu düşündürüyor mu size de?
ABD bugün dünya ormanının en saldırgan ve tehlikeli yaratığı! “Demokrasi ve özgürlük beşiği” olarak sundukları Hollywood, cilâlı bir sömürü düzeni… Giderek artan saldırganlığını artık gizleme gereği de duymayacak şekilde sürdürüyor oyununu. Replikler hâlâ benzer şekilde; demokrasi, insan hakları, özgürlük mücadelesi gibi kelimelerle bezeli… Değişen tek şey, o her şeye ve herkese üstten bakan tavırları, bunu daha koruyucu ve kollayıcı bir abi üslûbu içinde yapmaya gerek dahi duymaması…
“Maskeler düşüyor” diyorduk ya iki yıldır, entel, dingin, seçkin görünme derdinden sıyrılmış bir ABD var artık. O, mahallenin kabadayısı!
Bu duruma en uygun gelen figür ve bu misyonu tek başına sırtlanabilen şahsiyet de Trump. Özellikle 2017 sonlarından itibaren Ortadoğu’da kaybetmek üzere olduğu liderliği ve saf dışı kaldığı durumları kotarmak üzere giriştikleri oyunun büyüklüğü, belki böyle bir komedi ile dengelenmeye çalışılıyor. Sadece Türkiye ve Suriye ekseninde yapmaya çalıştığı girişimlerin, aldığı antidemokratik kararların, İsrail örneğinde olduğu gibi tüm dünyayı karşısına alarak yaptığı hamlenin gerçekte göreceği tepkiyi ve oluşturacağı reaksiyonları azaltan bir “hava yastığı” gibi ABD Başkanı. Olup bitenlerin dehşetinden, plânın korkunçluğundan, milyonlara yaklaşan ABD askerlerinden çok, ondan söz ediyoruz. Haksız mıyım?
Donald Trump haklı(!)... O bir dahi, o bir şovmen, o bir başkan… Artık Trump’u ve oynadığı rolü hafife almaktan vazgeçmeli. ABD’nin bu yüzyılda yapmak istediklerine ve hırslarının büyüklüğüne rağmen azalan sabrına en iyi gelen ilaç oldu belki Trump. Korkunç bir saldırganlığın üstünü sarışın bir aptallık ve zengin bir görgüsüzlükle süslemek, dünyanın diğer ülkeleri ve adamları (hatta kendi yurttaşları) için bile en iyi yem olabilir!
Geçtiğimiz aylarda bir yazarın tespiti uzun süre düşündürmüştü beni. ABD’nin derin politikalarının tek bir başkana emanet edilemeyeceğinden ve derin ABD’nin isimler değişse de yerini istikrarla koruduğundan söz ediyordu. Varlığını ve hükmetme kabiliyetini borçlu olduğu politikalarını, kendi başkanlarını öldürmek gerekse de koruyan bir tarihi var ABD’nin. Bu bile ne kadar haklı olduğunu göstermeye yetmez mi?
Türkiye: Aykırı ses
Türkiye ise “aykırı ses” konumu ile ilk hedef! “Dost, müttefik” sıfatından ziyade, her adımı kontrol edilen, yönlendirilemez olduğu durumlarda da çok plânlı harekâtların hazır tutulduğu bir konumda.
ABD’nin dünyadaki varlığı bugün bir kutbu simgeliyor. Hükmeden, sömüren, bazen rüşvet, bazen korkutma ile saflarını arttıran, uluslararası çalışan gizli servisleri ve sözde sosyal örgütleri ile istediği yerleri nokta nokta ateşleyen…
Türkiye ise bu kutbun zıddı: İsyan eden, reddeden, kendisi kadar başkasının hakkını da savunan, uluslararası kurallara davet eden…
Türkiye, Erdoğan’ın sözcülüğünde insanî, vicdanî ve hakkanî bir dili örneklendiriyor. ABD, Trump’un sözcülüğünde bencilliği, üst kimliği, canı sıkıldığında bütün teamülleri ve değerleri yerle bir eden egoizmi…
Onun içindir ki, ülkemize yönelen bütün tehditler artmakla kalmamış, bütün şiddetiyle savrulur hâle gelmiştir. Türkiye ve Türkiye’yi doğrudan yahut dolaylı besleyecek her türlü kanal da tehdit altında. Bölgede yükselen liderliğini etkisizleştirmeye yönelik sınırsız sayıda operasyon yapıldı ve sürdürülüyor. Bir varoluş mücadelesine dönüşen bu tehditler, içinde olduğumuz savaşa rağmen hâlâ günlük hayatımıza yansımadı. Bu bile bizim son yıllarda artan gücümüzün bir göstergesi!
Başka bir ülkede on yıllar sürecek toparlanmayı, biz yine bu savaşa rağmen üç dört yılda tamamlamayı hedefleyebiliyoruz. Atılan onca bomba ve yüzlerce provokasyona rağmen, “FETÖ” başlığında maksatlı yaşatılan onca mağduriyete rağmen hâlâ “Önce devlet, önce millet” diyebiliyor oluşumuzun sebebi de sahici bir insanlık örneği olmamızdan. Bencilce bir sözde barış türküsü değil bizim söylediğimiz. “Hukuk” deyince hukuk dışı delillerle, sonucu amacından belli dâvâlarla operasyon yapmıyor Türkiye.
İnanıyorum ki, on yıllar içerinde uluslararası ilişkilerde bilhassa Türkiye ve ABD başlıklı çalışmalar ve özel analizler doktora çalışmalarına, başvuru kaynaklarına girecek. Bugün bir tarih yazılıyor. Yıl 2018 ve plânı on yıllar önce yapılmış bir kanlı ve kirli oyun, 2018 tarihiyle vizyona giriyor. Ve bu filmin çok başrollü kadrosunda ana roller ABD ve Türkiye’nin… Biri filmin acımasız kötü ve renkli karakteri, diğeri iyi niyetli ve kültürlü-yakışıklı jönü…
Tüm ulusların interaktif katılımına açık formatlı bu filmi hep birlikte izleyip oynayacağız. “Kızıl Kıyamet” serisinin ilk filmi “Dünya”… Gelecek günlerde hayatımızda, bekleyin!