CEMİL MERİÇ, “Kelimeleri tarif etmeden girişilecek her tartışma,
kısır kalmaya mahkumdur” der. Tek bir tanımı olmayan ve tanımı herkese göre
değişen, her vesileyle işaret edilen kelimelerden birisi de “Demokrasi”dir.
Kime, demokrasinin tanımı, neye göre, hangi çağa göre?!
Doğru olanı hangisidir? Bitmeyecek bir tartışmadır bu...
Cemil Meriç “Bu Ülke”de “İslam ve Demokrasi” yazısında
kelimeyi detaylıca ele alır, sosyolojik bir inceleme yapar. Kelimeye anlam
aramaya çok eskilerden başlar:
“İki asır basılan İkonoloji kitabında, kadın olarak
tasvir edilmiş demokrasi; alnında asma yapraklarından bir taç, sırtında kaba
saba giysiler, bir elinde nar, ötekinde yılan...”
“Her çağ, kendi rüyalarını kendi emellerini söyletmiş
kelimeye; her demagog kendi yalanlarını. Uğrundu sel gibi kan akıtılmış. Nedir
bu demokrasi?”
Anlaşılan o ki, kelimenin ortaya çıkışının müphemiyeti
kadar, yüklediğimiz manada o denli tartışılır kabilinden.
Denemenin devamında, bazı düşünürlerin kısa demokrasi
tanımlarını aktarır.
“Katıksız demokrasi, ayak takımının despotizmidir.” (Voltaire)
“Demokrasinin temeli fazilettir.” (Montesquieu) “Proudhon’a göre ruhani ve
cismani bütün iktidarların sona ermesidir.”
Weberci bir sosyoloğa göre, demokrasi, diğer siyasi
rejimlerden ayıran ön faraziye; hürriyet. Hürriyet, demokrasinin başlangıcından
itibaren mevcuttur; derece kabul etmeyen, kayıtsız şartsız hürriyet... Bu
mefhum, demokrasinin amacını da belirler; eşitlik... Eşitlik gerçekleşemez.
Gerçekleşirse, demokrasi hikmet-i vücudunu kaybeder, yerini anarşiye bırakır.
Bana sorulsa, kelimenin ilk açılımını saygı sözcüğü ile yapardım.
İnsanın kendisine saygısı, muhatabına saygısı, içinde yaşadığı topluma ve
insanlığa saygısı. İnsanlık, bu idraki getirdikçe giderek her şeyini kaybediyor.
Aklını, sabrını, insanlığını, her şeyini...
Kur’ani kıssalarda ve ayetlerde bunun emsalsiz örnekleri
var. Hz. Peygamberin ve Sahabenin hayatında en çarpıcı örnekleri görmekteyiz.
Bunların bize kadar ulaşması, örnek alınması içindir. İnsanlık tarihi ve
özellikle de Avrupa tarihi, insanı yok sayan hıncın acı tezatlarıyla doludur.
İnsanlık, çok acı tecrübelerden geçti. Ama hala ders alacağı yok.
Demokrasi kültürünü kendisinden aldığımızı vehmettiğimiz
Avrupa, Endülüs Medeniyetini yerle bir etti. İngiltere’nin karanlıklar içinde
yaşadığı çağlarda Kurtuba Camii dört bin yedi yüz kandille aydınlanıyordu.
İslam Kültür ve Medeniyet Tarihi’nin öyle bir zirvesiydi ki Kurtuba, Toledo,
Granada bunun taştan şahitleriyle dolu...
Asırlarca yaşanan Haçlı Seferleri, Balkan Göçleri,
Cezayir’de kıyıma uğrayan Müslümanlar... Veba salgınlarında “son nefes
köprüleri”... Avruba kendi hatalarını ne zaman görecek?! 1789 Fransız İhtilali
ile kendi aydınlığını, düşünürlerini Conquerce Cerie’de giyotine gönderen
Avrupa’nın bizlere doğru demokrasiyi öğretecek Victor Hugo’nun Sefiller’i bu
trajediyi anlatan bir romandır. Diyordu ki Hugo, “İnsanlar hür ve eşit olarak
doğarlar”. İşte bu, tam da İslam inanışıyla örtüşen bir şeydi.
Cemil Meriç, devamında “İslamiyet’in devlet telakkisine
bir göz atalım” der. Ve devam eder:
“İnsanlar doğuştan eşittirler. Kullukta, fanilikte
eşitlik. Sonra iman sayesinde yeni bir eşitlik kazanırlar, kardeş olurlar.
Rabbin lütuflarından aynı ölçüde faydalanacaklardır. Hukuki ve müsbet bir eşitlik.
Kulun bütün haysiyeti mü’min oluşunda. Kul, mü’min olunca hukuki bir hüviyet
kazanır. İslam için hürriyet felsefi değil, hukuki bir mefhumdur. Temeli,
camianın bütün fertleri arasında tam bir hak eşitliği olduğu inancı.”
“Kitap sahibi kavimler, İslam’ın üstünlüğünü kabul etmek
ve ona cizye ödemek şartıyla hudutlu, fakat teminatı olan bir hakka layık
görülürler.”
“İslam cihanşumül bir dindir. Bütün insanlara hitap eder.
Kast da tanımaz. Gerçek Müslümanın nazarında sosyal sınıf diye bir şey yoktur.
Servet ve mevki ayırmaz insanları, Müslüman Müslümana eşittir. Fukara ve zengin
arasında bir mesafe görünmez. Hıristiyan devletlerinde olduğu gibi, tefrika ve
husumet de yoktur. Binaenaleyh, akvam-ı İslamiyye de Commune ve socialiste ve nihiliste
gibi furüki itizaliye bulunmaz.”
Ne kadar doğru tespitler... Günümüzde sekülerleşen
Müslümanların giderek büyüttükleri sosyal sınıflar, bozulan insan ilişkileri,
yalnızlaşma, duyarsızlaşma, zenginleşme ihtirası karşımıza vahim sonuçlar çıkarmaktadır.
Devam eder Cemil Meriç: “Demek ki İslamiyyetin temel
mefhumu; eşitlik. Bu bir amaç değil, bir hak. Hürriyet, eşitliğin bir başka adı
veya görünüşü. Sınıf kabul etmeyen, imtiyaz tanımayan bir dinde kimin, kime
karşı hürriyeti? Batı, hürriyeti bir hata işleme hakkı olarak tarif ediyor.
Müslümanın böyle bir hakkı yoktur. Çünkü o, ebedi hakikatin emrindedir.”
Gelelim en çarpıcı tespite: “Evet, İslamiyet bir kanun ve
nizam hakimiyeti (nomokrasi)dir. Batı’nın gerçekleştirmeye çalıştığı eşitliği
çoktan fethetmiştir. Fikir hürriyetine, insanı insana saldırtan bir tecavüz
silahı olarak değil, bir ikaz, bir irşat vasıtası olarak kabul etmiştir.”
Demokrasinin ta kendisidir İslamiyet. Ama Batı’nınkinden
çok başka ruh ikliminde gelişen, çok başka umdelere dayanan bir demokrasi.
“Ah! Ne efsunkar imişsin ey didar-ı hürriyet/ Esir-i
aşıkın olduk gerçi kurtulduk esaretten” diyen Namık Kemal’in ütopik, hürriyet
telakkisi de bu düşünceyi destekleyen türden...
En çok özlediğimiz şey, kanun ve nizam hakimiyetidir.
Kanunlara rağmen toplumun huzurunu bozanalar bunun hesabını vermeliler.
Kanunlar, insanların yararına olursa anlam ifade ederler. Kanunları da ancak,
Allah’tan korkan, hesap gününe inanan, merhamet ve vicdan sahibi, adalet
mefhumunu layıkıyle içselleştirmiş “Hakk”ın idrakine varmış insanlar doğru
yaparlar.
Bugünkü Türkiye’de bu nedenle doğru ve iyi insanı
yetiştirme mecburiyetimiz vardır.
Kardeşlik ve dostluk duygularını tesis etmek
durumundayız. İnsanlar hata yapsalar da hatalarından ders alabilmelidirler.
“Mü’minler kardeştirler. O halde kardeşlerinizin aralarını düzeltin. Allah’ın
sevgisine kavuşmanız için de Allah (cc)’ın bilincinde olun...” mealindeki
Ayet-i Kerime’yi anlamak durumundayız. “Lailaheillallah” diyen, kardeşinizdir.
Selam vermekle mükellefsiniz” Hadis-i Şerif’ini görmezden gelemeyiz.
Tarih “Ben” davası yüzünden helak olmuş nice toplumların örnekleriyle doludur. Demokrasi, bizler için, birlikte yaşama kültürünü oluşturabileceğimiz değerli bir vasıtadır. Kur’an ve Sünnet hakikatleri, İslam kardeşliğinin tesisinde en değerli kaynaklardır. “Ümmet kelimesinin Avrupa dillerinde karşılığı yok!” diyen Cemil Meriç haklıdır.