Zulüm ne zaman başladı?

Arkadaş! Ayasofya, fethin sembolü, kılıç hakkımız, Fatih Sultan Muhammed Han’ın bize mîrası ve emaneti ve hattâ Fetih Vakfı’nın tapulu malıdır! Sen kimsin, kimin bekçisisin, kimin tetikçisisin? Öte dur biraz! Kimin malını kimden koruyorsun birader?

BİRKAÇ gün evvel İstanbul’un Fethi’nin 567’nci sene-i devriyesini idrak ettik ve anmaya da çalıştık. Anma programı kapsamında Ayasofya’nın hemen önüne kurulmuş olan mütevazı sayılabilecek bir sahnede ışık ve görsel şovlar sunuldu, günün önemine binaen birkaç konuşma yapıldı, üç beş çatapat patlatıldı falan filan…

Fethin mukaddesatı ve heybetine nazaran ilkokul müsameresi mesabesinde olan bu gösteriler bizleri yeterince tatmin etmediği gibi (beklentilerimiz çok mu yükseldi ne), komşumuz Yunanistan’ı ve Hıristiyan âlemini de rahatsız etmedi pek. Hoş, bütün bunları komşumuz ya da müttefiklerimiz (!) rahatsız olsun diye de yapmıyoruz muhakkak…

Uzun yıllar boyunca böylesi görkemli bir fethi (tıpkı Kut’ül Amâre zaferi gibi) lâyıkıyla kutlayamamış bir millet olarak son üç beş yıldır yapılmakta olan bu “şölenler” bile önemli bir kazanım hepimiz için, bu da bir vakıa aslında.

Anma programının bizim açımızdan en dişe dokunur ve dikkat-i şayân tarafı, Ayasofya Camii içerisinde okunan Fetih Sûresi oldu, elhamdülillah.

Zaten komşumuz Yunanistan da en çok bu sahneden rahatsızlık duymuş. Bu ne cüretmiş bizimkisi böyle? Günümüzü göstereceklermiş! Çok kötü pis fena kızmışlar… Ayasofya’da Fetih Sûresi okumak da neyin nesi oluyormuş?

Megalo İdea’sı Ayasofya’nın tepesine haç dikmek ve bizim kendi adımıza yapamadığımızı yapıp “Ayasofya Müzesi’ni” kiliseye çevirmek olan (ki bu konuda bizden daha kemikli oldukları kesin) bir devletten böyle tepkiler beklemek de gayet tabiî ve takdir edilesi bir durum.

Helenli dostlarımız ve komşularımızın bu konudaki “haklı” aksülâmellerini çok da önemsemiyorum açıkçası bunca kelâmı ederken. Gelmek istediğim nokta bambaşka.

Komşumuz Yunan ile birlikte, hattâ onlardan daha şedit bir vaziyette Ayasofya konusunda hassasiyet taşıyan vatandaşlarımızın ve dahi siyasilerimizin olduğunu görüyoruz. İşte derdim onlarla benim!

Ayasofya içerisinde Fetih Sûresi okunmasından ziyâdesi ile rahatsız olmuşlar. Ne yapmaya çalışıyor muşuz? Ayasofya’yı camiye çevirmek için yer mi yapıyormuşuz? Buna asla izin vermeyeceklermiş! Bu konuları konuşmak bile kabul edilemezmiş.

Hattâ olur da Ayasofya’nın dışındaki meydanda bile namaz kılınmaya cüret ve teşebbüs edilirse çıkabilecek kargaşadan ve olaylardan siyâsî irade sorumlu olacakmış, bunun bir bedeli olurmuş, sin kaf, sin kaf!

Mezkûr zevat böyle bir girişimde olaylar çıkabileceği îmâsında bulunurken ve aba altında sopa gösterirken, namaz esnasında (Allah mı söyletti ne) Yunanistan’ın savaş uçaklarını kaldıracağını ve bu duruma müdahale edeceğini kastetmiyor elbette.

Ayasofya’yı, içinde veya çevresinde kılınacak namaza karşı korumaya (!) teşne bir güruh var aynı atmosferi teneffüs ettiğimiz. Ceplerindeki kafa kâğıdında ve sosyal medyadaki isimlerinin başında da “TC” yazıyor bu zevatın üstelik, yerseniz!

Biz sessiz ve dertli çoğunluktan çok daha cesurlar ve sesleri de gür çıkıyor aynı zamanda.

Düşününüz ki, bir ev satın almışsınız ama birileri gelip bir odanızı kullanamayacağınızı söylüyor. Bu kadar cüretkârlar işte! Üstelik “Zulüm 1453’te başladı” yazacak kadar da hâdsizler!

Arkadaş! Ayasofya, fethin sembolü, kılıç hakkımız, Fatih Sultan Muhammed Han’ın bize mîrası ve emaneti ve hattâ Fetih Vakfı’nın tapulu malıdır!

Sen kimsin, kimin bekçisisin, kimin tetikçisisin? Öte dur biraz!

Kimin malını kimden koruyorsun birader?

Hâl böyleyken ve 500 senelik ata yadigârı cami boynu bükük bir öksüz gibi melankolik İstanbul kartpostallarına geri plân edilmişken, biz de kalkmış, “İstanbul’u fethettik, çağ açtık, çağ kapattık” deyü kabarıyoruz, anma programları düzenliyoruz! Lâf!

Lâfı eğmeden, bükmeden söyleyelim: Zulüm 1931’de başladı! Hâlen de devam ediyor.

Ve yazıyı Hakk’ın vadettiği günler için duyduğumuz derin hasretle bitirelim:

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın,

Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.

Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk’ın,

Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Kalınız sağlıcakla efendim…