BU fakire ayrılan bu
köşede 5-6 hafta evvel yazmış olduğum “Zulüm Ne Zaman
Başladı?”
isimli yazımda, “500 senelik ata yadigârı
cami, boynu bükük bir öksüz gibi melankolik İstanbul kartpostallarına geri plân
edilmişken, biz de kalkmış, ‘İstanbul’u fethettik, çağ açtık, çağ kapattık’
deyü kabarıyoruz, anma programları düzenliyoruz! Lâf!” demiştim.
Ve
mezkûr yazımızı Ayasofya’nın yeniden ibadete açılacağı güne duyduğumuz özlemle,
“Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk’ın/ Kim bilir, belki yarın, belki
yarından da yakın” dizeleriyle bitirmiştik.
Ne
kadar hamd-ü senalar etsek azdır. Hakk’ın vadettiği günleri gördük ya, gözümüz
açık gitmez gayrı, elhamdülillah!
Ayasofya’nın
yakın zamanda camiye tebdil edileceğinin müjdesini, üstün öngörüsü ile bizzat
benim de katıldığım bir sohbetinde Üstad Kadir Mısıroğlu vermiş, “Ayasofya
yakın zamanda camiye dönüştürülecek. Belki ben o günleri göremeyeceğim ama
sizler göreceksiniz. O gün, ‘Bu adam söylemişti’ dersiniz” demişti.
“İnşallah
Üstadım!” demiştim içimden. Keşke bugünleri Üstad da görebilseydi. Kısmet
işte! Allah mekânını cennet, mâkâmını âli eylesin!
Bu
tarihî yanlıştan dönülmesine bizler ne kadar seviniyor isek, bir o kadar
kahrolanlar da yok değil, malûmunuz.
Ayasofya’nın
sadece dört duvar, bir kubbe, üç beş mozaik ve galerilerden ibaret olduğunu
sanıyorlar. Kendilerince Ayasofya’nın neden müze olarak kalması gerektiğini
anlatıyorlar.
İnsanlığın
ortak değeri olduğunu söylüyorlar.
Duvarlarındaki
mozaiklerin hâli nice olacakmış şimdi?
Ayasofya
müzeden camiye dönüşünce yılda milyonlarca lira gelirden olacakmışız.
Zaten
ekonomimizin durumu ortadaymış.
Osmanlı
kanunları ile hareket ederek Cumhuriyet devrimlerine meydan okuyormuşuz.
Buna
hakkımız yokmuş.
Ayasofya
camiye tebdil edilirse bunun bedelini tüm Türkiye ödermiş.
Buranın
cami olmasına ne gerek varmış, hemen karşısında koca Sultan Ahmed Camii varmış
ya...
Falan
filan…
Elbette
dertleri sanatın cihanşümul oluşu ya da mozaikler değil. Zaten bizler de elimizde
keski ve çekiçlerle mozaikleri kazımak için beklemiyoruz. Tabiî ki biliyorlar o
mozaiklere bir zarar gelmeyeceğini.
Elbette
dertleri ekonomimiz değil. Hattâ ekonomik kriz çıksa da Erdoğan düşse diye
matine-suare duâ ettikleri malûmumuz.
Elbette
dertleri Cumhuriyet devrimleri değil. Böyle olsaydı, sırf Erdoğan’a karşı
oldukları için her türlü terör örgütüne ve bunların uzantılarına payandalık
etmezlerdi.
Onların
derdi, İslâm’ın ve İslâm âleminin lokomotifi konumundaki Türkiye’nin yükselişi,
ayağa kalkmasıdır. Uyuyan devin uyanabilme ihtimâlidir. Bir de, tabiî ki bu
hamle ile birlikte Erdoğan’a yönelik destek ve teveccühün artacak olmasıdır.
Ayasofya
muhakkak ki dört duvar ve bir kubbeden ibaret değildir.
Ayasofya
müjdedir, fetihtir, Fatih Sultan Mehmed Han’dır, Akşemseddin’dir, Ulubatlı
Hasan’dır…
Ayasofya
Osmanlı’dır, İslâm’dır…
Ayasofya
Said Nursi’dir, Arif Nihat Asya’dır, Necip Fazıl’dır, Kadir Mısıroğlu’dur…
Ayasofya
Bosna’dır, Kosova’dır, Kudüs’tür, Gazze’dir, Bağdat’tır, Şam’dır, Arakan’dır,
Yemen’dir, Afganistan, Pakistan, Libya’dır…
Ayasofya,
ezilmiş tüm İslâm coğrafyasının mahzunluğunun timsalidir bir yerde…
Ayasofya,
-yeniden- bir devrin kapanıp yeni bir devrin açıldığı yerdir!
Ayasofya
aslına rücû edince, o kubbede tilâvetler, salâvatlar, duâlar, zikirler
yankılanırken, buna müsavi olarak gök kubbede Türkiye’nin ve İslâm’ın sedâsı
daha gür şekilde aks-i sedâ bulacaktır.
İnancım
ve hissiyatım odur ki, Ayasofya’nın yeniden camiye çevrilmesi, Fatih Sultan
Mehmed Han’ın milletçe üzerimizde bulunan bedduâsını kaldıracaktır. Üzerimizden
böylesi büyük bir bedduânın kalkacak olması, milletçe ayaklarımızdaki tüm
prangaların sökülmesi, önümüzdeki tüm duvarların yıkılması anlamına gelecektir.
Millet ve devlet olarak geleceğimizin çok daha aydınlık olacağına inanıyorum.
Yaşayacağız
ve göreceğiz inşallah; Allah ömür verirse tabiî...
Kalınız
sağlıcakla
efendim…
***
Fatih Sultan Mehmed Han’ın bedduâsı
“Kim
ki, bozuk teviller, hurafe ve dedikodudan öteye geçmeyen bâtıl gerekçelerle bu
vakfın şartlarından birini değiştirirse veya kanun ve kurallarından birini
tağyir ederse; vakfın tebdili ve iptali için gayret gösterirse; vakfın ortadan
kalkmasına veya maksadından ve gâyesinden başka bir gâyeye çevrilmesine
kastederse; vakfın temel hayır müesseselerinden birinin yerine başka bir kurum
ikâme eylemek (temel müesseselerden birinden taviz vermek) ve vakfın
bölümlerinden birine itiraz etmek dilerse veya bu mânâda yapılacak değişiklik
veya itirazlara yardımcı olur yahut yol gösterir veya şer’-i şerîfe aykırı
olarak vakıfta tasarruf etmeye azmeylerse, meselâ şeriata ve vakfiyeye aykırı
ferman, berat, tomar veya talik yazarsa veyahut tevliyet hakkı resmi yahut
takrir hakkı resmi ve benzeri bir şey talep ederse, kısaca bâtıl tasarruflardan
birini işler yahut bu tür tasarrufları tamamen geçersiz olan yazılı kayıtlara
ve defterlere kaydeder ve bu tür haksız işlemlerini yalanlar yumağı olan
hesaplarına ilhak ederse, açıkça büyük bir haramı işlemiş olur, günahı
gerektiren bir fiili irtikâb eylemiş olur.
Allah’ın,
meleklerin ve bütün insanların lâneti üzerlerine olsun! Ebediyen Cehennem’de
kalsınlar, onların azapları asla hafifletilmesin ve onlara ebeddiyyen merhamet
olunmasın!
Kim
bunları duyup gördükten sonra değiştirirse, vebâli ve günahı bunu
değiştirenlerin üzerine olsun!
Hiç
şüphe yok ki, Allah her şeyi işitir ve her şeyi bilir.”