ŞEHİT Muhsin Yazıcıoğlu, “Şehit haberi almaktan kötüsü, şehit haberi almaya alışmaktır” demişti. Sözdeki derinlik ve inceliğe bakar mısınız?
Çok defa bu sayfalarda “alışmak” fiiline değindim, maalesef. Aslında alışmak bir fiil yani eylem değil, bir fiilsizlik, bir eylemsizliktir. Zira hem somut değildir, hem de bir durumu anlatır. Malûm, “durum” kelimesi, “hâl” kelimesinin karşılığı olarak keşfedilmiş sonradan bir sözcük. “Hâl” kelimesi hareketli bir eylemi de ifade ederken, “durum” kelimesi harekete yönlendirme yapmaz. Zira kök itibariyle “durmak” mastarını taşır. Meselâ maddenin katı hâli, sıvı hâli veya gaz hâli deriz ama katı durumu, sıvı durumu, gaz durumu demeyiz. İstesek deriz, ancak madde sürekli hareket hâlindedir.
Meselâ bir bardak su, sıvı hâldedir. Biz onun sıvı olarak durduğunu sanırız ama su her sıcaklıkta buharlaşır. Yani hareket hâlindedir. Sıcaklık kaynama noktasına yaklaştıkça buharlaşma hızlanır, kaynama noktasına eriştiğinde buharlaşma seviyesi en yükseğe çıkar. Artık buhar hareket hâlindedir. Suyu meydana getiren hidrojen ve oksijen molekülleri havada hareket hâlindedir. Eğer bir araya getirmek adına bir bölgeye toplar, bir basınç altına alır ve sıcaklığı soğutma yönünde düşürürsek havadaki su buharı molekülleri yoğunlaşır, tekrar sıvıya dönüşür. Sıcaklığı daha da düşürür, suyun donma noktasına yaklaştırırsak sıvı hâldeki su daha da yoğunlaşır ve buz olmaya doğru yönelir. Sıcaklık donma noktasına eriştiğindeyse artık su, buz olmuştur. Buz olan suyu, sıcaklık derecesini ancak donma noktası ve onun da altında tutarak buz hâlde tutabiliriz. Dolayısıyla buz hâl de böylece hareketli tutulur.
Zaten fiziğin bize öğrettiği, sıcaklığın potansiyel, ısınmanın veya donmanınsa kinetik enerji olduğudur. Burada bir espri yapalım; son yıllarda giydiği kıyafetin kendisini bunalttığını söyleyen kimselerin “Çok sıcakladım” dediklerini duyuyoruz. Oysa “sıcaklamak” diye bir eylem yoktur, “ısınmak” vardır. Aynı kimselerin üşüdüklerinde “Çok soğukladım” dediklerini duymuyoruz. Zira “Dondum” demek daha kolay.
Bu yüzden “hâl” ile “durum” kelimesi aslında aynı anlama gelmez. Hâl, doğrudan eylemi niteler. Ancak durum, durmaktan ileri gelir, durmayı niteler. Durumda eylem yoktur. Alışmak da bu yüzden bir eylem değil, durumdur. Alışmak, durmaktır.
Ne acayip bir kafiye ki, durmak ile kudurmak kelimeleri zengin ses uyumu içerir. Atalar, “Alışmak, kudurmaktan beter” demişler. Acaba buradan hareketle “Durmak kudurmaktan beter” diyebilir miyiz?
Gazze’de soykırım var. 7 Ekim gecesi itibariyle Siyonist terörün bu yiğit şehre başlattığı vahşi saldırılara ilk günlerde gösterdiğimiz tepki, sonrasında alınan haberlere karşı bünyemizde bir alışkanlık oluşturdu mu? Bu soruyu toplum olarak ele almalıyız. Zira dört tip toplum var: Mazlum korkak, mazlum cesur, zalim korkak ve zalim cesur toplum. Bu toplumlardan hangisine aitsek, ona göre tepkimiz alışkanlığa yani rutine biniyor veya binmiyor.
Örneğin İslâm ülkeleri başlangıçta gösterdikleri tepkiyi hangi düzeyde koruyorlar? Ne tarafa doğru alışıyor veya ne kadar alışmamaya ısrar ediyoruz? Örneğin Gazze’deki direnişe hayranlık duyarak İslâm’a yönelen insanlardan her geçen gün daha çok haber alırken, bir gün Müslüman olmayan bir kimsenin, “Diğer Müslümanlar bu Müslüman topluma neden sahip çıkmıyor? Yoksa bu din dayanışmaya engel mi?” diyerek Müslümanlar üzerinden İslâm’a çatarsa? Öyle ya, dine/inanca yönelik tepki söylemleri genellikle başa gelen kötülüklerden doğar. Boykotu dahi tümüyle sahiplenemeyen Müslümanlar arasından böyle bir yanlış sorguya düşen çıkarsa?
Devletimizden somut askerî adımlar atmasını isteyen mümin bir kitleye sahibiz. Ancak Türkiye’de çok bariz ki, kendisine Müslüman dese de İslâm’la işi olmayan bir cenah, Devletimiz Gazze’ye dair askerî anlamda somut bir eyleme giriştiğinde, bu eylemin talimatını verenlere nefret kusacak.
Şüphesiz, nasılsak öyle yönetiliyoruz. İyi insanlar, ülkelerinde vicdan plânında kötü insanların da yaşadıklarını ve oy hakkına sahip olduklarını bilmek ve böyle düşünmek zorundalar. Gazze’deki soykırım için somut bir adım bekleyenlerden daha fazlasının herhangi bir adımdan korktuğu bu yüzden bir gerçek. İdarî iradenin ancak kendisini itici güçten kuvvet alacağı ise mutlak. Evet, sadece bu kadarız!
Alışınca durur insan. Durma!
2024’te görüşmek üzere…