Zordur yönetmek, ondan zoru ise “memnun etmek”

“Taksim’e AVM yapacaklar” diye eleştirenlerle “Taksim Camisi’ne ihtiyaç mı vardı?” diyenlere baktığımızda, memnuniyetsizliğini izhar eden aynı kitleyi görürüz… Örnekler çok ama son bir örnekle yazıma son vereyim: “Terör örgütü PKK ile etkin mücadele yapılmıyor!” diyenlerle sınır dışı harekâtlara destek vermeyenler de hakeza aynı kitle…

SON 6 yıldır, TRT-1’de yayınlanan dizileri büyük bir merakla izliyorum. Sadece ben değilim o dizileri reyting sıralamasında en üste taşıyan, geçmişle tarihî ve kültürel bağlarını koparmayan büyük bir çoğunluk…

Neleri izlediğime göz gezdirdiğimde; Yedi Güzel Adam, Diriliş “Ertuğrul”, Mehmetçik “Kutlu Zafer”, Kalk Gidelim, Kuruluş Osman, Payitaht Abdülhamid, Türkân Hanım’ın Konağı, Gönül Dağı, Masumlar Apartmanı, Uyanış “Büyük Selçuklu”, Bir Zamanlar Kıbrıs ve Teşkilat, ilk akla gelenler oldu…

Sona erenler, sezon finali yapanlar ve devam edenler… Bize ait olan bir tarih, bizden kahramanlar ve bizi anlatan aile bağları…

Elbette hepsini tahlil etme zamanım, en önemlisi bilgi dağarcığım yok. Kaldı ki, bunu hakkıyla yaparak sinema filmleri ve dizileri üzerine istifade ettiğimiz yazılara imza atan Aytekin Atasoyu gibi işinin erbabı bir de yazarımız var.

Ama setleri bilen, senaryolara yabancı olmayan biri olarak gözlemlediğimde, bir beylikten tutun, koca bir imparatorluğa uzanan sınırlara emirlik, kumandanlık ve sultanlık yapanların “ortak” bir kaderinin varlığına şahit oldum, oluyoruz…

Ne zaman kutlu bir zafere çıkılsa yahut dönülse, ne zaman birlik ve dirlik gelse, ne zaman toy kurulsa, ne zaman bir söğüt gölgesinde kalınsa, içten içe yayılan ihanet sarmalı bu tılsımı bozuveriyor!

Hâl böyle olunca, dün yaşananları bugün hem dizi setlerinde, hem de gerçek hayatta görünce, “Zordur insanı yönetmek, ondan zoru ise memnun etmektir!” diye bir cümle kurdum, o da bu haftaki yazımıza ışık oldu…

Evet, biz Türklere Anadolu kapılarını aralayan Sultan Muhammed Alp Arslan bin Davûd’un Malazgirt Meydanı’ndaki o büyük cenge çıkarken üzerinde taşıdığı ak kefen, kendisinden sonra bu topraklara ve sancağa sahip olan her sultana, her melike, her padişaha, her kumandana, her başbakana, her reis-i cumhura, velhasıl bu aziz millete liderlik edenlerin sırtında olmuştur ve gelecekte de olacaktır.

Bir yandan fetih hayâllerini gerçekleştirip milletine zafer muştuları sunmanın peşinde olacak, diğer yandan ihanetleri bertaraf edecek oyunları kuracak… İkisini aynı anda yaparken, bir de idaresindekileri memnun edecek…
“Zor mu, kolay mı?” diye suâl etmiyorum. İşte meydan! Hangi yiğit kendine güveniyorsa, çıksın er meydanına! Elbette demokrasinin gereği olan hesap sorma olacak, eleştiri olacak, beklenti olacak, amenna; ama o da “mertçe” olacak. Yiğidin hakkı gasp edilmeden, arkadan vurmadan…

Emîrü’l-Mü’minîn Halîfe Ömer’in “Ben haktan ayrılırsam, ne yaparsınız?” sorusuna, hutbeyi dinleyenlerden birinin “Seni kılıcımla düzeltirim Ya Ömer!” demesi üzerine, “Ya Rabbi! Sana şükürler olsun ki, gaflete düşersem ve Senin adaletinden ayrılırsam, beni kılıcıyla doğrultacak bir cemaate sahibim” diye şükreder. Bu şekilde sahabeyi teskin eden bir emirin izinden gitmek hem zor, hem de zor olduğu kadar kutludur.

Dolayısıyla bu millete liderlik edenlerin aynı hassasiyeti gözetmelerinin yanı sıra, muhalif seslerin de taş atarken bu silsilede yer alanların ruhlarını incitebileceklerini hatırdan çıkarmamaları gerekir.

Nasıl mı?

“Ayasofya’yı açamadınız!” diyenlerle Ayasofya’nın açılışında “Niye kılıç kullandınız?” diyenler, daha doğrusu gayr-i memnunlar, aynı kitle…

Ayasofya’ya atanan imam için “Çok konuşuyor, üzerine vazife olmayan işlere karışıyor, görevden alın” diyenlerle sonradan atanan ismi karalayanlar yahut o atamadan memnun olmayanlar, yine aynı kitle…

“Taksim’e AVM yapacaklar” diye eleştirenlerle “Taksim Camisi’ne ihtiyaç mı vardı?” diyenlere baktığımızda, memnuniyetsizliğini izhar eden aynı kitleyi görürüz…

Örnekler çok ama son bir örnekle yazıma son vereyim: “Terör örgütü PKK ile etkin mücadele yapılmıyor!” diyenlerle sınır dışı harekâtlara destek vermeyenler de hakeza aynı kitle…

O yüzden “zordur” memnun etmek!