Zor zamanlarda ayrışmanın formülü: Fitne

İnsanların akıllarını ve kalplerini hak ve hakikatten saptıracak, onları birbirine düşürecek kadar alçalıp kargaşalar çıkarmak kimin işine gelir? İnsanların arasına fitne sokarak birbirine düşürmek, hele böylesi zor bir zamanda kime ne kazandırır? Bu provokasyonlardan medet umanlar bilmezler mi ki, fitne uyanınca huzur gider, haksızlıklar, cinayetler ve irtikâplar çoğalır, toplum yangın yerine döner, bulutlar belâ yağdırır şehirlerin üzerine…

“Fitne uykudadır, uyandırana lânet olsun!” (Hz. Muhammed)

ZOR günler geçiriyoruz. Sadece ülke olarak değil, bütün dünya olarak zor günler yaşıyoruz. Bu zor günleri atlatmanın en kestirme yolu bütünleşmek ve dayanışma ile birbirimize kenetlenmekten geçiyor. Kalabalıkları toplum, toplumları millet yapan iksir; toplumu oluşturan her ferdin, sımsıkı mânevî bağlar ile birbirlerine kenetlenmesidir.

Birbirinin sevincini, tasasını, derdini, acısını paylaşarak ancak toplum ya da millet olunur. Yoksa aynı dili konuşan ama birbirini hiç anlamayan bir topluluk, kuru kalabalıklardan öteye geçemez.

Şu an dünyayı saran ve birçok insanın hayatına mâl olan bu virüsle mücadele edilirken en çok ihtiyacımız olan şey, bu birlik beraberliğimizi muhafaza etmek için kenetlenmek ve yardımlaşmaktır. Birçok Avrupa ülkesinde muvazenesini kaybeden ve sadece kendi derdine düşen insanlar marketleri yağmalamaya, birbirlerini ezip geçmeye başladılar bile. Oysa toplumsal kaos ve kargaşanın bu dertleri azaltmak yerine çoğaltacağı bir gerçektir. Bu yüzden şehirlerde askerlerin de polislerin yanında asayişi sağlamak için sahaya indiklerine şâhit oluyoruz.

Ülkemizde ise tam aksine, insanlar birbirlerine kenetlenmek ve yardım etmek için seferber olmuş durumda. Başta Kızılay olmak üzere tüm gönüllü kuruluşlar sahada. Cumhurbaşkanımızın başlatmış olduğu millî dayanışma seferberliğine akın akın insanlar katılmakta. Bir yandan halkın ihtiyacı olan temel gıda maddeleri dağıtımı yapılırken, Halk Eğitim Merkezlerinde maske yapımı için gönüllü çalışan birçok insan var.

Evlerde okunan hatm-i şerifler, salâvatlar, tekbirler, tehliller, Kelime-i Tevhidler halka halka büyümekte ve mânevî dünyamızı tezyin etmekte…

***

Bu güzellikler yaşanırken, bu durumdan rahatsız olan çevreler de boş durmuyorlar tabiî ki… Onlar da krizden medet uman bir bekleyiş içindeler. Vaka sayılarının artması, hayatını kaybeden vatandaşlarımızın çok olması için neredeyse onlar da duâ seansları düzenleyecek durumdalar. Ama bu konuda bir inanç eksiklikleri olduğu için şimdilik bu kapıyı kullanmıyorlar.

Ellerindeki sosyal medya aracılığı ile her gün akla hayâle gelmedik tezvirat, yalan dolan ve iftira ile meşguller. Atılan her olumlu adımı engellemek için âdeta çırpınan bu kişiler için artık söyleyecek söz bulamıyoruz.

Birisi kalkıyor, okunan salâlardan rahatsız oluyor; birisi kalkıyor, hastalığın umreciler yüzünden yayıldığını yaymaya çalışıyor; birisi Allah’ın âyetleri ile dalga geçerek kendince âyetler uyduruyor… Kimileri de karaborsacılık peşinde; gıda maddesi, dezenfektan ve maske stokluyor. Hattâ gayr-i sıhhî dezenfektanlar üretip piyasaya sürüyor.

Şimdi soruyoruz: İnsanların akıllarını ve kalplerini hak ve hakikatten saptıracak, onları birbirine düşürecek kadar alçalıp kargaşalar çıkarmak kimin işine gelir? İnsanların arasına fitne sokarak birbirine düşürmek, hele böylesi zor bir zamanda kime ne kazandırır? Bu provokasyonlardan medet umanlar bilmezler mi ki, fitne uyanınca huzur gider, haksızlıklar, cinayetler ve irtikâplar çoğalır, toplum yangın yerine döner, bulutlar belâ yağdırır şehirlerin üzerine… Böylesi hâlde yarınlar görünmez olur ufka çöken karanlığın ardında, korku hüküm sürer yüreklerde…

Şu an tüm dünyanın duçar olduğu bu belâ az mı geldi acaba?

Dün insanları öldürenler, üzerlerine bombalar yağdıranlar, yaşadıkları şehirleri hapishaneler çevirenler, hayata tutunmak için sarıldıkları botlarını patlatıp onları denizlerde boğmak isteyenler, şimdi kendi canlarının derdine düştüler. Hiç mi düşünmüyor, hiç mi ibret almıyoruz?

Peygamberî bir anlatımla, “fitnenin zulmeti, ortalığı karanlık gece gibi yapar”. O zaman dinin, namusun, iyiliğin muhafazası için sabretmek, “avuç içinde ateş parçasını gizlemekten farksız olur”. Kişi fitneler yüzünden kardeşinden, babasından, evlâdından, eşinden, dostundan ayrılır. Unutulmasın ki, fitne yangını, bu ateşi yakanları da bulur, onları da yakalar ve onları da yakar!

Bugün bütün dünyayı kasıp kavuran bu virüs, yaşlı genç, zengin fakir, siyah beyaz, avam havas demeden herkesi yakalıyor. Birçok devlet başkanı dahi bu virüs yüzünden yoğun bakımlarda tedavi görüyorlar.

Bu zor günlerde toplum olarak birbirimize güvenmek ve dayanmak zorundayız. Dünya hayatının geçiciliği ortadadır. Ne kadar zengin olursanız olun, ne kadar güçlü olursanız olun, gözle görülemeyen bir virüs, hayatınızı sizden alıp götürebiliyor. Ölüm gibi bir nasihatçi varken, başka söze ne hacet! Biraz da onu dinleyelim, ne dersiniz?

***

Gelelim bu durumdan hiç ibret almayan, hâlâ siyâsî hesaplar içinde olan kişilerin yapmak istediklerini anlamaya…

Bakara Sûresi’nde 11 ve 12’nci âyetlerle şöyle buyurulur: “Onlara, ‘Yeryüzünde fesat çıkartmayın!’ denildiğinde, ‘Biz ancak ıslah edici kimseleriz’ dediler. Dikkat edin, onlar fesatçıların ta kendileridir! Lâkin onlar kendilerinin fesatçı olduklarının bile şuurunda değillerdir.”

Âyette geçen ibareleri mercek altına aldığımızda, karşımıza iki kavram çıkmakta: Birisi “fesat”, diğeri “ıslah”…

Fesat, tefsirlerde “bozulma, kuraklık, kıtlık, darlık, telef, kokuşmak” şeklinde açıklanırken; ıslah ise “iyileştirmek, düzeltmek, aralarını bulmak, barış yapmak” gibi anlamlarla açıklanmıştır.

Gerçekten de TV kanallarından, sosyal medya hesapları üzerinden tezvirat yapan bu kişilere, “Kardeşim, sizin amacınız nedir?” diye sorsanız, “Biz halkı bilinçlendiriyoruz, insanları uyarıyoruz” diyeceklerdir. Maalesef tarihî akışı içinde bu tipler hep kendilerini sıradan halk kitlelerini aldatabilen zeki, hattâ dâhi kimseler olarak görürler.

İnsanları birbirine düşürmeye çalışan ve bu uğurda sürekli düşmanlık empoze eden bu ikiyüzlü insanların, “Halkı bilinçlendiriyoruz, insanları uyarıyoruz, bozulan düzeni ıslah ediyoruz” söylemlerine karşı Rabbimiz bizlere “dikkatli olmamızı” emrediyor ve onların asıl kimliklerini ifşa ediyor.

Kur’ân’a göre adam öldürmekten bile daha kötü olan bu fitneleri ortaya çıkaran en büyük araç, şüphesiz kılıçtan keskin olan dildir. Fitne; asılsız haberler, iftiralar ve dedikodular ile kulaktan kulağa, hâneden hâneye, gönülden gönle tıpkı virüs gibi yayılır. Kimi avâre insan da duyduğu bu aslı astarı olmayan şeylere bir sürü ilâve katarak fitnenin dallanıp budaklanmasına vesîle olur.

Millet olarak bu tür münâfıklara, fesatçılara, provokatörlere kulak asmadan, onların oyunlarına alet olmadan birbirimizi sevmeye, dertlerimizle dertlenmeye, acılarımızı dindirmek için yardımlaşmaya devam edeceğiz.

Bize düşen, yetkililerin uyarılarına kulak verip sabretmektir. Bu günler elbette geçecektir. Önemli olan, dimdik ayakta ve yıkılmadan bu zor günleri geçirmektir. Gemi batarsa, hepimiz batarız. Önemli olan, kaptanından tayfasına, yolcusundan faresine kadar herkesin gemiyi suyun üzerinde tutmaya çalışmasıdır.

Biz bize yeteriz, dünyanın yardımına da koşarız, yeter ki birliğimizi bozmayalım!