“ZİYAAAA!!!” diye bir
başlık görünce sanırım hangi Ziya’dan bahsettiğimizi anlamışsınızdır.
Elbette
“Neşeli Günler” filminde Şener Şen ustanın canlandırdığı Ziya karakteri…
Bilirsiniz,
Ziya’nın işi gücü palavra. Ziya palavra sıktıkça onu uyarmak da evin babası rahmetli
Münir Özkul’a yani Kazım Bey’e düşmekte: “Ziyaaaa!!!”
Zıvanadan
çıkan muhalefet, Ziya’ya rahmet okutuyor. Üstelik yeni de değil bu durum,
epeydir böyleler. Arsızca, insafsızca, izansızca, matine-suare, mütemadiyen
yalan üretiyorlar.
Her
hafta “Haftanın Yalanları” etiketi ile yalanları çarşaf çarşaf faş ediliyor
lâkin utanmıyorlar, sıkılmıyorlar; yüzleri kızarmıyor ve elbette özür de
dilemiyorlar.
Plânlı
bir strateji aslında sergiledikleri bu pespayelik. Siyâsî hasımlarını
(özellikle rakipleri demiyorum) yalanlarla boğmaya, kendi tabanlarını diri
tutmaya çalışıyorlar.
Bunu
yaparken de siyâsî hasımlarını oyalıyorlar, yoruyorlar, yıpratmaya çalışıyorlar.
Doğrular ayakkabısını giyene kadar, bunların yalanları dünyayı dolaşıyor.
Üretecekleri
sadra şifa bir tek projeleri ve proje üretecek niyetleri olmayınca, seri imâlât
şeklinde yalan üretiyorlar. Ne de olsa alıcısı bol, pazar kaygıları yok.
Tek
ayak üstünde, hatta amuda kalkarak bile yalan söyleyebilme yeteneğine sahipler.
Muhtaç oldukları kudret, çatlayan ar damarlarından oluk oluk akıyor.
Deprem
sonrasında kamera ordusu ile birlikte Kızılay çadırlarını gezdikten sonra bir
tek Kızılay çadırı görmediğini söyleyebilmek her babayiğidin harcı değildir
hani.
Aynı
gözler 15 Temmuz günü havaalanındaki tankları da görememişti zaten.
Meselâ
27 aydır hiç denize çıkmamış olduğu tespit edilen gemilerle müsilaj temizliği
yaptırabiliyorlar. Gemilerin aylardır dubalara bağlı olarak beklediği ortaya
çıkınca da gemi takip sistemini kapatmak onlar için yeterli oluyor.
Misâl,
Fazilet Durağı’ndan bir Pazar sabahı saat altıda 57 vatandaşı otobüse
bindirebiliyorlar. “Yayınlayacağız” dedikleri “kan dondurucu” görüntüleri
aylardır soran eden de yok.
İstanbul
nimet, nimet!
Kanal
İstanbul ile ilgili mülâkatta beş dakika içerisine 7-8 yalanı paket
yapabiliyorlar. Kanalın İstanbul depremini tetikleyeceğini üfürebiliyorlar
sesleri bile titremeden. Konunun uzmanları, bilimsel verilerle ya da rakamlarla
itiraz ettiklerinde de çok üzülüyorlar.
Oysa
böyle bir durumda normal bir insan evlâdında aktifleşmesi gereken üzülme değil,
utanma duygusu olmalı. Ama ı-ıh!
Üniversite
sınavının hemen öncesinde “Katarlı öğrenci” yalanını rahatlıkla söyleyebilme
konforuna sahipler meselâ. Yüz binlerce öğrencinin sınav motivasyonları umurlarında
bile değil. Zücaciye dükkânına giren fil gibiler yalan üretirken.
Yalan
ortaya çıktıktan sonra bile bu yalanı sürdürebilmek, yalana yeni kuyruklar
eklemek apayrı bir meziyet.
Nezaket
yok, nezahet yok, zarafet yok, üslûp yok…
Dedik
ya, “tüm mahalle muhtarlıklarına iki genç yerleştirip” işsizlik problemini
çözeceğini zannetmek veya musluk takmak dışında ürettikleri bir tek proje yok.
Vizyonları;
yürütülmekte olan projeleri durdurmak, yıkmak, iptal etmek ve projelerin
yatırımcılarını tehdit etmekle sınırlı sadece.
Sel
olduğunda teknede, deprem olduğunda kayakta, sahilleri müsilaj sardığında
halayda olmaları, onları ve tabanlarını rahatsız etmiyor. Hizmet diye bir
kaygıları yok, zira ajans çalışıyor. Kendileri çalışmasa da olur.
Proje
üretemeyen, fikir üretemeyen, hizmet üretemeyen bu aygıt, illâki bir şey
üretecek sonuçta. O da yalan!
Bir
yalandan sonra insan içine çıkmaması gereken zevat, derhâl bir sonraki yalanın
hazırlıklarına girişiyor. Bu hayâsız yalan makinasını durduracak bir mekanizma
yok, bir yaptırım yok. Gayet konforlu.
Neşeli
Günler’in Ziya’sı, palavralarına rağmen iyi niyetli ve sevimli bir karakterdi,
bunlarda o da yok. Niyetleri son derece kötü ve ziyadesiyle iticiler.
Ve
Ziya, “Ziyaaaa!!!” diye uyarınca söylediği yalanını toparlamaya çalışıyordu bir
gayret. Bunların yalanları yüzlerine çarpılınca vites yükseltiyorlar bilakis.
Gepetto
Usta bunların zamanında yaşamış olsaydı, mesleği bırakır, bir sahil kasabasında
balıkçılık yapmaya başlardı.
Lâkin
bizimkiler bunca yalana rağmen -ve yalanlarına yeni yalanlar ekleyerek- siyaset
(!) yapmaya devam edecekler, maalesef. Mal bu, kumaş bu!
Kalınız sağlıcakla efendim…