Zıtlaşmak yahut ayakta durmak

Üsküp ileri gelenlerinden Yücel ve üç arkadaşı, gizlice Ankara’ya gelirler. Cumhurbaşkanı İnönü ile görüşürler. Tito ile olan hususî ilişkisinden dolayı Makedonya’daki Müslüman Türklere tolerans göstermesi konusunda İnönü’den yardım isterler. Paşa’nın cevabı, “Biz Mîsak-ı Millî hudutları dışında Türk kabul etmiyoruz” şeklinde olur. Yücel ve arkadaşları, Makedonya’ya döndükten sonra kurşuna dizilerek idam edilirler.

LÜGÂTTE, ilk bakışta yer alan sevimsiz kavramlardandır  “zıtlaşmak”. Zıtlaşmak kelimesini, “(iki ya da daha çok kişi için) birbirine ters davranmak; birbirinin eylemlerini engellemek; isteklerinin tersini yapmak, düşüncesini inatla savunmak” şeklinde “Büyük Türkçe Sözlük”te tanımlamakta Yaşar Çağbayır.

“Zıtlaşarak bir yere varılmaz”, Türkçeye ait bir deyimdir ve yukarıdaki tanımı açıklamaktadır. Son birkaç yıldan beri “zıtlaşmak” kavramı, taammüden amacı dışında kullanılmaktadır. Siyaset arenasında farklı çağrışımlar ve tedaileri barındırmaktadır.

Özellikle son on beş yılda, geleneksel Türk siyaseti çizgisinin dışına çıkarak izlediği onurlu tavır ve politikalarından dolayı Tayyip Erdoğan için kullanılmaktadır. “Zıtlaşarak Türkiye’yi yalnız bıraktı” sözü sık sık yazılmakta ve dillendirilmektedir.

Söz konusu iddia, yani Türkiye’nin yalnızlaştırıldığı savı tartışmalıdır ve savunulur bir yanı yoktur. Çünkü daha önce de Türkiye yalnızdı ve üstelik aşağılanıyordu. Kendiliğinden yalnızlaşmıştı ve emperyalizmin dümen suyunda kürek çekiyordu. Özellikle milletlerarası kuruluşlarda varlığı yokluğu hissedilmeyen bir ülke konumundaydı.

Gerek iç, gerekse dış politika söz konusu olduğunda, dış dünyada Türkiye’nin yalnız kaldığı, sebebinin ise Recep Tayyip Erdoğan’ın izlediği zıtlaşmalardan kaynaklandığı dillendirilmektedir.

Günlük yazı ve konuşmalarda, “zıtlaşmak” daha çok bir suçlama niyetiyle seslendirilmektedir.

Son on beş yıllık sürede Türkiye, ekonomik, sosyal ve siyâsî yönden önemli aşamalar kat etmiştir. Mazlum milletler için bir ümit kapısıdır. Tek başına bir güçtür.

“Dünya beşten büyüktür” sözü bile emperyalizmi sarsmıştır.

Hâlbuki dünya gücünü elinde bulunduran emperyalistler, gelinen noktada, Türkiye gerçeğinden son derece korkmaktadırlar.  Güçlü bir Türkiye’yi itibarsızlaştırmak için “zıtlaşmak” kavramının arkasına sığınmaktadırlar.

Aklıselim açısından gerçek nedir?

Zıtlaşarak veya zıtlaşmadan bir dış politika yürütülebilir mi? Türkiye, yaklaşık doksan yıldan beri zıtlaşmadan iç ve dış politika yürüttü ve “Yurtta sulh, cihanda sulh” sakızı ile yeni nesiller uyutuldu.  Gerçekte ne yurtta, ne de dünyada barış tesis edildi.

Tarih bakımından uzun olmayan geçmişte birtakım hâdiseler çevremizde cereyan etti. Bu satırların yazarının yaşındakilerin şahit olduğu olaylardı bunlar. Toplum hafızasında tazeliğini korumaktadır hâlâ.

İslâm’ın kutsal kentlerinden Kudüs, Yahudiler tarafından işgal edilerek İsrail terör devleti kuruldu. İsrail terör devletini Türkiye, zıtlaşmadan ve ABD’nin arkasından tanıyıverdi. Sanki Türkiye o topraklarda hiç egemen olmamıştı. Zıtlaşmamak için böyle yapıldı. Bağımsızlık Savaşı’nda Fransızların yanında yer alınarak, bir Osmanlı eyaleti olan Cezayir’in karşısına dikildi, Fransızlarla hareket edildi, zıtlaşılmadı.

1967 Ortadoğu Harbi’nde Türkiye’yi yönetenler, ABD ve Avrupa ile hareket ettiler. BM’de zıtlaşmadan, sadece dinleyici olduk. Devlet olduğumuz gösterilmedi. “Zıtlaşmamak” adına…

Zıtlaşmamak adına son doksan yılda bir sürü cinayet sıralamak mümkün. Hele bunlardan birini ilk kez (bundan yedi yıl önce) Üsküp’te dinlediğimde kanım donmuştu.

“Yücel Olayı” olarak tarihe geçmiştir bu olay.

Makedonya, İstanbul’dan önce fethedilmiş ve beş yüz yıl Osmanlı toprağı olarak hayat sürmüştür. Komünist Yugoslavya diktatörü Tito tarafından işgal edilerek Yugoslavya’ya katılmıştır. Tito, farklı bir komünist sistem uygulamaktadır o yıllarda…

Üsküp ileri gelenlerinden Yücel ve üç arkadaşı, gizlice Ankara’ya gelirler. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile görüşürler. Tito ile olan hususî ilişkisinden dolayı Makedonya’daki Müslüman Türklere tolerans göstermesi konusunda İnönü’den yardım isterler. İsmet Paşa’nın cevabı, “Biz Mîsak-ı Millî hudutları dışında Türk kabul etmiyoruz” şeklinde olur. Yücel ve arkadaşları, Makedonya’ya döndükten sonra kurşuna dizilerek idam edilirler. İsmet Paşa ise, zıtlaşmamak adına böyle buyurmuştur.

Zıtlaşmamak adına üretilen politikaların ülkeyi nasıl bir duruma düşürdüğünü tarih kitaplarına bırakarak bugüne dönüldüğünde, Tayyip Erdoğan’ın Suriye ve Ortadoğu’da sergilediği tavır ve güdülen siyaset, bu millettin hissiyatını dile getirmektedir. Bunun adı, “zıtlaşmak” değildir!

“ABD, AB veya İsrail incinecek” diye dış politika üretilmez! Devlet olmanın şartları gereği politika üretilir. Devletlerarası ilişkilerde karşılıklı menfaat ve eşit seviyede ilişki esastır.

Türkiye, uysal, pısırık, emredileni yerine getiren bir ülke olmaktan çıkarak zıtlaşmaktadır. Gerek iç, gerek dış politikada Türkiye, zıtlaşarak hedefe yaklaşmaktadır. Zıtlaşma sonunda yeni ve bambaşka bir devlet anlayışı doğmaktadır. Zıtlaşmak bir duruştur ve onurdur. Başkalarının söyledikleri değildir önemli olan, onurlu Türkiye’nin duruşu ve dayatmalara karşı zıtlaşarak politika üretmesidir.

Kilise ve Siyonizmin işbirliği ile dünya yeniden şekilleniyor, her gün binlerle ifade edilen Müslüman kanı akıtılıyor. Başta Afrika ülkelerinde zenginlikleri sömürülen Müslümanlar açlıktan ölüyorlar.

Emperyalizmin doymak bilmeyen iştah ve plânlarına karşı koymak… Birilerinin hoşuna gitmese de, zıtlaşarak ve yiğitçe yolumuza devam!