LÜGÂTTE,
ilk bakışta yer alan sevimsiz kavramlardandır
“zıtlaşmak”. Zıtlaşmak kelimesini, “(iki ya da daha çok kişi için)
birbirine ters davranmak; birbirinin eylemlerini engellemek; isteklerinin
tersini yapmak, düşüncesini inatla savunmak” şeklinde “Büyük Türkçe Sözlük”te tanımlamakta
Yaşar Çağbayır.
“Zıtlaşarak bir yere varılmaz”, Türkçeye
ait bir deyimdir ve yukarıdaki tanımı açıklamaktadır. Son birkaç yıldan beri “zıtlaşmak”
kavramı, taammüden amacı dışında kullanılmaktadır. Siyaset arenasında farklı
çağrışımlar ve tedaileri barındırmaktadır.
Özellikle son on beş yılda, geleneksel
Türk siyaseti çizgisinin dışına çıkarak izlediği onurlu tavır ve politikalarından
dolayı Tayyip Erdoğan için kullanılmaktadır. “Zıtlaşarak Türkiye’yi yalnız
bıraktı” sözü sık sık yazılmakta ve dillendirilmektedir.
Söz konusu iddia, yani Türkiye’nin
yalnızlaştırıldığı savı tartışmalıdır ve savunulur bir yanı yoktur. Çünkü daha
önce de Türkiye yalnızdı ve üstelik aşağılanıyordu. Kendiliğinden
yalnızlaşmıştı ve emperyalizmin dümen suyunda kürek çekiyordu. Özellikle milletlerarası
kuruluşlarda varlığı yokluğu hissedilmeyen bir ülke konumundaydı.
Gerek iç, gerekse dış politika söz
konusu olduğunda, dış dünyada Türkiye’nin yalnız kaldığı, sebebinin ise Recep
Tayyip Erdoğan’ın izlediği zıtlaşmalardan kaynaklandığı dillendirilmektedir.
Günlük yazı ve konuşmalarda, “zıtlaşmak”
daha çok bir suçlama niyetiyle seslendirilmektedir.
Son on beş yıllık sürede Türkiye,
ekonomik, sosyal ve siyâsî yönden önemli aşamalar kat etmiştir. Mazlum
milletler için bir ümit kapısıdır. Tek başına bir güçtür.
“Dünya beşten büyüktür” sözü bile
emperyalizmi sarsmıştır.
Hâlbuki dünya gücünü elinde bulunduran
emperyalistler, gelinen noktada, Türkiye gerçeğinden son derece korkmaktadırlar. Güçlü bir Türkiye’yi itibarsızlaştırmak için
“zıtlaşmak” kavramının arkasına sığınmaktadırlar.
Aklıselim açısından gerçek nedir?
Zıtlaşarak veya zıtlaşmadan bir dış politika
yürütülebilir mi? Türkiye, yaklaşık doksan yıldan beri zıtlaşmadan iç ve dış
politika yürüttü ve “Yurtta sulh, cihanda sulh” sakızı ile yeni nesiller
uyutuldu. Gerçekte ne yurtta, ne de
dünyada barış tesis edildi.
Tarih bakımından uzun olmayan geçmişte
birtakım hâdiseler çevremizde cereyan etti. Bu satırların yazarının yaşındakilerin
şahit olduğu olaylardı bunlar. Toplum hafızasında tazeliğini korumaktadır hâlâ.
İslâm’ın kutsal kentlerinden Kudüs,
Yahudiler tarafından işgal edilerek İsrail terör devleti kuruldu. İsrail terör
devletini Türkiye, zıtlaşmadan ve ABD’nin arkasından tanıyıverdi. Sanki Türkiye
o topraklarda hiç egemen olmamıştı. Zıtlaşmamak için böyle yapıldı. Bağımsızlık
Savaşı’nda Fransızların yanında yer alınarak, bir Osmanlı eyaleti olan Cezayir’in
karşısına dikildi, Fransızlarla hareket edildi, zıtlaşılmadı.
1967 Ortadoğu Harbi’nde Türkiye’yi
yönetenler, ABD ve Avrupa ile hareket ettiler. BM’de zıtlaşmadan, sadece
dinleyici olduk. Devlet olduğumuz gösterilmedi. “Zıtlaşmamak” adına…
Zıtlaşmamak adına son doksan yılda bir
sürü cinayet sıralamak mümkün. Hele bunlardan birini ilk kez (bundan yedi yıl
önce) Üsküp’te dinlediğimde kanım donmuştu.
“Yücel Olayı” olarak tarihe geçmiştir bu
olay.
Makedonya, İstanbul’dan önce fethedilmiş
ve beş yüz yıl Osmanlı toprağı olarak hayat sürmüştür. Komünist Yugoslavya
diktatörü Tito tarafından işgal edilerek Yugoslavya’ya katılmıştır. Tito,
farklı bir komünist sistem uygulamaktadır o yıllarda…
Üsküp ileri gelenlerinden Yücel ve üç
arkadaşı, gizlice Ankara’ya gelirler. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile görüşürler.
Tito ile olan hususî ilişkisinden dolayı Makedonya’daki Müslüman Türklere
tolerans göstermesi konusunda İnönü’den yardım isterler. İsmet Paşa’nın cevabı,
“Biz Mîsak-ı Millî hudutları dışında Türk kabul etmiyoruz” şeklinde olur. Yücel
ve arkadaşları, Makedonya’ya döndükten sonra kurşuna dizilerek idam edilirler. İsmet
Paşa ise, zıtlaşmamak adına böyle buyurmuştur.
Zıtlaşmamak adına üretilen politikaların
ülkeyi nasıl bir duruma düşürdüğünü tarih kitaplarına bırakarak bugüne
dönüldüğünde, Tayyip Erdoğan’ın Suriye ve Ortadoğu’da sergilediği tavır ve
güdülen siyaset, bu millettin hissiyatını dile getirmektedir. Bunun adı, “zıtlaşmak”
değildir!
“ABD, AB veya İsrail incinecek” diye dış
politika üretilmez! Devlet olmanın şartları gereği politika üretilir. Devletlerarası
ilişkilerde karşılıklı menfaat ve eşit seviyede ilişki esastır.
Türkiye, uysal, pısırık, emredileni
yerine getiren bir ülke olmaktan çıkarak zıtlaşmaktadır. Gerek iç, gerek dış
politikada Türkiye, zıtlaşarak hedefe yaklaşmaktadır. Zıtlaşma sonunda yeni ve
bambaşka bir devlet anlayışı doğmaktadır. Zıtlaşmak bir duruştur ve onurdur. Başkalarının
söyledikleri değildir önemli olan, onurlu Türkiye’nin duruşu ve dayatmalara
karşı zıtlaşarak politika üretmesidir.
Kilise ve Siyonizmin işbirliği ile dünya
yeniden şekilleniyor, her gün binlerle ifade edilen Müslüman kanı akıtılıyor.
Başta Afrika ülkelerinde zenginlikleri sömürülen Müslümanlar açlıktan ölüyorlar.
Emperyalizmin doymak bilmeyen iştah ve plânlarına
karşı koymak… Birilerinin hoşuna gitmese de, zıtlaşarak ve yiğitçe yolumuza
devam!