Zile basıp kaçalım

Bu bir umutsuzluk yazısı değil. Bu bizi güzelliklere lâyık görmeyen tüm kötülere, her gün bizlere facialar izleten ve anlatacak bir tane bile güzel hikâyesi olmayan haber kanallarına, içindeki kurumuş bahçeleri bizlere aşılamaya çalışan köşe yazarlarına ve küfür öğrenip öğreten o yaramaz çocuklara bir sitem!

BİLMEK, içimizde hiç durduramadığımız büyük bir merak. Bizi peşinden her yere sürükleme gücü olan, şimdilerde hevesi yitik bir mefhum, çocukken peşinden tüm maceralara atıldığımız ya da uğruna günde yüzlerce soru sorduğumuz ebeveynlerimizi yıldırdığımız ve usanmadan cevap aradığımız büyük bir muamma. 

Bilginin bir süper gücü olsa “büyü” derdim ona. Bizi büyülerdi küçükken. Hem bilmek, büyümekti gözümüzde. Ne kadar çabuk büyürsek, hayâlini kurduğumuz her şeyi kusursuz yaşayabileceğimizi zannederdik. Hayâllerimizin önündeki tek engel “küçük” oluşumuzdu.

Biz küçük, dünya büyüktü o zamanlar. Ve zaman geçti, sabırsızlıkla kapıda “büyümek” denen şeyin gelmesini ve onu karşılamayı bekleyen bizler büyüdük. Yıllar geçti, hayâllerimiz değişti, insanlar değişti ve dünya artık bambaşka biri oldu. Şimdi biz büyüdük, dünya küçücük. Gözümüzde de, gönlümüzde de küçüldü. Eskiden hayâlini kurduğumuz şeylerin önündeki engellerin sayısı arttı ve dünya öyle bir yer olmaktan çıktı. Çünkü çocukken kötülüklerin büyüğü küfür etmekti. Ve bunu yapmayan her çocuk iyi biriydi. Fakat dünya bizzat küfrediyor artık. Ve biz bunu annelerimize nasıl anlatacağımızı bilmiyoruz. Artık anlamını merak edip utana sıkıla annemize sormuyoruz. Artık bir şey sormuyoruz. Bilmekten korkuyoruz. 

Büyüdük ve bilmenin, öğrenmenin bazen büyük bir yük olduğunu anladık. Hâlbuki hiç böyle hayâl etmemiştik. İşler ne ara buraya geldi? Bilmeye uğraştığımız kadar, bilmemeye uğraşır olduk. Bildiklerimizden hayır gelmeyince ve yüreğimize koca birer yük olunca uzaklaştık meraklarımızdan. Hem bilmeyince kalbine göre niyet ediyor insan; kalbinde ne varsa o boşluğu o şekilde dolduruyor. 

Yani merak küçükken güzeldi; boşluklarımızın yerini masumiyetle doldurduğumuz zamanlar… Bizim mahallenin sınırı vardı ve oradan çıkınca annemiz kızardı. Sebebini bilmiyoruz, sadece kızardı. Biz de çıkmazdık. Yukarı mahalledeki bakkala gitmek, cesaret madalyasını hak etmek demekti. Fakat şimdi bizim mahalleden çıkmanın tehlikesini ve annemizin neden kızacağını biliyor, gönül rahatlığıyla oynayamıyoruz. Yani kirlendi küçük kalplerimiz büyüklerin küfürleriyle. 

Bizim mahallede Ayşe teyzeler, Ali amcalar yok artık. Tanımıyoruz, tanışmıyoruz ve güvenmiyoruz. Güven mi vermiyoruz, güven mi duymuyoruz? 

Büyürken ve öğrenirken ağzımız açık, her şeye şaşırdık. Şimdi bu dünyadan her şeyi bekliyoruz. Kötülüklere şaşırmıyoruz. Bir köşeye mazlum birini sıkıştıran herkes üzerine atlıyor onu ezip geçmek için. Bazen insanlar kendi egolarını başkalarının duyguları üzerinden tatmin etmeye çalışıyorlar. Hayvanlara vuran çocuklar hatırlamıyorum küçüklüğümde, hayvanlara vuran büyükler görüyor şimdi gözlerim. Biz çocuk kalsak, kirlenmesek ve o dünyaya ait olsak, inciniriz, biliyorum. 

Hayâlini kurduğumuz ve sabırsızlandığımız o kocaman kocaman yaşlara gelip hayâlini kurduğumuz şeyleri bulamamayı hiç ummazdım. Bu bir umutsuzluk yazısı değil. Bu bizi güzelliklere lâyık görmeyen tüm kötülere, her gün bizlere facialar izleten ve anlatacak bir tane bile güzel hikâyesi olmayan haber kanallarına, içindeki kurumuş bahçeleri bizlere aşılamaya çalışan köşe yazarlarına ve küfür öğrenip öğreten o yaramaz çocuklara bir sitem! 

Çünkü kötülüğün yaramazlığa karışmış en şiddetli hâlinin zile basıp kaçmak olmasını bekliyorum hâlâ. Elimiz titreyerek, korka korka yaptığımız, fakat başarınca da çılgınlar gibi eğlendiğimiz en büyük kötülük bu olsun istiyorum. Karnelerimizi götürünce bakkal amca bir şey hediye etsin ve bunun bizim için çok büyük bir anlamı olsun istiyorum. Para vererek oynanan, kapalı alanlara sıkışmış kocaman parklarda, asık suratlı ve hiçbir şeyden memnun olmayan çocuklar bu heyecanları yaşayamaz mı gerçekten? Bunu kabullenemiyorum. 

Hâlbuki buna sitem edecek kadar büyük sayılar yok yaşımda. Fakat buna sitem edecek kadar büyük hayâl kırıklıkları var içimde. Bizim büyük olmak istediğimiz dünya böyle bir yer değildi. Kim kırdı bu bahçenin çitlerini, kim bozdu yaptığımız oyuncakları ve kim doldurdu bu kaydırağa taşları? Artık oyun oynamak istediğimiz park değil burası. 

Hepimiz küsüp eve gitmek istiyoruz. Bize bir park borçlusunuz!