ANLAMIYORUM ki, hemen hemen her konuya “zihniyet meselesi” yorumu getirerek “Zihniyet dönüşümü şart” diyoruz. Böyle diyoruz demesine de, bu zihniyet nasıl bir şeyse, bir türlü dönüşmüyor veya bizler nasıl insanlarsak şikâyet ettiğimiz şeyi bir türlü değiştirmiyoruz?
Elinizi vicdanınıza koyun, gerçekten bunu anlayamamakta haksız mıyım, yoksa bende bir tuhaflık mı var? Belki denilebilir ki, “Zihniyet dönüşümünün nasıl yapıldığını bilmiyoruz”. Elbette, olabilir. İnsan bazen aç olduğunu bilir de karnını o an nasıl doyuracağını bilemeyebilir. Öyle ya, karnını nasıl doyuracağını bilmek için önce yenecek ne olduğunu, hazırda yiyecek yoksa yenecekleri nasıl yenilebilir hâle getireceğini veya dışarıdan yemek için bütçenin müsait olmasını falan bilmesi lâzım. Tamam, iki yumurta kırıverelim de, dolapta yumurta var mı, onu pişirmeyi becerebiliyor muyuz?
Çok çeşitli seviyelerde, çaplarda ve çok farklı yöntemlerle zihniyet dönüşümleri gerçekleştirilebilir. Bunların en yaygın ve can yakıcı olanı, dinsizlerin kendi medeniyet, kültür ve ideolojilerini yerleştirmek yani insanları o zihniyete geçirmek için yaptıklarıdır. Maalesef büyük ölçüde başarılı da olmuşlardır. Öyle ki, şu an farkında olmadan fıtratımızın gereği olarak yaptığımızı zannettiğimiz çoğu davranış, uyguladığımız kriter, değer, kalıp ve alışkanlık bir asırlık bile değildir. Çoğumuzun köyündeki evi, çoğu davranış kalıbımızdan daha eskidir.
Bir asırdan bile daha yakın bir zamanda tarihin Hazreti Adem (as) ile başladığını sanırdık; birtakım teorilerle değil. Komşu hakkı başka bir hakka benzemezdi. O zamanlar insan, maymunun gelişmiş bir sürümü değildi. Helâl para, çok paradan daha makbuldü. Emanet, söz, vefa, muhabbet, sohbet, sevgi ve aşk gibi belirleyici kavramlar, son derece sıradan kavramlardı. Bir gün içerisinde israf, tutumluluk, göz hakkı, ikram, dayanışma, imece kelimelerini kullanabileceğimiz kaç hâl ve harekete denk geliyoruz?
O zihniyetin, nasıl dönüşüp bugünkü hâle geldiyse, aslına, orijinaline, doğrusuna da dönüştürülmesi mümkün. Bizzat birkaç konuda şahsî zihniyet dönüşümümü gerçekleştirmeyi başardım. Buna örnek vermeden önce genel sistematiği anlatmak istiyorum.
Gelin, bir konudaki zihniyet dönüşümünü kendi üzerimizde deneyelim: Meselâ yalan söyleme, sözünde durmama, emanete hassasiyet göstermeme gibi bir özelliğiniz olsun. Yahut farklı din, mezhep, siyâsî görüş, farklı ırk gibi farklılıklara saygı duyamadığınızı da varsayabiliriz. Bunun için ilk önce duygu ve algılarınızın niçin öyle olduğunu ve kökenlerinin nereye dayanıyor olabileceğini bulmaya çalışın. İçinize sinene kadar buna devam edin. Diyelim ki, niçin öyle bir algı veya duygunuz olduğunu ve bunun da kökenini buldunuz, şimdi ise sahip olmak istediğiniz algı veya duyguyu evrensel değerlere, inancınıza veya sizi tatmin eden hangi görüş varsa ona göre düşünüp temellendirmeye çalışın. İçinize sinene kadar buna da devam edin. Varsayalım ki, sebep ve kökenleri buldunuz, yeni duygu veya algınızı da temellendirdiniz, sıra şu soruda: Yeni duygu ve algının gerektirdiği davranış kalıpları, sözleri, ifadeleri neler? İşte bu davranış kalıplarıyla davranma pratikleri yapmalı, sözler söylemeli ve ifadelerde bulunmalısınız. Zamanla bunlar alışkanlığa dönüşecek ve artık farkında olmadan bile o şekilde davranır hâle geleceksiniz.
Kendi örneğime gelince…
Engellilik ve fakirlikle alâkalı olarak toplumun büyük bir çoğunluğuyla aynı düşünüyor, algılıyor ve hissediyordum. Engelliliğin niçin var olduğu, çeşitleri ve sebepleri hakkında uzun uzun düşündüm, anlamaya çalıştım. Müslüman olduğumdan ve beni en çok tatmin edenin de İslâm olmasından dolayı engelliliğin Kur’ân’da, hadiste ve diğer alanlarda nasıl yer aldığına baktım. Hatta bir ara kâfir olayazdım. Allah korudu ve direkten döndüm. Sonra Müslümanlığa göre kazandığım algı ve duygumun yine Müslümanlığa göre davranış kalıplarını, söz ve ifadelerini öğrendim. Şimdi her fırsatta veya gerektikçe bunları yapıyorum. Yazılarımın satır aralarında bunları görebilirsiniz. Şu hâlde zihnim net, kalbim mutmain, duygularım ve algılarım pırıl pırıl, ışıltılı. Yaşadığım bu hâli yaşamaları için kendi zihniyet dönüşümlerini gerçekleştirmelerini herkese tavsiye ediyorum.
Yaratılışımıza uygun, şahsî ve toplumsal hayatımızla uyumlu bir zihniyet dönüşümünü bütün toplumun yaşaması için yoğun bir şekilde çalışmamız gerektiğine inanıyorum. Büyük, kapsamlı ve kalıcı bir zihniyet dönüşümü için çalışmalara toplumsal dinamiklerimizin, okullarımızın, iş dünyamızın, kültür hayatımızın da dâhil edilmesi zorunlu. Bunu saha saha da yapabiliriz, ana ve kilit bir konu belirleyerek de yapabiliriz. Ana ve kilit konu olarak “hakikat kaygısı” konusunu önerebiliriz. Her konuda veya her konuya bu kaygıyla bakılmalı, her davranışımızın temelinde bu olmalı. Bunu uzun uzun anlatabiliriz fakat bu yazının konusu olmadığından girmiyorum.
Engellilik konusundaki zihniyet değişimi de bir kilit konu sayılabilir. Şöyle ki; eğer herhangi bir insan makamı, zenginliği, güzelliği, cinselliği, işine yaradığı, soyu sopu gibi bir gerekçeyle değil de sırf insan olduğu için birine yani bir engelliye değer vermeyi, farklılığını tolere etmeyi başarabilir ve bunu alışkanlığa dönüştürebilirse, bunu gösteren davranışlarda bulunabilirse, bu hâl dünyadaki tüm insanlara karşı önemli bir gelişme olur.
Düşünebiliyor musunuz, hepimizin değerli görüldüğü, farklılıklarımızın doğal kabul edildiği, güzel ve iyi davranıldığı bir hayat mümkün. Buna argoda “Yeme de yanında yat” diyorlar. Bunu düşününce avazım çıktığı kadar bağırasım geliyor: “Hey insanlık, haydi zihniyet dönüşümüne!”