Zihniyet devrimi ve paralel PKK

Ortada net bir durum var: ABD’nin Türkiye’ye saldırıları... Kimse içeriden milletin zihnini bulandırmasın, Türkiye, ülke içindeki hainleri temizlemediği müddetçe bu hainlere dışarıdan destek olanların varlığı sürecektir. Çünkü içeride paralel bir PKK yapılanması mevcut.

TÜRKİYE’de 200 bin doktor var. Bugün yurtdışına giden doktor sayısı 400 ilâ 500 arasında. Bunların üçte ikisi pratisyen hekim. Çoğu Ortadoğu coğrafyasına gitmiş. ABD ve AB ülkelerine giden sayılı hekim var. 2002’de yurtdışına giden doktor sayısı da aynı seviyelerde. Hem de o yıl daha az sayıda doktorumuz olmasına rağmen. Peki, böyle bir oran gerçekliğine rağmen niçin “Beyin göçü en yüksek seviyede!” diye diye beynimizi yediler?

Bugünlerde hekim doktorların göçü tutmamış olmalı ki mühendis, hukukçu, iktisatçı demeye başladılar. Sermaye, hukuk krizi, ekonomi filan… Fakat artık yemezler! Bu iddiaların aslı da yok, faslı da.

Mevcut Anayasa’nın ve kanunların bizzat kendisi yatırıma engel. Koç kaçıyorsa işler tıkırında demektir. Koç ve Ford Otosan, Ankara’daki batarya fabrikası işinden çekilmişler. Küresel bahaneleri ileri sürmüşler. Ancak görüldü ki, batarya ihtiyacı için inşâ edilen Gemlik’teki batarya fabrikası ile Ankara’daki batarya fabrikası Koç’suz daha güçlü.

Benim savunduğum iddia şudur: Bizler gibi olanlar dâhil, Türkiye’nin menfaatini düşünen herkes, Türk, Türkiye ve İslâm düşmanlarının tarz, telâkki, tedbir, tefekkür, müfredat ve harekât sistemleriyle yetiştirildik. Zihinlerimiz kontrol altında. İster “mankurt” deyin, ister “Stockholm sendromu”, ister Prens Sabahaddin, ister ümmetçi, ister İttihatçı, ister İslâmcı, ister milliyetçi, ister ulusalcı, ister liberal, ister cemaatçi/tarikatçı, isterse komünist, adına ne derseniz deyin, son asırda bu topraklarda söz ve icraat sahibi herkes, İkinci Mahmud’dan beri, bugün dahi Batılı sistem ile yetiştirilmiş ve kontrol altına alınmıştır. Fark şudur: Tatbikattaki dost düşman kuvvetler...

Yani… Karşı karşıyadır ama aynı ordunundurlar. Bugün “Müslümanca düşünmek ve Türk gibi hareket etmek üzerine konuşalım” dense iki cümleyi geçmez konuştukları.

Peki, bu konuya niçin girdim?

Kalpte, gönülde, fikirde, tahayyülde ve istikamette devrim yapamadan bu iş olmaz. Neyimiz tamam ki eksik avına çıkmışız Allah aşkına? Bütün bunlara rağmen ister elifba, ister abece, isterse eybisi diyelim, yeniden başlamamız gerekiyor.

***

Dünya tarihinde milletlerin ortak biçimde ayaklandıkları nadir ama büyük dönüşümler olmuştur. Meselâ, gördüğümüz Müslüman devletlerinden birkaç tanesi birleşik hareket ettiğinde, bu varlık karşısında İsrail güç yetiremeyecek, dayanamayacaktır. Yani “dünya kamuoyu” dediğimiz gerçek halk tepkileri belki Müslümanları harekete geçirebilir.

Şu an gelinen nokta itibariyle İsrail’in yani Siyonizm’in sınırları zorlaması hâlinde sadece Türk’ün kurmay zekâsı ile İsrail, yaptıklarına pişman olacaktır. Şu bir gerçek: İstikbâl, İslâm’ın olacak. Önemli olan, sancaktarlığını doğru yapabilmek.

Tüm dünyada Siyonizm’e karşı yükselen tepki giderek artmakta. Baharat Yolu, Haçlı Seferleri, Kudüs’ün Fethi, İstanbul’un Fethi, Rönesans ve Reform hareketleri, Sanayi Devrimi, Ümit Burnu’nun keşfi, Süveyş Kanalı’nın inşâsı, Bolşevik İhtilali ve bunlar gibi pek çok kırılma, ortak kalkışmaların neticeleridir. Bu bazen galip tarafta, çoğu zamansa mağlûp tarafta görülmüştür. Ama arkasında daima kitlesel bir uyanış vardır. İsrail ve Gazze kantarında bakalım hangi ağırlıkların ayarları yapılacak…

Diyorum ki, Irak’ın ve de Suriye’nin kuzeyinde terörü tasfiye edip ABD ve İsrail’in silahlı aparatlarını yok ederken, içeride de “siyâsî teröristlere” bir bedel mutlaka ödetilmeli. Çünkü onlar FETÖ benzeri paralel PKK unsurlarıdır. Ki bugün FETÖ ile PKK arasında en küçük fark yoktur. Farklı siyâsî kimliklerde olsalar da, söylemleri farklı olsa da hedefleri aynı. Kimi Atatürkçü görünüyor, kimi sözde özgür Kürdistan diye bağırıyor; zaman zaman siyasal İslâm çatısı altında Kürtçülük yapanlar da demokrasi adı altında aynı hedefe hizmet ediyorlar. Adamlar açık açık Türkiye’ye saldırıyor, vatan-millet-bayrak eksenine kin kusuyor. Böyle olamaz. Böyle gitmez. Bu kadarına izin verilemez. Ya devlet başa, ya kuzgun leşe!

Yaptıkları ifade özgürlüğü veya siyâsî özgürlük değil, düpedüz içeriden saldırıdır. Bu bir nefret kampanyasıdır. Bu “iç işgal” oyunudur.

***

Çok gerçekçi ve dikkatli olmalıyız. Dikkatimizi Suriye’den Kuzey Irak’a çekmek istiyorlar. Bu oyunu görmeli ve buna yönelik stratejik hamleler yapmalıyız ki bundan sonra Kuzey Irak’ta geçici üsleri kalekol seviyesine getirmeli ve gerektiğinde konumlarını daha ileri taşımalıyız. Olmazsa olmaz budur. Bu bize, bölgede daha az kuvvet bulundurmamızı sağlayacaktır.

Ve bizler, onların bu bölgedeki her hamleyi Suriye’deki yarı düzenli terör ordusunu korumak için yaptıklarını bilmeliyiz. Yakında tarih bizi önemli kararlar almaya zorlayacaktır. Ki önemli olan, aklımızı çok iyi kullanarak ve zamanlamasını iyi yaparak hamle geliştirmektir.

 



Yeni bir dünya savaşına doğru

Şu an bir üçüncü dünya savaşının içindeyiz. En azından şu an bu savaşın psikolojik hâlini yaşıyoruz. Bu savaş, nihayetinde çağın koşullarına göre bir konvansiyonel savaş olacaktır.

Konvansiyonel savaşta düzenli ordular, birbirleriyle kitle imha silahları kullanmadan, görece, doğrudan savaşırlar. Konvansiyonel olmayan savaş tanımı ise diğer türden çatışmaları tanımlamak için kullanılır; baskın, gerilla savaşı, ayaklanma ve terörizm gibi taktikler…

Belirttiğimiz bu savaş ise bu coğrafyada olacaktır. Görünen odur.

Bugün istihbarat operasyonları ile Gazze’de Siyonist ABD’yi durduramadığımız, Suriye’de terör ordularının oluşumunu engelleyemediğimiz sürece üzerimizdeki tehlike daha da büyüyecektir. Bu anlamda Türkiye üzerine hesap yapıldığını görmek istemeyenlerin işbirlikçi olduğunu söylemek iddialı bir söz olmaz sanırım. Çünkü Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğinde verdiği bağımsızlık savaşından başka bir şey değildir yaşadığımız. Olamaz da. Bugün Türkiye’nin savunma sanayiindeki büyük hamlesinin neden/nasıl küresel geçleri rahatsız ettiği artık bir gerçektir.

Herkes bilmeli ki, “PKK” dediğimiz terör yapısının doğrudan sahibi ABD’dir. Bize saldıran da ABD’dir. Kuzey Suriye’deki terör yapılanmasının sözde Kürdistan’ın inşâ edilmeye çalışılmasının arkasında ABD vardır. Ki Türkiye’nin sınır ötesi operasyonları bu inşâyı imhaya yöneliktir aslında. Yani şehitlerimizin kanında ABD’nin eli vardır.

PKK/YPG’de sürekli silah yardımı yapanın ABD olduğunu cümle âlem bilmektedir. Bugün bu hain yapılanmanın elinde her türlü silahın bulunuyor olması da bu gerçeğin ta kendisidir.

ABD’nin, özellikle Suriye’de “PYD/SDG” adı altında ayrıca PKK’yı birer özel birlik olarak teşkilatlandırdığı, eğitim verdiği ve özel silah ve malzeme ile donatarak Irak’ın kuzeyine gönderdiği bilinen bir gerçektir. Irak’ın kuzeyinde de istihbarat, havadan ve karadan arazi keşif bilgisi vermektedir. Tabiî yine Irak’ın kuzeyinde ABD, bu terör ordusunu başsız bırakmıyor ve orada da liderlik anlamında desteğini gösteriyor.

Artık hem Irak’ın, hem de Suriye’nin kuzeyinde yerleşik düzene geçmemizin şarta dönüştüğü bir gerçektir. Yapmamız gerekeni ifade edelim: İsrail’in Gazze’deki operasyonlarına vereceğimiz en sert cevap, Suriye’nin kuzeyindeki güvenlik hattımızı 30 kilometre daha aşağı indirmek ve petrol bölgesinden PKK ile beraber Amerika’nın tasını tarağını toplayacağı ve defolup gideceği şekilde operasyon alanımızı genişletmektir.

Kuzey Irak’a ve Kuzey Suriye’ye girmezsek, Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’yi üzerimize yığacak bir plânla sınırımızda beklenmektedir. Bunu hiç unutmamak lâzım!

Bugün Türkiye’de sınır ötesi operasyonlara karşı duran muhalefet zihniyetinin nasıl PKK/YPG’cı anlayışın değirmenine su taşıdığı alenen ortadadır. TBMM’de sınır ötesi harekât teskerelerine kim “Hayır!” oyu veriyor? CHP ve DEM Parti grupları. Peki, TBMM’de en son terörist faaliyetlere tepki gösteren siyâsî partilerin bildirisinin altına imza atmaktan kaçınan kimlerdi? CHP ve DEM Parti.

Sınırımızda 100 bin kişilik terör ordusu kuran ABD’nin sözde bahanesi, bu orduyu İran’a karşı kullanmak. Yalan! Buradaki strateji hedef saptırmak ve PKK/YPG’yi korumaktır. Dolayısıyla Büyük İsrail Projesi’nin önünü açmaya çalışmaktır. Bu yalana inanırsak, yarın  terör içimizde yer edinecektir. Zaten sağ olsun(!), AYM’nin bir türlü kapatılma kararı vermediği yapı ile TBMM’de cirit atmıyorlar mı?

PKK’nın bütün gayrinizami savaş, saldırı ve silahlı propaganda teknikleri ve konsepti, ABD ve NATO talimatnamelerini esas almaktadır ve halkımız bu gerçeği görmelidir. Düşman belli, yeri belli, destekçileri belli; alınacak tedbirler de belli.

Birilerinin “kullanışlı aparatları”, ellerine tutuşturulan “elverişli silahlarıyla” Mehmetçiğe diz çöktüreceğini mi sanıyor? Türkiye’nin hiçbir sınamaya cevapsız kalmayacağını hâlâ öğrenemeyen aktörler, “Kafamıza vura vura yeniden öğretin” mesajı mı veriyorlar? Türk milletinin kendisi olan Mehmetçiğimiz, binlerce yıllık töresi adına “Ülke çıksın diye dardan/ Vazgeçiyor ana, evlat, yardan”. Son terörist ele geçirilinceye veya etkisiz hâle getirilinceye kadar yılgınlık, yorgunluk olmayacak ve geri adım atılmayacak.

***

 

ABD, Gazze bahanesi üzerinden Türkiye ile doğrudan savaşa başladı. Öyle ya, PKK/YPG, doğrudan Siyonist ABD’nin paralı askeri. Bu bir sürpriz mi? Hayır! ABD yıllardır bize doğrudan saldırıyor.

 

Irak ve Suriye’nin kuzeyinde terör devleti kurmak için faal hâlde bulunanlara müsaade edilmeyeceğini Türk Devleti iradesi ile ortaya koymaktadır. Bu uğurda her şey göze alınmıştır. Bütün terör kampları havadan ve karadan ateş altına alınıyor. Bu şekilde devam edilmelidir. Hangi ülke karşımıza çıkarsa çıksın, aynı kararlı muamele onlara da gösterilmelidir. Ki bugün güçlenen Türk Devleti’ne karşı oynanan oyunların nedeni, işte bu büyük millî iradeyi kırmaya yöneliktir.

Bizim yolumuzu Suriye’de kesmeye çalışanların kim oldukları bellidir fakat hâlâ konuşmakta zorlanıyoruz, onlarsa içlerindekini konuşmaktan yüksünmüyor, zorlanmıyorlar. Bu nasıl iştir? Şeytan şeytanlığını yapıyor, tuzak kuranlar içimizde Türk’ün adından korkuyor, ama devşirdikleri tüm unsurlar, “demokrasi” adı altında Devletimizin içinden ihanet etmeye devam ediyorlar.

Ateş düştüğü yeri yakıyor. Ama kimse empati kuramadığımızı düşünmesin. Yapmamız gereken, hedefin kim olduğunu anlatmak, deşifre etmek ve yüzde yüz millî ve yerli duruş ortaya koyabilmektir.

Hiç kimse bunca kaosun piyonu olup da kaçabileceğini düşünmesin. Her nerede yaşamak için ev alırsanız alın, paralarınızı nereye götürürseniz götürün, Türkiye karışırsa kaçacak yeriniz olmaz. Kimse kendini kandırmasın. Hiçbirimiz o şehitlerin anne babası yerine kendimizi koymuyoruz. Ben çocuklarımı düşünüyorum ve şehitlerimizi çocuğum gibi bilip çocuğum yerine koyduğum için isyan ediyorum.

Bu işlere kafa yoranlarla defalarca görüşüp fikir alışverişinde bulunduk. Bulunuyoruz da… Yaşadığımız ve duyduklarımızda yanılmak için her gün dualar ediyoruz. Biz konuşunca söylediklerimizden ötürü komplocu oluyoruz, Amerikalı söyleyince stratejist oluyor. Zihinler bu kadar işgal altında olabilir mi? Zihinler bu kadar ahmak olabilir mi?

Bu devletin adı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir, bu milletin adı “Türk” milletidir. Dikkatli olmak zorundayız; zira kim dost, kim düşman bilmeliyiz. Sağımıza solumuza iyi bakmalıyız. Çünkü milliyetsizlerin kol gezdiği bir ülkede bir taksici cinayetiyle gördük ki, her birimiz tedbirimizi alıp takdiri Allaha bırakmalıyız. Son sınır saldırıları, Santa Maria Kilisesi baskını veya Çağlayan Adliyesi saldırısı gibi eylemler ne PKK’nın, ne DAEŞ’in, ne DHKP-C’nin tek başına geliştirebileceği kapasitede eylemlerdir. Bu tür saldırıları ancak İsrail’e ve Suriye’ye gönderilen ABD silahlarıyla ve teknolojik imkânlarla, hatta ABD’nin kiralık katilleriyle yapabilirler. Artık bu bir gerçek.

ABD, Gazze bahanesi üzerinden Türkiye ile doğrudan savaşa başladı. Öyle ya, PKK/YPG, doğrudan Siyonist ABD’nin paralı askeri. Bu bir sürpriz mi? Hayır! ABD yıllardır bize doğrudan saldırıyor. Müttefikliği sözde, düşmanlığı ise özde yaşayan ABD gerçeğini görüyor ve yaşıyoruz. Siz Afrin’de PKK ile mi savaştığımızı sanıyorsunuz? Gözlerimizi kör etmelerine izin vermeyelim.

Ortada net bir durum var: ABD’nin Türkiye’ye saldırıları... Kimse içeriden milletin zihnini bulandırmasın, Türkiye, ülke içindeki hainleri temizlemediği müddetçe bu hainlere dışarıdan destek olanların varlığı sürecektir. Çünkü içeride paralel bir PKK yapılanması mevcut. Bu paralel PKK yapılanması her alanda kendisini gösteriyor. Bunu görmemek içinse, kusura bakmayın ama aptal olmak gerek.

Ulusal birlik temelindeki tam bağımsızlık mücadelesinde emperyalizme ve yerli uzantılarına karşı tavır almayanlar, kendilerine ne ad verirlerse versinler, bu milletin insanı olamazlar. Türkiye bugün yeni bir “Kurtuluş Savaşı” vermektedir adeta. Bu savaş, psikolojik savaşa dönüşmüştür. Türkiye’yi zayıf düşürmek için son yıllarda ortaya koydukları oyun ekonomi darbesidir. Bu oyuna asla gelinmemelidir.

31 Mart Yerel Seçimlerinden Türk Devleti güçlü çıktığı an, önündeki yol daha da açılacaktır. O nedenle Devlet artık görevini yapmalı, kimsenin gözünün yaşına bakmamalıdır. Tekrarda fayda var, boşuna denilmemiş “Ya devlet başa, ya kuzgun leşe”. Durum bundan ibarettir bugün.