Zihinsel parçalanmaya bir çözüm: Tekno-oruç uygulaması

Normal kişisel iletişim kurduklarımızın dışında, reklâm amacıyla gelen mesajlar, otomatik gelen telefonlar, agresif pazarlamacılar, son dakika haberleri, yüklediğimiz uygulamaların “Su içme vakti geldi” gibi uyarıları derken, bir insan zihninin kaldıramayacağı kadar bir uyarıcı bombardımanına maruz kalmaktayız.

TEKNOLOJİK gelişmelerin insanlığı nereye doğru götüreceği herkesi tedirgin etmektedir. Yapay zekâ, makine öğrenmesi, büyük veri gibi tartışmalar insanlığın bir başka boyuta geçtiğini göstermektedir.

Bilgi ve iletişim teknolojilerinin gelişimi hayatımızı her yönüyle kuşatmış vaziyettedir. Şoförsüz ulaşım araçları, uçan bisikletler, kargo hizmetlerini yapacak elektronik güvercinler pek yakında hayatımıza girerse şaşırmamak lâzım.

Bu yazıda, teknolojinin sebep olduğu, şu an içinde yaşadığımız bir başka probleme dikkat çekmek istiyoruz.

Hemen her türlü işi telefonlarımız sayesinde hâllediyor olmamız sebebiyle cep telefonlarından ayrı kalmak gittikçe zorlaşmaktadır. Eski jenerasyondan olmama rağmen bankacılık işlemleri, yapılacak işlerin takibi, ses kaydı, fotoğraf çekme, yol bulma, hava durumuna bakma, toplantı gündemlerini not etme, alışveriş yapma, makale ve kitap okuma, ders çalışma gibi günlük hayatın bütün işlerini bu sihirli alet vasıtasıyla yürütmekteyim.

Konuşma, mesaj atma, e-posta yazma gibi iletişim faaliyetleri zaten bu aletlerin en temel fonksiyonu…

Günlük hareketliliğin ölçümü, kalori takibi, video seyretme, şarkı dinleme gibi faaliyetlerden aklınıza ne gelirse hepsini artık bu cihazlar vasıtasıyla yapabilmek mümkün.

Bir imamın cenaze defini sırasında Kur’ân okurken bile cep telefonundan faydalandığına rastlamışsınızdır…

Buradan geleceğimiz nokta şu ki, her şey cebe taşınmaktadır.

Gelecekte bunun daha da artacağını tahmin edebiliriz. Ders anlatımı ve dinlenmesi, toplantılar, konferanslar, iş görüşmeleri… Her işin bir cep uygulaması olacak...

Günümüzde zihin dünyamız çok sayıda dış uyarıcının etkisi altındadır. Herhangi bir konuyu derinlikli düşünmek için dış uyarıcılardan bağımsız 30 dakikalık bile bir zaman bulmak neredeyse imkânsız hâle gelmiştir. Dış uyarıcıların hepsi de elimizdeki cep telefonları aracılığıyla bize ulaşmaktadır.

Aynı cihaz, sayılarını bilemediğimiz onlarca (belki de yüzlerce) vatsap (WhatsApp) gruplarından gelen mesajları bize aynı zaman dilimi içinde ulaştırabilmektedir. Gün içinde doğum ve ölüm haberleri de dâhil, günlük hayatta olabilecek ne varsa hepsinden haberimiz olmaktadır.

Bunların bir kısmından haberimiz olması gerekliyken, birçoğunun bizim açımızdan bir anlamı yoktur. Meselâ ilkokula giden öğretmenin öğrenci velilerini topladığı bir vatsap grubunda, bir velinin çocuğunun bugün rahatsız olduğunu ve okula gelemeyeceği bilgisi öğretmen için gerekli olabilir ama gruptaki onlarca velinin o bilgiyi öğrenmesi çok anlamlı değildir.

Normal kişisel iletişim kurduklarımızın dışında, reklâm amacıyla gelen mesajlar, otomatik gelen telefonlar, agresif pazarlamacılar, son dakika haberleri, yüklediğimiz uygulamaların “Su içme vakti geldi” gibi uyarıları derken, bir insan zihninin kaldıramayacağı kadar bir uyarıcı bombardımanına maruz kalmaktayız.

Bu uyarıcılar birbirleriyle tutarlı olmadığı için zihni parça parça etmekte, dağıtmakta ve insan “desorganize” adı verilen bir davranış bozukluğuna doğru gitmektedir.

Bu denli uyarıcılar insana odaklanma, derinlikli düşünme, tefekkür etme, parçaları bütünleştirme imkânı tanımamaktadır. Hele fikir işçiliği yapanların bu tür durumdan daha fazla etkilenmeleri muhtemeldir.

Bu problemden hareketle son beş yıldır bir deneysel çalışma yürüttük. Belki diğer insanlara da faydalı olacağı düşüncesiyle ondan bahsetmek istiyorum…

“Tekno-oruç” adını verdiğimiz bu uygulama, on gün süreyle, teknoloji kullanımının en yoğun olduğu zamanlar olarak düşündüğümüz 21:00-23:00 saatleri arasındaki iki saatli teknolojik cihazlardan uzak tutmayı ifade ediyor.

Esas uzaklaşacağımız cihazlar cep telefonları iken, bunun yanında televizyon, tablet ve diğer tip bilgisayarlar gibi zihni dağıtacak diğer cihazlar da buna dâhil ediliyor.

Bunun gündemde olan teknoloji bağımlılığı ile mücadele etmekten bir farkı şu ki, hedef daha az teknoloji kullanımı değil, 24 saat içinde ve uyku saatleri dışında zihnimizi teknolojik esaretten iki saat kurtarmak ve böylelikle parçaların birleşmesine, derinlikli bir düşünme imkânına, dinginliğe fırsat vermek…

Bu iki saatin nasıl değerlendirilmesi gerektiğine dair bir önerimiz bulunmamaktadır. Teknolojiden uzak olmak kaydıyla isteyen istediği gibi değerlendirebilir.

Uygulamaya katılanların tecrübeleri göstermektedir ki, bu saatler hapse mahkûm edilen insanların iki saat bahçeye çıkıp hava alması kadar kıymetli ve faydalı!

İnsanlar arası iletişim artıyor, zihnimiz çalışmaya başlıyor. “Hiç zamanım yok” diye ötelediğimiz işler için aslında yeterli zamanımız olduğunu fark ediyoruz.

Hayatımızın bütün bağlantılarının toplandığı cep telefonları olmadan yaşamanın imkânsız olduğu şu zamanda, zihnimizin parçalanmışlığını önlemek için bu tür uygulamalara ihtiyacımız var. Aksi hâlde, oraları da kuşatmamışsa, tuvalet gibi zorunlu ihtiyaç molaları dışında zincirlerimizden kurtulamayacağız.