Zihinsel kirlenmenin dayanılmaz tehdidi

Temyiz yeteneği eğitimle, daha ileri düzeyde inançla ve aşkla güçlenmekte ve gelişmektedir. Ak ile karayı, geceyle gündüzü, iyilikle kötülüğü birbirinden ayıramayan ve temyiz kabiliyetini kaybetmiş insanların meydana getirdiği toplumlarda iyiden, güzelden, doğrudan, vefadan, hayır ve hasenattan, gelecekten, kısaca insanî hasletlerden söz edilebilir mi?

GÜNÜMÜZ insanı, özellikle Müslüman, azim bir zihnî kirlilik ile karşı karşıya! Başka bir deyimle insanımız, medya tarafından üretilen, servis edilen, doğrudan insan zihnine odaklı sürekli bir kirlenme tehdidi altında.

Kirlenme sadece zihinle sınırlı kalmamakta ve biyolojik-fizikî bünyeye ve dolayısı ile sosyal bütünlüğe de sirayet etmektedir. Zihnî kirlenme önemli bir sorun olarak kendini göstermektedir. Asla görmezlikten gelinemez.

Özellikle medya merkezli zihnî kirlenmeye karşı insanımızı ciddî mânâda koruyacak, görünürde henüz bir tedbir alınmamış veya kirliliğe karşı nesilleri ve toplumu koruyacak önlem ihtiyacının farkına bile henüz varılmamış.

Ayrıntılı bir incelemeye ihtiyaç duymadan sadece yirmi dört saat önce, dün sabah güneş doğmadan az önce gözlerini açtığından beri, akşam gözlerini uyku rehavetiyle kapandığı âna kadar geçen bir günlük hayat diliminde bile görünen, duyulan, yüz yüze gelinen hâdiselerin küçük bir muhasebesi bile konuyla ilgili derin endişeleri ve vahameti gözler önüne sermektedir.

Hemen şu soru akla gelebilir: Zihnî kirlenme birileri için normal, hattâ bir hayat tarzı olarak algılanabilirken neyin temiz, neyin kirli olduğu nasıl ve neye göre tayin edilecek?

Konunun burasında önemli bir noktaya parmak basmakta yarar var: Yazıda söz konusu edilen, insan ve geleceğinin korunmasıdır. Allah tarafından en şerefli olarak yaratılan insanı öteki varlıklardan, özellikle canlılardan ayırıcı vasfı, niteliği, özelliği, kendisine verilen temyiz kabiliyetidir. 

Her insanda temyiz yeteneği doğuştan mevcuttur. Daha anne karnında iken bile insana yönelik yığınla tehlike söz konusudur. Kendisine yönelen tehlikelere karşı insana korunma içgüdüsü verilmiştir. İçgüdünün önceliğinde temyiz kabiliyeti başı çekmektedir.

Temyiz yeteneği eğitimle, daha ileri düzeyde inançla ve aşkla güçlenmekte ve gelişmektedir. Ak ile karayı, geceyle gündüzü, iyilikle kötülüğü birbirinden ayıramayan ve temyiz kabiliyetini kaybetmiş insanların meydana getirdiği toplumlarda iyiden, güzelden, doğrudan, vefadan, hayır ve hasenattan, gelecekten, kısaca insanî hasletlerden söz edilebilir mi? Temyiz kabiliyetini kaybeden insanın veya insanların meydana getirdiği topluluklarda zihnî bir kirlenmeden söz etmek bile abesle iştigalden başka bir anlam taşımamaktadır. 

Yeniden başa dönerek, “Yirmi dört saat içinde maruz kalınan kirliliğe karşı nasıl korunmalı ve hangi tedbirlere başvurulmalı?” sorusuna cevap aramakta yarar var.

Zihinsel kirliliğin birden çok kaynağından söz etmek mümkün. Ama günümüzde kirliliğin en önemli kaynağı, yazılı ve görsel medya. Zihnî kirliliğin sürekliliği ve kalıcılığı için önce inançlar hedef seçilerek ara vermeksizin ve amansız taarruz edilmekte, insanlar inançlarında şüpheye düşürülmektedir. Temel dinî inançlar sarsıntıya maruz kalıyor ve sonra kirlilik bombardımanı başlıyor. Bir taraftan değerler manzumesi olan inançlar tahribata uğrarken, öbür taraftan tutarsız, temelsiz kavramlarla hemen doldurulmaktadır. İnsanı mânevî dinamiklerinden yoksun bırakarak sürdürülen kirlenme, aynı merkezden ve çok sistemli bir şekilde sürdürülmektedir.

İnsanlar önce tereddüt çemberine alınmakta, sonra toplumsal bunalım ve bozulmanın temelini oluşturan kirlilik zerk edilmekte, insan zihinsel kirliliğe karşı başı boş ve savunmasız bırakılmaktadır.

Toplumun büyük bir kesimi, derin bir şaşkınlık ile kendilerine yapılan ve temeli inançsızlık olan telkinlere teslim olmakta. Asıl tehlike, bundan sonra başlamaktadır! Tıpkı vücudu istilâ eden mikroplara karşı tıbbî müdahale olmadığında hastalık mikrobunun üstün gelip sonunun hüsranla bitmesi gibi… Toplumsal yapı, zihnî kirliliğinin son aşamasına gelmiş bulunmaktadır. Özellikle Müslüman kesim büyük bir tehdit altına alınmıştır.

Zihnî kirliliğe karşı en büyük silah, “din”dir. Yani muazzez, mübarek, muallâ İslâm dini… İnsanımız ya sahip olduğu değerleri bilgi, bilim ve inançla koruyacak yahut medya tarafından üretilen ve yirmi dört saat zihinlere enjekte edilen kirliliğe kendini teslim ederek hüsrana uğrayacaktır. Zihinsel kirlilik, bunalım yumakları arkasında onlarca cinayet, uyuşturucu alışkanlığı ve sınır tanımayan sapıklıklar hız kesmeden sürmektedir. Tüm bu gelişmelere zihnî kirlenme kaynaklık etmektedir.

Yegâne geleceğimiz olan nesiller zihinsel kirliliğin açıkça tehdidi altındadır. İslâm’ın inanç zırhıyla korunmayan hiçbir hayat tarzı, bugünkü medyanın kirlilik bombardımanı karşısında ayakta kalamaz. Veya yeni nesillere zengin ve kalıcı bir miras bırakmak bu durumda mümkün görülememektedir. Farkında olmadan değerler manzumesi ayaklarımızın altından kayıp gitmektedir. İslâm’ın yasaklarına uymak yerine normalleşerek hayat sürülmektedir.

İşin daha vahimi, zihinleri kirleten medya bombardımanı ile Müslüman toplumlar Nasranî inançları, âdetleri, geleneklerini birer hayat telâkkisi hâline getirmektedirler. “Ben Müslümanım” diyen kesimler bile vahametin, acının, tehlikenin farkında değiller. Farkında olsalar bile hatânın hatâ olduğunu bir diğer kardeşine söyleyememektedirler.