
ARAYIŞ, insanı öyle durum, olay ve kavramlarla tanıştırıyor ki ilk bakışta “Ne alâka?” ifadesini bile içinizden geçirebiliyorsunuz. Neyin neyle ne zaman, nasıl ve nerede yollarının kesişeceği insanın aklının ucundan bile geçmezken, birden karşınıza çıkabiliyor. “Zeytin Çiçeği”, “kısa film”, “Farklı mıyız?”, “Farkında mıyız?”, “Beyazay”, “engellilik”, “15-30 yaş arası” gibi birçok kavram nasıl oldu da bir araya geldi, geriye dönüp bakınca insan inanamıyor.
2022 yılının Eylül ayıydı. Muğla Beyazay’ın bir faaliyeti (projesi) için Muğla’ya gitmiştim. Muğla Beyazay öyle çalışmalar yapmış, öyle bir etki etmiş ve zemin oluşturmuş ki dudak uçuklatan türden. Tamamen öz kaynaklarıyla, kendi çevrelerinin sponsorluklarıyla bir de kısa film yarışması yapmışlar. O kadar zorluğa ve sıkıntıya rağmen beklediğimizin üstünde bir başarı elde edildi. Hepimiz iftihar ettik. Hemen ardından da Muğla Beyazay ile Beyazay Genel Merkez bir arada, çevrimiçi bir toplantı yapmaya karar verdi.
Herkes derin bir nefes aldı ve “Kısa film yarışmasını Türkiye genelinde yapalım” önerisi oy birliğiyle kabul edildi. Demesi kolay da, ya sonra? Kollar sıvandı. Hemen, “Bu ülkede kültürün patronu kimse onun desteğini isteyelim” fikri uygun görüldü. O patron da malûm, Kültür ve Turizm Bakanlığı. Bakanlığımıza şükranlarımızı sunuyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’ni arkamızda hissedeceğimiz desteği tereddütsüz verdiler.
Her şey plânlandığı ve arzu edildiği gibi devam ederken, bir anda yer yerinden oynadı, tüm plânlar altüst oldu. Evet, 6 Şubat Depremi hepimizi acılara gark etti. O günlerde ne bizde organizasyon yapacak hâl kalmıştı, ne de bu yarışmaya kısa film göndereceklerde mecâl.
Deprem bir an olup geçen bir yeryüzü olayı gibi görünse de maalesef etkileri onlarca sene sürebiliyor. “Şehirlerimiz, binalarımız, evlerimiz, canlarımız, uzuvlarımız” gibi kelimeler, önüne ve arkasına sıfat koyduğunuzda yüreğimizi parçalayan ifadeler oluveriyor bir anda. Hem mevcut hayatları devam ettirmek, hem de hayata farkıyla farklı bir şekilde devam etmek durumunda kalanlar için yerimizden doğrulup yolumuza revan olmak zorundaydık. Öyle de yaptık.
“‘Zeytin Çiçeği’ mi, ‘Göç Çiçeği’ mi?” konusu epey uzun süren bir müzakere oldu. Muğla’da yetişen özel bir çiçek olan “göç çiçeği” duyulsun, bilinsin istedik. Bu sefer de hem yarışmanın kendinin bilinme sorunu var, hem de daha zoru seçip bir de göç çiçeğini bilinir hâle getirmek meselesi… Ne yalan söyleyeyim, cesaret edemedik. Kolayı seçtik ve kısa film yarışmasının adı “Zeytin Çiçeği” oldu. Ya teması? Teması “Zeytin Çiçeği mi, yoksa Göç Çiçeği mi?” kadar tartışılmadı. Felsefemiz ortadaydı zaten. Biz herkesin farklı olmasının doğal olduğunu bütün insanlığın hissetmesini istiyoruz. Üstelik hiçbir fark, bir dışlama gerekçesi, ayrımcılık sebebi görmemelerini de istiyoruz. Dolayısıyla Zeytin Çiçeği Kısa Film Yarışması’nın da teması da böylece çıkıverdi.
Sonuç olarak, bol ödül içeriğine sahip bu kısa film yarışmasına ne çok kişi duygu ve düşüncelerini yansıtan kısa filmler çekerek katılırsa, dünyanın güzelleşmesine o kadar katkı yapılmış olur. Çok uzak olmayan bir zamanda Zeytin Çiçeği büyüyecek ve inşallah dünyayı gölgesi altına alan bir yarışma olacak. Bu yarışmaların meyvesi olarak farklılar ve farklılıklar dışlanmayacak, hor görülmeyecek, aşağılanmayacaklar. Hiçbirimizin doğduğuna üzülünmeyecek, hepimiz yaşayabileceğiz. Eğitim görecek, çalışabilecek, istersek yuvamızı kurabilecek, hayata katılabilecek, topluma katkı sağlayabileceğiz. İşte bu güzel geleceğe Zeytin Çiçeği kısa filmi de böyle bir katkı yapmış olacak.