Zengezur’da neler oluyor?

“Türk dünyasının birliğinden rahatsız olan tek bir ülke var, o da İran. Şu an yürütülen faaliyetler de aynı çizgide devam ediyor. Azerbaycan yakın dönemde Ermeni tarafına yüklü miktarda tazminat dâvâsı açacak. Ermenilerin bu zararı maddî tazmin edememesi hâlinde toprak vererek anlaşma yoluna gidilecek. Bu sahte cumhuriyet ve benzeri girişimler işte o süreci baltalama amaçlı faaliyetler olarak görülmeli. Üstelik bu sahte cumhuriyetin marşlarını yazan isimler, onlara sosyal medyadan verilen kişi ve kurumlara bakıldığında kime, neye hizmet ettikleri çok net anlaşılabiliyor.”

AFGANİSTAN Andhoylu bir Özbek Türk’ü olan Sabir Kârger, kendisinden fazlasıyla meşhur olan Anayurt Marşı’nda şu mısralara yer vermişti: “Özbek, Türkmen, Uygur, Tatar, Azer bir boydur;/ Karakalpak, Kırgız, Kazak bunlar bir soydur./ Anayurdum Türkistan’ı bölip koygenler./ İnanmangler, aldanmangler ey Türk igitler,/ Kırk asırlık tarihge sahip bolgen Türkler!”

Türkleri isim isim bölenler, Türk yurdunu da paramparça etmişlerdi. Peki, ismi kimi kayıtta “Türkistan”, kimi kayıtta “Turan”, kimi kayıtta ise “Türkeli” olan Türk ilini, Türk dünyasını nasıl izah etmeli?

Türkistan, Farsça “Türklerin oturduğu yer” anlamına gelen, Orta Asya’da, batıda Hazar Denizi ile Aşağı İdil’den başlamak üzere, doğuda Moğolistan’daki Altay dağlarına, güneyde Kopet-Hindukuş-Kunlun dağlarına, kuzeyde Aral ve Balkaş göllerinin ötesinde Kırgız bozkırına kadar uzanan, yüzölçümü 6 milyon kilometrekareden  geniş coğrafî ve tarihî bölgedir.

Farsça kökenli “-stan” ekinin “Türk” ismine eklenmesiyle meydana gelen “Türkistan” terimi hiçbir zaman tek bir ulus devlete atıfta bulunmamıştır. Bu kelimeyi ilk olarak İranlı coğrafyacılar Türk halklarının yerini tanımlamak için kullanmışlardır.

Turan nerede?

Türkistan, Batı ve Doğu Türkistan olarak ikiye ayrılır. Batı Türkistan; bugünkü Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ın tamamı ile Kazakistan’ın büyük bir bölümü ve Afganistan’ın kuzey kısmını kapsamaktadır. Batı Türkistan’ın Afganistan’da bulunan bölümü “Güney Türkistan olarak anılır ve Mezar-ı Şerif ile civarından oluşur. Bunun dışında, Anadolu ile Batı Türkistan arasında kalan İran’ın kuzey bölgesine de “İran Türkistanı” denilmektedir. Aras ırmağının Hazar Denizi’ne döküldüğü noktadan başlayarak İran’ın kuzeybatı, kuzey ve kuzeydoğu bölgeleri olan Azerbaycan, Mazenderan, Türkmen sahrası ve Horasan’ı da içine alan bölge, yaklaşık 800 bin kilometrekaredir.

Kuzeyde Doğu Rusya’dan başlayıp Ural dağlarına, güneyde Aras ırmağı ve Karadeniz sahillerine, batıda Moldova Gagauzeli ve doğuda Ural dağları ile Hazar Denizi’nin sınırlarını oluşturan bölgeye de “Türkeli” denilmektedir. Bazı coğrafyacılar Türk dünyasını “Türkiye ve Türkistan” olarak iki ana bölgeye ayırmaktadır. “Türkeli” olarak anılan bölge ise daha çok Türkiye’nin etki alanı olarak kabul edilmektedir.

Doğu Türkistan ise, bugün Çin Halk Cumhuriyeti’nin işgali altında, daha çok Uygur Türklerinin yaşadığı ve Çin’in “Sincan Uygur Özerk Bölgesi” ismini verdiği topraklara verilen isimdir.

Türkistan nüfusunun çoğunluğunu bölgenin aslî unsuru olan Türk halkları olarak Azerbaycan Türkleri, Türkmenler, Özbekler, Kazaklar, Uygurlar, Kırgızlar, Karakalpaklar ve Eski İran halkları olarak Tacikler, Afganlar ve Farslar oluşturur. Bunun haricinde uzun süren Rus İmparatorluğu hâkimiyeti boyunca yerleşen Ruslar, Ukraynalılar, Almanlar ve SSCB döneminde bölgeden sürgün edilen Kırım Tatarları ve Ahıska Türkleri gibi pek çok halk yaşamaktadır. Çin Halk Cumhuriyeti tarafından işgal altındaki Doğu Türkistan’da ise Çin, kontrolünü sürdürmek için çok sayıda Çinli nüfusu bölgeye yerleştirmiştir. 

Bütün istila, işgal ve sömürgelere rağmen yine de Türkistan coğrafyasında Türkler nüfus çoğunluğuna sahiptirler. Kazakistan’da Türk nüfusu hızla artış göstererek yüzde 70’i geçmiştir. Özbekistan’da yüzde 90, Kırgızistan’da yüzde 90, Türkmenistan’da yüzde 95, Tacikistan’da yüzde 25, Doğu Türkistan’da yüzde 55 (Çin kaynakları bu sayıyı düşük gösteriyor olabilir), Tuva’da yüzde 85’i aşkın Türk nüfusu vardır.

“Turan” ismi ise, “Aryan bölgesi” anlamına gelen “İran” ismine karşı “Türklerin bölgesi” olarak tanımlanmış. Belirli bir tarih öncesi insan yerleşimine, tarihî bir coğrafî bölgeye veya bir kültüre atıfta bulunabilir bu isim. Turan adına Zerdüşt inancının kitabı olan “Avesta” ile Firdevsî’nin “Şehnâme” adlı eserinde rast gelinir. Tarihî İran-Turan Savaşlarında Efrasiyab’dan “Turan İmparatoru” diye bahsedilir. “Turan” sözü 19’uncu asırdan itibaren aynı zamanda ideoloji yönüne çevrilmiştir. Bu ideoloji, Türk tarihinde siyâsî, askerî ve kültürel sahalarda kendi tesirini göstermiştir. Turan’da Türklerin atası olan “Alp Er Tunga” adlı önder dünyaya gelmiştir. Altıncı yüzyıldan itibaren “Turan” sözcüğü, “Türklerin, Türk halkının mekân tuttuğu ülke” anlamında kullanılagelmiştir. Kaynaklarda İran halkı ve Turan halkının kıyasıya savaşlarından söz edilir. Karahanlılar devri eserlerde de bu savaşlardan bahsedilir. Balasagunlu Yusuf, diğer ismiyle Yusuf Has Hacîb’e ait Kutadgu Bilig’de de bu mücadeleye yer verilir. Mahmud Bin Vali’nin eserlerinde Tanrı dağı dolaylarına “Turan” adı verilmiştir. Mahmud Bin Vali’ye göre Turan’da Türkler yaşamaktadır.

Bu coğrafî ve tarihî tanımlamanın yanında “Türk dünyası” olarak bir arada zikredilen halkların ve bugünkü devletlerinin varlığına da değinmemiz gerekiyor.

“Türk dünyası”, 20’nci yüzyılın sonları ile 21’inci yüzyılda tüm Türk halkları için kullanılan coğrafî ve kültürel bir kavram olagelmiştir. Oldukça geniş bir coğrafya alanını kapsayan Türk dünyası içinde en batıda Kosova ve Karadağ, en doğuda ise Moğolistan yer alır. “Türk dünyası”, tüm Türk halklarını kapsayan bir kavramdır. Bazı araştırmacılar sadece Orta Asya için bu kavramı kullansalar da Türkistan kavramı ile eş anlamlı kullanıldığı da olur. Ancak Orta Asya ve Türkistan kavramlarından daha geniş bir kavramı ifade eder Türk dünyası.

Türk dünyası, Orta Asya’ya ek olarak Türkiye, Avrupa, Kafkasya, Çin ve Rusya içindeki Türk bölgeleri ile Türk diasporasını da kapsar. Çünkü kavramın ifade ettiği alan, tüm bağımsız Türk cumhuriyetleri, özerk Türk cumhuriyetleri ve Türk topluluklarıdır. Türk dünyası ile eş anlamlı olan “Türkeli” kavramı ise, 19’uncu yüzyılda ve 20’nci yüzyılın başlarında tüm Türk halkları için kullanılmış coğrafî ve kültürel bir kavram olarak eskilerde kalmıştır. Çoğunlukla Türklerin çoğunlukta olduğu bölgeler için kullanılmaktadır. Türk dünyası kavramı, Türk halklarının Orta Asya, Anadolu, Kafkasya, Rusya-Sibirya, Orta Doğu, İran ve Balkanlar coğrafyasında genel bir yayılım gösteren Türk halklarını ve Türk devletlerini ifade etmektedir.

Bu genel çerçeveyi çizdikten sonra, Türkiye’nin yüz yıldır Asya’daki soydaşlarıyla arasına giren programlı sistematiğe ve son iki yılda Türkiye ile Asya’daki Türk devletlerini, hatta Avrupa’daki Türklerle Asya’daki Türkleri bir araya getiren gelişmelere geçebiliriz.


Türkler her yerde!

Türkler, Dört Halife dönemi sonrasında İslâm’ın yayılışı ve ondan da önce Kavimler Göçü sürecinden önce Asya’da Çin ve İran ile mücadele hâlindeydiler. Kök Türkler’den sonra Karadeniz üzerinden Avrupa kıtasıyla tanışan Türkler de oldu, Avrupa’dan tekrar doğuya yönelerek Roma ve Bizans iskân politikaları sırasında Anadolu’ya yerleşen Türkler de. Yine Kök Türkler’den sonra İran ve Hint coğrafyasına doğru yönelen Türkler de oldu, Arap yarımadasına yönelen Türkler de. Yine Kök Türkler’den sonra Sibirya’ya ve oradan Fin bölgesine yönelen Türkler de oldu, merkezde kalarak Kaşgar, Balasagun, Horasan ve bugünkü Afganistan civarına yerleşen Türkler de.

Bulundukları bölgelerde sürekli hayatta kalma ve hâkimiyet kurma mücadelesi veren Türklerin tarihî odak noktaları üzerinde özel izleri bulundu. Musevî de oldular, Hıristiyan da oldular, Dört Halife sonrası İslâm’la da tanıştılar. Hangi inanca intisap ettilerse o inancın koruyucusu dahi oldular. Söz konusu odak noktalarında bıraktıkkları izler de buradan ileri geldi. Mısır gibi bir kadim medeniyetin topraklarında da hüküm sürdüler, Roma gibi bir imparatorluğun topraklarında da. Hindistan’da hükümran oldular, Maveraünnehir’de de. Kafkasları da yönettiler, Balkanları da. Ve Kudüs’ü de...

Öyle enteresan bir imtihandır ki, Türkler, idare ettikleri topraklarda bıraktıkları izle yönetimi özlenen oldular. Geçtiğimiz yıl başlayan ve Azerbaycan’ın zaferiyle neticelenen İkinci Karabağ Savaşı’nda yeniden kayıtlar hatırlandı ki, Karabağ, içerisinde bulunduğu alanın adeta Kudüs’üydü. Tarihî serüvenleri oldukça benzeyen bu iki şehirden Kudüs’ün farkı, mukaddes olmasıydı.

Bu anlamda İkinci Karabağ Savaşı’na gelene kadar, Karabağ’ı merkeze alarak kısa bir yakın tarih okuması yapmak faydalı olacaktır.

Rusya’nın Türklerle mücadelesi

Rusya bir devlet olmadan evvel birkaç knezliğin komşu komşu veya savaşa savaşa yaşadığı büyük bir bölgeydi. Ne kadar enteresandır ki, Osmanlı Devleti’nin batıdaki ilerleyişini durduran Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun asker kanadının büyük bir kısmını oluşturan Macarlar da Türk soyundandı. Tabiî hâlâ öyle. Bu özel durumu adeta fark edenler, bugünkü Sibirya ve Ukrayna bölgesindeki knezlikleri bir araya getirerek devletleştirdiler ve Osmanlı Devleti’nin yanı sıra Osmanlı ile iletişiminde sorun olmayan bütün Türk ülkelerini yeni bir düşmanla tanıştırdılar: “Rusya”.

Dedik ya, Rusya sadece Osmanlı’nın değil, bütün Türk ülkelerinin düşmanı oldurulmuştu. Bunu Osmanlı-Rus Savaşları’nın yanı sıra Rus-İran Savaşları ile anlatmak mümkün.

İlk Rus-İran Savaşı 1651-1653 yılları arasında bir Türk devleti olan Safevî Devleti ile Rus Çarlığı arasında olmuştu. Safevî Devleti bu savaşta Rusya’ya karşı galip gelmişti. Daha sonra aynı iki devlet, bu kez 1722’de karşı karşıya geldi. Bu kez Ruslar galipti. Sonra 1796’da, bu kez yine bir Türk hanedanı olan Kaçarlar, Ruslara karşı savaştılar ve Rus galibiyeti yaşandı. 1804-1813 yılları arasında bir kez daha aynı taraflar karşı karşıya geldiler ve yine Ruslar kazandılar. Daha sonraki ise 1826-1828 yılları arasında gerçekleşti ve yine Ruslar galip geldi.

Bu son savaş yani 1826-1828 İran-Rus Savaşı, Rus İmparatorluğu ve Kaçar Hanedanı arasındaki son büyük askerî çatışmadır. Gülistan Antlaşması’dan sonra savaş noktalanmış, Kafkaslarda on üç yıl boyunca barış hüküm sürmüştür. Ancak Feth Ali Şah, kaybettiği toprakları geri almak için İngilizlerin baskısı ve destek sözü üzerine savaşmaya karar vermiştir. Abbas Mirza, Temmuz 1826’de 35 bin kişilik ordu ile Lenkeran Hanlığı ve Karabağ Hanlığı’nı işgal ederek savaş başlatmıştır. Mayıs 1827’de İvan Paskeviç, Eçmiadzin ve Nahçıvan’ı; 1 Ekim’de de Erivan’ı işgal etmiştir. Ocak 1828 tarihinde ise Ruslar Urmiye gölü kıyılarına ulaştığında, Abbas Mirza acilen 2 Şubat 1828 tarihinde Türkmençay Antlaşması’na razı olmuştur.

Son olarak Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın karşısında İngiltere’nin yanında yer alarak İtilaf Devletleri’nden olan Rusya, hanedan bakımından İngiliz kraliyet ailesiyle kuzendi. Batıda, Avrupa başta olmak üzere doğrudan İstanbul’da sefiri ve işbirlikçileri eliyle bir Türk devleti olan Osmanlı’yı iğdiş eden İngiltere yer alıyordu. Doğuda ve kuzeyde ise Osmanlı’nın soydaşlarına ve hatta hanedan bakımından akrabalarına zulmeden bir Rusya vardı. İşte bu iki kuzen, Birinci Dünya Savaşı’nda doğrudan Türk varlığına kastetmeye karar vermişti.

Bu noktada iki kuzenin büyük oyununu hatırlatmamız gerekiyor.

“Büyük Oyun”

Büyük Oyun (The Great Game, Gölgeler Turnuvası), 19’uncu yüzyıldan başlamak üzere stratejik bölgelerin büyük güçler tarafından paylaşılma mücadelesini tanımlamak için kullanılan addır. Klasik Büyük Oyun dönemi, genel olarak Buhara Emirliği gibi ülkelerin düştüğü durum ve 1813 Rus-İran Antlaşması gibi olaylarla başladığı kabul edilir.

Bazı yazarlar Büyük Oyun’un İran, Afganistan ve Tibet’in sınır bölgelerinde İngiltere’nin Hindistan ve Rusya’nın Orta Asya toprakları arasındaki çıkarlarını belirleyen 1907 tarihli Britanya-Rusya Antantı ile sona erdiğini savunurlar. Bir diğer görüş, sürecin sonu için 1917 Ekim Devrimi’ne işaret eder. Konstantin Penzev ise, Kipling’in kurgusunu tekrarlayarak, Orta Asya’daki Büyük Oyun’un gayr-i resmî olarak asla sona ermeyeceğini iddia eder.

Büyük Oyun’un daha az yoğun aşaması 1920’lerin ortalarına kadar İran ve Afganistan ile bazı sorunlara neden olan 1917 Bolşevik Devrimi’ni izledi. Mücadele; İngiltere (Büyük Britanya), Çarlık Rusyası, Almanya ve Fransa arasında Orta Asya ve Uzak Doğu ülkelerinin topraklarını elde etmek amacıyla yapılmıştır.

İkinci Dünya Savaşı’nı izleyen sömürge sonrası dönemde, gayr-i resmî, özellikle Afganistan ve İran’da, bölgedeki jeopolitik güç ve nüfuz rekabeti olarak büyük ve bölgesel güçlerin jeopolitik entrikalarını tanımlamak için kendi kullanımları devam etmiştir. Büyük Oyun koşulu, genellikle Arthur Conolly (1807-1842), İngiliz Doğu Hindistan Şirketi’nin 6’ncı Bengal Hafif Süvari Birliği’nin bir istihbarat görevlisine atfedilir. Onun romanı “Kim (1901), İngiliz romancı Rudyard Kipling tarafından kaleme alınmıştır.

İngilizler Çarın askerlerinin Orta Asya hanlıklarını (Hive, Buhara, Hokand) birbiri ardına bastırmasından korkuyordu. Büyük Britanya’ya göre Rusya’nın Orta Asya’daki ilerlemeleri İngiliz Hindistan’ı için bir risk oluşturuyordu. İngiltere Çar’ın büyük ordularının Türk kağanlıklarını işgal etmelerinden korkuyordu (Hive, Buhara, Hokand Hanlığı). Bu yüzden Afganistan Emirliği, Rusya'nın olası bir Hindistan işgali için durma noktası olarak görev yapıyordu. Bu yüzden 1838 yılında İngilizler Birinci İngiliz-Afgan Savaşı’nı başlattılar ve Şüca Şah’ın altında Afganistan’da bir kukla rejim dayatma girişiminde bulundular. Rejim kısa ömürlü oldu ve İngiliz askerî desteği olmadan sürdürülemez olduğu kanıtlandı. Geri çekilen İngiliz ordusu, (bunların çok azı doğrudan İngiliz’di) yaklaşık 4 bin 500 asker ve 12 bin sempatizandan oluşuyordu. Afgan savaşçıları tarafından yapılan bir dizi saldırıda tarumar oldular. İngilizlerin Kabil’den bu aşağılayıcı şekildeki çekilmesinin ardından Afganistan da hırslarını frenlemek zorunda kaldı.

1857 Hint Ayaklanması’ndan sonra art arda gelen İngiliz hükûmetleri bir tampon devlet olarak Afganistan’ı olumlu gördü. Konstantin Kaufman, Mihail Skobelev ve Mihail Grigoryeviç Çernyayev liderliğindeki Ruslar, Afganistan’a doğru Orta Asya üzerinden giderek güneye ilerlemeye devam etti ve 1865’te Taşkent resmen ilhak edildi. Semerkant 1868 yılında Rus İmparatorluğu’nun bir parçası hâline geldi ve Buhara bağımsızlığı hemen hemen aynı yıl bir barış antlaşması ile başladı. Rus kontrolü artık Amu Derya nehrinin kuzey kıyısına kadar genişlemişti. İngiltere’nin temel amacı burada bir kukla yönetimi kurmaktı. Ancak 1842’de Afgan sokak militanları İngilizleri geri çekilmeye zorladı. Böylelikle Büyük Oyun’un ilk safhası İngilizler aleyhine sonuçlandı. Bu durumun sonucu olan 1857 Hindistan İsyanı’ndan sonra bile İngiltere hâlâ Afganistan’ı bir tampon bölge olarak görüyordu.

İngiltere’nin bu başarısızlıklarına rağmen Ruslar, Konstantin Kaufman önderliğinde Semerkant’ı ele geçirdiler ve Afganistan sınırlarına ulaştılar. Hatta bu ilerlemenin sonucunda Kraliçe Victoria’nın Başbakan Benjamin Disraeli’ne gönderdiği mektup çok meşhurdur: “Görevimiz Orta Asya Moskoflarını Kafkasya’ya sürmektir.” Bu nedenle Kraliçe Victoria, 1876 Kraliyet Yasası ile Rusya İmparatoruyla aynı düzeyde olmak için unvanlarına “Hindistan’ın Kraliçesi” ifadesini de ekledi.

Büyük Doğu Krizi patlak verince, Ruslar elçilerini 1878 yılında Kabil’de bir davetsiz diplomatik göreve gönderdi. Ardından İngiltere, Afganistan hükümdarı Şir Ali Han’ın bir İngiliz diplomatik misyonunu kabul etmesini talep etti. Misyon geri döndü ve misilleme olarak 40 bin kişilik bir kuvvet İkinci İngiliz-Afgan Savaşı’nı başlatmak için sınıra gönderildi. Savaşın sonucunda taht Abdurrahman Han’a bırakıldı. O tahtta durumunu sağlamlaştırırken, İngiliz kontrolünde Afganistan dışişlerine yer verdi. O acımasız verimlilik ile iç isyanları bastırmayı başardı ve ülkeyi merkezî denetimli hâle getirdi.


Göyçe-Zengezur Türk Cumhuriyeti: Türkiye’nin hayrı için mi, şerri için mi?

Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve bu ülkenin milleti olarak Asya’ya, İran’a, İran tarihine, Büyük Oyun’a uzak tutulduk. Bu yüzden Avrupa’daki saikleri ve kriterleri yorumlayabilirken Asya’daki hareketlenmeleri okuyamaz olduk.

Son olarak İkinci Karabağ Savaşı’ndan sonra imzalanan anlaşmayla Azerbaycan Laçın’ı almış, Zengezur Koridoru’nun açılmasına yönelik işlemler başlamıştı ki Ermenistan, Azerbaycan sınırında tekrar saldırılarını yoğunlaştırdı. Bu hengâme sırasında ise ilginç bir gelişme yaşandı ve ismi “Göyçe-Zengezur Türk Cumhuriyeti” olan bir devletin kurulduğu ilân edildi.

Peki, bu devlet Türkiye ve Azerbaycan’ın faydası için atılan bir adım olsaydı, Anadolu Ajansı bu haberi doğrulamaz mıydı? Türk Dışişleri’nden herhangi bir açıklama gelmezken, bir de Çankaya’da temsilcilik açan bu devlet hakkında neden “İlk tanıyan Türkiye oldu” şeklinde uydurma haberler yapıldı?

Burada Gerçek Tarih dergisinin şu notuna dikkatinizi çekmek istiyorum:

“Karabağ Zaferi’nin ardından 2021’in Mart ayında kurulduğu belirlenen ve son bir ayda hızlı şekilde gündeme gelen Göyçe Zengezur Türk Cumhuriyeti, ilk başta Türkiye-Azerbaycan destekli bir görünüm verse de, aslında hiç de öyle olmadığı Bakü’deki gazetelerin yanı sıra siyasilerin verdiği demeçlerden anlaşılmaktadır. Ankara’daki yetkililere ise Türkiye gazetesi adına soruluyor ve karşılığı olmadığı yanıtı alınıyor. Göyçe Zengezur Türk Cumhuriyeti hakkında başkentteki resmî yetkililerin verdiği yanıt şu sözlerle ifade ediliyor: ‘Gazetemizin konuştuğu resmî mâkamlar şu ana dek tespit edilen illegal bir durumun ortaya çıkmadığını, bu cumhuriyet ilânının devlet nezdinde hiçbir karşılığının olmadığını, Azerbaycan-Türkiye ilişkilerine ya da bölgede farklı rahatsızlıklara sebep olması durumunda resmî olarak müdahale edilebileceği yönünde bilgi verdi.’

Azerbaycanlı milletvekili, YAP İdare Heyeti Üyesi ve Gerçek Tarih yazarlarından gazeteci Hikmet Babaoğlu, sözde cumhuriyet hakkında ‘Bu korsan cumhuriyettir’ diyerek tepkisini gösterirken ilginç açıklamalarda bulundu. Hikmet Babaoğlu’nun da görüşlerinin yer aldığı konuyla ilgili, Türkiye gazetesinden Yılmaz Bilgen’in ‘Türk Koridoruna Sabotaj’ başlığıyla yapılan haberde şu ifadeler yer aldı:

‘Karabağ’da Ermeni işgalini bitiren 44 günlük savaş sonrası komedi filmlerini aratmayan bir cumhuriyet ilânı gerçekleşti. Batı Azerbaycan Topluluğu Başkan Yardımcısı ve Azerbaycan Millî Meclisi Milletvekili Hikmet Babaoğlu’nun ‘terör oluşumu’ olarak nitelendirdiği sözde cumhuriyet, merkez olarak Türkiye’yi seçti. Azerbaycan kökenli Rızvan Talibov’un başkan olduğu sözde Göyçe Zengezur Cumhuriyeti’nin başkan yardımcısı ise Hizbullah dâvâsından 12 yıl hapis yatan Kürt kökenli Mehmet Ali Arslan.

Azerbaycan kanadının ihanet projesi olarak nitelendirdiği sözde cumhuriyet, İran’ın Azerbaycan’ın kazandığı zaferi gölgeleme ve sabotaj aracı olarak görülüyor. Zengezur’un gasp edilmiş Azerbaycan toprağı olduğunu vurgulayan Azerbaycan Milletvekili Hikmet Babaoğlu, ‘Biz zaten bölgedeki haklarımızı Batı Azerbaycan Topluluğu olarak resmî platformda sürdürüyoruz. Bu korsan cumhuriyet ilânını bizim birliğimize yönelik açık bir tehdit olarak değerlendiriyoruz. Üstelik bu işin başındaki isim 4 yılı aşkın dolandırıcılıktan hüküm giymiş birisi. Zengezur’a dair müstakil bir devlet iddiası bizim millî birliğimizi hedef alan topyekûn bir sabotaj girişimidir. Üstelik bu işe kalkışanlar 44 günlük mücadele döneminde savaşımıza destek vermeyen kişiler. Biz şu an Türk dünyasının bağlantısını sağlayan koridor hayata geçsin diye olağanüstü çaba sarf ederken, orada cumhuriyet ilân etmek apaçık bir provokasyondur.

Buna ek olarak, bu şahıs ve çevresindekiler her fırsatta sınırların değişmemesi gerektiği gibi dış odakların söylemlerini dillendiren kişiler. Faaliyetlerin Türkiye merkezli yürütülüyor olmasını da iki kardeş ülkenin arasını açma art niyetinin göstergesi olarak değerlendiriyoruz’ dedi. Babaoğlu ayrıca, korsan cumhuriyetin sözde yardımcısı tarafından ilk ziyaretin Kuzey Irak’a yapılmasının da manidar olduğunu söyledi ve ‘Irak’ta Kürdistan İslâmî Partisi lideri Mamusta Ali Bapir diye birisi ile bu şahıs ne konuştu?’ diye sordu. Hikmet Babaoğlu, Zengezur’da İran destekli korsan bir Kürt yapılanması kurulma amacı tehlikesine dikkat çekti.

Batmanlı Mehmet Ali Arslan’ın bir diğer yönü ise kendi kurduğu Osmanlı Teşkilatı Başkanlığı görevini sürdürüyor olması. Azerbaycanlı gazeteci Oktay Hacımusalı, para kaynağı hâlen tespit edilemeyen sözde cumhuriyetin neden Kuzey Irak’ı ziyaret ettiğinin araştırılması gerektiğini söylüyor. Şahıslar ve proje konusunda İran etkisine dikkat çeken Hacımusalı, ‘Türk dünyasının birliğinden rahatsız olan tek bir ülke var, o da İran. Şu an yürütülen faaliyetler de aynı çizgide devam ediyor. Azerbaycan yakın dönemde Ermeni tarafına yüklü miktarda tazminat dâvâsı açacak. Ermenilerin bu zararı maddî tazmin edememesi hâlinde toprak vererek anlaşma yoluna gidilecek. Bu sahte cumhuriyet ve benzeri girişimler işte o süreci baltalama amaçlı faaliyetler olarak görülmeli. Üstelik bu sahte cumhuriyetin marşlarını yazan isimler, onlara sosyal medyadan verilen kişi ve kurumlara bakıldığında kime, neye hizmet ettikleri çok net anlaşılabiliyor’ şeklinde konuştu.’

Sözde cumhuriyetin başkan yardımcısı Mehmet Ali Arslan, başta Batman olmak üzere bölgede birçok kişi ve kuruma farklı vaatlerde bulunduğu öne sürüldü. Erdoğan ile sürekli görüştüğü, resmî kurumlardan tam destek aldıkları gibi ifadeler kullanan Mehmet Ali Arslan’ın, gösterişli açılışlar ve maliyeti yüksek bina ve diğer etkinlikleri ile ilgili para kaynaklarının kim olduğu ise bilinmiyor.”

Sonuç

Türk ilini, Türk yabgusunu paramparça eden fitneyi bazen kendi ellerimizle ayakta tuttuk. Asya’yı anlamak ve İngiltere ile Rusya arasında konuşlandırılan politik stratejiye karşı uyanık olmak zorundayız. Değilse, İngiltere’nin yaşattığı Farisî ve Afganî oyunlarıyla dağınıklığımız artacak. Türk Devletleri Teşkilatı sadece sembolik bir kayıtta yerini alacak.

Yalanın ve fitnenin ateşine benzin dökmemek ümidiyle…

 

Kaynakça

https://millidusunce.com/ozbek-turkmen-uygur-tatar/

https://tr.wikipedia.org/wiki/Türkistan

https://tr.wikipedia.org/wiki/Turan_(tarihî_bölge)

https://tr.wikipedia.org/wiki/Türk_dünyası

https://tr.wikipedia.org/wiki/1826-1828_İran-Rus_Savaşı

https://tr.wikipedia.org/wiki/Büyük_Oyun

https://gercektarih.com.tr/goyce-zengezur-cumhuriyeti-kim-veya-kimler-tarafindan-nerede-nasil-kuruldu-ve-iran-bunun-neresinde/