
HER şey ateş pahası. Maaşlara yapılan zamlar bu ateş karşısında şimdiden eridi bile. Enflasyon canavarını kimse öldüremedi. Millet bu ateş ve canavar karşısında mücadelede yoruldu.
Tencere kaynamazsa sıkıntı büyür. Çok büyüyen sıkıntılar ortalığı yangın yerine çevirir. Aziz milletin önündeki bu yangını söndürmek toplu bir mücadele ile mümkündür. Toplu mücadelede doğru teşhis ve doğru tedavi yöntemi zorunludur.
Bilindiği üzere hedef koyduğumuz medeniyetler üzerine çıkma amacı belli bir görüş doğrultusunda gerçekleşti. Ekonomimin lokomotifine doğru odaklanmak ve doğru çözümü görmek kolay olmayacaktır. Zira enflasyon canavarı ve yangın yerine dönen ateş pahası piyasanın şakası yok.
Teknoloji ve ideoloji, insanı ekonomik açıdan yönlendiren iki etkendir. Son yıllarda ideolojiler etkinliğini kaybetmeye başladı. Güç, bir dönemin askerî yaptırımıyken, şimdilerde ise teknoloji ana omurgaya oturdu.
Cebir, sanat, fizik, optik ve denizcilikte ileri giden Osmanlı, kendi içerisine dönüp matematik, bilim ve tıpta geriledikçe güç kaybetti. Benzer bir durum Çin İmparatorluğu için de geçerli. Çin pusula, barut, matbaa ve kâğıdı bulmasına karşın içine kapanıp dış dünya ile irtibatı kesti. Batı, pusulayla yön bularak ve barutu silah olarak kullanarak Çin’in dev gemilerini batırdı.
Cadı mahkemeleri, Engizisyonlar ve birbiriyle uğraşan Avrupa ülkeleri güç odaklı giderken, yine birbirlerine galebe çalmak için bilim ve mühendisliğe yatırım yaptılar. Bu sayede yeni silahlar ve servetler kazanarak refah ve kalkınmada ivme kazanmaya başladılar.
Avrupa ve Batı, son asırda gücün bilim ve teknolojide olduğunu, Newton’un çalışmalarının sanayi devrimlerindeki etkisiyle gördü. Günümüzde kütle çekimi, elektromanyetik, zayıf ve kuvvetli nükleer kuvvetlerin sırrı Avrupa’da ortaya konularak büyük bir ivme yakalandı.
Gücünü kaybeden Çin İmparatorluğu ve Osmanlı Devleti’nin yerini Avrupa ve tüm Batı aldı. Bunun tek nedeni, bilim ve teknolojiyi servete aktarmakta...
Özellikle İkinci Abdülhamid Han döneminde yapılan yatırımların takdir edilmesi gerekir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında da ciddî atılımlar yapıldı. Ancak her iki durumda da sanayi devrimleri gerçekleştirilemedi. Bu durum Türkiye’nin enflasyon canavarını yenmesine müsaade etmedi. Cumhuriyet’in ilk yıllarında eğitim-öğretim elemanlarına ödenen ücret, altın üzerinden değerlendirildiğinde, bugün ile kıyaslanamayacak derecede yüksekti.
Gerek Osmanlı, gerekse Cumhuriyet döneminde sırtımızdan inmeyen en önemli etken, gençliğin hedef alınmasıdır. Burada üç noktanın altını şiddetle çizmek istiyorum: Birincisi, Osmanlı döneminde her yirmi yılda bir Yunan ile savaşmak gençliğin bilim ile uğraşmasının önüne geçmiştir. O zamanlarda nüfusa bakılırsa bunun ne derece önemli bir etken olduğu görülür. İkincisi ise, Cumhuriyet’te, her on yılda bir ya darbe ya da muhtıralar yine gençliği engellemiştir. Üçüncüsü ise, FETÖ’nün hedef kitlesinin ana omurgasını eğitim ve gençliğin oluşturması ve bunun ülke için büyük bir engel oluşturmasıdır. Günümüzde FETÖ ile mücadele, “Yok!” denecek kadar azdır. Gelecekte gençleri tekrar kıskacına aldığında bunun vebalini kimse ödeyemez. Bu ayrı bir konu olarak kalsın.
Türkiye’nin şimdilerde ekonomik lokomotifi inşaat sektörüdür. Son yıllarda savunma sanayindeki atılımlar takdire şayandır. Ekonomide ateşin söndürülmesi ve enflasyon canavarının defedilmesi, ekonominin bel kemiğine teknolojik getiri oluşturmalıdır.
Bilim ve teknoloji her devirde devletlerin pasaportu olmuştur. Bilim ve teknolojiyi terk eden ülkeler küçülmekten kurtulamamışlardır. Bunu gören Çin, 1980’den beri gençliğini ABD’ye göndererek konusunda uzman çok sayıda eleman yetiştirmiştir. Bilimsel altyapının şimdilerde Çin kaynaklı olduğu söylense yeridir.
Benzer şekilde, Türkiye de son yirmi yılda 150 civarında yeni üniversite açarak bunun gereklerini yerine getirmiştir. Türkiye’nin bilimsel atılımının teknolojik beklentiyi karşılaması gerekir. Teknolojinin sadece üniversitelerde olmayacağı idrak edilmelidir.
Ekonominin bel kemiği, dördüncü sanayi devriminin başarılmasına bağlıdır. Dijital ve nanoteknolojinin omuzladığı dördüncü sanayi devrimi tarım ve gıda alanına da yansımalıdır. Türkiye, dijital teknolojide ilk beş ülke arasına savunma sanayii atılımlarıyla girmiştir. Ancak millî gelir için bu çok düşük paydır.
Ekonominin bel kemiği dördüncü sanayi devrimi seviyesinde teknolojiler olursa, yangın yerine dönen zamlar ve enflasyon canavarı ile mücadele edilebilir. Aksi takdirde yanmaya devam edeceğiz. Ekonominin bilim ve teknoloji ile yürütülmesi için çok ciddî atılım ve güncellemelere ihtiyaç vardır. Bunlar olmadan ekonomik rahatlık gün yüzünü göstermeyecek. Bunu kabul edip ona göre davranmak zorundayız.
Sonuç olarak, bilim ve teknoloji, yeni teknolojik ürünlerin/yazılımların yapılmasına ve yeni servetlerin kazanılmasına yol açmalıdır. Bunların sayıları o kadar fazla olmalı ki Türkiye ekonomisinin omurgasını bunlar oluşturuyor olsun. İnsansız araçlar, dijital teknoloji ve yenilenebilir enerji hayatın bel kemiğinde yer almalı. Evet, ciddî atılımlar var ve bunlarla dünyanın ilk beş arasında yer almak gurur verici. Ancak bunların ekonomik omurga teşkil etmesi gerekir. İnşaat sektöründen kurtulmak zorundayız.
Burada yazılanların üç beş günde olmayacağı açık. Ancak kalıcı çözüm, bu sürecin başarılması ve hayata geçirilmesiyle mümkün. Aksi ikinci bir yol yoktur. Bilim ve teknolojiye sahip çıkmazsak daha çok yanarız ve enflasyon canavarı da kanımızı emmeye devam eder.