HER bir insan teki
bilir fâni olduğunu. Doğum, ömür ve ölüm mutlak gerçekliğidir onun. Kimi zaman
geçmek bilmeyen, kimi zaman akıp giden, asla biriktirilmeyeceğine inanılan (!) “zaman”
servetinin içine doğar insan.
Yine
insan için zaman, ömür kumaşından biçilmiş, “kader” ile nakış nakış işlenmiş bir
libastır. Öyle ki, varmak istediği yere eriştikçe, gitmek istediği yere
yetiştikçe, zamanı devirip büyüdükçe, yılları ardında bırakıp yaşlandıkça o
libas hep eğnindedir. Kimi zaman dar gelir, kimi zaman bol. Kimi zaman teni
kadar hafif, kimi zaman bir zırh kadar ağır… İşte tam burada başlar zamanın
ne’liğini bilme arzusu!
“Hacmi
olmayan, ancak mekân, varlık ve hız ile anlaşılabilen ve/fakat görecelikle
tanımlanan zamanı insan için daraltan ve genişleten nedir?” sorusunu aklına
getirmeyenler için zamanın ne’liği ve değeri -saatin tik taklarından ve takvim
yapraklarından ibaret- iflah olmaz bir sıradanlığa mahkûm olur.
Günleri
sayar erişmek için muradına. Ayları birbirine bağlar hedefe koşarken. Ömrüne
bahşedilmiş yılları geride bırakırken de özellikle gençlik yıllarında büyüme
sevdasıyla “yeni yaşın” coşkusunu armağan sanır.
Yıllar
geçer ne kazandığını, ne kadar öğrendiğini, neyi keşfedip ve neyi düzelttiğini
ölçüp biçmeden, geçen yılın muhasebesini tutmadan, gelen yeni yılı kutlar. Zaman
gibi kıymetli bir serveti yitirdiğinin ayırdına varamayışın sarhoşluğu ile
yaşayıp gider.
Varlığını
hayat kadranında bir ibre olarak tanımlamayınca insan, hesapsızca, heves
pedalına arzularının direktifi ile basınca, hız ve haz tutkusu ile zaman kazaya
kurban gider. İşte yaşamayı böyle algılayanlar için zaman, “Bir varmış, bir
yokmuş” tekerlemesinden ibaret, bir masal olmaktan öteye geçmeyecektir. Üstelik
varlığı “evvel zaman içinde, kalbur saman içinde” bir belirsizliğe mahkûm
olacaktır.
İnsan
ne vakit zaman ve mekân ilişkisinde kendi varlığını tanımlayabilirse o zaman “zamansız”
bir menkıbenin kahramanı olabilir. Çünkü zamanın göreceli akışından ilham
alındığı nispette değişecektir vaktin dili.
***
Zamanı
anlama çabası İslâm öncesi filozoflarının, bilim ve din adamlarının en girift
meselesi olmakla birlikte İslâm dininin İlâhî Kılavuzuyla beraber ve İslâm
düşünürlerinin tahlilleriyle daha berrak bir tanıma erişmiş. Fakat ne acıdır
ki, dünyaperest, lâdinî düşünürler zamanı “ölümsüzlük” hevesi üzerinden tahlil
ederken, kat ettikleri yolsa günümüz bilimini şekillendirmiş, Einstein’in
İzafiyet Teorisi üzerinden değiştirilemez bir kuram olarak kabul edilmiş
durumda. Hâlbuki Vahy-i İlâhî ile her bir mü’mini muhatap alan zamana dair
ayetler üzerinden kulca vakti anlamış olsaydık, İslâm coğrafyalarının kaderi
belki de bambaşka şekillenecek ve zaman, sırtımızda dar bir libas ve de ağır bir
zırh gibi yük olmayacaktı.
“Dedi
ki, ‘Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadar kaldınız?’. Dediler ki, ‘Bir gün ya
da bir günün birazı kadar kaldık, sayanlara sor’. Dedi ki, ‘Yalnızca az (zaman)
kaldınız, gerçekten bir bilseydiniz’…”1 Bu ayet-i celîleyi okuyunca,
bilmemiz gerekenin ne olduğuna dair kaygımız olsaydı, başkaca bir yaşamak kurgulayacaktık
muhtemelen. “Gerçekten Senin Rabbinin katında bir gün, sizin saymakta olduklarınızdan
bin yıl gibidir”2 hakikati ile sarsılınca değişecekti belki de İslâm
coğrafyalarının yazgısı.
Özellikle,
“Biz onu (Kur’ân’ı) Kadir gecesinde indirdik. Bilir misin nedir Kadir gecesi?
Kadir gecesi, bin aydan hayırlıdır”3 müjdesinden devşirdiğimiz
bereketle imar olunacaktı hayatlarımız. Ve biriktirilemez zannedilen zaman
manevî bir sermaye olarak birikecekti de iki dünya servetine sahip olmanın
zenginliğine erişecektik.
Zamanın
müphem yanına dokunacaktık inançlarımızla ve vaktin ehemmiyetinden ilmî, irfanî
ve hikmet esaslı bir yolculuk olacaktı dünyada kalış süremiz. Zamanı hayret ve
idrakle anladığımız ve kuşandığımız nispetle sonsuzluğa talip oluşumuzun izahı
kavileşecekti kalplerimizde.
İşte
böylesi bir farkındalığı hatırlatmak için dergimiz Kültür Ajanda’nın Şubat 2022
sayısının temasını “Ömrümüzün temel dinamiği: Zaman” olarak belirledik ve
kıymetli yazarlarımızın ihlâslı satırlarıyla vaktin hikmetine talip olarak
hazırladık.
“Mübarek
üç aylarda, üç ayların içine yerleşmiş mübarek gecelerde zamanın bilinen yüzünden
değil, İlâhî veçhesinden feyz almak nasibimiz olsun” diyor, şimdiden Regaip ve
Miraç Kandillerinizi kutluyor, huzurlu okumalar diliyoruz.
Hoşnut
kalınız efendim…
1Müminun
Suresi, 112-114
2Hac
Suresi, 47
3Kadir
Suresi, 1-2-3