MEKÂNLARIN olduğu kadar
zamanın da ruhu vardır. Mekânların ruhu çoğu zaman insanların hâl ve
hareketlerine tesir ederken, zamanın ruhu da insanların bilinç dünyasına tesir
eder.
Bir
aylık bir zaman dilimini kuşatan Ramazan da zamanlar içerisinde inananları
ferahlatan bir ruha sahiptir. Toplumsal çok sayıda yönü olsa da oruç, en
temelinde bireysel bir ibadettir.
Ramazan,
Allah-u Teâlâ’nın helâl kıldığı fiillerden dahi kendimizi alıkoyduğumuz nadide
bir zaman dilimidir. Bu çok önemli bir detaydır. Çünkü çağın zaman ve mekân
algıları, insanı türlü kerahetlere sürüklerken ve vicdanlar bundan rahatsızlık
duymazken, inananlar, sadece keraheti değil, normal zamanlarda helâl olan
fiilleri bile Rahmân’ın rızası için terk ediyorlar.
Her
ne kadar çoğumuz bu zaman dilimini hakkıyla idrak etmekten yoksun olsa da bu
zaman diliminin ruhuna sirayet edebilenler, Ramazan sonrasında oruçlu iken uzak
durdukları helâl şeylere yaklaşırlar ama nefislerini kerih şeylerden uzak tutarlar.
Çünkü Ramazan’da helâl şeylerden uzak durabilen Ramazan’ın ruhuna sirayet
ettiğinde artık kerahete düşmeyecek bir bilinç düzeyine ulaşmış demektir.
Aslında
bu, Ramazan’ı hakkıyla idrak edebilmenin de bir ölçüsü gibidir. Eğer
Ramazan’dan sonra nefsimizi kerahetten uzak tutabiliyorsak, bilelim ki, o kutlu
zaman dilimini hakkıyla idrak edebilmiş, o bir aylık zamanın ruhu nefsimize,
ruhumuza ve bilincimize sirayet etmiş demektir.
Bilinç
dünyamıza sirayet eden bir zaman dilimi de bayramlardır. Ramazan özünde
bireysel bir ibadet olsa da Ramazan’ın hemen ardından idrak ettiğimiz Ramazan
Bayramı da o denli toplumsaldır.
Her
ne kadar içinden geçtiğimiz zor günler dolayısıyla sevdiklerimizle bir araya
gelemesek de bayramlar, cümbür cemaat bir araya geldiğimiz anlardır.
Bayramlarda camiler dolar taşar. Namaz sonrası herkes birbiriyle kucaklaşıp
bayramlaşır. Sonra hayatın en büyük hakikati olan ölümü bize hatırlatan ve
sevdiklerimizi öteye uğurladığımız mezarlıklar ziyaret edilir. Sonra aileden
başlanarak yaşlılar, büyükler, sonra hastalar ziyaret edilerek sevinçler
yaşanır. Çocuklar büyüklerinden harçlık alır, ev ev dolaşılıp şeker toplanır.
Bunlar birlik ve beraberliğimizi pekiştirirken toplumsallık duygularımızı da
doruğa çıkarır.
Son zamanlarda bayramlar bu atmosferden biraz
uzaklaşıp tatil olarak görülmeye başlansa da, üzerine biraz düşündüğümüzde
bayramların bir idrak seviyesi olduğu gerçeğini yeniden keşfetmemiz çok uzun
sürmez.
Her şeyin sekülerleştiği bir dönemde zamanın ruhu
da sekülerleşiyor. Zamanın ruhu sekülerleştikçe de zamanın içerisindeki derin
ruhun bilince sirayeti sığlaşıyor. Bu sığlık ise tıpkı bayramların tatil olarak
görülmesinde olduğu gibi birçok şeyi başkalaştırıyor.
Her ne kadar başkalaşsa da, bayramlar çoğumuz
için hâlâ eski ruhunu koruyor. Zor günlerden geçtiğimiz şu günlerde bayramın
ruhunun zor günlerimizi kolaylaştırması dileğiyle…
Hayırlı bayramlar!