Zamanımız yok

Bu kadar vaktimizi alacak eylemi hiç vaktimizi almayacak şekilde yapıyorsak, vaktimizi nereye ve nasıl harcıyoruz? Neden gün sonunda “Hiçbir şeyim yetişmedi”, “Keşke gün daha uzun olsa”, “İşimi bitiremedim” şeklinde cümleler kuran insanlarla dolu etrafımız.

BÜYÜK bir kısmı pandemi döneminde hayatımıza giren market siparişi verebileceğimiz uygulamalardan birinin reklâmında (hatırladığım kadarıyla aktarıyorum) “Vaktinizi almayacak alışveriş” veya “Beş saniyede tık tık kapında” minvâlinde, kıymetli vaktimizi harcamadan alışveriş yapabilme imkânı sunan, kısmen haklı bir slogan vardı, hiç dikkat ettiniz mi?

Hepimiz dedelerimizden, ninelerimizden, yaşça bizden büyük insanlardan “Vakit nakittir”, “Aman vaktini boşa harcama!” sözlerini duyarak büyüdük. Elimizde sadece o an var olan, bir daha ne yaparsak yapalım asla geri getiremeyeceğimiz ve asla bir daha sahip olamayacağımız, zaten hiçbir şey yapmadığımız hâlde kendi kendini harcama niteliği olan “zamanın” kıymetini bilmeye, elimizden geldiğince boşa harcamamaya, hiçbir şeyi etmediğimiz (!) gibi israf etmemeye odaklandık ve bu şekilde hayatımızı devam ettirdik. Şu yaşadığımız çağda ise bu düsturumuz çeşitli firmalar ve reklâm ajansları tarafından kullanılmaya başlandı.

“Bir yoğurt, iki ekmek almak için markete gitmene değmez, vaktine yazık! Sen evde otur, sipariş ver, biz kapına kadar getirelim, sen evde faydalı (!) işlerine devam et, bir de buna vakit ayırma” diyorlar bize. Sadece örnek verdiğim bu alanda değil, birçok reklâm ve sloganda bunu duyuyoruz. Sokakta birine bir şey sorarken bile, “Vaktinizi almayacaksam…” diye başlayıp, “Kusura bakmayın, vaktinizi aldım” diye bitiriyoruz diyaloglarımızı. İnsanları bir şeye ikna ederken, “Hiç vaktinizi almaz” diyoruz. Demin bahsettiğimiz uygulamalar sayesinde de günlük işlerimizin büyük bir kısmını vaktimizi almadan, çabucak hâlledebiliyoruz. Market alışverişimiz, banka işlemlerimiz, hatta işe gidip gelmemiz bile -online çalışıyorsak- vaktimizi almıyor.

Peki, biz bu kadar vaktimizi alacak eylemi hiç vaktimizi almayacak şekilde yapıyorsak, vaktimizi nereye ve nasıl harcıyoruz? Neden gün sonunda “Hiçbir şeyim yetişmedi”, “Keşke gün daha uzun olsa”, “İşimi bitiremedim” şeklinde cümleler kuran insanlarla dolu etrafımız. Veya biz neden böyle cümleler kuruyoruz? Neden bir öğrenci çevrimiçi olan derslerine girip o dersi çalışacak zaman bulamıyor? Önceden ders için okula gidip geleceği, hazırlanacağı zamanı ona kalmışken, neden yapamadığı zaman “Vaktim kalmadı” bahanesine sarılıyor? İşe gidip gelmeyi bırakıp çevrimiçi çalışmaya geçen biri, yemeğini, alışverişini bile zaman almayacak şekilde sipariş edip gün sonunda nasıl “İşlerim yetişmedi” diyebiliyor? 

Özellikle yıllar geçip vakit almayan alternatifler türedikçe daha fazla kuruyoruz bu tarz cümleleri; etrafımızdan daha fazla duyuyoruz. Daha fazla harcanıyor sanki değerli zamanımız.

Peki, ya senelerdir giymediğimiz, o dolabın köşesinde duran hırkanın cebine koyup gözümüzden sakındığımız kıymetli zamanımızı nasıl harcıyoruz? Bu yazıyı düşünme, plânlama ve yazma sürecimdeki on gün boyunca aradım bu sorunun cevabını; etrafımdaki insanlara, arkadaşlarıma, eşime danıştım. Hiçbiri bir şey söyleyemedi. Hatta onlarda da farkındalık oluştu: “Gerçekten, ne yapıyoruz bu zamanı?”

Vaktimizi ne yaptığımızı bulamadık. Bu soruyu size soruyorum şimdi. Bakalım siz bir cevap bulabilecek misiniz? Bizim için çok değerli olan, harcamamak için elimizde sıkı sıkı tuttuğumuz, “Aman ona bir şey olmasın!” diye farklı farklı alternatiflerle korumaya ve arttırmaya çalıştığımız zamanı ne yapıyoruz?

Benim aklıma yalnızca bir cevabı geliyor (anneannemin sık sık dillendirdiği o meşhur söz): “Ahir zamanın bereketsizliği…”