
HAYATTA başarılı olmak
herkesin dileği ve umududur. Bunu gerçekleştirmek için azim ve gayretle
çalışmak ve hayatın her aşamasında dikkatli olmak önemlidir. Bu konuda çoğu kez
dile getirilen bir söz vardır “Başarıya çıkan bir asansör yok, tüm merdivenleri
çıkmak zorundasın” şeklinde. Bizler de bu yazımızda bu merdivenleri özellikle
idealist genç kardeşlerimiz için anlatacağız.
Hayatta
adım atıp karşılaştığımız ilk merdivenimiz, “insanlık” namınadır. Eğer
“Olmasını istediğiniz en üst rütbe nedir?” diye soracak olursanız, kısaca “İnsan
olmak” derim. Varlığıyla, edebi ve ahlâkıyla huzur veren, güven veren bir insan
olmak, hayattaki en güzel nişanedir aslında. Kur’ân-ı Kerîm, İnsan Sûresi’nde
insan olmanın özünü bizlerle şöyle paylaşır: “Şikâyet edenlerden değil,
şükredenlerden ol. Sevdiğin şeyleri paylaşarak mutlu olmayı öğren. Yaptığın
iyiliğin karşılığını bekleme. Zorluklar içinde olduğunda sabrederek bekle. Çalışmayı,
gayreti ve emek vermeyi hiç bırakma.”
Merdivenin
ikinci basamağında “niyetlerimiz” bulunur. Unutmayalım, niyetler gayrete,
gayret de kadere âşıktır. Bu konuda Gandi’nin, “Düşüncelerinize dikkat edin,
sözleriniz olurlar. Sözlerinize dikkat edin, davranışlarınız olurlar. Davranışlarınıza
dikkat edin, karakteriniz olurlar. Karakterinize dikkat edin, kaderiniz olurlar”
şeklindeki sözü de her zaman rehberimiz olmalıdır.
Merdivendeki
üçüncü basamak, belki de hayatımızın en kırılgan ve en hassas alanlarından biridir:
“Arkadaş seçimi”… Şunu söyleyebiliriz ki, arkadaş seçimi, aslında hayat
seçimidir. Bu noktada Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın bizlere çok anlamlı bir sözü
var: “Beyninize yeni bir kapı açacak, size bir değer katacak insanla bir araya
geldiğinizde bir şey öğrenirsiniz, bir şey düşünürsünüz, yeni bir yere bakmaya
başlarsınız…”
Bu
vesileyle, hayatta bizlere değer katan arkadaşları seçmek elzemdir. Hazreti
Mevlâna, bu konuda şu uyarıyı yapar ve der ki, “Kiminle arkadaşlık ettiğine
dikkat et! Çünkü bülbül güle, karga çöplüğe götürür”.
Dördüncü basamak, hayatın
diğer önemli kırılma noktalarından biridir. Hayatımızda bizleri her zaman
etkileyecek olan, “seçeceğimiz meslek ve evleneceğimiz eş”… Burada şunu söylemek gerekir: Gönülden
yaptığınız bir işte çalışmak, hayattaki en büyük şansımızdır. Bu bizim mutluluk
ve heyecanımıza her zaman artılar katacaktır. Bundan dolayı bol bol istişare
yaparak ve detaylı araştırmalarda bulunarak okuyacağımız bölümleri seçmeli ve
meslek hayatına ona göre adım atmalıyız.
Eş seçimine gelince…
Hikmet Anıl Öztekin, “Fesleğen” kitabında şöyle der: “İnsanın ihtiyacı olan şey,
mükemmel biri değil, kendisine ayna olacak o kişidir”
Beşinci
basamak, bizlere her zaman rehber olacak, etrafımızı daima aydınlatacak olan
bir konudur: “İstişare”... Bir konuda hayırlı bir karar alabilmek
için edebine, gönül zenginliğine ve yüreğinin güzelliğine inanılan aklıselim
insanlarla fikir alışverişinde bulunmaktır istişare. Özellikle genç
kardeşlerimizin eğitim hayatı boyunca belki de en ihmâl ettikleri alanlardan
biridir bu. Aynı süreçlerden geçen, aynı tecrübeleri yaşayan kişilerle
istişarelerde bulunmak, birçok yolun da açılmasına vesile olacaktır.
Merdivenin
altıncı basamağında, bizleri her alanda zengin kılacak ve görüş açımızı arttıracak
olan “yurtdışı ziyaretleri” bulunur. Gerek ziyaret, gerek eğitim, gerekse dil
öğrenmek için mutlaka bir yurtdışı ziyaretinde bulunmak gerekir. Farklı
ülkeleri tanımak ve farklı kültürleri yaşamak, insana birçok yenilik katar. Gelecek
vizyonumuzda da şüphesiz bizlere artıları olur.
Yedinci
basamakta, gelişimimize katkısı olacak bir öneri bizi bekliyor: “Ortak sosyal grup”… Bu alanlar hem sorumluluk almamıza katkı sağlar, hem de kişisel olarak
gelişimimizi destekler. Bu tarz gruplarda bazı noktalara dikkat etmekte fayda var.
Oluşturulacak bu gruplar; sosyal gelişimi
yorumlayan ve analiz eden, bölgesel gelişmeleri takip eden, sportif ve kültürel
buluşmalara vesile olan, oluşturulan halkalarla kitap yorumlarını değerlendiren,
çok değil ama öz insanların olduğu gönül grupları olmalıdır.
Sekizinci basamakta bizleri “vizyon anlayışı” karşılar. Bu çerçevede geleceğe
yönelik geniş bir vizyonumuz olmalı. Keza etrafımızda da bizlere değer ve
vizyon katan insanlar var olmalı. Prensip ve inançlarımız doğrultusunda yol
almalı, vizyonumuzu daha da zengin kılmalıyız. Albert Einstein, “İnsanı ayakta
tutan, iskelet ve kas sistemi değil, prensipleri ve inançlarıdır” der ve bu
konuya dikkat çeker.
Dokuzuncu basamakta, yerinde hiç durmayan ve ansızın
akıp giden “zaman”
vardır. Bu
noktada ânı yaşamak ve değerlendirmek oldukça önemlidir. Can Yücel’in, “Ömür
dediğin üç gündür. Dün geldi geçti, yarın meçhuldür. O hâlde ömür dediğin bir
gündür, o da bugündür” sözleriyle dediği gibi, bugün bizler için her şeydir. Geçip
giden her şey artık geride kalmıştır. Önümüze bakarken zamanı daha iyi, daha
anlamlı kullanmamız gerekir. Onun için her gün kendimizi geliştirmeye bakmalı
ve Hakan Mengüç’ün sözünü de unutmamalılıyız: “Şu hayat
yolculuğunun hiçbir anında sakın ‘Ben oldum’ deme! Çünkü ‘Ben oldum’ demek, ‘Ben
öldüm’ demektir.”
Onuncu
basamak, bizler için özel bir alandır. Burada “keşfedilmeyi
bekleyen yeteneklerimiz” bizi
karşılar. Buradaki inancımız şudur ki, Allah herkese bir yetenek bahşetmiştir.
Önemli olan, bunun farkına varabilmemiz ve bu zengin potansiyelimizin
gelişmesine vesile olabilmemizdir. Ünlü yazar Paulo Coelho, “Simyacı” adlı
kitabında şöyle der: “Yeryüzünde her insanın kendisini bekleyen bir hazinesi
vardır.”
On
birinci basamak, bize işin ehli konusunda yardımcı olacaktır. “Her zaman işi bilene verin” sözü, burada bize yol gösterici olmaktadır. Yaptığımız
her işte, ehil olana öncelik tanımalı, onların yollarını açmalıyız. Sonuçta, “İşi
bilen yapar, az bilen akıl verir, bilmeyen eleştirir ve yapamayan çamur atar”
sözü nazarınca bu noktada dikkatli olmakta fayda var.
On ikinci basamakta, hayatımızı yönlendirmede ve
yönetmede en etkili araçlardan biri olan “hesap-para kontrolü” yer alır. Bu aslında hayatın en önemli aşamalarından biridir ve daima karşımıza
çıkacak olan bir durumdur. Plânlı ve programlı bir şekilde hesabımızı kontrol
etmek, aslında hayatımızı kontrol etmek anlamına gelir. Bu noktada halk dilindeki
“Parayı kontrol edemezseniz, gün gelir, para sizi kontrol eder” sözü de oldukça
anlamlıdır.
On üçüncü basamakta, “Eleştirin ama gönül kırmadan… Ya görmezden gelin ya
da affedin” sözü bizlere yol
gösterici olmalıdır. Bu durumu en güzel bir şekilde özetleyen Hazreti Ali şöyle
der: “Herkesin içinde verilen öğüt, öğüt değil, hakarettir!”
Eleştiri yaparken bu hususa dikkat etmeliyiz.
Gördüğümüz yanlışlar ve hatalar elbette olacaktır. Bazen sesimizi, kelâmımızı
yükselttiğimiz anlar olacaktır elbet. Bu tür durumlarda hâddimizi bilerek, doğru
zamanda ve doğru eleştiride bulunmamız gerekir. Baktık ki olacak gibi değil, o
durumu görmezden gelmeli, yolumuza bakmalıyız. Bir de yapılanlara tahammül edemediğimiz
anlar olur ki, bizler için aslında zor olsa da affedip geçmeli, ruhumuzu -tabiri
caizse- bu konularda rahatlatmalıyız. Gülseren Budayıcıoğlu’nun “Camdaki Kız”
adlı eserinde de dediği gibi, “Affetmek, insanı özgürleştirir”.
On dördüncü basamakta, “Pes etme, gayret et” sözü bizi karşılar. İnsan tesadüfle bir yere kadar
ilerler ama azim ve kararlılıkla sonuna kadar gider. Kaderin gayrete âşık
olduğunu dile getirmiştik, Leonardo Da Vinci, “Engeller beni durduramaz; her
bir engel kararlılığımı daha da güçlendirir” diyerek bu sözüyle rehber
olmalıdır.
Son basamakta ise bizi “hayata dair bazı
uyarılar” karşılar. Bunlar hayat
yolunda, aslında yolun başından sonuna kadar bizim rehberimiz olmalıdırlar: “Sınıfı
geç, hayatını seç, rakibini geç ama asla gülüp geçme! Gönül al, dost al, yoldaş
al ama beddua alma! Yaklaş, tanış, konuş ama uzaklaşma! Doğrul, sıyrıl, evril,
devril ama eğilme! Tasalan, seslen, uslan ama paslanma!”
Evet, parayı, malı mülkü, itibarı veya mâkâmı
kazanmaktan çok daha önemli şeyler var bu hayatta! İlim ve dost kazanmak yani
insan kazanmak, gönül kazanmak, şerefli ve onurlu bir hayat kazanmak gibi…