Zaman tüneli

Şimdi gelin, bir su başına gidelim ve o berrak sulara öfkemizi, kırgınlığımızı, kırılganlıklarımızı, pişmanlıklarımızı dökelim. Alıp götürsün denizlere, okyanuslara. Yeni başlangıçlara imza atalım, geçmişe takılmadan geleceğimizi şekillendirelim.

“ZAMAN”; dolara, altına, gümüşe, emtia ürünlerine meydan okurcasına sürekli yükselen bir değer. Zamana bağlı değişen mevsimler, zamana bağlı başlayan yahut biten ömürler... Zamanla şekillenen dostluklar, arkadaşlıklar… Zaman sayesinde kazandıklarımız veya kaybettiklerimiz… Zamanında yapılmadığı için kıymet arz etmeyen eylemler, zamanında iştirak edilmeyen toplantıların bereketsizliği…

Listenin uzaması da zamana bağlı. Bu değerli yatırım aracını yormadan yeni bir paragrafa geçiyorum.

Ömrümüzün belli kesitlerinde illâki “şu yaşta yahut bu çağda olma” isteği doğmuştur. Meselâ ben, hep on altılı yaşlara meyletmişim; baharda dünyaya gelmiş bir “Hıdrellez çocuğu” olarak, o yaşları “bahar” bildiğimden olsa gerek… Hataların sıfırlandığı, atılımların sağlam ayakla yapıldığı günlere… İlginçtir, hep şimdiki akılla geçmişte yer almak, yaşam çarkını bugünkü bilgi birikim ile olmasa da bugüne kadar istiflediğimiz tecrübe ile yaşama arzusu güdüyoruz.

Geçmişte bugünkü tecrübelere sahip olamayacağımıza göre, o hâlde bunu nasıl sağlayabiliriz?

Böyle bir soruya rahatlıkla “Evet, böyle bir imkân var” diyebiliriz. Diyebiliriz, çünkü bizde bulunmayan o kıymetli hazineler, çok uzağımızda değil, hemen yanı başımızdaki anne babamız ve ailenin diğer büyüklerinde bulunuyordu. Belki kulak tıkadık ve duymazdan geldik. Bu da o avantajdan yoksun bir yaşamı bize sundu. Kulak verenler ise geçmişe giderken nedamet duyacakları çok az hatıraya sahip oluyorlar. Bu da ayrı bir tecrübe anlamına geliyor.

Şimdiki nesil de geçmişe olan özlemini bugün olmasa da yarın mutlaka dillendirecek ve “ah”, “vah” diyecek. Olacak, çünkü “İyi ki” ve “keşke”, insanın ömrü boyunca en çok kullandığı iki kelime.

Zaman hızla akarken, siz buna “yükselme” ve “kaybolma” deyin, ben “eksilme” diyeyim, inanın, hiç fark etmez. Tek gerçek var, o da zamanın dünden bugüne değerinden bir şey kaybetmediği ve aksine değerine değer kattığıdır. Paradan, puldan, makamdan, şandan şöhretten, gençlikten ve güzellikten çok çok önce gelir zaman.

Şu yazıyı yazarken bile engel olamadığım zaman ile sizin bu satırları okurken tükettiğiniz zaman, aynı dişlinin çarkında öğütülmekte. Önemli olan, zamanın makul bir zeminde aynı değer ölçüsüyle eşleştirilmesidir.

Şimdi gelin, bir su başına gidelim ve o berrak sulara öfkemizi, kırgınlığımızı, kırılganlıklarımızı, pişmanlıklarımızı dökelim. Alıp götürsün denizlere, okyanuslara. Yeni başlangıçlara imza atalım, geçmişe takılmadan geleceğimizi şekillendirelim.

Unutmayalım, zaman hâlâ değerli. Varsa tecrübenizi paylaşın, yoksa yeni tecrübeler edinin ve kum saatinden boşalan kumlara değil de sayısını bilmediğimiz yukarıdaki kumların ömrümüze katacağı güzellikleri hayâl edelim.

Haydi!