Zaman geçiyor da kalan biz miyiz?

Kişi, zamanı dışarıda üstüne binilen bir araç gibi görmemeli, bir zemin olarak düşünmeli ve o zeminde sürekli hareket hâlinde olanın kendisi olduğunu bilmeli. Bilmeli ki, aslında zamanın değil, kendisinin geçip gittiğinin farkına varmalı!

İNSANLARIN yeni yıla girişleri bir garip. Geçen sene gelirken “büyük coşku” ile karşılanan 2020, giderken bir an önce savuşturulması gereken bir zaman idi. Önceki yılların âkıbeti de farklı değildi, 2021’in sonu da aynı olacak. 2020 ile 2021 arasına çizilen çizgi tamamen insan yapımı olmasına rağmen, sanki bir arabadan inip diğer bir arabaya binmiş gibi keskin yenilikler bekleyebiliyoruz.

Yeni olanın her zaman bir cazibesi vardır. Eskimiş olan ise tam tersine horlanır, ötelenir ve istenmez. Her yeni eskidiğine göre, sürekli yeni arayışında oluyoruz. Şimdiye kadar neyi eskitmedik ki? Eşyayı, çevreyi, insanları, kendimizi ve dolayısıyla zamanı da eskittik, eskitmeye devam ediyoruz. Aslında eskiyen de, eskiten de biziz, insanlar.

Sorumluluğu zamana atarak kendimizi vicdanen rahatlatmak isteriz.

“2020 kötü bir yıldı” demek, zamana yapılan bir haksızlıktır. Allah bize bir sene bahşetmiş, biz de vaktin kıymetini bilmek yerine onu günah keçisi yapmışız ve sürekli “Bir bitse artık!” diye iç geçirip durmuşuz. Zamanın geçmesiyle her şey güllük gülistanlık olsaydı, şimdiye hiçbir problem kalmamış olurdu.

Yaşanan felâketlerin sorumluluğu 2020’de değildir. Bizim maddî ya da mânevî olarak sebep olduğumuz felâketleri Allah belirli zamanlarda bizim başımıza vermektedir. Bu durumda suçlu zaman değildir. İnsan aynı kaldıkça ha 2020, ha 2021, ne fark eder ki?

Yeni yıla dair bir yanılsama da “gelecek umudu”dur. İnsanları gelecek olanla avutmak, kandırmak ve oyalamak en bilindik strateji aslında. Bütün herkes şu anki problemlerden kurtulmak ya da kaçınmak için geleceği işaret eder. Bu sadece birilerinin bize yaptığı taktik değil, aynı zamanda kendi kendimizi de kandırma yöntemlerinden bir tanesi... Sürekli gelecek umuduyla ânı geçiştiririz. Güzel günlerin gelecekte geleceğini düşünüp dururken yolculuğumuzun sonu gelir.

Hani ağzımızda şarkıdır ya “Güzel günler göreceğiz, güneşli günler”, bu da bizi şimdilik teselli etmek için uydurulan bir şarkıdır. Nasıl olsa olmayacak bir umutla oyalanmak, ânı kurtarmaktır. Eğer kendimizi kenara alır da tüm beklentiyi gelecek zamana bırakırsak, bu bir kaçıştır, tembelliktir, kendi kendimizi avutmak ve uyuşturmaktır.

Güzel günler görmek için çalışacağız elbette ama felâketleri de görebileceğimizi bilmek gerekir. Hattâ bir daha -güzel ya da çirkin fark etmez- gün göremeyeceğimizi de akılda tutmak gerekiyor.

Şimdiyi analiz etmek için geçen seneye dönelim…

2020 senesine de ne umutlarla girmişlerdi insanlar, değil mi? Güzel ve güneşli günler görmek için… Ama umutlar karanlık bulutlarla kaybolup gitti. İnsanlığın başına gelenleri gördük hep birlikte. Korktuk, korkutulduk, mücadele ettik, hastalığa yakalandık. Bazılarımız dünyasını değiştirdi, bazı sevdiklerimizi bekâ âlemine uğurladık...

Bu sene de iyilik ve güzelliklerinin yanında kötü şeylerin ve felâketlerin yaşanacağı sene olacak. Bu şuurdan yoksun insanlar yine sene sonu geldiğinde 2021’e “Güle güle”, 2022’ye “Hoş geldin” diyecekler. “Kral öldü, yaşasın yeni kral!” der gibi, eski yılı öldür, yeni yılı yaşat... Ama şunu unutmamalıyız: Belki de bu sene, bizim nefesimizin tükendiği zaman olacak. Belki de diğer seneyi göremeyeceğiz. Belki de bizim arkamızdan 2021’in kayıpları olarak bahsedilecek. Hep başkaları ölecek değil ya, bir gün biz de öleceğiz!

Kişi, zamanı dışarıda üstüne binilen bir araç gibi görmemeli, bir zemin olarak düşünmeli ve o zeminde sürekli hareket hâlinde olanın kendisi olduğunu bilmeli. Bilmeli ki, aslında zamanın değil, kendisinin geçip gittiğinin farkına varmalı!

Verdiğimiz her nefesle fâni dünyadaki sonumuza bir adım daha attığımızın şuurunda olmalıyız.

Suçu zamana yüklemek yerine kendimizde arayalım. “Her felâkette, her kötülükte benim dâhlim var mı acaba?” diye düşünelim. Kendi açımızdan güzelliğin yeni zamanlar gelmesiyle değil, kendi hatâlarımızı düzeltmekle mümkün olacağını anlayalım. Umudu da, heyecanı da zamandan bağımsız olarak içimizde yaşatalım.

Biz düzelirsek, kendi açımızdan her şeyin düzeleceğine inanalım. Takvimin hangi yılı gösterdiğinden bağımsız, kendi sonumuza hızla yaklaştığımızın şuurunda olalım. Geleceğin nasıl olacağının şimdi ne yaptığımızla ilişkili olduğunu düşünerek şimdiyi yaşayalım, ânı güzelleştirelim.

Yıllar geçip gidiyor gibi ama geçip giden kendimiziz aslında…