İNSANLARIN yeni yıla
girişleri bir garip. Geçen sene gelirken “büyük coşku” ile karşılanan 2020, giderken
bir an önce savuşturulması gereken bir zaman idi. Önceki yılların âkıbeti de
farklı değildi, 2021’in sonu da aynı olacak. 2020 ile 2021 arasına çizilen
çizgi tamamen insan yapımı olmasına rağmen, sanki bir arabadan inip diğer bir
arabaya binmiş gibi keskin yenilikler bekleyebiliyoruz.
Yeni
olanın her zaman bir cazibesi vardır. Eskimiş olan ise tam tersine horlanır,
ötelenir ve istenmez. Her yeni eskidiğine göre, sürekli yeni arayışında
oluyoruz. Şimdiye kadar neyi eskitmedik ki? Eşyayı, çevreyi, insanları,
kendimizi ve dolayısıyla zamanı da eskittik, eskitmeye devam ediyoruz. Aslında
eskiyen de, eskiten de biziz, insanlar.
Sorumluluğu
zamana atarak kendimizi vicdanen rahatlatmak isteriz.
“2020
kötü bir yıldı” demek, zamana yapılan bir haksızlıktır. Allah bize bir sene
bahşetmiş, biz de vaktin kıymetini bilmek yerine onu günah keçisi yapmışız ve
sürekli “Bir bitse artık!” diye iç
geçirip durmuşuz. Zamanın geçmesiyle her şey güllük gülistanlık olsaydı,
şimdiye hiçbir problem kalmamış olurdu.
Yaşanan
felâketlerin sorumluluğu 2020’de değildir. Bizim maddî ya da mânevî olarak
sebep olduğumuz felâketleri Allah belirli zamanlarda bizim başımıza
vermektedir. Bu durumda suçlu zaman değildir. İnsan aynı kaldıkça ha 2020, ha
2021, ne fark eder ki?
Yeni
yıla dair bir yanılsama da “gelecek umudu”dur. İnsanları gelecek olanla
avutmak, kandırmak ve oyalamak en bilindik strateji aslında. Bütün herkes şu
anki problemlerden kurtulmak ya da kaçınmak için geleceği işaret eder. Bu
sadece birilerinin bize yaptığı taktik değil, aynı zamanda kendi kendimizi de
kandırma yöntemlerinden bir tanesi... Sürekli gelecek umuduyla ânı
geçiştiririz. Güzel günlerin gelecekte geleceğini düşünüp dururken
yolculuğumuzun sonu gelir.
Hani
ağzımızda şarkıdır ya “Güzel günler
göreceğiz, güneşli günler”, bu da bizi şimdilik teselli etmek için
uydurulan bir şarkıdır. Nasıl olsa olmayacak bir umutla oyalanmak, ânı
kurtarmaktır. Eğer kendimizi kenara alır da tüm beklentiyi gelecek zamana
bırakırsak, bu bir kaçıştır, tembelliktir, kendi kendimizi avutmak ve
uyuşturmaktır.
Güzel
günler görmek için çalışacağız elbette ama felâketleri de görebileceğimizi
bilmek gerekir. Hattâ bir daha -güzel ya da çirkin fark etmez- gün
göremeyeceğimizi de akılda tutmak gerekiyor.
Şimdiyi
analiz etmek için geçen seneye dönelim…
2020
senesine de ne umutlarla girmişlerdi insanlar, değil mi? Güzel ve güneşli
günler görmek için… Ama umutlar karanlık bulutlarla kaybolup gitti. İnsanlığın
başına gelenleri gördük hep birlikte. Korktuk, korkutulduk, mücadele ettik, hastalığa
yakalandık. Bazılarımız dünyasını değiştirdi, bazı sevdiklerimizi bekâ âlemine
uğurladık...
Bu
sene de iyilik ve güzelliklerinin yanında kötü şeylerin ve felâketlerin
yaşanacağı sene olacak. Bu şuurdan yoksun insanlar yine sene sonu geldiğinde 2021’e
“Güle güle”, 2022’ye “Hoş geldin” diyecekler. “Kral öldü, yaşasın yeni kral!”
der gibi, eski yılı öldür, yeni yılı yaşat... Ama şunu unutmamalıyız: Belki de
bu sene, bizim nefesimizin tükendiği zaman olacak. Belki de diğer seneyi
göremeyeceğiz. Belki de bizim arkamızdan 2021’in kayıpları olarak bahsedilecek.
Hep başkaları ölecek değil ya, bir gün biz de öleceğiz!
Kişi,
zamanı dışarıda üstüne binilen bir araç gibi görmemeli, bir zemin olarak
düşünmeli ve o zeminde sürekli hareket hâlinde olanın kendisi olduğunu bilmeli.
Bilmeli ki, aslında zamanın değil, kendisinin geçip gittiğinin farkına varmalı!
Verdiğimiz
her nefesle fâni dünyadaki sonumuza bir adım daha attığımızın şuurunda
olmalıyız.
Suçu
zamana yüklemek yerine kendimizde arayalım. “Her felâkette, her kötülükte benim
dâhlim var mı acaba?” diye düşünelim. Kendi açımızdan güzelliğin yeni zamanlar
gelmesiyle değil, kendi hatâlarımızı düzeltmekle mümkün olacağını anlayalım.
Umudu da, heyecanı da zamandan bağımsız olarak içimizde yaşatalım.
Biz
düzelirsek, kendi açımızdan her şeyin düzeleceğine inanalım. Takvimin hangi yılı
gösterdiğinden bağımsız, kendi sonumuza hızla yaklaştığımızın şuurunda olalım.
Geleceğin nasıl olacağının şimdi ne yaptığımızla ilişkili olduğunu düşünerek
şimdiyi yaşayalım, ânı güzelleştirelim.
Yıllar
geçip gidiyor gibi ama geçip giden kendimiziz aslında…