ZAMAN için, İsviçrelilerin
imâl ettiği, Fransızların stokladığı, İtalyanların aradığı, Amerikalıların para
olarak gördüğü, Hindularınsa var olduğuna inanmadıkları söylenir…
**
Einstein
ise zamanı, dünyada ve uzayda aynı hızda işlemeyen, hıza bağlı olarak değil,
“çekim gücü” ile de değişikliğe uğrayan izafî bir kavram olarak tanımlar.
**
Amerikalı
motivasyonel konuşmacı, yazar ve danışman Denis Waitley ise, zaman hakkında
şunları söyler: “Zaman, kimse arasında
ayrımcılık yapmayan bir işverendir. Yeni bir güne başlarken herkes aynı sayıda
saat ve dakikalara sahiptir. Örneğin zenginler parayla daha fazla saat satın
alamazlar. Aynı şekilde bilim adamları yeni dakikalar icat edemezler. Ya da
yarın kullanmak üzere bugünün zamanını biriktiremezsiniz. Ancak yine de zaman,
son derece âdil ve bağışlayıcıdır. Geçmişte vaktinizi ne kadar boşa harcarsanız
harcayın, hâlâ koca bir ‘yarın’a sahipsinizdir.”
**
Kâinatta
canlı ve cansız hiçbir varlık zamandan bağımsız değildir. Zaman bütün canlılar
için hep aynı yönde, aynı istikamette, daima ileri doğru akıp gider. Zamanı durdurmaya,
yönünü değiştirmeye, istikametini bozmaya, geri almaya, ileri sarmaya hiçbir
canlının iradesi, gücü ve kudreti yetmez. Hiçbir varlık zamana karşı direnemez,
zamana karşı koyamaz, zamana mukavemet edemez.
**
“Zamanın
akıp gitmesine müdahale ederim” diyen, etse etse ya duvarda asılı duran “saatli
maarif takvimi”nin o günkü yaprağını koparmayarak zamanı durdurduğunu zanneder
ya da durdursa durdursa kolundaki kol saatinin zembereğini durdurur. Zaman
herkese eşit aralıktadır. Asla ve kat’a insanların keyfine, isteğine, dileğine
ve talebine bağlı olarak durmaz, durdurulamaz. O hep ileri doğru aynı tempoda,
aynı hızla akıp gider; tâ ki İsrafil meleğin Sûr’a üflemesi ile yer ve gökteki
bütün canlıların öleceği ve dünya hayatının sona ereceği kıyamete kadar…
**
Her
canlının belli bir ömrü, her nesnenin-eşyanın-varlığın belli bir kullanım veya
tedavül süresi vardır. Ömrü tükenen her insan, “ölüm” denilen gerçekle zamanın
belirli bir kesitinde yüz yüze gelir. Bu gerçeği câmilerde verilen salâlardan da
işitiriz. Kimse Allah’ın takdir ettiği zamandan (ömür) önce ölmeyecek. Bir
kimsenin kendinin veya bir yakınının ömrünü diğer bir kimseye bağışlama nidasında
bulunması da beyhude bir temenni, sözde bir çaba, faydasız ve imkânsız bir
iştir.
**
Siz
bakmayın bazı bilim insanlarının ölümsüzlük konusunda önemli zengin
yatırımcıların da desteğini alarak hücre yenilenmesi
üzerine yaptıkları araştırmaların sözde sonucu olarak (hücre yaşlanmasını
durdurarak) yakın veya orta bir zamanda ölümsüzlüğü bulacakları iddialarına, hepsi
beyhude birer çalışmadır!
**
Peki,
bir makinanın dişlileri gibi hep ileri saran bu kavram hakkındaki “Zaman sizin
için nedir?” sorusuna biz ne cevap vereceğiz?
Fizikçilerin
tarif ettikleri gibi, sadece bu evrenin sınırları içerisinde olan canlı/cansız
her maddenin içinde bulunduğu dördüncü boyut olarak mı göreceğiz? Ya da diğer
bilimlerin tanımlarına bakarak bir iş ya da oluşun, bir eylemin içinde geçmekte
olduğu, geçtiği ya da geçeceği bir saat veya geçen süre olduğunu mu ifade
edeceğiz?
**
Yoksa
kaybettiğimizde ağladığımız, doğru kullanmadığımız, doldurmakta zorlandığımız,
uymakta geç kaldığımız, yarışmaktan yorulduğumuz, ahmakça öldürdüğümüz, boş
geçirmek için oyalandığımız, plânını yapmadığımız, çetelesini tutmadığımız, bol
keseden verdiğimiz, yetmediğinde şikâyet ettiğimiz, daraldığında üzüldüğümüz,
kazanmaya çalışmadığımız, kıymetini bilmediğimiz, boşa geçirdiğimiz her “an”
için, “Aman! Ne olacak canım?” dercesine, umursamaz bir tavırla “Zaman
zenginiyiz” mi diyeceğiz?
Yoksa
geçen her salisenin, her saniyenin, her dakikanın ne kadar kıymetli olduğunun
bilincinde, yirmi dört saatin yetmediği serzenişinde bulunan, ailesine,
çevresine, milletine, devletine, ülkesine faydalı bir fert olmak için çabalayan
bir insanın ruh hâliyle, “Zaman fukarasıyız” mı diyeceğiz?
**
Evet,
zaman dediğimiz nedir?
Adına
“ömür” dediğimiz, bir insanın veya canlının doğumundan ölümüne kadar geçen salise,
saniye, dakikaların peş peşe geldiği bir dizgi mi?
Yoksa
saat ve takvim cinsinden bir şey mi?
**
Zamana
ne anlam yüklenirse yüklensin, o; insanı doğumuyla birlikte ilk nefes alıp verdiği,
yaşam belirtisini gösterdiği, ağladığı o ilk andan itibaren salise salise,
saniye saniye, dakika dakika geri saymaya başlayan; bebekliği, çocukluğu,
ergenliği, gençliği, orta yaşı, yaşlılığı veya ileri yaşlılığına kadar ve
sonrasında farklı bir zaman ve mekâna doğru sürükleyen büyük bir sırdır!