
BU yazıyı aslında geçen hafta yazacaktım. Ancak her şeye gelen zamla ilgili yazmaya niyetlenmişken, gündeme bomba gibi düşen Zoom hakkında yazmam icap etti. Zoom, zammı yedi yani.
“Bir hafta geç olsun da güç olmasın” dedim ben de.
Gelelim zamlara şimdi…
Bu yazıyı fena hâlde linç edilmeyi ve hırpalanmayı göze alarak yazıyorum. Sonunu düşünen Kahraman olamaz.
Herkes gibi bendeniz de zamlardan ve vergilerdeki ciddî artışlardan nasibini alan, rahatsızlık duyan, hâliyle hayat kalitesi ve alım gücü düşen bir kardeşinizim.
Bu durumda Devlet’i ve Hükümet’i eleştirmek, yerden yere vurmak en kolay olanı. Bunu da pekâlâ yapabilecek durumdayım. Lâkin ben yine zor olanı tercih edeceğim.
Yekten sorayım: Bu zamlardan sonra -hatta zamlar öncesinde- kendimizle muhasebe yapma gereği hiç duyduk mu acaba?
Bu Hükümet yirmi yılı aşkın süredir bir şekilde ülkemizi yönetiyor. Kendisinden önceki birçok hükümetin dokunmadığı alanlara dokunuyor, yapmadıklarını yapıyor, vermediklerini veriyor, yapamayıp yarım bıraktıklarını tamamlıyor, akıllarına bile gelmeyeni, hayâllerini bile kuramadıklarını gerçeğe dönüştürüyor.
Meselâ mı?
Meselâ, önceki hükümetin altından kalkıp bitiremediği, yarım bırakıp dünyanın en pahalı portakal ve patates deposu olarak kullanmaya başladığı Bolu Tüneli projesini tamamladı, hizmetimize sundu.
Bolu dağındaki eziyete, her ay yüzden fazla insanımızın hayatına mâl olan trafik kazalarına son verdi.
Bütün itirazlara ve engellemelere rağmen Avrasya Tüneli’ni, Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nü ve İstanbul Havaalanı’nı inşâ etti. Bunlardan herhangi biri bir hafta kapanacak olsa, İstanbul’un hâlini hayâl edebilecek var mı aranızda?
Osman Gazi Köprüsü’ndeki, İzmir Otoyolu’ndaki, Kuzey Marmara Otoyolu’ndaki trafiği bizzat yerinde görmeyeniniz mevcut mu?
Bu Hükümet depremlerle yerle bir olan Van’ı, Dinar’ı ve birçok şehri, ilçeyi çok kısa sürelerde yeniden inşâ ve ihya etti.
Hemen hemen her şehre havaalanı kurdu, artık birçok şehir arasında hızlı trenler vızır vızır çalışıyorlar. Birçok şehir arasında da raylar döşenmeye devam ediyor.
Yapılan duble yolları, otoyolları, köprüleri, viyadükleri, dünyada en uzun listesine giren tünelleri saymayayım bile.
Yusufeli Barajı yapılana kadar bu Hükümet’in neler çektiğini bir Allah biliyor, bir de kendileri. Burnundan fitil fitil getirmedik mi?
Bütün bu altyapı-üstyapı işlerinin yanı sıra hayatımıza da dokunan yüzlerce düzenleme yapıldı.
Meselâ mı?
Meselâ üniversite harçları kaldırıldı. Yeniler bilmez. Bir üniversiteye kayıt yapabilmek için kazanmış olmanız yetmezdi. Her dönem başında yani yılda iki kez üniversite harcınızı ödemezseniz kaydınız yenilenmezdi. Öyle az buz para da değildi o harçlar. Belki şimdinin üç beş bin lirası filandı.
Önceki hükümetlerin işçiden, memurdan kestiği ne idüğü belirsiz KEY (Konut Edindirme Yardımı) ve nemalar bu Hükümet tarafından iade edildi.
Önceki hükümetlerin aldığı IMF borçları bu dönemde kapatıldı ve IMF’nin dayatmalarından kurtulmuş olduk.
Daha önce iki olan teknokent sayısı yüzün üzerine çıktı, AR-GE merkezleri de binin üzerine. Projesi olan her genç ya da her girişimci Devlet desteği ile projesini geliştirebiliyor.
Savunma sanayii tarafına hiç girmiyorum, zira girersem bu hacimde en az üç dört yazı yazmam gerekir.
Engelliye, engelliye bakana, yaşlıya, yaşlıya bakana bu Hükümet ödemeler yapmaya başladı. Yani yaşlı annesine-babasına bakan evlada, engelli evladına bakan anne-babaya para verdi Devlet. Bu zaten evladın ve anne-babaların görevi oysa.
Tarım ve hayvancılık yapana, ihracat yapmak isteyene, üretmek isteyene her türlü desteği sağladı yıllar yılı.
Pandemi yaşadık, ufak tefek aksamalar dışında vatandaşını bir an bile mağdur etmedi. Avrupa ülkeleri birbirlerinin maskelerini çalarken, Hükümetimiz vatandaşını maskesiz bırakmadı.
Medenî Batı yaşlılarını huzurevlerinde ölüme terk ederken, Türkiye yeri geldi bir vatandaşını getirmek için ambulans uçaklar kaldırdı.
Avrupa’da Kovid-19 tedavileri 20-30 bin avrolardan başlarken, Avrupalı bir ambulans çağırabilmek için bin avrosunu gözden çıkarırken, bizler elimizi cebimize bile atmadık.
Avrupa’da, ABD’de kanser tedavilerinin kaç paralara yapıldığını bir araştırınız. Türkiye’de Devlet, tedavileri geçtim, o milyonluk ilaçları bile ücretsiz veriyor vatandaşına.
Pandemi ve de Ukrayna-Rusya Savaşı’ndan beri Devlet, doğal gaz faturalarının yüzde yetmiş beşini, elektrik faturalarının yarısını ödüyor.
Vatandaş mağdur olmasın diye asgarî ücret vergisi dâhil birçok vergiyi ya sıfırladı ya da sembolik oranlara düşürdü.
Daha sayayım mı? Dilerseniz bir bu kadar daha yazabilirim en az. Ama bence kâfi.
Devlet bütün bunları, çevresinde bitmek bilmeyen savaşlara, depremlere, felâketlere, kalkışmalara, operasyonlara ve en nihayetinde darbe girişimine rağmen aralıksız ve mütemadiyen yapageldi.
***
Peki, bunların bir maddî karşılığı yok mudur? Bu derenin suyu nereden geliyor, hiç düşündük mü? Devlet hep veren, vermek zorunda olan bir organizasyon mudur sizce?
Devlet bulduğu altın madenini çıkaracak olsa derhâl yerli aparatlar karşısına dikilir.
Devlet İHA-SİHA, yerli otomobil üretmeye kalksa, işi gücü bırakır, bu projeleri kötülemek, engellemek için matine-suare çemkirir, yapmadığımızı ardımıza bırakmayız.
Yurtdışına İHA-SİHA satar, ihracat yaparız, bu durum bizde gaz yapar.
Gaz buluruz, petrol buluruz, küçümseriz, istihza ederiz ve yetmez, “Bize ne faydası olacak?” edebiyatı yaparız.
Bir felâket yaşarız, Devlet yardım kampanyası düzenler -her devletin yaptığı gibi- “Devlet vatandaştan dileniyor” deriz.
Ülke yabancı yatırımcı çekmeye çalışır, kimi kurulmuş siyasiler Türkiye’nin yatırım için güvenli bir liman olmadığını, hem de Avrupa başkentlerinde dillendirir, “Gelmeyin” der.
Ülkeye turist gelmesin diye yapmadıkları pislik, alçaklık kalmaz.
Hele ülkeye Körfez ülkelerinden, hele de Katar’dan delikli tek kör kuruş girecek olsa “Ülkeyi Katar’a sattınız” diye avaz avaz bağırırız.
Vergi kaçırmada üzerimize yoktur. “Fişsiz kaça olur?” cümlesini sanırım başka bir ülkede duymazsınız. İşveren, işçisini asgarî ücretten gösterir, farkı elden öder ve Devlet’e vergi vermekten imtina eder. Vergiden düşmek için ay sonunda harıl harıl naylon fatura arar.
Daha büyük holdingler vergiden muaf olmak ya da daha az kâr göstermek için vakıflar kurarlar, ticarî faaliyetlerini bu vakıfları üzerinden yaparlar.
Ülkenin en büyük cari açığı, enerji ihtiyacımız konusunda. Nükleer santrale karşıyız, HES’lere karşıyız, termik santraller zinhar olmaz. Peki, bu ülke enerjisini nasıl üretecek?
Daha sayayım mı? Dilerseniz bir bu kadar daha yazabilirim en az. Ama bence kâfi.
***
Devlet cari açığını kapatmak için hamleler yapmasın, yeraltı zenginliklerini kullanmasın, yabancı yatırımcı gelmesin, turist hiç gelmesin -hele ki o turist Arap ise-, vergi vermeyelim, fatura ödemeyelim…
Ama Devlet bana baksın, gönlümü hoş eylesin, cüzdanıma dokunmasın, vergi istemesin, eğitim ve sağlık gibi tüm sosyal ihtiyaçlarımı lâyıkıyla karşılasın.
Yetti mi? Hayır! Beni kırk beş yaşında emekli etsin. Beni kırk beş yaşında emekli etti ama bu sefer de kalanlara haksızlık oldu. Haydi onları da kademeli şekilde emekli etsin. Meselâ ortalama emekli yaşı Avrupa ve ABD’de 62-65 arası iken bizde 50 olsun.
Oldu. Başka?
Devlet -ve aslında yeryüzündeki hiçbir devlet- böyle çalışmaz. ABD de, İsviçre de, Finlandiya da…
Ama bizim devletimiz böyle çalışsın. Niye?
Devletimiz ve mevcut Hükümetimiz bunca hizmeti yaparken kaçımız “Allah razı olsun” dedik sahi? Hayatımızdaki bunca pozitif konfor değişimine -geçmişe de bakarak- kaçımız şükredebildik?
Bilakis, bizler şükürden çok şikâyet makamında olduk hep. Beğenmedik, eleştirdik, safları terk ettik. Eften püften şeylerle pireye kızıp yorgan yaktık.
Kendimizce Hükümet’e ders verdik, kulağını çektik, desteğimizi esirgedik.
En haklı olduğumuz konularda bile sesimizi yükseltmedik, yükseltemedik. “O iş öyle değil, böyle” diyemedik. Sadece sustuk. “Bir kişi çalışsın, biz yatalım” dedik.
Yirmi yıllık bunca hizmete ve dokunuşa teşekkürümüzü ucu ucuna kazanılmış bir seçimle yapabildik. Öyle ki, yenilen aday, bu oranlarla yenildiğini bile düşünmüyor.
Bu kafayla, bu zihniyetle, bu şükürsüzlükle ve bir gram zahmete girmeden, konfor alanımıza dokundurtmadan “Büyük Türkiye Yüzyılı” hayâli kuracağız, öyle mi?
Boş veriniz siz bunları! EYT maaşınız yattı mı, ondan haber verin. Hayâllerinizi, artık yorgunluktan ayakta durmakta bile zorlanan Erdoğan gerçekleştirir. Siz rahatınıza bakınız.
Kalınız sağlıcakla efendim.