Zalimin zulmü mazlumun zaferidir

Şu hususu ısrarla belirtmek gerekir ki, 7 Ekim 2023 tarihi, 1517’den beri bizde olan ve 1917’de kaybettiğimiz Kudüs’ün tekrar aslî sahiplerine döneceği tarihin başlangıcıdır. O gün atılan roketler, sıradan roketler olmayıp Cenab-ı Allah’ın zalime karşı müminler eliyle harekete geçirdiği hışmıdır.

TARİH, kırılma anlarıyla yürüyen dinamik bir süreçtir. Ancak bu anlara şahit olmak, her nesle nasip olan bir şey değildir. Bazı nesiller gözlerinin önünde arka arkaya cereyan eden birkaç tarihî ana şahitlik ederken bazı nesiller ise böyle bir andan mahrum olarak geçip giderler. 

7 Ekim 2023 tarihinde, 1948’den beri esaret altında olan Filistin halkı, esarete isyanın bir nişanesi ve inandıkları dinin emri olarak ülkelerini 70 yıldır işgal altında tutan İsrail’e karşı bir başkaldırı harekâtı başlattı. HAMAS’ın El-Kassam Tugayları, 20 yıldır direniş için örgütlendikleri tünel, menfez ve barınaklardan çıkarak İsrail’in hava savunma duvarını aşmak için 5 bin roketi birden ateşlediler.

5 bin roketin peş peşe İsrail yerleşim merkezlerine doğru harekete geçmesi, İsrail’in öve öve bitiremediği demir kubbe hava savunma sistemini büyük ölçüde işlevsiz hâle getirdi. El-Kassam Tugayları, sistemin çökmesinden istifade ederek paramotorlarla havadan ve tel engel ve duvarları karadan aşarak İsrail içerisine girdiler. 300 civarında askeri imha edip 200 esirle tekrar üslerine döndüler. Hatta bunlardan bazı fedaî grupları, ölümleri pahasına İsrail içlerine sızıp kanlarının son damlasına kadar çarpışarak şehit oldu.  

HAMAS’ın dünyanın gözünde bir dev gibi gösterilen İsrail’e karşı bu onurlu saldırısı, Dede Korkut’taki tek gözlü dev ve Basat öyküsüne benzemekteydi. Öyküde tek gözlü deve karşı yaptığı bütün hamleleri boşa giden Basat, mücadelenin sonunda devin en zayıf noktasının alnındaki gözü olduğunu keşfeder ve elindeki oku devin gözüne fırlatarak onu etkisiz hâle getirir. İşte HAMAS’ın İsrail’e karşı yaptığı hamle, tam bir Basat hamlesiydi. Devin gözü mesabesindeki hava savunma sistemlerine karşı roketleri fırlatıp katil İsrail’i, devin acıyla diz üstü çökmesi gibi dizleri üzerine çökertti. 

HAMAS’ın bu saldırısı, insanlıktan çıkmış Siyonistleri, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra peyderpey Filistin topraklarına taşıyarak onları Müslümanların ilk kıblesi olan Kudüs ve civarına fitne çıkaracak bir devlet olarak yerleştiren şer güçleri şaşkınlığa düşürdü. Bugün dünyada özellikle ABD ve Avrupa’da siyâsî, iktisadî ve askerî bakımdan baskın güç, “Küreselciler” dediğimiz Yahudi Siyonist örgütlerdir.  

Bunlar peşlerine ABD’deki Evanjelistleri de takarak Tanrı’yı kıyamete zorlama densizliğini işleyen şeytanî tayfalardır. Bunlar kendilerini Lucifer’in yani şeytanın çocuğu sayan, inançtan mahrum paganistlerdir. Dünyanın başına Birinci Dünya Savaşı’ndan beri belâ olan bu küreselci çete, ABD ve Avrupa’ya tamamen hâkim olduğu gibi, dünyanın geri kalan ülkelerinde de siyâsî, askerî ve ekonomik açıdan egemendirler. Bırakınız diğer ülkeleri, bizim ülkemizde bile ana medya, sermaye, sivil toplum örgütleri bazı partiler ve bürokrasideki karar mercilerinde hep bu yapının borusu öter. 

Hemen hemen dünyanın bütün ülkelerini kanser hücresi gibi saran bu yapının temel stratejisi, aleyhte çıkan bütün sesleri kısarak hâkimiyetlerini sürdürmektir. Tıpkı Hazreti Musa karşısındaki Firavun gibi ölçüsüz ve orantısız bir güce sahiptirler.  

İlâhî kanundur, adaletten ayrılan bir güç, Cenab-ı Allah’ın kudretiyle cenge tutuşarak şirke girer. Cenab-ı Hakk böyle güçlere süre verir ama cezalandırmayı da asla ihmâl etmez. Hak mücadelesinde zayıf ve mazlum desteklenir, güçlü ve muktedir sanılan yapılarsa çökertilir. Kudüs merkezli bir İsrail Devleti kurmak için oraya Siyonist bir rejim yerleştiren yapının amacı, tahrif edilmiş Tevrat’a uyarak “Arz-ı Mevut” denilen Nil ile Fırat arasındaki toprakları ele geçirmekti. İşte Filistinlilerin Gazze’deki mücadelesi sadece kendileri için değil, Siyonistlerin kendilerine ait saydıkları Arz-ı Mevut topraklarında yaşayan diğer ülkeleri de ilgilendirmektedir. Bu ülkeler Ürdün, Lübnan, Suriye, Irak, kısmen İran, Mısır ve Türkiye’dir. Şayet Gazze’de başlayan bu kurtuluş savaşı Filistinlilerin mutlak mağlûbiyetiyle sona ererse İsrail’in önünde Türkiye sınırlarına kadar gelme konusunda hiçbir engel kalmaz. Zaten güney hudutlarımızın hemen ötesinde Irak ve Suriye topraklarını içine alacak biçimde yapılandırılan PKK terör örgütü, Siyonistlerin Arz-ı Mevut’a ilerlemelerini kolaylaştıracak kukla militer yapılardır. Amaç, o topraklarda yumuşak karın oluşturarak Arz-ı Mevut’a giden yolu açmaktır.  

7 Ekim’de ne oldu?

Ne var ki, 7 Ekim 2023 tarihinde tuhaf bir şey oldu. Gazzeliler Musa’nın asâsı olup İsrail firavunluğuna hakikatin sopasını indirdiler. Bu darbe sıradan bir darbe olmayıp, dünyanın bütün dengelerini sarsacak bir darbe olduğu için Siyonizm’in arkasındaki kale olan ABD, uçak gemilerini Akdeniz’e yığarak yukarıda sayılan ülkelerden İsrail’e karşı gelecek her hamlenin karşısına durdu. Bölgede Türkiye dâhil, ABD uçak gemilerindeki hava filosunun gücü ile mücadele edecek hiçbir ülke yoktur.  

ABD’nin arkasından da İngiltere ve Fransa’nın savaş gemileri, Akdeniz’i adeta örtülü bir istila altına aldılar. Bu istila görüntüsünün bölgedeki her ülkeden çok Türkiye’ye karşı bir tehdit ve gözdağı olduğu gayet açıktır. Türkiye’nin bu durum karşısında Cumhuriyet’in 100’üncü yılında 100 savaş gemisi ile Marmara ve Karadeniz’de geçit resmi yapması ve devlet erkânının siyah sancak önünde ve kılıç elde poz vermesi, “Oyunu görüyoruz, gerektiğinde savaşa hazırız” mesajıydı.

Türkiye bu mesajın ardından İsrail ile yeni kurulmaya başlanan ilişkileri askıya alarak mazlum Filistinlilerin cephesine geçti. Zira bu ülke biliyor ki, Filistin düşerse düşman hudutlarımızın dibine kadar gelecektir ve ülkedeki kripto unsurları harekete geçirerek büyük bir toplumsal kargaşanın fitilini ateşleyecektir. 

En iyi müdafaa, ülkenizin en uzağında kurulan müdafaa hattıdır. Türkiye Batılı müstevlilerin emellerini çok iyi bildiği için, müdafaa hattını tâ Filistin’de kurmakta ve bütün risklerine rağmen Gazze’de garantör olmaya çalışmaktadır.  

Filistin için artık cin şişeden çıkmış ve tarih 70 yıldır sabit bekleyen sınır faylarını değiştirmek için harekete geçmiştir. Bu hareket, Filistin bağımsız bir devlet oluncaya kadar devam edecektir. Firavunun büyücülerinin Hazreti Musa’nın asâsı karşısında mağlûp olması gibi, dünya medyasına hâkim olarak İsrail lehine propaganda yapan küreselci Siyonist medya, sosyal medya eliyle yıkılmış, yüzlerdeki maskeler inmiş ve dünyanın vicdanı ayağa kalkmıştır.  

Özellikle X’in (Twitter) sahibi Elon Musk’ın Filistin’deki zulüm sahnelerini sansürlemeyi reddetmesi, karşıdaki Firavunî sistemin en büyük gücü ve kozu olan algı medyasını paramparça etmiştir. Filistin’den gelen fecaat görüntülerinin dünyanın vicdanında hâsıl ettiği travma nedeniyle Avrupa ve Amerika’daki halk, Filistin lehine çoğu İslâm ülkesinden daha duyarlı bir şekilde gösteri yapmakta, boykotlar tertip etmekte ve karar mekanizmasında bulunan siyasîler üzerinde baskı uygulamaktadır. 

Görünüşte İsrail Gazze’yi yerle bir etmekte; okulları, hastaneleri ve konutları vurarak Gazze’yi yaşanmaz bir hâle getirmekte; çoluk çocuk, yaşlı ve kadınları kesintisiz bir bombalamayla hunharca katletmektedir. Ancak onların her zalimane hamlesi, işinde gücünde olan sıradan Filistinlileri intikam ateşiyle yanıp tutuşan birer Kassam savaşçısı hâline getirmekte ve ölüm-zulüm arttıkça direniş güçleri de çığ gibi büyüyüp gelişmektedir. İsrail Gazze’yi haritadan silse bile bu direnişi asla kıramayacak ve üstelik arkasında duran güçlerin desteklerini de mutlaka kaybedecektir.  

ABD seçimleri ufukta görünmekte ve bütün ABD eyaletlerinde halk Biden yönetimine karşı bayrak açmaktadır. Avrupa ülkelerinde de durum bundan farksızdır. Geçmişte göz ardı edilen bir avuç Filistinlinin yükselttiği mücadele bayrağı, bütün dünyayı kapsayacak kadar büyümektedir.  

Özellikle bu mücadelenin ülke bazında en büyük destekçisi Türkiye’dir. Türkiye önce Türk Devletleri Teşkilatı’nı, ardından da çatlak sesler çıksa bile İslâm ülkelerini bu dava etrafında kenetlemek gibi bir inisiyatifi eline almıştır. Mevcut durum, Türkiye’ye muazzam bir hareket alanı açmıştır. Bu meselede dünyanın yakından izlediği ülkelerin başında Türkiye gelmektedir.  

Türkiye artık Hazreti Musa’nın asâsı gibidir. Bölgede ağırlık ve nüfuzunu güçlendirerek karşısındaki bu zalim firavunluğu, asker sevkine bile gerek duymadan hak mücadelesi ile yıkacaktır. Ancak ihtiyatı elden bırakmayarak, savunma bütçesini yüzde iki yüz elli artırarak, her an bir savaş ve kargaşaya karşı da aletta hazır beklemektedir.  

Son söz

Şu hususu ısrarla belirtmek gerekir ki, 7 Ekim 2023 tarihi, 1517’den beri bizde olan ve 1917’de kaybettiğimiz Kudüs’ün tekrar aslî sahiplerine döneceği tarihin başlangıcıdır. O gün atılan roketler, sıradan roketler olmayıp Cenab-ı Allah’ın zalime karşı müminler eliyle harekete geçirdiği hışmıdır. 

Evet, Filistinlilerin canı yanacak, kayıpları olacak, şehit verecekler, çile çekecekler ancak sonunda içinde gururla oturdukları ve belki de topraklarından işgalci İsrail’i kovarak kurdukları onurlu bir devletleri olacaktır. 

Türkiye’ye gelince, bu süreçte izlediği hak mücadelesi ile bölgesel güç olmaktan çıkıp küresel güç olmaya doğru evrilecek ve Birinci Dünya Savaşı’nda kaybettiği topraklarına ve eski kudretli günlerine nüfuz ve imaj olarak tekrar dönecektir.  

Şu hakikatten asla şüphemiz yoktur: Cenab-ı Allah olayların eli ile zulmü yıkmak üzere müminleri ve vicdan sahibi bireyleri harekete geçirmiştir. Bu selin önünde kim durursa dursun, mazlumların gözyaşı pahasına zulümle kurdukları küfür düzeni muhakkak ki başlarına yıkılacaktır. Vesselâm.