Zalime alp, mazluma eren

İktidarı eleştirmekle devlete meydan okumak arasında çok ama çok büyük farklar var. Tepkilerimizi nasıl gösterdiğimizi ve nasıl göstermemiz gerektiğini yeniden tartmak zorundayız. Korku yaymak değil maksadımız, ancak bu devlete yakışan millî vakarı ancak biz koruyabiliriz.

EKREM İmamoğlu’nun İBB sponsorluğunda Karadeniz’e düzenlediği siyâsî hitabet turu kapsamında otobüste verilen fotoğraf ve o fotoğraf üzerinden İmamoğlu’nun kendisini destekleyenlerle girdiği polemik çok su götürdü.

Derhâl Ankara şeyisi dahi vefatı üç yıl önce olup o gün hakkında hiçbir mesaj yayınlamadığı Fazıl Say’ın babası Ahmet Say hakkında bir mesaj yayınlatarak Fazıl Say ve onun gibi İmamoğlu destekçilerine göz kırptı.

Allah böyle siyasetten berî eylesin!

Meşhur yorumcu Can Ataklı da Ekrem İmamoğlu hakkında veryansın edenlerdendi.

“Artık söndün!” dedi İmamoğlu’na. Verdi veriştirdi.

Ertesi gün aynı Can Ataklı, veryansınına daha ileri ifadeler ekledi. Ataklı, onun diliyle AKP hakkında neler neler demiş ama hiçbir AKP’li onu çalıştığı işten kovdurmamış, hiçbir AKP’li ona sokakta küfürler etmemiş…

Can Ataklı, bu sözleri AK Partililere bir övgü, bir iltifat olarak beyan etmiyor. Zira içinde bulunduğu siyâsî tarafa bir sitemde bulunuyor bu sözlerle. Ama onun sözlerinden, AK Partililerin daha anlayışlı ve daha demokrat oldukları anlamı da çıkıyor.

Ataklı’nın sözlerini işittiğimde, siyaset dilinin hangi seviyede bir üslupla kullanıldığını düşündüm. Öyle kaba, öyle acımasız ki…

Ve şunu da düşündüm: Türkiye’de Erdoğan üzerinden ülke düşmanlığı ve millî iradeye nefret üretenlerin, Erdoğan’a “diktatör” derken Erdoğan’dan ve de millî iradeden zerre-i miskal korkmayan bir tavırları var.

Maksadım korku siyasetinin kurulması değil. Ancak azıcık olsun korkunun, nizam açısından faydası var.

Gezi Kalkışması sürecinde Başbakan iken “Yüzde elliyi evinde zor tutuyoruz” diyen Sayın Erdoğan’ı tehdit dili kullanmakla eleştirirlerken, AK Parti’den bir zevat da bu eleştiriye katılmıştı.

Aklıma şu ilginç hatıra geliyor:

Abdullah Çatlı Ankara Emniyet Müdürlüğüne götürüldüğünde, aynı gün Emniyet Müdürüne bir telefon geliyor. Telefonun ucundaki, Ülkü Ocakları Genel Başkanı (Şehit) Muhsin Yazıcıoğlu… “Abdullah’ı bırakmazsanız bugün Ankara’nın üç yerinde bombalar patlayacak!” diyor. Ve özellikle bir tane patlatılıyor. Bunun üzerine Çatlı serbest bırakılıyor.

Şehit Muhsin Yazıcıoğlu’nun devlet ve millet sevgisini tartışacak değilim, ortaya koymak istediğim his, vakardır vakar!

İktidarı eleştirmekle devlete meydan okumak arasında çok ama çok büyük farklar var. Tepkilerimizi nasıl gösterdiğimizi ve nasıl göstermemiz gerektiğini yeniden tartmak zorundayız.

Korku yaymak değil maksadımız, ancak bu devlete yakışan millî vakarı ancak biz koruyabiliriz.