BENİM
işim değil muhalefet partilerinin nasıl yönetildiği. Ancak millî olması
kaidesiyle…
Dolayısıyla bugünkü noktada sessiz kalmamak icap eder. Öyle
ya, Türkiye’nin ana muhalefet partisinde neler oluyor?
***
PKK, FETÖ ve DAEŞ’in taşere edildiği terör baskısı ile
hedeflenen Oded Yinon Plânı, coğrafyamızın paramparça edilmesi ve Irak ile
Suriye’nin kuzeyinin, dolayısıyla da ülkemizin güneyinin dâhil olduğu
topraklarda yeni bir hat oluşturmak üzere ABD’nin organizasyonu altında,
Barzani ile YPG/PKK (Mazlum Kobani) ittifakını birleştirerek devletleştirmeye
yönelik bir plân…
Bu, plânın dış koordinatlarını veriyor, bir de iç
koordinatları mevcût…
RAND Corporaiton 2020 Raporu’nda tarif edilen “demokratik
muhalefetin” yumuşak güç ile yönlendirilmiş siyasal yapılanma tarafı…
Haftasonu yapılan CHP Olağan Kongresi ile bu hat, kendisini
ilân etmiştir: “CHP ve dostları”…
Peki, kim bunlar?
“Erdoğan düşmanlığı” temelinde bir araya gelenler…
Peki, bu buluşmanın asıl hedefi nedir?
PKK terör örgütünün sözcülüğüne soyunduğu tarif üzere, “barışçıl boşanmayı (parçalanmayı) Anadolu topraklarında sandık üzerinden
gerçekleştirmek ve de meşru hâle getirmek…
Yani Anadolu topraklarından koparabileceklerini düşündükleri bir
parça ile bir bölgesel terör devleti kurarak
Siyonist İsrail’in güvenliğini sağlamak…
Kim mevcût Siyonist rejime güvenerek adım atıyorsa, bilsin ki
bugüne dek kaybetti, bundan sonra da kaybedecek!
Bu anlamda Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a ve de
AK Parti’ye sadece kendi perspektif açılarından bakarak kızıp Lider’i ve yolunu
terk ederek gidenler, bir kez daha düşünmelidirler nereye sürüklendiklerini.
***
CHP, ne zaman topraklarımızla ve Gazi Mustafa Kemal’in
bağımsızlıkçı devlet politikası çizgisi ile barışacak?
Bu
soruyu, kendisini vatanperver çizgide gören tüm vatandaşlarımıza sorduğum gibi,
özellikle Sayın Kılıçdaroğlu’nun iki aşamalı plânda üstlendiği görevi bizzat
gören CHP’lilere soruyorum.
Dikkat! Emperyalizm pusuda bekliyor. İçerideki “Tek vatan, tek millet, tek devlet, tek
bayrak” temelli ittifakımız, hiçbir gerekçe, hiçbir fitne ve hiçbir bedele
tahvil edilemez, edilmemelidir. Evrensel vicdanın merkez adresi Türkiye’nin parçalanması
için yapılan kara organizasyon ve propagandalara müsaade edilmemeli.
28 Şubat sürecinde Türkiye’yi lâik ve anti-lâik, Atatürkçüler
ve diğerleri yahut da türlü karşıtlıklarla bölmeye kalkışarak bir hat çizenler,
Türkiye’yi bu hatta kilitleyerek post-modern darbe’nin altlığını oluşturdular.
Ancak kim ne yaparsa yapsın, sonuçta sandıkta ayan olan
milletin iradesi, bu düşünceyi ve uygulamaları bir kez daha duvara toslattı.
Hatırlayınız, bağıra bağıra bir taraftan Atatürk düşmanlığı
yaptırılırken, diğer taraftan da Atatürk’ün ardına saklanarak “Lâiklik elden gidiyor” yaygarası ile
Atatürk istismarı yapılmış ve böylece emperyalizmin gölge savaşçıları,
Türkiye’de türlü mazeret, araç ve bu mazeret ile araçlarla kurulu düzen üzerine
ülkemizdeki kontrolü ellerine almışlardı.
Bugünlerde, Ayasofya’da bize, özümüze, geleneğimize ve
geleceğe aktarmak üzere koruduğumuz kodlarımıza dayalı temsil ve semboller
üzerinden aynı alçak politik manipülasyon süreci işletiliyor.
Bu noktada 28 Şubat’ı unutmadan, o günün dilini ve üslûbuna bürünmeksizin, tam da merhum Aliya İzzetbegoviç’in de hatırlattığı gibi, karşımızdakine benzeyerek, kazandığımız zaferi ellerimizle iade etmemek üzere yaşamalıyız.