Zaafkâr ve ihmalkâr her tutumdan mesulüz

Bilmelidirler ki, yıl değildir bu musîbetleri toplumlar üzerine getiren, ancak Allah’tır ve “Düşmanınıza iki mislini verdirdiğiniz kayıp kendi başınıza gelince, ‘Bu nereden başımıza geldi?’ mi diyorsunuz? De ki, ‘O, kendinizdendir’. Doğrusu Allah, her şeye Kadirdir” (Âl-i İmran, 165) âyet-i kerîmesinde belirtildiği gibi, kendimizdendir!

BİLİNDİK hayat akışımız esnasında alışkanlıklarımız ve normal kabullerimiz dairesinde yaşarken, muazzam bir İlâhî nizâmın himâyesi altında olduğumuzun farkına varamıyoruz.

Gerek bireysel, gerek toplumsal, gerekse dünya genelinde cereyan eden pek çok doğal gelişmenin (İlâhî tecellilerin) görünen yüzüne aldanıp ardında saklı hikmet ve faydaya aldırış etmeksizin olup biteni cüz’î idrakimizce yorumluyoruz.

İşler yolunda mı gitmiyor? O zaman talihimiz “kara”dır, “kör”dür…

Havalar normallerin üzerinde sıcak mı seyretti, yazımız “cehennem” gibidir; çok mu soğuk oldu, kışımız “kara”dır.

Deprem olduğunda, çığ düştüğünde, sel bastığında, rüzgâr fazlaca estiğinde felâkettir…

Genel olarak insanoğlu kendi seyrettiğinden, kendi bildiği ve kendi istifâdesi dışında cereyan eden her şeyden ilenme hakkını kendinde mahfuz bulma eğilimiyle söylenmeyi maharetten sayıyor.

“Kara bahtım, kör talihim” söylenmelerine, İlâhî tecellilerin tezâhürlerine tepkiyi ekleyince ortaya çıkan portre, zâhiren arabesk bir ruh hâli gibi görünse de, bâtınen şükürsüzlüğün izharı ve şirke meyyâl bir feveranın gizli sesi dalga dalga topluma sirâyet ediyor.

Yönetim sistemleri içinde yer alan “demokrasi”nin barındırdığı boşluklardan istifâde etmeyi vatandaşlık görevi addeden (yönetilenlerden bazıları) bir kısım âsi ruhlar, her konuda tepki verme hakkına sahip olma imtiyazının kendilerine bahşedildiğini zannediyorlar.

Dinî ve millî değerler, ahlâkî erdemler bu zannetmenin dişlileri arasında arsız bir iştahla çiğnenerek atığa dönüştürülüyor.

İnsanlık posası hâline gelen erdemsizlik; bu, görünürde insanın saklı yanlarıyla vicdansız, saygısız, sevgisiz, hürmetsiz, edepsiz varlıkların çoğalmasına neden oluyor.

Sonra bu varlıklar sokaklara taşmakla kalmayıp “fikir ve inanç özgürlüğü” hakkına sahip olma imtiyazını kullanarak İlâhî tecellilere dil uzatma hayâsızlığını da haktan, özgürlükten sayıyorlar.

Kadere ve ölüme söylenmekten, sövmekten kendini alamayanlar saf zihinlerin masumiyetini ve kalplerdeki imanı çalmaya devam ediyor. Ve bir sari hastalık gibi yayılıyor hâdsizlik!

“Bizi ölümden ecel korur” sözünün idrakinden uzak, ölüm sayıları üzerinden siyâsî argüman üretmeye varan, her fecî durumu siyâsî çıkar hâline getirmiş hâlde millî ve dinî olana muhalif olanların insanî, ahlâkî ve vicdani değerleri yitirişlerindeki hıza şâhit olmak içler acısı bir durum.

Âlemlerin Rabbi Allah’ın takdirine dil uzatma hakkını kendilerinde bulanlar bu fütursuz, bu cüretkâr söylemleriyle toplum ahlâkını olumsuz biçimde etkilemeye devam ederken, coğrafyamızın kaderini etkilediklerinin de ayırdına varamıyorlar.

“Deprem oldu, çığ düştü, salgın oldu, ölüm sayısı arttı, 2020 yılı felâket getirdi” diyerek talih kartları açıp fal bakarak kader tayini yapanlar bilmelilerdir ki, gelen felâket değil, idrake davetiye çıkarmış birer musîbettir. Zira musibet, iki türlü isâbetin hakkıdır: İlki kazânın, belânın, ihtarın isâbeti; ikincisi ise ihtarın hedefine ulaşması ve ders almakta isâbet edilmesi…

Hem bilmelidirler ki, yıl değildir bu musîbetleri toplumlar üzerine getiren, ancak Allah’tır ve “Düşmanınıza iki mislini verdirdiğiniz kayıp kendi başınıza gelince, ‘Bu nereden başımıza geldi?’ mi diyorsunuz? De ki, ‘O, kendinizdendir’. Doğrusu Allah, her şeye Kadirdir” (Âl-i İmran, 165) âyet-i kerîmesinde belirtildiği gibi, kendimizdendir!

Şükürsüzlüğümüz, sabırsızlığımız, akrabalarımızı unutup yetimin hakkına riâyetsizliğimiz, İlâhî tecellilere pervasızca söylenmelerimizdendir.

İnsanoğlunun çok bilirliği, İlâhî nizâmı reddedişi, (bilerek veya bilmeyerek) ezberciliği, söylenme özgürlüğüne tutkusuyla hâddi aştığında ne kendi kaderinde, ne de yaşadığı coğrafyanın kaderinde iyileşen hiçbir şey olmadığı gibi daha beter bir imtihan ile sınanacağından da bîhaber olması, elim netîceler doğurabilir.

Yaşanan nice ibretlik olayın hikmetine tâlib olamadığımızdan olmalı ki, şimdi dünya insanlarının ömrünü, sağlığını, şartlarını tehdit eden “Coronavirüs” adlı bir musîbet eklendi insanlığın bahtına ve tüm ülkeler için benzer bir kader tayin edildi.

Tüm alışkanlıklarımızı değiştiren salgın tedbirlerine ve tüm dünyada gelişen vaka ve ölüm sayılarına baktığımızda, “Kim bilir, belki de bu görünmez düşmanın insanlığa musallat edilişinde, her nefse hâd bildiren İlâhî bir tedbir ve kutlu bir tavsiye saklıdır” diye düşünmekte fayda var.

Sadece düşünmenin yetmeyeceği, aynı ivmeyle fiilî olarak göstereceğimiz titizlikle yeniden artan Coronavirüs tablosuna olumlu katkıda bulunmanın sorumluluğu, küçümsenmeyecek kadar önemli!

Uygulayacağımız her tedbir, göstereceğimiz her dikkat, bulaş akışını sekteye uğratabilir.

Aksi durumda, tavsiye edilen tedbir şartlarına azamî derecede hassasiyet gösterilmesinde, zaafkâr ve ihmalkâr her tutumdan mesulüz.

Fiilî gayretlerimiz kadar kalbî, zikrî ve fikrî olarak da ihtimam göstermeli, “her şeye Kadir olan” Âlemlerin Rabbi Allah’tan yardım dilemeliyiz!

***

Ne vakit ferdî yahut millî bir kederle yüzleşsem, ilkin “Üzerime düşen nedir?” sorusunu sorarım. Aklî tedbirlerin güç yetiremeyeceği durumlarda duâya dururum. Kalbî bir itminan ile “Rabbim, ‘Zorluk kadar kolaylık verildi’ diyensin, inandım!” derim. Sonra, “Ancak cüz’î aklım zorluğu görüyor da, kolaylığı görmekte zorlanıyor! Bana/bize vadettiğin kolaylığı görmeyi nasip buyur!” diyerek göremediğim, fehmedemediğim, kolaylığı görmeye tâlib olurum.

İşte o zaman derde değil devâya, hastalığa değil şifâya, zorluğa değil kolaylığa, darlığa değil bolluğa açılır hep kapılarım. O kapılardan geçip görünmez, ölçülmez, tartılmaz servetimle tuğla taşır, ruhum için bir saray inşâ ederim.

Rabbimiz bizleri hâddimizi aşmaktan, kaderimizi cehâletimizle etkilemekten, sevdiklerimizin vebâline girmekten, bize bahşedilen sağlık gibi ehemmiyetli nimete şükürsüzlükten, Devletimizin gayretlerine, sağlık çalışanlarının büyük emeklerine nankörlük etmekten muhafaza buyursun! (Âmin.)

Birbirimizi koruyarak bu salgından en az hasarla çıkalım ki  “güçlü Türkiye’nin müreffeh milleti” olmanın tadını birlikte ve sağlıklı günlerde çıkarabilelim!