BOSNA’DA bizi en çok
etkileyen ve düşündüren şey, Merhamet Vakfı’nı ziyaret ettiğimizde tanık
olduğumuz tablo oldu. Çünkü yüzyıllık bir hizmet çınarı vardı karşımızda.
1992-1995 arasında yaşanan iç savaşın yaralarını sarmaya çalışan bir ülkede,
alan el değil, veren el olmayı başarmış, kendisi daha muhtaçken yine de “Veren
kurtulur” inancına sahip, dünyanın birçok köşesine yardım gönderen bir kuruluş
Merhamet Vakfı. Üstelik sadece hayra aracı olmak değil, geleceği kurmak gibi
bir misyon da edinmiş. Saatlerce ve günlerce dinlesek daha fazlasını
isteyeceğimiz bir dünyası var Merhamet’in. Biz sadece bu dünyadaki hayat veren
hizmetten birkaç nefeslik alabildik. İki cihanda başarı ve hayır diliyor,
Merhamet Vakfı Başkanı Hayrudin Sahic’le yaptığımız söyleşiyi görüşlerinize
sunuyoruz.
***
“Din
ve ırk ayrımı yapmıyoruz”
· İnsanlık sözlüğünde ve ilahî sözlükte
ortak olan en güçlü kelime “merhamet”tir. Nitekim Rabbimiz her işe O’nun adı
ile başlamamızı isterken de “Rahman ve Rahim olan Allah” nitelemesi ile cümle
kurar. Yüzyıldır neredeyse her işinize hem Allah’ın adıyla, hem de merhametle
başladığınızı görüyoruz. Savaşın merhametsizliği içinde bile din, dil, ırk ayrımı
yapmadan merhamet etmeye, yardıma devam ettiniz. Bu, insanlık adına bir örnek
ve onur verici… Ayrıca başkanı olarak adınız “Hayrudin” ve bir akademisyen
olarak yardımlaşma üzerine bilimsel kitaplarınız var. Bosna-Hersek sosyolojisi
üzerine çalışmalarda aktif olarak bulunmuşsunuz. Ne kadar güzellik bir araya
gelmiş…
Kuruluşumuz
ve şahsımla ilgili sözleriniz için öncelikle teşekkür ederiz. Artık yardımlaşmanın pratik kısmında
yoğunlaştığım için akademik çalışmalarım eskisi kadar verimli değil.
Evet, gerçekten savaş sadece acı getiriyor. Merhametsiz kalmış kalpler, başkalarının geleceğini karartabiliyor. Ancak tarih boyunca bir sebeple savaşlar yaşanabiliyor. Önemli olan, bu durumlarda hayatı normalleştirmek, yaraları sarmak, insanlığa moral vermektir.
Merhamet ister ki, savaş hiç olmasın! Çünkü barış dönemlerinde bile muhtaç insan sayısı çok. Savaş döneminde dışarıdan gelen yardımların çoğu Sırp ve Hırvat topraklarından geçerek bize ulaşabilirdi. Biz bu yollara “Barış-Sevgi Yolları” ismi vermiştik. Genelde Hırvatistan’a gelen yardımların bize ulaşmasına izin veriliyordu. Bu yolların kapatılması da an meselesi idi. “İlkyardım koridoru” diyebileceğimiz yollara ilişkin Hırvatlarla anlaşma yapmıştık. Bugün bile bu barış-sevgi yolu açık ve yer yer Hırvatlarla ortak çalışmalar yapıyoruz.
· Savaş döneminde Merhamet, oluşan
ihtiyaca ne kadar cevap verebildi, hangi eksiklikleri gözlemlediniz?
1992-2005
arasında hiçbir askerimiz açlıktan ölmemiştir. Merhamet’in organizasyon gücü ve
duyarlılığı açısından önemli bir durumdur bu. Merhamet’in en büyük faaliyeti,
din, dil, ırk ayırımı yapmadan, yardıma ihtiyacı olan her insana yardım etmesi
ve bunda tereddüt göstermemesidir. Savaş dönemlerinde kuşkusuz ilkyardım-acil
müdahale noktasında önceliklerimiz vardı, ancak bu, genel yardım programımızı
aksatmadı. Savaş durduktan sonra yardımların yanı sıra Türkçede de yaygın olan
deyimle “balık tutmayı öğretmek” gibi, insanların iş edinmesini, kendi ayakları
üstünde durmasını sağlayacak projeler geliştiriyor ve uyguluyoruz.
Hizmet
haritamız içinde Sırp köyleri bile var. Özellikle kırsal kesimde hayvancılık ve
tarımcılık öğreten projelerimiz ve imkânlar nispetinde desteğimiz var. Savaştan
önce aktif olan, fakat savaşta atıl hale gelmiş küçük-orta ölçekli iş yerlerini
tekrar aktif hale getirecek çalışmalar yürütüyoruz. Özellikle mobilya ve pencere
yapmak gibi inşaat sektörü kapsamındaki faaliyetlerden arıcılığa ve süt
ürünleri üretimine kadar farklı branşlarda destekler yapıyoruz. Önemli olan,
başlangıcı yardım olsa bile, orta ve uzun vadede kalıcı çözüm getirecek
istihdamlar oluşturmaya çalışmak.
Nitekim
“Merhamet’in en büyük projesi nedir?” diye soracak olursak, hiç düşünmeden şunu
söyleyebiliriz: Üniversite ve lise öğrencilerine burs vermek, yani eğitim
yatırımı. Yıllık ortalamamız, kişisel desteklere aracı olmak haricinde, fondan
standart karşıladığımız burs alan öğrenci sayısıyla 500 civarında. Kuşkusuz
öğrencilerimiz arasında kötü alışkanlıklar edinmiş, farklı yollara sapmış
olanlar da vardı, onlardan önce hayata, daha sonra eğitime kazandırdıklarımız
oldu.
Aşevlerimizin yanında, kendi ürettiğimiz tarım ürünleri var. Gelirleriyle yardım gücümüzü arttırıyoruz. Özellikle Srebrenitsa gibi soykırıma uğramış ve sürgün edilmiş insanlarımıza ilkbahar ve yaz dönemleri ağırlıklı olacak şekilde iş ve barınma imkânları sağladık. Dolayısıyla çok yönlü, farklı aşama ve muhatapları olan geniş bir hizmet haritamız var.
Özellikle Sayın Erdoğan her zaman bizimle çok yakından ilgilenmiş ve takdir etmiştir. Bosna’nın en büyük nişan ödüllerinden biri de Rahmetli Aliya tarafından bize verilmiştir.
“İmkânlarımız
ölçüsünde başka ülkelere de ulaşmaya çalışıyoruz”
· Peki, ülke dışına yönelik yardımlar
oluyor mu? Müslüman coğrafyada veya Avrupa’da yaşanan afet durumlarında mesela…
İmkânlarımız
nispetinde yapmaya çalışıyoruz. En önemlilerinden bahsetmekle yetineyim:
İran’ın Bar şehrinde 17 bin kişi hayatını kaybettiği zaman, orada 400 öğrenci
kapasiteli bir okul yaptık. Okulun temeli atıldığı sırada ben de oradaydım.
Cumhurbaşkanlığı Konsey üyeleri olan Hırvat ve Boşnak üst düzey yöneticiler de
vardı. Temel, “tekbir” getirilerek atıldı. Hatta tekbir getirildiği sırada
Hırvat yöneticinin de ayak uydurması oldukça hoş bir görüntü oluşturdu. Ayrıca
okul faaliyete girdikten sonra gerek sabahçı, gerekse öğlenci olan öğrencilerin
hepsi derslere başlamadan önce rahmetli Aliya ve 1992-1995 Bosna Savaşı’nda
şehit olanlar için Fatiha okuyorlar. Okulun ismi, “Bosna-Hersek Şehitleri Okulu”.
Aynı
şekilde Pakistan’daki okulumuzdan da bahsetmek gerekir. Okulun adı, “Aliya
İzzetbegoviç” ve yanında bir de sağlık ocağı var. Ayrıca inşa edilmiş bir cami
de var. Aynı şekilde Gazze’de de bulunduk. Gazze’ye gitmeden önce güvenli giriş
için analiz yaptık. Dışişleri Bakanlığımız güvenli olmayacağı noktasında bizi
uyardı. Aynı şekilde Türk Kızılay’ı da aynı fikirdeydi, niyetliydik ve gittik. Yaşadığımız
serüveni anlatsak, müstakil ve hacimli bir kitap bile çıkabilir. Farklı zorlu
yollardan Gazze’ye ulaştık, yardımlarımız içinde beş ambülans vardı ve tam da
iftar vakti ulaşmıştık. Kameramıza el konulduğu için kayıt alamadık ama
vardığımızda yerli televizyonun canlı yayın yapması ve uluslararası kanallara haber
konusu olması sebebiyle büyük takdir topladık. Üstelik bu başarı,
Bosna-Hersek’in yardım kuruluşu olmamız nedeniyle şaşkınlık da oluşturdu.
Somali’ye
-miktarı önemli değil ama- 250 bin avroluk yardım yaptık. Dünyada bir Türkiye,
bir de biz vardık orada. Öyle acılı ortamlar gördük ki, bu acıya taş bile
dayanmaz, ağlardı. Türkiye’nin AFAD adlı kurumu aracılığıyla o bölgelere
girebildik. ABD’deki Katrina kasırgası, Endonezya’daki tsunami felaketinden
sonra bu ülkelere yardım ettik. Bugün de Türkiye’ye sığınan Suriyeliler ve
başta Kobani’den göç edenlere 120 ton et gönderdik. Nitekim Urfa tarafından, “Türkiye
dışından seçilen en iyi yardım kuruluşu ödülü”nü aldık.
Özellikle Sayın Erdoğan her zaman bizimle çok yakından ilgilenmiş ve takdir etmiştir. Bosna’nın en büyük nişan ödüllerinden biri de Rahmetli Aliya tarafından bize verilmiştir.
· Merhamet, tam bir asrı devirmiş köklü
bir kuruluş, 1913’te kurulmuş. Yüzüncü yıl kutlamaları kapsamında Sayın Erdoğan
ve Davutoğlu’nun ziyaretleri oldu buraya. O günlere ilişkin hislerinizi
paylaşır mısınız?
Evet,
Sayın Davutoğlu ile Bayram namazını beraber kılmıştık ve Merhamet’i ziyaret ettiğinde
kahve içip sohbet etmiştik. Kuşkusuz Sayın Erdoğan’ın çok özel bir yeri var
aramızda. Pakistan ve Mısır başta olmak üzere, birçok ülkeden önemli
şahsiyetler ziyaret ettiler burayı. Bizim için Türkiye’den gelen her misafirse
özeldir.
“Büyük bir istihdam projesi geliştiriyoruz”
· Yardım ve işsizlik noktasında, imkânlarınız
çerçevesinde elinizden geleni yapıyorsunuz, ancak yine de Bosna’da işsizlik
oranı çok yüksek. Bu noktada özel bir proje veya yürütülen bir ana politika
içinde ayrıca yer alıyor mu Merhamet?
Kuşkusuz
çalışma alanımız ve niyetimizle ilgili tüm taraflarla iletişim içindeyiz.
İşsizlik çok yönlü ele alınması gereken ve farklı imkânların buluşturulması ile
çözülebilen temel bir problem. Örneğin Türkiye’nin başta TİKA, işadamları,
Yunus Emre, Ziraat Bankası ve Büyükelçilik olmak üzere birçok kuruluşu büyük
hizmetler veriyor. Nitekim bazı projelerimiz var ve bunları TİKA’nın desteği
ile yapmayı planlıyoruz. Başvurumuzu yaptık, bin kişilik bir istihdam projemiz
var. Et üretimi ve depolamaya dair ve yaklaşık 3 milyon avro bütçeli bir proje
bu. Çünkü Bosna, hayvancılık açısından doğal bir ortam ve tecrübesi de var. 2015
yılında ilk adımı atmayı umuyoruz.
Bu tarz çalışmalar için devletler arasında anlaşmalar yapılıyor, girişimler için teşvikler ve rehberlik hizmeti verilmeye çalışılıyor. Biz sadece veren bir el bekleyen ve bağışlara aracılık eden bir konumda değiliz, fikir ve proje üretiyoruz. Bu biraz da ülkenin birliği, dirliği ve güçlü olması ile orantılıdır.