Yüzyılın en tehlikeli cengi

15 Temmuz, hak görünümlü küfrün İslâm ile cenginden başka bir şey değildi. 15 Temmuz’da yapamadıkları ne varsa ipleri ellerine geçirdiklerinde yapacaklar. 28 Şubat, 1980 ve 1960 Darbeleri, ipi ellerine geçirirlerse yapacaklarının göstergesidir ki bugün gücü ele geçirirlerse, o günlerde yaptıkları devede kulak bile kalmayacaktır. Eğer bunlar görünmüyorsa, bunlar anlaşılmıyorsa, “cehaletin bedeli” ağır olacaktır.

TÜRKİYE, dünyanın en özel ülkelerinden biri. Hem kültürel, hem tarihsel, hem de medeniyet kodları açısından bu böyledir. Bu nedenle ülkenin sürekli gündemi diri ve dinamiktir; dâhilî ve haricî bedhahların aktif olduğu ülkeler arasındadır.

Böyle bir durum ortaya konulduğunda medeniyet kodlarının ekonomik boyutları açısından başta ABD, Rusya, İngiltere, Fransa, Almanya, Japonya, Mısır, İtalya ve Çin gibi ülkeler gelirken, bu ülkelere Demir İpekyolu üzerindeki yeni ülkeler de eklendi.

Türkiye, kodları açısından diğer ülkelerden ayrışır. Antik Mısır nasıl Batı medeniyetine öncülük etmiş ise Türkiye de gelecek yeni medeniyetin tomurcuklarına gebedir. Türkiye, sadece dâhilî ve haricî bedhahların toprak koparıp yeni devlet kurmalarının dört gözle bekledikleri bir yer değildir. Gelecek asırların tomurcuklarının bu topraklarda olduğunu gösteren büyük delillere sahiptir. Bu durum dünyanın önemli ülkelerinin sinir uçlarını bozuyor.

Türkiye’nin tamamen yok edilmesi akıllarında ve geleceğe dair şüpheler barındırdığı için burayı kontrollü bir ülke, ufak bir yer olarak düşünüyorlar. Bunun bir örneği de Yunanistan olarak görülebilir. Türkiye’nin Irak veya Suriye olmayacağını bildiklerinden, Yunanistan gibi gölge bir ülke istiyorlar.

Türkiye’ye karşı dâhilî ve haricî saldırılar son demlerine kadar kullanılıyor. Bu yazılarımızda dâhilî saldırıların kodlarına odaklanıyoruz. Gelecek yazılarımızda ise diğer dokulara kısa bir bakış atacağız.

Türkiye’ye dair dâhildeki saldırıların odağında üç önemli nokta bulunuyor: Vatan, millet, maya ve dokuya dair her türlü gelişim, yenilik ve atılıma karşı birinci saldırı türü… İkincisi geçmiş, maya ve dokuyu çağrıştıran her türlü tarihsel kökü inkâr ve asimilasyon çalışmaları… Üçüncü saldırı türü ise ateist, tarafsız, demokrasi ve özgürlük taraftarı gibi görünüp her fırsatta aziz millete tuzak kuran Hıristiyanlık özlemleri...

Evet, dâhilî saldırıların odağında bunlar yer alıyor. Son altı ayı göz önünde bulundurun, Türkiye’nin hangi başarısını alkışladılar, hangi başarısına destek verdiler? Hiçbirine! Bu durum dünyanın hiçbir ülkesinde yoktur. Dünyanın hiçbir ülkesinde “dünyanın en iyi işi yapılsa bile desteklenmeyeceğinin” ifade edilmesi desteklenmez ve kabul görmez. Bu bizde akıl tutulması veya yanlış bir söylem değildir. Kasıtlı, art niyetli ve bilinçli bir yok sayma politikasıdır.

Madem kasıtlı ve art niyetli bir saldırı var -ki şahsen bundan hiç şüphem yok-, demek ki yerine koymak istedikleri başka bir şeyler var. Böyle bir saldırı türü dünyanın hiçbir ülkesinde olmaz. Zira böyle bir saldırı Türkiye’nin bağımsızlık açısından Yunanistan gibi olmasına odaklı, bilinçli bir düzeyde yürütmekte oldukları bir saldırıdır. Buna en güzel örnek, Ayasofya Camiî’nin açılışı meselesidir. Müzeden camiye çevrilmesi sırasında, hatırlarsanız birileri Ayasofya’nın bir kısmının da Hıristiyanlara açık olmasını talep etmişti. Tam da bütün fikirlerinin bir yansımasıydı bu. Bu basit bir fikir özgürlüğü ifadesi olarak görülemez.

Gerek teknolojik, gerekse kültürel açıdan bütün yeniliklere karşı olmaları, yerine koymak istedikleri başka şeyler olduğu içindir. Kültürel plânda yerine koymak istedikleri başka kültürel faaliyetler olabilir. Olması da akla yatkın duruyor. Ancak, “Teknolojik açıdan yenilikleri kaldırıp ne gibi farklı şey koymak isteniyor?” denirse, örneğin Kızılelma yerine Batı yapımı uçakları koyacaklardır. Çünkü üst aklın ürünlerini koymaları işlerine geliyor. Zira kodları uyuşuyor.

İkinci olarak geçmişe bakıldığında, Türkiye’de derinliklerde izleri olan ve herkesi kucaklayan bir “İslâm Medeniyeti” görülür. Evet, bunu yok etmek ve dirilmeyecek şekilde öldürmek istiyorlar. Yerine ise ateist, deist görünümü ile gizledikleri Hıristiyanlığı inşâ etmek istiyorlar. Bunun haricinde ve yanına ne koysanız, ne anlatırsanız gider.

Örnek olarak, 1720 yılında İslâm’ı bu topraklardan yok etmek için plân yaptıklarını görürüz. Bu plânlarının şimdilerde de devam ettiğine şahidiz.  800 yıl ezan okunan Endülüs’te şimdi başka bir bayrak dalgalanıyor. 570 yıldır İstanbul’u geri almak için yaptıkları plân cayır cayır işliyor. Bunlara inanılmıyor ise biyolojik genetik kodlarına bakılabilir. Orada her şeyin açık olarak görüldüğüne şahit olacaksınız.

İçeride sesi fazla çıkan bazılarının ateist, deist ve rengârenk gibi farklı yelpaze görünümleri birer aldatmacadır. Bunların hepsi bir yere hizmet ediyor; Türk-İslâm Medeniyeti’nin içini boşaltmak, yozlaştırmak, gençliği ve geleceği avuçlarına almak... Bunu yaparken ateist görünüyorlar. Zira İslâm olmadıklarını söyleyemedikleri için bunu yapıyorlar. Ellerine geçen ilk fırsatta kiliselerde mum yakacaklarından hiç şüphe edilmemelidir.

15 Temmuz, hak görünümlü küfrün İslâm ile cenginden başka bir şey değildi. 15 Temmuz’da yapamadıkları ne varsa ipleri ellerine geçirdiklerinde yapacaklar. 28 Şubat, 1980 ve 1960 Darbeleri, ipi ellerine geçirirlerse yapacaklarının göstergesidir ki bugün gücü ele geçirirlerse, o günlerde yaptıkları devede kulak bile kalmayacaktır. Eğer bunlar görünmüyorsa, bunlar anlaşılmıyorsa, “cehaletin bedeli” ağır olacaktır.

Tehlike, yüzyılın en büyük tehlikelerinden biridir. İlâhî uyarıları böylece görmek gerekir. Umudum şudur ki, Allah (cc) son kaleyi teslim etmeye izin vermeyecektir.