Yûsuf ve kardeşleri

Dünya döndükçe, her zaman, her daim ve her devirde kardeşlerine iyilik eden Yûsuf ahlâklı kardeşler olabileceği gibi, yine aynı şekilde kardeşleri Yûsuf’a tuzak kuran, haksızlık yapan, onu kıskanan, onu çekemeyen, onun dedikodusunu yapan kibirli, kötü niyetli ve çıkarcı kardeşler de olacaktır.

SANA bu Kur’ân’ı vahyetmekle kıssaların en güzelini anlatıyoruz. Hâlbuki daha önce Sen, bunlardan habersiz idin.

Hani Yûsuf, babasına, ‘Babacığım! Gerçekten ben (rüyada) on bir yıldız, güneşi ve ayı gördüm. Gördüm ki, onlar bana boyun eğiyorlardı’ demişti.

Babası şöyle dedi: ‘Yavrucuğum! Rüyanı kardeşlerine anlatma. Yoksa sana tuzak kurarlar. Çünkü şeytan, insanın apaçık düşmanıdır.’

‘İşte Rabbin, seni böylece seçecek, sana (rüyada görülen) olayların yorumunu öğretecek ve daha önce ataların İbrahim ve İshak’a nimetlerini tamamladığı gibi sana ve Yakub soyuna da tamamlayacaktır. Şüphesiz Rabbin hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.’

Andolsun, Yûsuf ve kardeşlerinde (hakikati arayıp) soranlar için ibretler vardır.

Kardeşleri dediler ki, ‘Biz güçlü bir topluluk olduğumuz hâlde, Yûsuf ve kardeşi (Bünyamin) babamıza bizden daha sevgilidir. Doğrusu babamız açık bir yanılgı içindedir.

‘Yûsuf’u öldürün veya onu bir yere atın ki babanız sadece size yönelsin. Ondan sonra (tövbe edip) salih kimseler olursunuz.’

Onlardan bir sözcü, ‘Yûsuf’u öldürmeyin, onu bir kuyunun dibine bırakın ki geçen kervanlardan biri onu bulup alsın. Eğer yapacaksanız böyle yapın’ dedi.

Babalarına şöyle dediler: ‘Ey babamız, Yûsuf hakkında bize neden güvenmiyorsun? Hâlbuki biz onun iyiliğini isteyen kişileriz.’

‘Yarın onu bizimle beraber gönder de gezip oynasın. Şüphesiz biz onu koruruz.’

Babaları: ‘Doğrusu onu götürmeniz beni üzer, siz ondan habersizken onu kurt yer diye korkuyorum.’

Onlar da, ‘Andolsun biz kuvvetli bir topluluk iken onu kurt yerse (o takdirde) biz gerçekten hüsrana uğramış oluruz’ dediler.

Yûsuf’u götürüp kuyunun dibine bırakmaya karar verdikleri zaman, Biz de ona, ‘Andolsun, (senin Yûsuf olduğunun) farkında değillerken onların bu işlerini sen kendilerine haber vereceksin’ diye vahyettik.

(Yûsuf’u kuyuya bırakıp) akşamleyin ağlayarak babalarına geldiler.

‘Ey babamız! Biz yarışa girmiştik. Yûsuf’u da eşyamızın yanında bırakmıştık. (Bir de ne görelim,) onu kurt yemiş. Her ne kadar doğru söylesek de sen bize inanmazsın’ dediler.

Bir de üzerine, sahte bir kan bulaştırılmış gömleğini getirdiler. Yakub dedi ki, ‘Hayır! Nefisleriniz sizi aldatıp böyle bir işe sürükledi. Artık bana düşen, güzel bir sabırdır. Anlattıklarınıza karşı yardımı istenilecek de ancak Allah’tır’.

Bir kervan gelmiş, sucularını suya göndermişlerdi. Sucu kovasını kuyuya salınca, ‘Müjde! Müjde! İşte bir oğlan!’ dedi. Onu alıp bir ticaret malı olarak sakladılar. Oysa Allah, onların yaptıklarını biliyordu.

Onu ucuz bir fiyata, birkaç dirheme sattılar. Zaten ona değer vermiyorlardı.

Onu satın alan Mısırlı kişi, hanımına dedi ki, ‘Ona iyi bak. Belki bize yararı dokunur veya onu evlat ediniriz’. İşte böylece biz Yûsuf’u o yere (Mısır’a) yerleştirdik ve ona (rüyadaki) olayların yorumunu öğretelim diye böyle yaptık. Allah, işinde galiptir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler.

Olgunluk çağına erişince, ona hikmet ve ilim verdik. İşte biz, iyi davrananları böyle mükâfatlandırırız.” (Yûsuf, 3-22)

“Kral, ‘Onu bana getirin, onu özel olarak yanıma alayım’ dedi. Onunla konuşunca dedi ki, ‘Şüphesiz bugün sen yanımızda yüksek mâkâm sahibi ve güvenilir bir kişisin’.

Yûsuf, ‘Beni ülkenin hazinelerine bakmakla görevlendir. Çünkü ben iyi koruyucu ve bilgili bir kişiyim’ dedi.

Böylece Yûsuf’a, dilediği yerde oturmak üzere ülkede imkân ve iktidar verdik. Biz rahmetimizi istediğimize veririz ve iyi davrananların mükâfatını zayi etmeyiz.

Elbette ki ahiret mükâfatı, inananlar ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha iyidir.

(Derken) Yûsuf’un kardeşleri çıkageldiler ve yanına girdiler. Yûsuf onları tanıdı, onlar ise Yûsuf’u tanımıyorlardı.

Yûsuf, onların yüklerini hazırlatınca dedi ki, ‘Sizin baba bir kardeşinizi de bana getirin. Görmüyor musunuz, ölçeği tam dolduruyorum ve ben misafir ağırlayanların en iyisiyim’.

‘Eğer onu bana getirmezseniz, artık benim yanımda size verilecek tek ölçek (zahire) bile yoktur ve bir daha da bana yaklaşmayın.’

Dediler ki, ‘Onu babasından isteyeceğiz ve muhakkak bunu yaparız’.

Yûsuf, adamlarına dedi ki, ‘Onların ödedikleri zahire bedellerini yüklerinin içine koyun. Umulur ki ailelerine varınca onu anlarlar da belki yine dönüp gelirler’.

Onlar babalarına, döndüklerinde, ‘Ey babamız! Bize artık zahire verilmeyecek. Kardeşimizi (Bünyamin’i) bizimle gönder ki zahire alalım. Onu biz elbette koruruz’ dediler.

Yakub, onlara, ‘Onun hakkında size ancak daha önce kardeşi hakkında güvendiğim kadar güvenebilirim! Allah en iyi koruyandır ve O, merhametlilerin en merhametlisidir’ dedi.

Yüklerini açıp zahire bedellerinin kendilerine geri verildiğini gördüler. ‘Ey babamız! Daha ne isteriz? İşte ödediğimiz bedeller de bize geri verilmiş. Onunla yine ailemize yiyecek getirir, kardeşimizi korur ve bir deve yükü zahire de fazladan alırız. Çünkü bu getirdiğimiz az bir zahiredir’ dediler.

Babaları, ‘Kuşatılıp çaresiz durumda kalmanız hariç, onu bana geri getireceğinize dair Allah adına sağlam bir söz vermedikçe, onu sizinle göndermeyeceğim’ dedi. Ona güvencelerini verdiklerinde, ‘Allah söylediklerimize vekildir’ dedi.

Sonra da, ‘Ey oğullarım! Bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ama Allah’tan gelecek hiçbir şeyi sizden uzaklaştıramam. Hüküm ancak Allah’ındır. Ben O’na tevekkül ettim. Tevekkül edenler de yalnız O’na tevekkül etsinler’ dedi.

Babalarının emrettiği şekilde (ayrı kapılardan) girdiklerinde (bile) bu, Allah’tan gelecek hiçbir şeyi onlardan uzaklaştıracak değildi. Sadece Yakub, içindeki bir dileği ortaya koymuş oldu. Şüphesiz o, Biz kendisine öğrettiğimiz için bilgi sahibidir. Fakat insanların çoğu bilmezler.

Yûsuf’un huzuruna girdiklerinde, o, kardeşini (Bünyamin’i) yanına bağrına bastı ve (gizlice,) ‘Haberin olsun, ben senin kardeşinim, artık onların yaptıklarına üzülme’ dedi.

Yûsuf, onların yüklerini hazırlatırken su kabını kardeşinin yüküne koydurdu. Sonra da bir çağırıcı şöyle seslendi: ‘Ey kervancılar! Siz hırsızsınız.’

Yûsuf’un kardeşleri onlara dönerek, ‘Ne yitirdiniz?’ dediler.

Onlar, ‘Hükümdarın su kabını yitirdik. Onu getirene bir deve yükü ödül var. Ben buna kefilim’ dediler.

Dediler ki, ‘Allah’a andolsun, siz de biliyorsunuz ki biz bu ülkede fesat çıkarmaya gelmedik, hırsız da değiliz’.

Onlar, ‘Eğer yalancı iseniz hırsızlığın cezası nedir?’ dediler.

Onlar da, ‘Cezası, su kabı kimin yükünde bulunursa, o kimsenin kendisi(nin alıkonması) onun cezasıdır. Biz zalimleri böyle cezalandırırız’ dediler.

Bunun üzerine Yûsuf, kardeşinin yükünden önce onların yüklerini aramaya başladı. Sonra su kabını kardeşinin yükünden çıkardı. İşte biz Yûsuf’a böyle bir plân öğrettik. Yoksa kralın kanunlarına göre kardeşini alıkoyamazdı. Ancak Allah’ın dilemesi başka! Biz dilediğimiz kimsenin derecelerini yükseltiriz. Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır.

Dediler ki, ‘Eğer o çalmışsa, daha önce onun bir kardeşi de çalmıştı’. Yûsuf, bunu içinde sakladı ve onlara belli etmedi. İçinden, ‘Siz kötü bir durumdasınız, anlattığınızı Allah çok daha iyi biliyor’ dedi.

Onlar, Yûsuf’a, ‘Ey güçlü vezir! Bunun çok yaşlı bir babası var. Onun yerine bizden birini alıkoy. Şüphesiz biz senin iyilik edenlerden olduğunu görüyoruz’ dediler.

Yûsuf, ‘Malımızı yanında bulduğumuz kimseden başkasını tutmaktan Allah’a sığınırız. Şüphesiz biz o takdirde zulmetmiş oluruz’ dedi.

Ondan ümitlerini kesince, kendi aralarında konuşmak üzere bir kenara çekildiler. Büyükleri dedi ki, ‘Babanızın Allah adına sizden söz aldığını, daha önce de Yûsuf hakkında işlediğiniz kusuru bilmiyor musunuz? Artık babam bana izin verinceye veya Allah hakkımda hükmedinceye kadar buradan asla ayrılmayacağım. O, hükmedenlerin en hayırlısıdır’.

‘Siz babanıza dönün ve deyin ki, ‘Ey babamız! Şüphesiz oğlun hırsızlık etti, biz ancak bildiğimize şahitlik ettik. (Sana söz verdiğimiz zaman) gaybı (oğlunun hırsızlık edeceğini) bilemezdik’.

‘Bulunduğumuz kent halkına ve aralarında olduğumuz kervana da sor. Şüphesiz biz doğru söyleyenleriz.’

Yakub, ‘Nefisleriniz sizi bir iş yapmaya sürükledi. Artık bana düşen, güzel bir sabırdır. Umulur ki, Allah onların hepsini bana getirir. Çünkü O, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir’ dedi.

Onlardan yüz çevirdi ve ‘Vah Yûsuf’a vah!’ dedi ve üzüntüden iki gözüne ak düştü. O artık acısını içinde saklıyordu.

Oğulları, ‘Allah’a yemin ederiz ki, sen hâlâ Yûsuf’u anıp duruyorsun. Sonunda üzüntüden eriyip gideceksin veya helâk olacaksın’ dediler.

Yakub, ‘Ben tasa ve üzüntümü ancak Allah’a arz ederim. Ben, Allah tarafından sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim’ dedi.

‘Ey oğullarım! Gidin, Yûsuf’u ve kardeşini araştırın. Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez.’

Bunun üzerine (Mısır’a dönüp) Yûsuf’un yanına girdiklerinde, ‘Ey güçlü vezir! Bize ve ailemize darlık ve sıkıntı dokundu. Değersiz bir sermaye ile geldik. Zahiremizi tam ölç, ayrıca bize sadaka ver. Şüphesiz Allah, sadaka verenleri mükâfatlandırır’ dediler.

Yûsuf dedi ki, ‘Siz (henüz) cahil kimseler iken Yûsuf ve kardeşine neler yaptığınızı biliyor musunuz?’.

Kardeşleri, ‘Yoksa sen, sen Yûsuf musun?’ dediler. O da, ‘Ben Yûsuf’um, bu da kardeşim. Allah bize iyilikte bulundu. Çünkü kim kötülükten sakınır ve sabrederse, şüphesiz Allah iyilik yapanların mükâfatını zayi etmez’ dedi.

Dediler ki, ‘Allah’a andolsun, gerçekten Allah seni bize üstün kıldı. Gerçekten biz suç işlemiştik’.

Yûsuf dedi ki, ‘Bugün size kınama yok. Allah sizi bağışlasın. O, merhametlilerin en merhametlisidir’.

‘Bu gömleğimi götürün de babamın yüzüne koyun ki gözleri açılsın ve bütün ailenizi bana getirin’ dedi.

Kervan (Mısır’dan) ayrılınca, babaları, ‘Bana bunak demezseniz, şüphesiz ben Yûsuf’un kokusunu alıyorum’ dedi.

Onlar da, ‘Allah’a yemin ederiz ki sen hâlâ eski şaşkınlığındasın’ dediler.

Müjdeci gelip gömleği Yakub’un yüzüne koyunca gözleri açılıverdi. Yakub, ‘Ben size, ‘Allah tarafından, sizin bilemeyeceğiniz şeyleri bilirim’ demedim mi?’ dedi.

Oğulları, ‘Ey babamız! Allah’tan suçlarımızın bağışlanmasını dile. Biz gerçekten suçlu idik’ dediler.

Yakub, ‘Rabbimden sizin bağışlanmanızı dileyeceğim. Şüphesiz O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir’ dedi.

(Mısır’a gidip) Yûsuf’un huzuruna girdiklerinde, Yûsuf ana babasını bağrına bastı ve ‘Allah’ın iradesi ile güven içinde Mısır’a girin’ dedi.

Ana babasını tahtın üzerine çıkardı. Hepsi ona (Yûsuf’a) saygı ile eğildiler. Yûsuf dedi ki, ‘Babacığım! İşte bu, daha önce gördüğüm rüyanın yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, Rabbim beni zindandan çıkararak ve sizi çölden getirerek bana çok iyilikte bulundu. Şüphesiz Rabbim, dilediği şeyde nice incelikler sergileyendir. Şüphesiz O, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir’.

‘Rabbim! Gerçekten bana mülk verdin ve bana sözlerin yorumunu öğrettin. Ey gökleri ve yeri Yaratan! Dünyada ve ahirette Sen benim Velimsin. Benim canımı Müslüman olarak al ve beni iyilere kat.’

İşte bu (kıssa), gayb haberlerindendir. Onu Sana Biz vahiy yolu ile bildiriyoruz. Yoksa onlar tuzak kurarak işlerine karar verdikleri zaman Sen onların yanında değildin.

Sen ne kadar şiddetle arzu etsen de insanların çoğu inanacak değillerdir.

Hâlbuki Sen buna karşılık onlardan bir ücret de istemiyorsun. O (Kur’ân) âlemler içinde ancak bir öğüttür.

Göklerde ve yerde nice deliller vardır ki yanlarına uğrarlar da onlardan yüzlerini çevirerek geçerler.

Onların çoğu Allah’a ancak ortak koşarak inanırlar.

Yoksa Allah tarafından kendilerini kuşatacak bir azabın gelmeyeceğinden veya onlar farkında olmadan kıyametin ansızın gelip çatmayacağından emin mi oldular?

De ki, ‘İşte bu benim yolumdur. Ben ve bana uyanlar, bilerek Allah’a çağırırız. Allah’ın şanı yücedir. Ben, Allah’a ortak koşanlardan değilim’.

Biz Senden önce de, memleketler halkından ancak kendilerine vahyettiğimiz birtakım erkekleri peygamber olarak gönderdik. Yeryüzünde dolaşıp da kendilerinden önce gelenlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? Elbette ahiret yurdu Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha iyidir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?

Nihayet peygamberler ümitlerini kesecek hâle gelip yalanlandıklarını düşündükleri sırada, onlara yardımımız geldi de böylece dilediğimiz kimseler kurtuluşa erdirildi. Azabımız ise, suçlular topluluğundan geri çevrilemez.

Andolsun ki, onların kıssalarında akıl sahipleri için ibret vardır. Kur’ân, uydurulabilecek bir söz değildir. Fakat kendinden öncekileri tasdik eden, her şeyi ayrı ayrı açıklayan ve inanan bir toplum için de bir yol gösterici ve bir rahmettir.” (Yûsuf, 54-111)

Kıssadan hisse

Dünya döndükçe, her zaman, her daim ve her devirde kardeşlerine iyilik eden Yûsuf ahlâklı kardeşler olabileceği gibi, yine aynı şekilde kardeşleri Yûsuf’a tuzak kuran, haksızlık yapan, onu kıskanan, onu çekemeyen, onun dedikodusunu yapan kibirli, kötü niyetli ve çıkarcı kardeşler de olacaktır.

Hiç şüphe yok ki, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah’tır.

 

https://kuran-ikerim.org/meal/diyanet/Yûsuf-suresi