Yûnus Emre’ye hümanist pencereden şaşı bakmak

“Onun gayesi ilâhîdir. Varlığın özü mühimdir. Her şeyin özündeki varlık ‘Nur-u Muhammedî’ olunca, eşyaya ve insana verilen değer de Allah için olmaktadır. Sevginin temelinde Allah vardır. Bu yüzden her türlü sevgi insan içindir diye hümanistler, Yûnus’tan ayrı düşünürler. Yûnus’un manevî dünyasına felsefî yaklaşımlarla girilemez. Onun fikir dünyasına, yine kabul ettiği fikrin kavramlarıyla girmek gerekir.” (Mustafa Tatcı)

“AŞKIN aldı benden beni/ Bana Seni gerek Seni/ Ben yanarım dünü günü/ Bana Seni gerek Seni…”

Yûnus Emre, hem şiir diliyle, hem de tasavvufa getirdiği yorumla sadece yaşadığı çağı değil, günümüze kadar bütün çağları etkilemiştir. O, Peyami Safa’nın ifadesiyle “üç zamanın” yani “geçmişin, bugünün ve geleceğin” şairi olarak gönlümüzün dili, dilimizin gönlü oldu. Biz ondan din, tasavvuf ve ahlâk adına çok şey öğrendiğimiz gibi dil, şiir ve estetik adına da çok şey öğrendik.[i]

Yûnus Emre her ne kadar Millî Edebiyat döneminde daha çok bilinir olsa da yaşadığı günden bugüne değin hep bilindi ve onu tanıyanları az ya da çok etkilemişti. Örneğin Yûnus’un çağdaşı olan Âşık Paşa, “Âşık” mahlaslı ilâhilerinde Yûnus geleneğini ondan sonra devam ettiren bir isim olarak dikkati çeker. Yine aynı şekilde Said Emre, Kaygusuz Abdal, Gülşehri, Eflaki Dede ve Elvan Çelebi, Yûnus’un takipçileri olmuşlardır. Onun izini çok güçlü şekilde sürdüren Niyazi-i Mısrî ve Eşrefoğlu, özellikle anılmalıdır. Daha sonra Şeyh Baba Yusuf, Hacı Bayram Veli, Akşemseddin, Emir Sultan, Süleyman Çelebi, Yusuf Hakikî, Kemal Ümmî, Vahip Ümmî, Hüsameddin-i Uşşakî, Sunullah Gaybî, Ümmî Sinan, İbrahim Tennurî, İsmail Hakkı Bursevî ve Osman Kemâlî, bu anlamda sayabileceğimiz isimlerden bir kısmıdır.

Cumhuriyet sonrası Halide Nusret, Necip Fazıl, Rıza Tevfik, Behçet Kemal Çağlar, Faruk Nafiz Çamlıbel, Ziya Osman Saba, Hasan Ali Yücel, Rıza Ümit, Arif Nihat Asya, Bekir Sıtkı Erdoğan, Bahattin Karakoç, Abdurrahim Karakoç, Talat Sait Halman, Hüsrev Hatemi, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, Bestami Yazgan ve Alaaddin Soykan gibi isimlerin de bu yüzyılda birer Yûnus takipçileri olduğu görülmektedir.

Bunlara, daha modern tarzda şiirler yazdıkları hâlde ruh, mânâ ve zaman zaman da söyleyiş bakımından Yûnus tarzı bir üslûbu benimseyen Behçet Necatigil, Salah Birsel, Atilla İlhan, Cemal Süreya, Sait Maden, Sezai Karakoç ve Arif Ay isimlerini de ekleyebiliriz. [ii]

Malûmunuz, Yûnus Emre’nin vefatının 700’üncü yıldönümü nedeniyle UNESCO tarafından 2021 yılı “Yûnus Emre Yılı” olarak ilân edildi. Bu sene biraz daha Yûnus Emre ismini duyacağız. Anma programları yapılacak. Onun hayatı, menkıbeleri anlatılacak, şiirleri okunacak, ilâhileri söylenecek. Ancak bugüne değin Yûnus Emre’yi anlatanlar, bize kendi kafalarında olmasını istedikleri bir Yûnus portresi çizdiler. Kimisi onu hümanist olarak değerlendirdi, kimisi Melâmî veya Hurufî bir kişi olarak, kimisi heterodoks bir çizgide ona rol biçti.

Beşir Ayvazoğlu da bu meseleyi gündeme getiren yazısında şöyle bir panorama çiziyor:

“Her ideolojik grup Yûnus’un şiiriyle kendi düşünce dünyasını tahkim etmek istemiştir. Hatta daha da ileri gidilerek bizde olmadığı düşünülen ne varsa, kim varsa, onda aranıp bulunduğu söylenebilir. O bizim Sokrates’imiz, Dante’miz, Petrarca’mız, Erasmus’umuz, Villon’umuz, Pascal’ımız, hatta Freud’umuz oldu. Yûnus, hem hümanistti, hem sosyalist, hem Türkçüydü, hem İslâmcı, hem Alevî idi, hem Sünnî…”[iii]

Bu yazımızda bu yanlış ve taraflı bakışlara, yorumlara ve algılara karşı İbrahim Maraş’ın yazdığı “Yûnus Emre’nin Hümanist Yorumcuları” isimli makaleyi merkeze alarak dilimizin döndüğünce itiraz edeceğiz.

Hümanizm

Hümanizm, özellikle Rönesans döneminde insanı merkeze alan, insanı tek ölçü kabul eden, dini, Tanrı inancını ve doğaüstünü reddeden bir çeşit insanperestlik düşüncesi veya bir başka deyişle insanlık dinidir. Kültürel ve entelektüel bir hareket olarak referansını daha çok Eski Yunan ve Roma’ya veren hümanizm düşüncesi, bu dönemlerin sanat ve edebiyatlarını yeniden keşfetmeyi amaçlamış ve bu çizgiyi takip etmiştir.[iv]

Hümanizm, Lâtinceye tam anlamı ile Milât öncesi 80 yıllarında Cicero (M.Ö. 106- 43) tarafından yerleştirilmiştir.[v] Cicero’nun kullandığı şekliyle “humanitas” kavramı, “bilgi, kültür, ahlâk ve ruh eğitimi, terbiye ve nezaket, kibarlık, ruh asaleti ve yüceliği, haysiyet, iyilik, iyi niyetlilik, özveri, adâlet, eli açıklık, kadirbilirlik, arkadaş ruhlu olmak, şen ve neşeli olmak, şakacı ve nükteci olmak, ölçülü olmak, zevk sahibi olmak” gibi anlamlara gelmektedir.[vi]

İlk bakışta bu söylemleri duyanlar hemen bunu İslâm tasavvufu ve İslâm ahlâkı ile bağdaştırabilir. Oysa bu, sadece bir yanılgıdan öteye geçemez. Batı’daki hümanizm ile bizdeki tasavvuf anlayışı çok farklı temellere dayanmaktadır.[vii] İnsanı mutlak günahkâr sayan inançlardan böyle bir anlayış beklentisine girmek, bizi her zaman yanıltacaktır. Evet, İslâm inancına göre insan, dünyaya Allah’ın halifesi olarak gönderilmiştir. Yaratılış gayesi yalnızca O’na kulluk etmektir. Bu vasıflarını taşıdığı sürece eşref-i mahlûkat olarak hayatına devam edecek, bu amaç ve hedefinden saptığı anda esfel-i safilîn olacaktır.

İslâm tasavvufunun yegâne amacı da insanı eşref-i mahlûkat olma özelliğine eriştirmektir. İslâm Peygamberi (sav) güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildiğini ifade ederken böylesi bir insan eğitimini hedeflemiştir. Fakat hümanizm açısından durum hiç de öyle değildir. Mesele sadece insanın değerini yükseltmek değildir.[viii] Cicero’dan daha önce dar anlamda ilk hümanistler sofistlerdir. İnsanı her şeyin ölçüsü kabul eden meşhur sofist Protagoras, “ne kadar kişi varsa o kadar da hakikat olduğu, bireyin doğrunun ve yanlışın ölçüsü olduğu, evrensel hakikatler, bütün insanlar için geçer prensipler bulunmadığı veya hiç olmazsa bizim için bir metafizik veya ahlâk tezinin mutlak surette doğru olduğunu tanıyabilmemize yarayan kesin işaret olmadığı” kanaatini taşımaktadır.[ix]

Rönesans döneminde iyice şekillenen bu kavram, sofistlerde olduğu gibi, insanı yücelterek en uç noktaya taşımış, ancak bunu yaparken insanın en önemli ihtiyacı olan öte dünyaya inancına ve ahlâkına da zarar vermiştir.[x]

Hümanizm kavramının çok anlamlı bir hâle gelmesi ve anlam zenginliği kazanması Rönesans’tan sonra gerçekleşmiştir. Bu kavramsal zenginleşme içerisinde zamanla, özellikle 20’nci yüzyılda “İngilizce konuşulan dünyada, ateizm ya da lâik bir akılcılıkla eş anlamlı” bir terim özelliğini kazanmıştır.[xi] Kıta Avrupa’sında ise “insanla doğanın geri kalanı arasındaki ontolojik farklılığı temele alan ve topluma, tarihe, kültüre ilişkin açıklamada, önceliği insana veren” bir felsefe anlayışı hâline gelmiştir.[xii]

Geçtiğimiz yüzyılda hümanistler tarafından yayınlanan iki önemli “manifesto” yani beyanname vardır. Birinci manifesto 1933 yılında yayınlanmış, dönemin bazı ünlü isimleri tarafından imzalanmıştır. 40 yıl sonra, 1973’te yayınlanan İkinci Hümanist Manifesto ise, birincisini teyit etmiş, ancak aradan geçen zamanın gelişmelerine göre bazı ilâveler içermiştir.[xiii]

Birinci Hümanist Manifesto’nun ilk altı maddesi şu şekildedir:

“1. Dinsel hümanistler, evrenin kendi başına var olduğunu ve yaratılmadığını kabul ederler.

2. Hümanizm, insanın doğanın bir parçası olduğuna ve sürekli bir işlemin (sürecin) sonucunda oluştuğuna inanır.

3. Hayat hakkında organik görüşü kabul eden hümanistler, zihin ve beden arasındaki geleneksel düalizmi reddederler.

4. Hümanizm, insanın kültür ve medeniyetinin, antropoloji ve tarih tarafından açıkça tanımlandığı gibi, insanın doğal ortamıyla ve sosyal birikimiyle olan ilişkisinden kaynaklanan kademeli bir gelişimin ürünü olduğunu kabul eder. Belirli bir kültür içinde doğan birey, büyük ölçüde o kültür tarafından şekillendirilir.

5. Hümanizm ileri sürer ki, evrenin modern bilim tarafından tanımlanan doğası, insan değerlerine ait herhangi bir doğaüstü ve kozmik garantiyi kabul edilemez hâle getirir.

6. Bizim kanaatimiz gelmiştir ki, teizm, deizm, modernizm ve çeşitli ‘yeni düşüncelerin’ zamanı geçmiştir.”

Yukarıdaki maddeler, materyalizm, Darwinizm, ateizm ve agnostisizm gibi isimler altında ortaya çıkan ortak bir felsefenin ifadeleridir.[xiv]

Hümanist algının sunduğu Yûnus

Yûnus Emre Dîvanı’nı ilk kez Burhan Ümit Toprak, 1933 yılında yayımlamıştır. Yûnus Emre’nin şiirlerini sınıflamaya kalkışarak kendince bazı başlıklar ortaya atmıştır. Bu başlıklar, “inançsızlık, teslim olma, şüphe, ümitsizlik, hakikî anlayış, yaşlılık, öğreticilik” şeklindedir. Toprak’ın bu tasnifi Yûnus Emre’yi ifade etmekten çok, bu tasnifi yapan yazarın fikrî çizgisinin yansımasını temsil eder niteliktedir ve ilmî bir değeri yoktur. Toprak, sadece Yûnus Emre’nin şiirlerini sınıflamakla kalmaz, onun gayesini de tahkike çalışır. Ona göre, Yûnus Emre’nin halkı irşat etme gibi bir kaygısı olmadığı gibi tek hedefi vardır; o da, kendi içine düştüğü bunalımdan, kaostan kurtulmaktır. Toprak, Yûnus Emre’nin İslâm ibadetlerini öven veya kendisinin düşünce tarzına uymayan şiirlerinin de ona ait olmadığını belirtmektedir.[xv]

Abdülbaki Gölpınarlı da Yûnus Emre’nin, Batınî inanışa sahip bir Bektaşî dervişi, büyük bir hümanist, Mevlevî, hakçı veya sosyalist gibi sıfatlarla anılabileceğini söylemektedir.[xvi] Gölpınarlı’nın bu çarpık anlayışı, İlhan Başgöz’ün de dediği gibi Gölpınarlı’nın kendi hayatında yaşadığı kırılmalarla paralellik arz etmektedir. İlhan Başgöz, Gölpınarlı hakkında şöyle der: “Bektaşî ve Mevlevîlikten hümanizme, hümanizmden sosyalizme açılan Gölpınarlı, ömrünün son yıllarında yeniden mistikliğe sığınmıştır.”[xvii]

Sabahattin Eyüboğlu da Tanrı’yı insanlaştıran ve insanı tanrılaştıran bir Yûnus Emre’den bahsetmekte ve onu Anadolu’daki pagan, Hitit, Hıristiyan ve Müslüman kültürün sözcüsü olarak ilân etmektedir. Eyüboğlu’na göre Yûnus Emre, “bütün dindarlığına ve Müslümanlığına rağmen hiçbir dinin adamı değil, tersine bütün dinlerin ötesinde, câmilerin, kiliselerin dışında, kitapsız, tapınmasız, törensiz, kıblesiz bir inancın adamı” olarak sadece Müslümanlıktan değil, dinden bile arındırılmaktadır.[xviii] Bu düşünceden hareket edildiği takdirde Yûnus Emre’ye ne Türk, ne de İslâm kültürünün sahip çıkması mümkündür. Eyüboğlu’nun bu tavrı ateist bir yaklaşımı içinde barındırmakta ve İslâm inancının Allah’ını dışlayan bir sevgi anlayışını Tanrılaştırmaktadır.[xix]

İsmet Zeki Eyüboğlu da bir “Alevî-Bektaşî” şairi olarak kabul ettiği Yûnus Emre’nin hümanist yorumcularındandır.[xx] Eyüpoğlu’nun daha çok tabiata bağlayarak, Yûnus Emre’nin insanın yüceltilmesini ve sevgisini temele alan bir tasavvuf anlayışına işaret etmesi, her ne kadar Tanrı’dan tamamen soyutlamasa da, onu hümanist olarak göstermeye çalışması oldukça dikkat çekicidir.[xxi]

Yûnus’taki insan sevgisine bir isim verilecekse buna hümanizm değil, “insaniyetçilik” denilebileceğini belirten Mehmet Bayrakdar, Yûnus Emre’nin insaniyetçiliğinin, hümanist olarak tanınan Batılı düşünürlerden çok çok yukarıda olduğunu ve onun, hangi dinden olursa olsun kimseyi düşman görmediğini ifade etmektedir.

İbrahim Agâh Çubukçu da “Yûnus Emre’nin en önemli özelliklerinden birisi hümanist oluşudur; çünkü Yûnus Emre, bütün insanları sevmekte, mutluluğun ancak bu şekilde elde edileceğine ve gönül kazanmanın insanlığı yücelteceğine inanmaktadır” demektedir.[xxii] Bunun yanında Çubukçu, Yûnus Emre’nin şiirleriyle ayet ve hadîsleri de karşılaştırmakta ve onun düşüncesindeki hümanizmin, Stoacıların, materyalistlerin ve Avrupa Rönesans’ının hümanizmine benzemediğini, bu yüzden de kozmopolit olmadığı gibi dini de inkâr etmediğini belirtmektedir.[xxiii] İbrahim Agâh Çubukçu’nun zikrettiği bu husus oldukça önemli olmakla birlikte, yine de Yûnus Emre’nin insan sevgisini ve insaniyetçiliğini hümanizm diye açıklamaya çalışması anlaşılmazdır. Hatta o, “Yûnus’ta hümanizma yoktur” diyenlere karşı çıkmakta ve hümanizm şeklindeki isimlendirilmesi hususunda ısrar etmektedir.[xxiv]

Yûnus’u hümanist olarak kabul eden bir diğer araştırmacı da Talat Sait Halman’dır. O, Yûnus Emre’nin edebî sanatı üzerinde dururken onu üç boyutta değerlendirmektedir. Bunların ilki duygu, ikincisi dil, üçüncüsü ise “insanlık değerlerine inanan, yobazlığı kınayan, Tanrı ve insan sevgisine dayanan hümanizmasıdır”.[xxv] Halman’a göre Yûnus Emre, “Eski Yunan’dan ve Roma’dan, Doğu dinlerinden, eski Türklerin insancı düşüncesinden, İslâmiyet’in öz değerlerinden, içinde yaşadığı bölgedeki sufilerden aldığı hümanist kavramları birleştirerek bir Türk hümanizması yaratmış”, böylece Rönesans hümanizmasını ve 18’inci yüzyıldan bu yana gelişen modern hümanizmayı müjdelemiştir. Talat Sait Halman’ın buradaki kozmopolit ve ne olduğu belirsiz Yûnus Emre tarifi, apaçık bir anakronizme düşmekten ibarettir.[xxvi] Talat Sait Halman, Yûnus Emre’nin hümanistliği meselesini o kadar abartmaktadır ki âdeta onun sırtından dinleri birleştirerek yeni bir Tanrı anlayışı ortaya koymaya çalışmaktadır.[xxvii] Ona göre Yûnus Emre, “dinlerin çerçevesini aşan bir Tanrı anlayışına sahiptir” ve “dinlerin birliğine inancını” devamlı olarak dile getirmektedir. Ayrıca ona göre Yûnus, “dini kalıplaşmış tapınmalarla cılızlaştıran ve yozlaştıran” insanlardan uzaktır.[xxviii]

Görüldüğü gibi Halman’ın Yûnus Emre yorumunun Yûnus Emre ile uzaktan yakından alâkası olmadığı gibi, herhangi bir ilmî mesnedi de yoktur. Neredeyse İslâm dininden, İslâm ibadetlerinden ve hatta Tanrı’dan arındırılmış bir Yûnus Emre’yi karşımıza çıkaran Halman, onun Tanrı’yı insanlaştırdığını, insanı da tanrılaştırdığını savunmaktadır. Onun bu Yûnus Emre tanımlaması, bize İsmet Zeki Eyüpoğlu’nu hatırlatmaktadır.[xxix]

Eduardo Roditi tarafından Güzin Dino’nun katkılarıyla yazılan “Yûnus Emre, Gezgin Abdal: 13’üncü Yüzyıl Dervişinin Sufi Şiirleri” isimli eserde de, Selçuklu otoritesine meydan okumuş bir sapkın olarak tasvir edilen Yûnus Emre’nin şiiri ve düşünce dünyası, İslâm paranteze alınarak ve bir adım daha öteye taşınarak Şamanizm, Zerdüştlük ve Mani dini gibi İslâm dışı kaynaklarla ilişkilendirilir.[xxx]


Yûnus Emre, hümanist değil, Müslümandır!

Beşir Ayvazoğlu, “Hangi açıdan bakılırsa bakılsın, Yûnus Emre’nin bir sufi olduğu göz ardı edilmemelidir. Aksi takdirde yeni nesillerin yollarını kaybedecekleri bir bilgi kirliliği ortaya çıkabilir. Yûnus Emre hakkında böyle bir kirliliğe yol açılmıştır ve birbirinden farklı Yûnus Emreler arasından gerçeğe en yakın olanını bulup çıkarmak maharet ister” der yazısında.[xxxi]

Yûnus Emre’nin şiirlerinde tasavvuf ve din anlayışı hâkimdir. Hümanizmde dinden kopmuş, bireyleşerek özgürleşen bir insan anlayışı yüceltilirken, Yûnus Emre’de Allah’ın ruhunu üflediği varlık olarak şereflendirilmiştir. İçindeki o İlâhî cevherle bedenini taşıyan insan da bir mürşide bağlanarak, insan-ı kâmil olma yolunda nefsini olgunlaştırmalıdır.[xxxii]

Yûnus Emre, muvahhid bir Müslümandır. Onu bu tür sapkın anlayışlara mâl etmek isteyenler, bilerek veya bilmeyerek birilerinin oyunlarına alet olmaktadırlar. Bunlara karşı çıkan araştırmacılardan Ahmet Yaşar Ocak, Yûnus Emre’ye hümanist yaklaşımın tehlikesine işaret ederek Müslüman olmasına rağmen hiçbir dinin adamı olmayan bir kişi gibi sunulan veya “her mısraı Allah aşkını terennüm eden” Yûnus Emre’ye Allah’sız bir sevgiyi yakıştırmaya çalışan anlayışı şiddetle eleştirmektedir. Ocak’a göre Hacı Bektaş-ı Veli ve Mevlâna’ya da teşmil edilen bu yaklaşımlar, “adı geçen şahsiyetlerin gerçek kimliklerini bize göstermekten çok uzak olup, geçmişinin kendisine istese de, istemese de miras bıraktığı Müslüman Türk kimliğiyle, bu kimliğin yerine geçirilmek istenen Hıristiyanlığa değil ama gizli bir ateizme dayalı Batılı kimliği arasında mücadele vermekte olan Türk aydınlarının durumlarını yansıtmaktadır.[xxxiii]

Yûnus Emre’nin insan sevgisi, Batı’da ortaya çıktığı anlamıyla salt bir hümanizm değildir, böyle de tanımlanamaz. İslâm tasavvufuyla, dolayısıyla Yûnus düşüncesiyle çelişeceği açıktır. Bu düşüncede esas olan insanın egosunu, hayvanî tarafını, bedene bağlı içgüdülerini, kısaca nefsini azmanlaştırmak ve ilâhlaştırmak değil, aksine onu ıslah etmek, ona hâkim olmak, insanı onun her türlü esaretinden kurtararak tam bir hürriyet ve bağımsızlığa kavuşturmaktır. İnsan ancak bu takdirde sonsuzluğa kanat açar ve vuslatı, Allah’a kavuşmayı gerçekleştirebilir. Yûnus düşüncesinde merkez nokta, her şeyi kuşatan Allah’tır.[xxxiv]

Muharrem Kaya da bir yazısında, Yûnus’a yakıştırılan hümanist görüşlere karşı şu itirazları yapar: “Hümanizm hareketinin temelinde dinî konulardan uzaklaşma, insanın dünyasını yansıtma, birey olma bilincinin gelişimine önem verme vardır. Hâlbuki hümanizmdeki din dışılığın tersine Yûnus Emre’nin şiirlerinde insan, Allah’ın var olmasıyla ilgili olarak bir anlam kazanır; ‘yaratandan ötürü yaratılanın’ yüceltilmesi çerçevesinde insan değerlidir.”[xxxv]

Yûnus’a bir iftira gibi yakıştırılmaya çalışılan hümanist değerlendirmesine karşı çıkan bir diğer isim de Mehmet Bayrakdar’dır. Bayraktar’a göre eğer Yûnus’taki insan sevgisine bir isim verilecekse buna hümanizm değil, “insaniyetçilik” denilebileceğini belirten Bayrakdar, Yûnus Emre’nin insaniyetçiliğinin, hümanist olarak tanınan Batılı düşünürlerden çok çok yukarıda olduğunu ve onun, hangi dinden olursa olsun kimseyi düşman görmediğini ifade etmektedir.

Mustafa Özçelik, Yûnus Emre hakkında şunları söyler: “Yûnus’a mutlaka hümanist diyeceksek, bu hümanizmi Kur’ân merkezli bir anlayış olarak ele almak lâzımdır. Fakat, ‘Yûnus hümanisttir’ sözünün ısrarla söylenmesinde, onu Kur’ân merkezli insan anlayışından uzaklaştırmak gibi bir niyetin olduğunu da görmek gerekir. Bu bizim iddiamız değil, böyle düşünenlerin ifadesidir…”

Bayrakdar, Yûnus’un insaniyetçiliğinin tabiat üstünü, dini, Tanrı’yı asla dışlamadığını da belirtmekte ve Yûnus’un insaniyetçiliğinin temeline “gerçek kulluk” kavramını koyduğunu söylemektedir.[xxxvi] Burada Bayrakdar, Batılı hümanistlerin insanı her şeyin temeline koyan ve dini, Tanrı’­yı bir kenara bırakan anlayışlarının tam zıddına Yûnus Emre, insaniyetçi düşüncesinin temelinde Tanrı’ya samimî bir iman ve aşkla bağlanmayı ve de O’na gerçek anlamda ibadet etmeyi koymaktadır.[xxxvii]

Mustafa Özçelik, Yûnus Emre hakkında şunları söyler: “Yûnus’a mutlaka hümanist diyeceksek, bu hümanizmi Kur’ân merkezli bir anlayış olarak ele almak lâzımdır. Fakat, ‘Yûnus hümanisttir’ sözünün ısrarla söylenmesinde, onu Kur’ân merkezli insan anlayışından uzaklaştırmak gibi bir niyetin olduğunu da görmek gerekir. Bu bizim iddiamız değil, böyle düşünenlerin ifadesidir. Bu yüzden nasıl bir kelimenin anlamı hakkında hüküm verirken kendi bağlamı içinde onu ele almak gerekiyorsa, Yûnus’u da kendi inanç ve düşünce bağlamı içinde ele almak gerekir. Meseleye böyle baktığımızda, Yûnus’un insancıllığı hümanizm kavramını çok aşar.”[xxxviii]

İbrahim Sağır da makalesinde, Yûnus Emre’nin İslâmiyet dışında hiçbir fikrî veya felsefî akımla bağdaştırılamayacağını söyler: “Yûnus Emre, tartışmasız bir Müslüman, Türk ve tasavvuf şairidir. Bu büyük Dîvan şairini anlamak ve değerlendirebilmek için yaşadığı çağın kültürel, sosyal, ekonomik durumları göz önüne alınmalıdır. Bundan öte, Yûnus’un dîvanındaki şiirleri dikkatle ve insafla okunursa, Yûnus’un kavi imanı, tasavvufî coşkusu ve erişilmesi güç Allah aşkının terennümleri olduğu görülecektir. Yûnus Emre, Kur’ân ve Ehl-i Sünnet akîdesine bağlılık çizgisinden hiçbir zaman ayrılmamıştır. Yûnus Emre’nin şiirlerindeki insan sevgisinin, erişilmez hoşgörüsünün ana kaynağı Kur’ân-ı Kerîm ve Hazreti Peygamber’in hadîs-i şerifleridir. Ne üzüntü verici bir hâldir ki, bu büyük İslâm mutasavvıfının hayatını ve şiirlerini inceleyen bazı aymazlar, onun İslâmî inanç ve düşüncelerini Batı kültürünün felsefî akımları paralelinde panteizm, hümanizm, nev-Platonizm ve mistisizm ile irtibatlandırarak anlatma gayretkeşliğinde bulunmaktadırlar. ‘Yûnus’un sözi şiirden amma aslıdur kitaptan/ Hadîs ile dinene key bilgil sâdık olmak gerek’ ifadelerinde açıkça görüleceği üzere, Yûnus Emre, ‘Her ne kadar sözlerimi şiirle söylesem de mânâlarının aslı kitaptandır (Kur’ân), hadîs ile denene (söylenene) iyice bil ki sadık olmak gerekir’ demekle İslâm’a, Kur’ân’a, Hazreti Muhammed’e (sav) sadâkatle bağlı olduğunu söylemektedir.”[xxxix]

Mustafa Tatcı da bu konuda şu itirazları yapar: “Yûnus’u felsefî mânâda panteist, mistik veya hümanist kabul etmek doğru değildir. Her şeyden evvel, Yûnus’un tasavvuf anlayışı Kur’ân-ı Kerîm’e, Hazreti Peygamber’in davranışlarına, kendisinden önce yaşayan İslâm mutasavvıflarının fikir sistemine dayanır. (…) Onun gayesi ilâhîdir. Varlığın özü mühimdir. Her şeyin özündeki varlık ‘Nur-u Muhammedî’ olunca, eşyaya ve insana verilen değer de Allah için olmaktadır. Sevginin temelinde Allah vardır. Bu yüzden her türlü sevgi insan içindir diye hümanistler, Yûnus’tan ayrı düşünürler. Yûnus’un manevî dünyasına felsefî yaklaşımlarla girilemez. Onun fikir dünyasına, yine kabul ettiği fikrin kavramlarıyla girmek gerekir.”[xl]

Sonuç

Yûnus’un insan sevgisinden yola çıkarak ona yakıştırılan bu hümanist algı, bir iftiradan başka bir şey değildir. Yûnus’taki insan sevgisinin kaynağı İslâm’dır. Bu konuda Orhan Okay şunları söyler: “Yûnus Emre’nin insan sevgisinin kaynağının İslâm düşüncesi ile Oğuz yiğitliğinin ideal bir senteze ulaşmasından doğduğunu bilmek ve belirtmek, her Türk aydınının boynuna borçtur.”[xli]

Yazımızı Muharrem Kaya’nın şu sözleriyle tamamlıyoruz:

“Yûnus Emre’yi hümanist olarak göstermenin yanında, Freud’dan itibaren kullanılan ego kavramıyla tasavvuftaki nefs kavramını, Batı edebiyatında sembolizm akımının sembol kavramıyla şathiyelerdeki remizleri, yine Batı düşüncesinde yer eden diyalektik ile tasavvuftaki devriye nazariyesini bağdaştırmaya çalışanlara da rastlanmıştır. Aynı tarzda bir bakış açısıyla, Karacaoğlan bir Don Juan, Şeyh Bedreddin ilk Türk komünisti, Namık Kemal ve Tevfik Fikret birer devrimci diye nitelendirilmiştir. Maalesef bu konularda, ‘elmalarla armutları aynı sepete toplamak’ diye tabir edilen bir durumla karşılaşıyoruz. Bu kavramların temelleri farklıdır, nihaî amaçları farklıdır. Bunları yerinde ve doğru kullanmamız gerekir. Biz neysek oyuz…”[xlii]



[i] Mustafa Özçelik, Yûnus Emre, Ordu Belediyesi Kültür Yayınları, 2015

[ii] Özçelik, 2015

[iii] Beşir Ayvazoğlu, Niçin Herkesin Yûnus’u Kendine Göre?, Yûnus Emre Kitabı, Editör Prof. Dr. Orhan Kemâl Tavukçu, Aksaray Valiliği İl Kültür Ve Turizm Müdürlüğü Kültür Yayınları – 15, 2017

[iv] İbrahim Maraş, Yûnus Emre’nin Hümanist Yorumcuları, Ankara Üniv. İlahiyat Fakültesi Dini Araştırmalar Dergisi, Cilt: 8, Sayı: 23, s. 29-38., 2005

[v] Maraş, 2005

[vi] Boğos Zekiyan, Hümanizm(İnsancılık),Düşünsel İçlem ve Tarihsel Kökenler, İnkılap ve Aka Yay., İstanbul 1982, s.17; Mehmet Bayrakdar, Yûnus Emre ve Aşk Felsefesi, Ankara 1991, s. 87.

[vii] Doç. Dr. Muharrem Kaya, Yûnus Emre Batılı Anlamda Hümanist Midir?, Eski Yeni, Eskişehir Valiliği Yay., sayı: 15, Mayıs 2010, s. 78-79.

[viii] Maraş, 2005

[ix] Alfred Weber, Felsefe Tarihi, Çev. H. Vehbi Eralp, İstanbul, 199l, 4. Baskı, s. 39.

[x] Maraş, 2005

[xi] Ahmet Cevizci, Paradigma Felsefe Sözlüğü, İst. 1999, s. 432.

[xii] Cevizci, 1999

[xiii] İbrahim Sağır, Yûnus Emre ve Hümanizm, www.edebiyatvesanatakademisi.com, 2013

[xiv] İbrahim Sağır, 2013

[xv] Burhan Toprak, Yûnus Emre, İst. 1943, s. 33

[xvi] Abdülbaki Gölpınarlı, Yûnus Emre ve Tasavvuf, İst. 1961, s. 178-179.

[xvii] İlhan Başgöz, Yûnus Emre, İst. 1990, s. 14.

[xviii] Sabahattin Eyüboğlu, Yûnus Emre, İst. 1976, s. 26, 33, 38, 51.

[xix] Maraş, 2005

[xx] Maraş, 2005

[xxi] İsmet Zeki Eyüpoğlu, Alev! Bektaşi Edebiyatı,.İst. 1991, s. 17-21

[xxii] İbrahim Agâh Çubukçu, “Yûnus Emre ve Din Felsefesi”, İslâm Düşüncesi Hakkında Araştırmalar, Ankara 1983, s. 226-229.

[xxiii] İbrahim Agâh Çubukçu, “Dünya Yûnus’u Yeterince Tanımıyor”, Milli Eğitim Dergisi, 1991/ 105, s. 12-16.

[xxiv] Maraş, 2005

[xxv] Talat Sait Halman, “Yûnus Emre’nin Hümanizması”, Yûnus Emre İle İlgili Makalelerden Seçmeler, Haz. H. Özbay-M. Tatçı, Ankara 1991~ s. 161-164.

[xxvi] Maraş, 2005

[xxvii] Maraş, 2005

[xxviii] Halman, ‘‘Yûnus Emre’nin Hümanizması”, s. 168-169.

[xxix] Maraş, 2005

[xxx] Eduardo Roditi, Yûnus Emre, The Wandering Fool: Sufi Poems of a 13th Century Dervish (San Fransico: Cadmus Editions, 1987)

[xxxi] Beşir Ayvazoğlu, 2017

[xxxii] Doç. Dr. Muharrem Kaya, Yûnus Emre Batılı Anlamda Hümanist Midir?, Eski Yeni, Eskişehir Valiliği Yay., sayı: 15, Mayıs 2010, s. 78-79.

[xxxiii] Ahmet Yaşar Ocak, “Türkiye’de Yûnus Emre Araştırmaları Üzerinde Genel Bir Değerlendirme ve Yûnus Emre Problemi”, Türk Sufiliğine Bakışlar içinde, İst. 2004, 7. Baskı, s. 101-103.

[xxxiv] Aydın Kayaer, Yûnus Emre’nin Dünyasında İnsan-Allah İlişkisi, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslâm Bilimleri Anabilim Dalı Tasavvuf Bilim Dalı, 2010

[xxxv] Doç. Dr. Muharrem Kaya, Yûnus Emre Batılı Anlamda Hümanist Midir?, Eski Yeni, Eskişehir Valiliği Yay., sayı: 15, Mayıs 2010, s. 78-79.

[xxxvi] Mehmet Bayrakdar, Yûnus Emre’nin Aşk Felsefesi, Ankara, s. 87-98

[xxxvii] Maraş, 2005

[xxxviii] Mustafa Özçelik, ‘Yûnus Emre’nin insancıllığı hümanizm kavramını çok aşar’, Ahmet Esad Şani, Anadolu Ajansı, 22.05.2018

[xxxix] İbrahim Sağır, 2013

[xl] Dr. Mustafa Tatcı, Yûnus Emre Külliyatı I - Yûnus Emre Divanı Tahlil (İnceleme), MEB Yayınları, İstanbul, 2005

[xli] Orhan Okay, Sanat ve Edebiyatı Yazıları, Dergâh Yayınları, İstanbul 1990, s. 77-81.

[xlii] Muharrem Kaya, 2010