Yunanistan ve Avrupa’nın mültecilerle imtihanı

Doğu medeniyeti ve Müslümanlar yardımlaşma, kardeşlik, fazilet, maddî/mânevî değerler ve kul olmayı esas alırken, Avrupa medeniyeti ise kuvveti, gücü, savaşı, menfi milliyetçiliği, arzuların yerine getirilmesini ve menfaati esas almıştır. Bu olumsuz değerleri esas alan Avrupa’dan ne beklenilebilir ki? Yıllarca insanat bahçeleri yapan, bu Avrupa değil mi?

GELİŞME; “ilerleme, inkişaf ve tekâmül” anlamına gelir. İnsanın zihinsel ve fikirsel gelişmesi toplumlara da yansır. Gelişmenin odağında, insan ve toplumların hayat karşısındaki tutumlarının donanımı yer alır.   

İçinde yaşanılan şartların en önemli amacı, en büyük özü, en güzel meyvesi ve en kemâl netîcesi, insan ve toplumun huzurlu ve mutlu bir hayat sürmesidir. Bunca güzel istek, sonsuzu istemek arzusundan kaynaklanır.

Ülkeler gelişmiş, gelişmekte olan ve az gelişmiş olarak üç ana grupta ayrılırlar. Bu ayrımın belirleyicisi arasında en önemli etken olarak bilim, teknoloji ve sanayi yer alır. Ancak bu durumun insan ve toplumların gelişmeleriyle doğru orantıda gittiği, kesin bir durum değildir.

İnsanoğlu birlikte, her devirde özünde hürriyet, iletişim ve hayat barındıran bir hayat sürmüştür. Bu birliktelik insanlığın aşamaları olarak gelişme göstermiştir.

***

İnsanlığın gelişim evrelerine üç ana evrede bakılabilir. Birinci evre ilkel, vahşi ve göçebe bir devir… İkinci evre savaş, kölelik ve esirlik devri… Üçüncü evre ise medenî, uygar ve özgürlük dönemidir.  

Günümüzde “medenî” ve “uygar” kelimeleri kullanıldığında daha çok Batılılar anlaşılır. En azından bunun böyle olduğu yine Batılılar tarafından dünyaya dayatılmaktadır.  

Ülkelerin gelişmişlikleriyle insanlığın gelişim evrelerini iç içe görmemek gerekir. Ülkelerin gelişmişlikleri daha çok madde odaklı, insanlığın gelişimi ise mânevî eksenlidir.  

İnsanlığın birinci evresinde, bazı insanlar diğer insanları kendilerine itaat ettirip zorla istediklerini yaptırma yoluna gitmişlerdir. O kadar ileri gidilmiştir ki, bazı insanlar kendilerini tanrı, diğerlerini ise kul görerek yönetim tarzlarını dikte etmişlerdir. İnsanlık dışı bu devirde medeniyet fazla ileri gidememiştir.

İkinci evrede zenginler, fakirleri az bir ücret karşılığında veya kimi zaman karın tokluğuna çalıştırmıştır. Bu evrede insanlık, zenginler tarafından bir çeşit esir gibi çalıştırılmıştır. Bu kabul görmemiş ve insanlık bu zulme karşı savaşmıştır.

Üçüncü evre; medenî, uygar ve özgürlük dönemidir. İnsanlık artık, belli şartlar altında dünyanın her ülkesine yolculuk edebiliyor. İstediği yöneticiyi seçebiliyor. Toplumun genelini kapsayan kurallar çerçevesince özgür ve hür…

***

Avrupa medeniyeti, “kişi, aile, mîras ve eşya hukuku” başlıklarıyla düzenlenmiş. AB’de birkaç ülke hâricindeki tüm AB üye ülkeleri düzensiz göçmen yönetmeliğine bağlıdır.

AB; sığınmacılar, mülteciler ve uzun süreli misafirler için ekonomik, mavi kart, eğitim, barınma, sağlık, sosyal güvenlik ve sosyal yardım gibi çok sayıda hakkı kabul ediyor. 

Bu çerçevede AB ülkelerinin mülteci ve sığınmacıları kabul etmeleri, çalışma piyasasına girmelerine izni vermeleri ve ulusal hukuklarına uygun olacak şekilde konuşlandırmaları gerekmektedir. Gelin görün ki, işler böyle gitmiyor!

Fransa’da biz Müslümanların Peygamberine hakaret karikatürü çizdiler. Yunanistan, mültecileri ülkesine almıyor. Yine Yunanistan mültecilere bomba atıyor, mültecilere yapılan yardımların önünü kesiyor, mültecileri öldürüyor. Ve şimdi de sınıra jiletli tel çekiyor!

Mülteci ve sığınmacıların AB ülkelerinde sosyal hakka erişim, ev sahibi olma ve ikâmet durumu bulunurken, Yunanistan bu insanlık dışı davranışları dünyanın gözü önünde yapıyor. Avrupa da Yunanistan’a mâlî yardım yaparak bu zulmü destekliyor.

Kurallar ve kâğıtlar üzerinde medenî ülke olarak dünyaya sunulan Avrupa, kendisine hür ve kendisine medenî görünüyor. Kendileri hâricindekileri yok sayıyorlar. Ayrıca bu kanunlar, çalışma gücü ve alt tabaka işleri yapacak insan gücüne olan ihtiyacın karşılanması için yapılmış görünüyor.

Unutulan bir durum var: Doğu medeniyeti ve Müslümanlar yardımlaşma, kardeşlik, fazilet, maddî/mânevî değerler ve kul olmayı esas alırken, Avrupa medeniyeti ise kuvveti, gücü, savaşı, menfi milliyetçiliği, arzuların yerine getirilmesini ve menfaati esas almıştır. Bu olumsuz değerleri esas alan Avrupa’dan ne beklenilebilir ki? Yıllarca insanat bahçeleri yapan, bu Avrupa değil mi?

***

Müslüman toplumlarda zenginden fakire merhamet ve şefkat vardır. Fakirden zengine de hürmet vardır. Zenginin fakiri kullanması, ezmesi ve haklarını gasp etmesi söz konusu değildir.

Avrupa lügâtinde “şefkat” kelimesine yer bile yok! Mültecilere “insan” gibi davranmalarını beklemek ne derece doğru, o da ayrı bir konu…

Yasalar, kanun ve metin üzerinde “insan haklarından” bahsedeceksin, uygulamaya geldiğinde zulüm, işkence ve hayvan muamelesi yapacaksın… İşte Avrupa budur!

Yani teknolojik olarak ilerlemek, medenî olarak “insan” odaklı ilerlemeyi getirmemiştir. Dünya yeni bir medeniyete ihtiyaç duyuyor ve buna mecbur!

Her türlü saldırı ve olumsuzluğa rağmen mülteci konusunda iyi bir sınav veren Türkiye’nin ayaklarına su dökemeyen bir Avrupa, bundan sonra dünyaya hangi medeniyeti sunabilir? Mülteci konusunda sınıfta kalan Yunanistan ve Avrupa, ne gibi bir medeniyet anlayışı ortaya koyabilir?

Evet, Avrupa’da şefkat yok; Türkiye ise şefkat, merhamet ve sevginin âbidesi bir ülke!

Türkiye’nin bu durumunu istemeyen mahut devletler, AB’yi de kullanmaktadırlar. Bu flû tabloda Türkiye, dünyaya yeni medeniyet anlayışı sunabilecek yegâne ülke konumunda bulunmaktadır. Eğer ehliyet, liyakat ve emek odaklı potansiyeli kullanabilirse, Türkiye bu yeni medeniyeti dünyaya sunacak tek ülke konumundadır.

Mültecilere kötü davranan Avrupa, insanlığın ilkel ve basit dönemi olan ilk evresine benzemiştir.

Avrupa, işine geldiğince ve ihtiyaç duyduğunda sığınmacı ve mültecileri alıp onları köleleştirme seviyesine düşmüştür. İnsanlar arasında katı ve geçilmez sınıflar oluşturan Yunanistan, AB’nin maşası olmaktan ileri geçememiştir.