12 Ada bahsi çok geçtiğinden,
kulaklarda iz bırakmıştır ve bu sebeple, ilgili olmayanların bazıları,
"Ege" denilen sularda hepi topu bir düzine ada bulunduğunu zanneder.
Merak
edip haritayı açan, yakından bakmak isteyen ve şu her şeyi bilen bilgisayara
sorma zahmetine girenlerse, üç bin tane ada ve adacık bulunduğunu bir dakika
içinde öğrenebilir.
İrili
ufaklı üç bin ada ve adacığa "Ege Adaları" deniliyor. Birkaç tanesi
bizim, diğerleri Yunanistan’ın.
Eskiler
üşenmemişler, her birine birer isim vermişler. Adalar elbette ismi hak eder.
Adacıkların da gönlü kalmasın demişler. Yetmemiş, minicik kayalıklar için bile
isim düşünüp seçmişler.
Bugün,
gördüğümüz kadarıyla, ana babalar, üçüncü-dördüncü çocuktan sonra doğan
çocuklarına bile isim bulmakta zorlanırken, eskilerin bu gayreti takdire
şayandır.
Takdir
etmek gerekir (zahmeti de yok) ki her bir adanın, adacığın ve başını sudan
çıkarmış kaya parçasının hem Türkçe, hem Yunanca bir adı var.
Örnek
olması niyetiyle birkaç tanesine bakalım.
Eşek
adacığı (Gaidouronisi: Eşek adası, Agathonisi)
Nera
adacığı (Nera)
Nergiscik
adası (Arki)
İleriye/İleryoz
(Leros)
Ardıçcık
adacığı (Kinaros)
Bulamaç
adacığı (Farmakonisi)
Kendiroz
kayalıkları (Liadhi)
Koçbaba
adacığı (Levitha)
İlipsi
(Lipsi/Lipsos)
İlyaki/İlkil/Papazlık
(Tilos)
İncirli
(Nisyros)
Çerte/Kandilli
adacığı (Kandeliussa)
Sakarcılar/Yalı
adacığı (Gyali)
İstanbulya
(Astypalea)
Ardacık
adası (Syrna)
Kızkardaşlar
adacıkları (Adelfi)
Üçadalar
(Tria Nesia)
Yaban
adacığı (Ofidusa)
İstanköy
(Kos)
Kerpe
(Karpathos)
Doğancık/Sarya/Küçük
Kerpe adacığı (Saria)
Kilimli/Kelemez
(Kalymnos)
İşte
böyle gidiyor! Bu kadarıyla yetinelim. Hepsini tek tek sayacak olsak, sayfalar
dolusu yer ayırmak gerekir. Merak eden iki tık ile hepsini görebilir.
Yunanistan’ın
bu kadar fazla adası olmasına rağmen anakaraya adaların oranı epeyce düşük.
Yüzde on civarı olsa gerek yanlış hatırlamıyorsam.
Dolayısıyla
karasuları tayin edilirken, Endonezya gibi bir ada ülkesi olmadığı için anakara
esas alınıyor. Yunanlar bunu unutuyor bazen.
Elbette
unuttukları yok, öyle davranıp iddialarını yutturmaya çalışıyorlar.
Ellerinde
bulunanların bazılarını kaybedecekler, farkında değiller.
Bize
ait olan Gökçeada ve Bozcaada ile aynı statüde olan Meis adası en başta!
Anlaşma
metinlerini açıp maddeleri tek tek gözden geçirmekte fayda var.
Hem de
bunu Yunanlarla beraber yapmak gerekir.
Kimi
küçük, kimi büyük bu kadar fazla adaya sahipken, Meis üzerinden Türkiye’nin
egemenlik haklarına saldırmak, Yunanistan için hiç de akıllıca bir hareket
değil ama onlardan ne zaman böyle bir tavır görüldü ki?!
Aslında,
"Bu kadar fazla adaya sahip olmak avantaj mıdır?" diye düşünmek
lâzım.
Her bir
adaya hizmet götürmek şart. Elektrik, su, ulaşım…
Yunan
Devleti bu konuda biraz zayıf kalıyor. Ekonomik sıkıntılar artınca daha fazla
zorlanıyorlar. Kolay değil tabiî...
En
ilginç olan, bizim "Çamlıca" adıyla bildiğimiz Hydra (Ydra)...
(Elektrikli
süpürgelerin "Hydra" modellerinden bahsedince, su filtreli olanı
kastetmiş oluyoruz ya, oradan bağlantı kurabiliriz.)
İsmi
"su" anlamına gelmesine rağmen, adada büyük bir su sıkıntısı
çekiliyor. Taşıma su ile değirmeni döndürmeye çalışıyorlar, onu da
beceremiyorlar.
Nasıl
ki bir insan sağlıklı düşünemeyince saçma sapan davranmaya başlar, konuşmaları
da abuk sabuk bir seyir izler… Devletler de öyle!
Nerede
fazla sıkıntısı varsa, oradan yürümeye çalışıyor. En zayıf olduğu yerlerden
efelenme gayreti içinde görüyoruz.
Yahu
efelik senin neyine?
Otur,
efendi efendi işine gücüne bak!
Gereksiz
yere sataşma. Başını derde sokarsın, dalaşma!
Elindekini
de kaybedersin, boyundan büyük işlere kalkışma!
İyi
kötü bir evin var, barkın var. Sınırlarını çizmişsin, az çok bir toprağa
sahipsin. Sofranı kuruyorsun, karnını doyuruyorsun. Sıkıntıya girdiğin zaman
yardım edecek agaların var. Kıymetini bil!
Ne diye
bize saldırmaya çalışıyorsun?
İstanbul’muş,
İzmir’miş, ne sayıklıyorsun?
"Mavi
Vatan" dediğimiz yerlerin de İstanbul’dan İzmir’den farkı yok, bilmiyor
musun?
Bak,
tane tane anlatıyor, dostça tavsiyelerde bulunuyoruz. Dinlesen iyi edersin.
Dinlemezsen yazık olur, üzülürsün!
*
Batı
Trakya’da Müslüman Türklerin yaşadığı Gökçepınar köyünde geçen hafta Yunan
komandoları (komandoları da varmış) “sözde tatbikat” yaptı.
Daha
önce görülmemiş bir şekilde, sabah erken vakitte, hiç haber vermeden, çete gibi
köyü saran askerler, sağa sola ateş ettiler.
En çok
da kabristana saldırıp mezar taşlarını kurşunladılar.
Köylülerin
kimi savaş çıktı sandı, kimi evlere de saldıracaklarını düşündü.
Gökçepınar
köyünde yaşayan Müslüman Türkleri korkutmakla nereye varmayı düşündüler?
Nasıl
bir hesap yaptılar?
Vardır
saçma sapan bir hesapları.
Bakalım
nereden dönecek, hep beraber görürüz.
Türkiye
ile gerginlik yaşayınca, kendi vatandaşı olan köylülere saldırmak, ne kadar
büyük bir zavallılıktır!
Neredeyse
bir asırdan beri yapılan ağır baskılar geride kaldı derken, bu defa daha
farklısıyla karşı karşıya bırakmak, oradaki insanlara yeni ufuklar açacaktır,
farkında değiller.
Neydi o
baskılar, birkaç cümleyle ifade edelim...
Bir
torba çimento veya bir urgan almak için bile zorluk yaşanırken, eskidiği için
dökülen evleri elden geçirmek için izin şartı getirilip hiçbirine izin
verilmezken, Yunanlı yöneticiler bundan ayrı bir keyif alıyorlardı.
Şimdi
mezar taşlarını kurşunlarken aldıkları gibi herhâlde...
Çete
gibi davranan askerlerin fotoğrafları dünya basınına yansıyınca, şimdi de o
fotoğrafların hangi noktalardan çekilmiş olabileceğini tespit edip evleri
işaretliyor, krokiler yayınlıyorlar.
Yunan
basını da yöneticilerle aynı kafada.
Nato
kafa, nato mermer!
(Bu
arada, NATO’da müttefikiz bunlarla.)
Evlerin
kapısına kırmızı boya ile işaret de koyarlar bugün yarın. Zaten fotoğraf
üzerinde yapmışlar aynı şeyi.
Sözünü
ettiğim “yeni ufuklar” nedir?
Aslında
gayet basit!
Kendi
hükûmetini kurma hakkı...
Daha
önce olmuştu. Batı Trakya Türk Cumhuriyeti kurulmuştu. Tekrar kurulur. Zor
değil.
O
dönemde onları destekleyecek kimse yoktu, bugün var. Yunanistan,
Türk azınlığa baskı yapmaya devam ederse, olacağı budur!
Atina’da
cami falan da istemeyelim. Onu daha sonra konuşuruz.