SON aylarda bir yumuşamadan bahsediliyordu ülke içi siyaset sahnesi açısından. Bu düşüncenin bütün ve tek nedeni, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ziyaret etmek istemesi ve Sayın Erdoğan’ın da kendisini kabulü. Ardından Sayın Cumhurbaşkanı’nın iade-i ziyareti de bu gündeme katkıda bulundu.
Özel, bu durumu öyle lehine çevirdi ki, sonraki isteklerinden, söz konusu Külliye ziyaretinin adeta kendisi tarafından Cumhurbaşkanı’na gösterilmiş bir lütuf gibi algılanmasını sağladı. Bu çekime maalesef CHP’liler değil, sadece AK Partililer kapıldı.
Peki, “yumuşama” nasıl bir kavram, nasıl bir olay, nasıl bir süreç; anlayabilen ve anlatabilen var mı?
Katıdan sıvıya doğru geçme eylemine erime denir. Katı hâle sahip olanın da yumuşağı vardır, sıvı hâlde olanın da... Sıvı hâlde olanın da sert olduğu duruma rastlanabilir hatta. Demek ki yumuşama, somut ancak göreliğe uygun bir tanımlama kelimesidir. Ancak lütuf, asla yumuşama değildir. Lütuf, büyüklükle ilgilidir, seviyeyle ilgilidir, kibirle ilgilidir. Ancak bu kadar gerçeğe rağmen bu olayda, Sayın Erdoğan’ın talebe karşı olumlu tepki vermesi ve kabulü lütuftan değil mecburiyetten, Sayın Özel’in talebi ise lütuftan sayıldı. Bu nasıl bir zihin tahrifatıdır!
Şimdi sürekli, “Dediğimizi yapmazsa ülkeyi erken seçime götürtürüm” diyen bir kıvama erenin yumuşamaya dair hâl derecesini nasıl anlatmalı? Yumuşak içim kahveden filan mı bahsediliyor bu yumuşamayla? Daha mı ince çekiliyor bu siyasetin çekirdekleri?
Ancak bir yumuşama var, kesin. CHP’nin her gelişme için “Dediğimizi yapın, yoksa…” tavındaki şantaj siyaseti değildir yumuşama, ancak AK Parti iktidarının sözde yanında olduğu medyanın Türkiye’nin gelişimini Türkiye’nin bekasına göz dikenlerle uzlaşmaya gitmesinde aramasıdır yumuşama. Aslına bakarsanız bu, yumuşama değil, cıvımadır. Yalnız süt cıvıdığında bozulmuş demektir. Hamur cıvıdığında ekmek tutmaz.
Bir de siyasetin bu taraftaki yumuşaklığı ve hoşgörüsü aslında yıllardır devam ediyor, hiç bozulmadı. Ya da yargının bu ülkeyi sevemeyenlere, bu ülkeye olan nefretlerini her fırsatta dile getirenlere karşı gösterdiği yumuşak tavır hiç tersine dönmedi. Öyle ya, 2024 UEFA Avrupa Uluslar Futbol Şampiyonası’nda A Millî Futbol Takımımız grup maçlarında Portekiz’e yeniliyor, bu ülkenin seçim sisteminin bütün basitliğinden yararlanarak Büyük Millet Meclisi’ne hasbelkader girmiş sözde bir vekil müsveddesi, Türkiye için üzülmeyip “Biji Portekiz” diye cümle âleme içindekini yansıtıyor. Ancak ne TBMM Başkanlığı’ndan bir “sert” tavır var, dolayısıyla ne yargıdan… Bu sevgi gösterisini Hollanda için de yapıyor aynı şahıs, ancak yine her şey yumuşak biçimde sürüyor.
Zaten “Türkiye Büyük Millet Meclisi” ismine bakılır da nedense fark edilmez. Ülkelerin meclisleri “Temsilciler Meclisi”, “Kongre”, “Senato”, “Avam Kamarası” yahut “Fransa Parlamentosu”, “Avrupa Parlamentosu” gibi isimlere sahiptir ama hiçbirinde “büyük” sıfatı yoktur. Buradaki “büyük” sıfatı şöyle de kullanılmaz meselâ: “Türkiye Büyük Meclisi”. Çünkü bizdeki “büyük”, milletin kendisini niteler. Millet büyüktür bizim Meclis’imizin isminde, bina değil. O “büyük”, milleti niteler.
Ne yazık ki bu büyük milletin Meclis’ine ne dediğini bilmezler işte bu şekilde çokça doldurulmuştur. En basit kamu işlerinde çalışması yahut ehliyet alabilmesi için ruh ve akıl sağlığının da yerinde olduğunu görmek üzere rapor istenirken, aklen ehliyetsizler, bu büyük millete ait olmadığını açıkça deklare edenler, her şeye yumuşak olup bir bu milleti sevmeyenler, Meclis’teler. Peki, eğer bu büyük millete ait değillerse neden Meclis’teler? Eğer söylediklerini akılları yerinde değil şekilde sarf ediyorlarsa, neden ve nasıl akıl sağlığı yerinde olmayan kimseler Meclis’te yer bulabiliyorlar?
Bu yumuşama tek taraf için kullanılacak ve hatta bir dayatmalar silsilesinin aracı hâline gelecekse, kusura bakmasınlar, biz bu yumuşaklıkta kahve kadar bile yumuşamayız. Bu cıvımaya ortak olamayız.