
TELEVİZYON, hem bir endüstridir,
hem kültür ve sanat üretimine zemindir, hem de eğlence kaynağıdır. Ayrıca
siyasal ve toplumsal amaçlara ulaşmak için önemli bir araçtır.
Televizyon,
ulaştığı kitle ve bu kitleyi bilgilendirme potansiyeli bakımından kendisinden
önceki iletişim araçlarından çok daha büyük bir kapasiteye sahiptir.
İletişimin
doruk noktasında olduğu bir zaman diliminde yaşıyoruz. Ve televizyon, büyük bir
kesim tarafından izlenilen, evlerimizin başköşesinde konumlandırılan,
yayınlanan dizi film ve buna benzer programlarla toplumun tutum ve
davranışlarını oldukça etkileyen bir araç. Teknolojik gelişmelerin hızla
ilerlemesi, insanların ihtiyaç ve isteklerinin hızla değişmesi üzerine iletişim
araçları ve buna bağlı olarak televizyon programlarında da bu dönüşümün etkisi
gözlenmektedir. Bu değişimle birlikte televizyon programlarının ve özellikle
dizi filmlerin toplum üzerindeki etkisi ve kapsama alanı da genişlemektedir.
Böylece dizi film programlarının toplum üzerindeki etkileri doğrudan ve dolaylı
olarak düzenli ve belli aralıklarla devam etmektedir.
Söz
konusu dizi filmlerin merak uyandıran sonuçlarla bitmesi, bir sonraki bölümü
cezbedici hâle getirerek “kanca atma” ilkesiyle bireyleri peşinden
sürüklemektedir. Böylece bireyler alıştırılıp uyuşturulmakta ve böylece hayatlarında
bir rutin oluşmaya başlayıp devam etmektedir.
Televizyonun
en önemli etkisi, işitsel ve görsel oluşudur. Model alma ve özdeşleşme, en çok
kullanılan öğrenme yöntemlerinden biridir. Dizilerin formatları televizyonun
yapısal özelliklerine çok uygun olmasından dolayı, izleyicinin algılaması ve
bağlantı kurması daha kolay olmaktadır. Televizyonda yayınlanan dizi filmler
neredeyse bitimsizdir ve aylarca, yıllarca devam edebilir.
“Kapitalizm,
etkinliğini sadece ekonomik düzeyde kabul ettirmekle yetinmez; aynı zamanda
yaşamın tüm alanını da rasyonelleştirerek, metalaştırarak ve şeyleştirerek
bünyesine dâhil etme çabası içindedir. Bu amaçla duyguların ve arzuların
sistemin içinde kontrol altına alınması ve yönlendirilmesi, modernizmin
öngördüğü toplumsallaştırmanın kaçınılmaz bir gerekliliğidir. Kitaplar, müzik
CD’leri, sinema filmleri, gazete haberleri, dergiler, video oyunları ve TV şovları
gibi medya ürünleri de içeriğindeki ideolojik ve ekonomik niteliklerinden dolayı
kapitalizmin devamında hayatî öneme sahip olan kültür endüstrisi tarafından
kutsanan ürünlerin başında gelmektedir.”[i]
Modern
pazarlama tekniklerine göre, ihtiyaç ve beklentilerin sürdürülebilir olması
esastır. Medya ürünleri için de bu kural geçerlidir. Medya ürünlerinin
eğlendirici, ikna edici, bilgi verici olması ve izleyen kitlenin
gereksinimlerini karşılaması ve memnun edici unsurlar taşıması önemlidir. Kültür
endüstrisinde uzmanlar (yapımcı, senarist, yönetmen ve benzeri) tarafından
hazırlanan kurguda, ürünlerin veya üretilen içeriklerin neyi amaçladığı, nasıl
devam etmesi gerektiği önceden tespit edilir. Örneğin bir film dizisinin
başlangıç kısmında, kahramanlarının özellikleri ve filmdeki çatışmaların ödülle
mi, yoksa ceza ile mi sonlanacağı gibi kriterler dikkate alınır. Şüphesiz burada
kitlelerin sosyo-ekonomik, psikolojik ve kültürel yapıları da göz önünde
bulundurulur. Bu döngü periyodik olarak devam eder, koordineli ve disiplinli bir
süreç yönetimini kapsar.
Medyanın
yumuşak güç (soft power) olma vasfıyla başka toplumları etkileme ve onlar
üzerinde etkileşim ve nüfuz kurma özelliği, bilinen bir gerçektir. Tüm dizi filmlerin
kendine has bir amacı, kimyası ve hedefi vardır. Bir toplumdaki kültürel yapıyı
ele geçirmek, değiştirmek, dönüştürmek ve dahası manipüle etmek için en önemli
araçlardan biri medyadır. Tespit veya tayin edilen gündemi oluşturmak için
medyanın yumuşak güç vasfından yararlanılır. Böylece toplumun önce tutumunun,
ardından da davranışlarının değişmesi hedeflenmektedir. Algı yönetiminin
medyaya olan yansıması; dizi filmlerde ideal karakter, ideal tip, verilen
mücadele, zorluklara karşı uygulanan metotlar, rol modeldeki özellikler, toplumda
belli bir değer yargısının ön plâna çıkarılması veya yozlaştırılması şeklinde
cereyan eder.
Dışa
bağımlı medya sektörü, Türk toplumu üzerinde emperyalist ve baskıcı reflekslerle
birtakım değer yargılarıyla ahlâkî kuralların değişimini ve dönüşümünü
hedeflemiştir. Bu amacına ulaşmak için yerine göre din ve dince kutsal sayılan
değerlerle istihza etmiş, dinî önderleri psikolojik ve fizikî olarak baskı
altına almış, gerek dinî, gerekse ahlâkî değerleri muhtelif algı operasyonlarıyla
değersizleştirme cihetine gitmiştir. Bu vahşi kapitalist zihniyet kültürleri,
fikirleri veya ideolojileri bile endüstriyel açıdan değerlendirerek bu amaca
ulaşmak için paranın, dinin, ahlâkın ve kültürün bile malzeme olarak kullanılmasından
kaçınmamıştır.
Buna
göre, “din” denen mefhumun, özellikle İslâm’ın, aslında çok da toplumsal yapıya
karışmayan, Allah ile kul arasında olup biten bir şey olduğu fikri yerleştirilmeli
ki mevcut düzen ve statüko devam edebilsin. İslâm’ın toplumsal düzeni tanzim
eden adalet, iyilik, diğerkâmlık, infak ve benzeri ahlâkî değerlerin etkin
olduğu bir sistemde mevcut statüko altüst olacağı için din, toplumsal alanın
dışına itilmiştir. Başka bir ifade ile toplum sekülerleştirilmiştir. Hâlbuki İslam’ın
değer yargılarına göre din hayattır, hayatsa dindir. Bu iki mefhum bir
bütündür.
Kapitalizmin,
sekülerizmin ve emperyalizmin kendi içinde tutarlı vaziyette bu düzene olan
bağlılıkları hiç şaşmazken, algı ve algı yönetiminin medyaya olan yansımaları
karşısında biz Müslümanların da bu saldırıları bertaraf etmek veya bu
saldırılara maruz kalmamak için bu alanda üretmeye, medyanın bu yumuşak gücünü etkili
bir şekilde kullanarak acilen harekete geçmeye ihtiyacımız vardır. Bu hususta
güzel gelişmelerin olduğunu da gözlemlemekteyiz. Örneğin “Diriliş: Ertuğrul”
dizisindeki kostümlerin bugün Pakistan’da damatların giydiği kıyafet hâline
gelmesi, dolaysız ve kayıtsız bir etkileşimin yansımasını bizlere
göstermektedir.
Kötülüğün
veya yalanın yayılma hızı, iyiliğin ya da doğrunun yayılma hızından çok daha
hızlıdır. Çağımızdaki medya ve iletişim araçları hayatın gerçeğidir. Bu
araçlardan etkilenmemek ise mümkün değildir. Bu durumda tek çıkış yolu,
iletişim araçlarının toplum üzerindeki olumsuz etkileri gidermekten geçer.
Bunun en önemli yöntemi, o araçları kendi değer yargılarımıza uygun olarak ve
en etkili şekilde kullanarak, olumsuz etki yapan medya iletişim ürünlerinden çok
daha kaliteli olan, sanat değeri yüksek, toplumun sosyal ve psikolojik
ihtiyaçlarına uygun, değer yargıları ile çatışmayan, farkındalık oluşturan,
evrensel ve fıtrî değerleri de ihtiva etmek suretiyle tüm insanlığı etkileyen
ve yönlendiren medya ve iletişim ürünleri üretmekten geçer.
Bir
Afrika atasözünde der ki, “Aslan kendi tarihini yazana kadar, tarih, avcıların
galibiyetinden bahsedecek”. Bu atasözü kendi ironik durumumuzu en güzel şekilde
ifade etmektedir.
[i]
Kara, T. (2014), Kültür Endüstrisi Kavramı
Çerçevesinde Medya Ürünleri: Eleştirel Yaklaşım; TOJDAC
Türkiye Online Tasarım Sanatı ve İletişim Dergisi, Cilt:
4, Sayı: 1.