Yumuşak güç medya

Bir Afrika atasözünde der ki, “Aslan kendi tarihini yazana kadar, tarih, avcıların galibiyetinden bahsedecek”. Bu atasözü kendi ironik durumumuzu en güzel şekilde ifade etmektedir.

TELEVİZYON, hem bir endüstridir, hem kültür ve sanat üretimine zemindir, hem de eğlence kaynağıdır. Ayrıca siyasal ve toplumsal amaçlara ulaşmak için önemli bir araçtır.

Televizyon, ulaştığı kitle ve bu kitleyi bilgilendirme potansiyeli bakımından kendisinden önceki iletişim araçlarından çok daha büyük bir kapasiteye sahiptir.

İletişimin doruk noktasında olduğu bir zaman diliminde yaşıyoruz. Ve televizyon, büyük bir kesim tarafından izlenilen, evlerimizin başköşesinde konumlandırılan, yayınlanan dizi film ve buna benzer programlarla toplumun tutum ve davranışlarını oldukça etkileyen bir araç. Teknolojik gelişmelerin hızla ilerlemesi, insanların ihtiyaç ve isteklerinin hızla değişmesi üzerine iletişim araçları ve buna bağlı olarak televizyon programlarında da bu dönüşümün etkisi gözlenmektedir. Bu değişimle birlikte televizyon programlarının ve özellikle dizi filmlerin toplum üzerindeki etkisi ve kapsama alanı da genişlemektedir. Böylece dizi film programlarının toplum üzerindeki etkileri doğrudan ve dolaylı olarak düzenli ve belli aralıklarla devam etmektedir.

Söz konusu dizi filmlerin merak uyandıran sonuçlarla bitmesi, bir sonraki bölümü cezbedici hâle getirerek “kanca atma” ilkesiyle bireyleri peşinden sürüklemektedir. Böylece bireyler alıştırılıp uyuşturulmakta ve böylece hayatlarında bir rutin oluşmaya başlayıp devam etmektedir.

Televizyonun en önemli etkisi, işitsel ve görsel oluşudur. Model alma ve özdeşleşme, en çok kullanılan öğrenme yöntemlerinden biridir. Dizilerin formatları televizyonun yapısal özelliklerine çok uygun olmasından dolayı, izleyicinin algılaması ve bağlantı kurması daha kolay olmaktadır. Televizyonda yayınlanan dizi filmler neredeyse bitimsizdir ve aylarca, yıllarca devam edebilir.

“Kapitalizm, etkinliğini sadece ekonomik düzeyde kabul ettirmekle yetinmez; aynı zamanda yaşamın tüm alanını da rasyonelleştirerek, metalaştırarak ve şeyleştirerek bünyesine dâhil etme çabası içindedir. Bu amaçla duyguların ve arzuların sistemin içinde kontrol altına alınması ve yönlendirilmesi, modernizmin öngördüğü toplumsallaştırmanın kaçınılmaz bir gerekliliğidir. Kitaplar, müzik CD’leri, sinema filmleri, gazete haberleri, dergiler, video oyunları ve TV şovları gibi medya ürünleri de içeriğindeki ideolojik ve ekonomik niteliklerinden dolayı kapitalizmin devamında hayatî öneme sahip olan kültür endüstrisi tarafından kutsanan ürünlerin başında gelmektedir.”[i]

Modern pazarlama tekniklerine göre, ihtiyaç ve beklentilerin sürdürülebilir olması esastır. Medya ürünleri için de bu kural geçerlidir. Medya ürünlerinin eğlendirici, ikna edici, bilgi verici olması ve izleyen kitlenin gereksinimlerini karşılaması ve memnun edici unsurlar taşıması önemlidir. Kültür endüstrisinde uzmanlar (yapımcı, senarist, yönetmen ve benzeri) tarafından hazırlanan kurguda, ürünlerin veya üretilen içeriklerin neyi amaçladığı, nasıl devam etmesi gerektiği önceden tespit edilir. Örneğin bir film dizisinin başlangıç kısmında, kahramanlarının özellikleri ve filmdeki çatışmaların ödülle mi, yoksa ceza ile mi sonlanacağı gibi kriterler dikkate alınır. Şüphesiz burada kitlelerin sosyo-ekonomik, psikolojik ve kültürel yapıları da göz önünde bulundurulur. Bu döngü periyodik olarak devam eder, koordineli ve disiplinli bir süreç yönetimini kapsar.

Medyanın yumuşak güç (soft power) olma vasfıyla başka toplumları etkileme ve onlar üzerinde etkileşim ve nüfuz kurma özelliği, bilinen bir gerçektir. Tüm dizi filmlerin kendine has bir amacı, kimyası ve hedefi vardır. Bir toplumdaki kültürel yapıyı ele geçirmek, değiştirmek, dönüştürmek ve dahası manipüle etmek için en önemli araçlardan biri medyadır. Tespit veya tayin edilen gündemi oluşturmak için medyanın yumuşak güç vasfından yararlanılır. Böylece toplumun önce tutumunun, ardından da davranışlarının değişmesi hedeflenmektedir. Algı yönetiminin medyaya olan yansıması; dizi filmlerde ideal karakter, ideal tip, verilen mücadele, zorluklara karşı uygulanan metotlar, rol modeldeki özellikler, toplumda belli bir değer yargısının ön plâna çıkarılması veya yozlaştırılması şeklinde cereyan eder.

Dışa bağımlı medya sektörü, Türk toplumu üzerinde emperyalist ve baskıcı reflekslerle birtakım değer yargılarıyla ahlâkî kuralların değişimini ve dönüşümünü hedeflemiştir. Bu amacına ulaşmak için yerine göre din ve dince kutsal sayılan değerlerle istihza etmiş, dinî önderleri psikolojik ve fizikî olarak baskı altına almış, gerek dinî, gerekse ahlâkî değerleri muhtelif algı operasyonlarıyla değersizleştirme cihetine gitmiştir. Bu vahşi kapitalist zihniyet kültürleri, fikirleri veya ideolojileri bile endüstriyel açıdan değerlendirerek bu amaca ulaşmak için paranın, dinin, ahlâkın ve kültürün bile malzeme olarak kullanılmasından kaçınmamıştır.

Buna göre, “din” denen mefhumun, özellikle İslâm’ın, aslında çok da toplumsal yapıya karışmayan, Allah ile kul arasında olup biten bir şey olduğu fikri yerleştirilmeli ki mevcut düzen ve statüko devam edebilsin. İslâm’ın toplumsal düzeni tanzim eden adalet, iyilik, diğerkâmlık, infak ve benzeri ahlâkî değerlerin etkin olduğu bir sistemde mevcut statüko altüst olacağı için din, toplumsal alanın dışına itilmiştir. Başka bir ifade ile toplum sekülerleştirilmiştir. Hâlbuki İslam’ın değer yargılarına göre din hayattır, hayatsa dindir. Bu iki mefhum bir bütündür.

Kapitalizmin, sekülerizmin ve emperyalizmin kendi içinde tutarlı vaziyette bu düzene olan bağlılıkları hiç şaşmazken, algı ve algı yönetiminin medyaya olan yansımaları karşısında biz Müslümanların da bu saldırıları bertaraf etmek veya bu saldırılara maruz kalmamak için bu alanda üretmeye, medyanın bu yumuşak gücünü etkili bir şekilde kullanarak acilen harekete geçmeye ihtiyacımız vardır. Bu hususta güzel gelişmelerin olduğunu da gözlemlemekteyiz. Örneğin “Diriliş: Ertuğrul” dizisindeki kostümlerin bugün Pakistan’da damatların giydiği kıyafet hâline gelmesi, dolaysız ve kayıtsız bir etkileşimin yansımasını bizlere göstermektedir.

Kötülüğün veya yalanın yayılma hızı, iyiliğin ya da doğrunun yayılma hızından çok daha hızlıdır. Çağımızdaki medya ve iletişim araçları hayatın gerçeğidir. Bu araçlardan etkilenmemek ise mümkün değildir. Bu durumda tek çıkış yolu, iletişim araçlarının toplum üzerindeki olumsuz etkileri gidermekten geçer. Bunun en önemli yöntemi, o araçları kendi değer yargılarımıza uygun olarak ve en etkili şekilde kullanarak, olumsuz etki yapan medya iletişim ürünlerinden çok daha kaliteli olan, sanat değeri yüksek, toplumun sosyal ve psikolojik ihtiyaçlarına uygun, değer yargıları ile çatışmayan, farkındalık oluşturan, evrensel ve fıtrî değerleri de ihtiva etmek suretiyle tüm insanlığı etkileyen ve yönlendiren medya ve iletişim ürünleri üretmekten geçer.

Bir Afrika atasözünde der ki, “Aslan kendi tarihini yazana kadar, tarih, avcıların galibiyetinden bahsedecek”. Bu atasözü kendi ironik durumumuzu en güzel şekilde ifade etmektedir.



[i] Kara, T. (2014), Kültür Endüstrisi Kavramı Çerçevesinde Medya Ürünleri: Eleştirel Yaklaşım; TOJDAC Türkiye Online Tasarım Sanatı ve İletişim Dergisi, Cilt: 4, Sayı: 1.